Cumhuriyet’in 100.yılında çocukların sanata erişim hakkı
Okul öncesinde çocuklara verilecek eğitim, yoğrulmaya hazır bir “plastiğe” benzettikleri beyinlerinin şekillendirilip beslenmesine katkı sunarken, bir müzik enstrümanı ile tanışmaları beyin ile beden arasındaki bu nörolojik bağlantının uzun süreli kurulmasında etkili bir araç oluyor.
“Çocuklara müzik, fizik ve felsefe öğretirdim
ama öğrenmenin temel anahtarı olduğu için en önemlisi müziktir.”
Platon
Herkesin davetli olduğu ve hep birlikte kurduğumuz sofralara olan özlemimiz son dönemde giderek artıyor. Filmlerden dizilere, gündelik konuşmalara dek birçok alanda, yitirdiğimiz ortak değerlerimizi, nostaljik kahkahalarımızı, birlikteliğimizi arar olduk.
Çocuklara sürekli ekrana daha az bakmaları yönünde telkinler yapıyoruz: Ekrana daha az bak! Daha çok kitap oku! Biraz beynini geliştir!
Oysa çocuğun bu görevleri tek başına yerine getirmesi imkansız. Çocuk, belli bir yaşa kadar çevresini tanımakla, onu anlamlandırmakla, çevresindeki uyaranları kendi bilişsel kapasitesi çerçevesinde işlemekle yükümlü. Çünkü çevresini tanıdıkça, çevresinde onu bilişsel olarak zenginleştirecek şeyleri doğru bir çerçeveye yerleştirdikçe, onları anladıkça, rol modeller edindikçe dünyayı sevecek. O zaman dünyayı ekrana sığdırmaya çalışmaktan vazgeçecek.
Bulunduğumuz bölgede artan savaş nidaları, çalkantılar, belirsizlikler, yoğun bir kakofoni ve kaotik bir gürültü karşısında toplumun psikolojik dayanıklılığı görece en zayıf ve kırılgan olan kesimini, çocukları, güçlendirmek üzere ortak sofralar kurmak gerekiyor.
Dört yıl önce kurulduğundan bu yana 0+ yaş tüm bebek ve çocuklar için etkileşimli klasik ve caz müzik konserleri düzenleyen BabyConcerts grubunun bu istikrarlı çabası, 2019 yılı Şubat ayında ilk konserlerini verdiklerinden bu yana dikkatimi çekiyor.
Konserler, sıradan konser şeklinde de geçmiyor. Yaş grubunun ilgisini çekecek bir hikaye anlatımı ve bale performansı da her konsere eşlik ediyor. Yani klasik müzik, bale ve müzisyenlerin anlattığı bir hikayenin bileşkesi var karşımızda... Dolayısıyla ortada sanatsal açıdan yaratıcı ve içeriği sürekli güncellenen bir performans söz konusu. Böylelikle çocuklar, erken yaşta birçok sanat türüyle etkileşime geçiyorlar.
Girişim, normalde çocukların 7 yaşından önce konser salonlarına kabul edilmediği gerçeğinden yola çıkarak onları kendi yaş grupları içerisinde erken yaşta klasik ve caz müzikle tanıştırmayı, müziksel gelişimlerini desteklemeyi amaçlıyor. Böylelikle, dinleyiciler arasında müziğe yatkınlığı olan bebek ve çocuklar için de teşvik edici bir fırsat sunuluyor; enstrümanlara dokunabiliyorlar, kemanın yaylarını tanıyorlar, onların çıkardıkları sesleri keşfedebiliyorlar. Bunu yaparken de “şşt, sus, bizi konser salonundan atacaklar” baskısı yok.
Ayrıca tam da 0-6 yaş aralığında beynin ve dil yeteneklerinin gelişiminde müziğin etkisi büyük.
Bu, dünyada çok az örneği olan bir proje. Daha önce anımsarsanız İspanyol topluluk La Petita Malumaluga da, “Bebeklere Beatles” projesi yapmış; interaktif videolar eşliğinde bebeklerin Beatles’ın unutulmaz ezgileri eşliğinde serbestçe dolaştıkları, dans ettikleri, sanatçılarla etkileşime girip, kendilerine uygun ses yüksekliğinde unutulmaz konser tecrübeleri edindikleri bir ortam sunmuştu. O grup da, Norveç’ten Finlandiya’ya, Fransa’dan Çin’e dek turneler yapmış ve uluslararası festivallere konuk olmuştu.
Kuruluşundan beri Oyuncak Müzesi, Yapı Kredi Kültür Sanat, Zorlu PSM, Yeldeğirmeni Sanat, CSO Ada Ankara gibi mekanlarda sahne alan BabyConcerts grubu, İBB Kültür AŞ ve Ataşehir Belediyesi ile işbirlikleri gerçekleştirdi.
Proje dahilinde, 6 bini aşkın çocuk olmak üzere 15 binin üzerinde dinleyiciye ulaşıldı. İçlerinden bazıları bu konserler sonrasında enstrüman çalmaya, klasik müzik dinlemeye veya bale dersleri almaya başladılar. Hatta konservatuvara kabul alanlar bile oldu içlerinde…
Performans esnasında pürdikkat dinleyen, daha 1 yaşında bile değilken ayaklanıp sahnenin dibine kadar gelerek müzisyenlerin gözlerinin içine bakan bebekler…
Kimisi yanında oyuncak enstrümanını getirip müzisyen taklidi yapar, kimisi tütüsüyle gelip “balerin ablasıyla” birlikte dansa katılır.
Kimisi konser sırasında anlatıcıya sorular sorar, masalın akışına dahil olur, kimisi orkestra şefi olur ve konser sırasında dağıtılan çubuklarla orkestrayı yönetir.
Tüm bunlar ise, projenin çocuk üzerindeki doğrudan etkisini gözlemlemek açısından harika çıktılar... Birçok açıdan “müzik ruhun gıdasıdır” söylemini haklı çıkarıyorlar.
Gelişim kuramcısı Jean Piaget’nin ortaya koyduğu çocuğun bilişsel gelişim evrelerine göre, 0-2 yaş aralığının duyusal motor dönemi olduğu ve bu dönemde bellek ve düşünme yetilerinin peyderpey başladığı, “işlem öncesi dönem” dediği 6 yaşına kadar olan dönemde ise çocuğun etrafını sözcük ve sembollerle tanımlamaya, nesneleri zihninde canlandırmaya başladığı biliniyor.
Yani bu gelişimsel aralıkta çocuklara ve bebeklere müzik üzerinden ulaşmak, onların algılarını çerçeveledikleri bir gelişim sürecinde pedagojik açıdan faydalı bir eşlikçi oluyor. Özellikle çocukta 2-6 yaş aralığı, zeka gelişiminin hız kazandığı evreler olduğu için, müzik eğitimi ve konserlere katılım, bu gelişimi birinci elden destekliyor.
BabyConcerts kısa süre önce Cumhuriyetin 100.yılına özel tasarladığı yeni programının prömiyerini İstanbul/Fişekhane’de gerçekleştirdi. Program, tanınan klasik müzik eserleri ve Türkiye’den marş ve türkü düzenlemeleriyle harmanlanmıştı.
Ayrıca, çocuk gözünden Cumhuriyet’in tanıtıldığı bir masal ve balerin performansı da müziğe eşlik ediyordu. Ege Bölgesi’nin küçük bir köyünde yaşayan Efe’nin hayatının, Cumhuriyetin ilanından sonra art arda yapılan devrimlerle nasıl değişip renklendiğine tüm küçük izleyiciler ile aileleri hep birlikte tanık oldular.
Bu programın yanı sıra BabyConcerts grubu Cumhuriyetin 100. yılında çocuklar için bir marş besteledi. Sözleri flütçü Didem Karakaya’ya, bestesi kemancı Alise Juska-Savga’ya ait olan bu marş, yıl boyunca verecekleri konserlerde seslendirilecek ve 13 Ekim’den beri dijital platformlar üzerinden dinlenmeye başlandı.
Bebeklerin ve çocukların gelişiminde ve zekasında anne sütünün önemi yadsınamaz. Onun kadar “hayati” olmasa da, müzik ve görsel sanatlar da çocukların, anne karnından itibaren, bilişsel ve ruhsal gelişimleri açısından giderek ağırlık kazanıyor.
Kimisi bunu 1993 yılında Nature dergisinde de yayımlanan araştırmaya atıfla “Mozart Etkisi” olarak tanımlıyor ve klasik müzik ile IQ ilişkisine dikkat çekiyor. Buna göre, belli sayıda öğrenciye her gün 10 dakika boyunca bir süreliğine Mozart’ın K.448 numaralı sonatı dinletildiğinde, çocukların IQ’larında kısa süreli artış kaydediliyor. Bu etki, başka müzik türleri dinletildiğinde ise yakalanamıyor.
Bu deneyi gerçekleştiren Amerikalı bilim insanları bize şunu söylüyor: Okul öncesinde çocuklara verilecek eğitim, yoğrulmaya hazır bir “plastiğe” benzettikleri beyinlerinin şekillendirilip beslenmesine katkı sunarken, bir müzik enstrümanı ile tanışmaları beyin ile beden arasındaki bu nörolojik bağlantının uzun süreli kurulmasında etkili bir araç oluyor.
Hatta okul öncesinde piyano eğitimi alan, dolayısıyla yüksek beyin fonksiyonları gerektiren bir uğraş içinde olan çocuklarda aynı zamanda matematik ve fen alanında üstün yetenek sergilemelerini sağlayan bir altyapı kuruluyor, çünkü müziğin sağladığı zihinsel imgeleme ve bu imgeleri notalar yoluyla müziğe dönüştürme yeteneği, doğrudan beynin korteksindeki algısal gelişmeyi de destekliyor.
BabyConcerts, özellikle sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı ailelerin çocuklarına ve özel önlemlerle desteklenmesi gereken engelli çocuklara daha çok dokunabilmek amacıyla çalışmalarına devam ediyor. Çünkü her çocuğun kültür ve sanat hayatına katılımının temel bir çocuk hakkı olduğundan hareket ediyor.
Örneğin geçtiğimiz sene görme engelli ve otizmli çocuklara Bongo Art Project işbirliğiyle özel bir konser veren grup, olumlu geri dönüşlerin ardından bu güzel hedeflerine dört elle kenetlenmişler. Ancak bir yandan da insani yönü güçlü olan ve çocukların sanata erişim hakkını önceleyen bu tür projelerin devamlılığı, güçlü sponsor desteklerine bağlı.
Bunun için de belediyelerle iş birliklerini artırmak ve ücretsiz olarak daha çok çocuğa ulaşmak istiyorlar. Bu konserlerde çocuklardan aldıkları tepkilerin çok farklı olduğunu vurguluyorlar.
Kendi gündelik yaşantılarına “dışarlıklı” olan bu yeni sanat türü ile ilk kez karşılaştıklarında dahi aslında onunla yıllardır tanış olmuş gibi bir ruh hali ve adaptasyon becerisi göstermişler. İçlerinde, çello sanatçısının solo yaptığını anlayarak solosu bittiğinde alkışlayan, ilk kez balerin gördükleri için konser sonu ona sarılmaktan kendini alamayan çocuklar olmuş.
Bu da sanatın gücünü gösteriyor bize... Ve tabii işinizi iyi yaptığınızda bu masum ve gerçekçi eleştirmenlerle nasıl bağ kurabildiğinizi,” diyor kurucu ortak Burçin Erdem ve ekliyor: “Tek bir çocuğun bile hayatına dokunabilmek, belki ona yön verebilme misyonu BabyConcerts’ın en büyük motivasyonu oldu.”
BabyConcerts, Türkiye içindeki konserlerde ve yurtdışında katıldıkları festivallerde ne kadar çok çocuğa ve bebeğe ulaşırsa, müziğin çocuk gelişimi üzerindeki o büyülü ama bir o kadar da bilimsel etkisini sahnede her defasında yeniden kanıtlamış olacak.
Cumhuriyet’in yeni yüzyılında da çocuk ve bebek odaklı böylesi güzel projelerin ezgisi bol olsun...