DAİŞ halifesi Türkmen miydi?
“Halifenin kökeni” tartışmasından doğan ilginç ve kritik bazı sorular var. Bunların başında, Tel Afer çevresinde El-Kaide ve DAİŞ ile ITC gibi, apayrı dinî ve etnik yataklardan akan hareketler arasında geçişkenlik olup olmadığı geliyor. “Halife” ailesinin durumu özel de olabilir elbette. Ancak yörenin Irak el-Kaidesi tarihindeki önemi gözönünde tutulursa, çözülmeye muhtaç bir yumakla karşı karşıya da olabiliriz.
Suriye’nin İdlib vilayetinde, TC sınırına 2-3 km mesafede ABD komandolarının baskınıyla öldürülen “İslâm Devleti” örgütünün “halife”si Ebu İbrahim el-Haşimi el-Kureyşi, selefi kadar tanınan biri değildi. Musul’un el-Nuri Camisi’nde minbere çıkıp “halife” sıfatıyla bütün ümmete seslenmek gibi gösterişli işler yapmamıştı. Hattâ bu yüzden “düşük profilli” olduğu düşünüldü ve kimi uzmanlar bunu örgütün kalite kaybına delalet saydılar. Oysa kısa sürede anladık ki, “halifelik” adıyla el-Kureyşi, yani asıl adıyla Emir Muhammed Said el-Selbi el-Mevla veya başka kod adlarıyla Hacı Abdullah veya Hacı Abdullah Kardaş -Irak istihbaratı, bu kod adının birkaç yıl önce öldürülmüş başka bir DAİŞ’çiye ait olduğu görüşünde-, hem örgüt içinde uzun tecrübesi, savaşçılık bakımından önemli yeri olan, hem din bilgisi sayesinde Musul örgütün eline geçtiğinde şerî mahkemelerden sorumlu en üst düzeydeki yetkili yapılmış, önceki lider el-Bağdadi’nin çok büyük ihtimalle ölmeden önce yerine tayin ettiği, gayet “kalifiye” bir elemandı.
CENTCOM’un Özel Kuvvetler timince sarıldığını anlayıp kendini eşleri-çocuklarıyla birlikte havaya uçurana kadar “Hacı Abdullah” pek ortalara çıkmamış, cihatçı camialarda alışıldığı şekilde görüntülü-sesli mesajlar yayımlamamıştı. Elde bir-iki fotoğrafı vardı, sesini hiçbirimiz duymamıştık.
Örgütçe kıymet verilen, liderliği öngörülmüş yeraltı elemanının haliyle gözlerden, kulaklardan ırak yaşam sürmesi, onun etrafındaki gizem halesini yoğunlaştırıyordu. Bu durum, kökeni konusundaki anlaşmazlığı besledi. “El-Selbi” Türkmen mi, Arap mı, hâlâ tartışılıyor.
Suriye içsavaşı ve cihatçı örgütler konusunda çok çalışan, tecrübeli gazetecilerden Cenan Musa, “Hacı Abdullah”ın kısa süre girip çıktığı Bucca Hapishanesi’nde tutulan kayıtları esas alarak, onun Arap olduğunu ileri sürdü. “Halife”nin Araplığına en büyük kanıt olarak zaten, bizzat “halifeliği” gösterilegelmişti. Zira peygamber soyundan gelmeyenler “İslâm Devleti”ne halife olamıyordu. Bu pürüze, el-Kureyşi’nin mensubu bulunduğu aşiretin, Türkmen de olsa, peygamber soyuyla bir vakit bir şekilde bağlantılanmış olduğu yollu senaryo cinlikleriyle çare bulunmuştu.
Ancak anadili Arapça olan ya da Arapça kaynakları okuyabilen tecrübeli gazeteci ve araştırmacıların kimilerinin ısrarına rağmen, DAİŞ’in son halifesinin Türkmen kökenli olduğunu düşünmek için güçlü sebeplerimiz var.
Hattâ kanıtlarımızın bulunduğunu ileri sürebiliriz. Araştırmacı Eymen Cevad el-Tamimi’nin yeni yayımladığı bazı belgeler, bunlar. Doğrudan DAİŞ halifesiyle değil, kardeşiyle ilgili. “Hacı Abdullah”ın altı erkek, dokuz kız kardeşi var. Erkeklerden ikisinin yaşamı, halifenin Türkmenliğine dair şüpheleri dağıtıyor.
“Hacı Abdullah Kardaş”ın ağabeyi Adil, Irak Türkmen Cephesi’ndeki faaliyetleri yüzünden arandığı için Türkiye’ye kaçmak zorunda kalmış biri. Çeşitli haberlerde adı “Irak Türkmen Cephesi’nin Türkiye temsilcisi” ya da “temsilci yardımcısı” sıfatlarıyla anılmıştı. Adil el-Selbi’nin Irak istihbaratınca El-Kaide’yle de ilişkilendirilmesi işi karmaşıklaştırsa da, onun Türkiye’de Irak Türkmen Cephesi adına faaliyet gösterdiği biliniyor.
Ancak esas kanıtlar, öbür kardeşi Amir el-Selbi’nin suikasta kurban gidişiyle ortaya çıkmış. 2011 Mart’ında öldürülen Amir el-Selbi, Musul Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türkmeneli Öğrenci ve Gençlik Birliği Musul Şubesi yöneticilerinden. DAİŞ halifesi üzerine geçen günkü yazımda, o ana kadar edinebildiğim bilginin yetersizliği yüzünden “Türkmen Öğrenci Birliği Başkanı” diye yazmışım; bu vesileyle bunu düzeltmiş olayım.
Aktaracaklarım, Irak Türkmen Cephesi’nin, onunla ilişkili örgüt birimlerinin ve bir Türkmen milletvekilinin Amir el-Selbi’nin öldürülmesi üzerine yayımladıkları mesajlar.
TÜRKMEN CEPHESİ VE AMİR EL-SELBİ
Aktaracağım ilk mesajı yayımlayan, Irak Türkmen Cephesi’nin (ITC) “Medya Direktörlüğü”. Mesaj, “Türkmeneli Öğrenci ve Gençlik Birliği Musul Yetkilisi Profesör Amir Salbi’nin Şehitliği” başlığını taşıyor. ITC, Amir Muhammed Said el-Selbi’nin “şehadetinin yasını büyük teessür ve üzüntüyle tuttuklarını” belirtiyor, onun öldürülüşünü “haince terör saldırısı” olarak niteliyor. Faillerin ortaya çıkarılmasını talep ederken, “acı olayın Tel Afer’deki uzlaşıyı etkilememesini” diliyor. ITC, bu “uzlaşma”yı çekemeyenlerin bulunduğuna, bunların “failler ortaya çıkarılmadıkça suç işlemeye devam edeceklerine” dikkat çekiyor. Mesaj, Bakara sûresinin 156. ayetiyle sona eriyor: “Ve biz Allah'a aidiz ve O’na döneceğiz.”
8 Mart 2011 tarihli ikinci mesaj, doğrudan Türkmeneli Partisi adına yayımlanmış, “Yas” başlığı altında, “haince bir terör saldırısında şehit olan”, “Musul Türkmeneli Öğrenci ve Gençlik Birliği yetkilisi ve Musul Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. el-Selbi” için rahmet dileniyor, soruşturma isteniyor: “Allah’tan şehidin üzerini rahmetinin genişliğiyle örtmesini, ailesine ve arkadaşlarına sabır ve teselli vermesini diler, bu haince eylemi kınar ve faillerin ortaya çıkarılması için acil soruşturma talep ederiz.” Mesaj yine Bakara/156 ile bitiyor: “Ve biz Allah'a aidiz ve O’na döneceğiz.”
Irak Türkmen Cephesi Medya Ofisi Kerkük Şubesi’nin mesajı, “Bismillahirahmanirrahim” ile başlıyor, Âl-i İmrân/169 ile devam ediyor: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.” Bu mesajda, Irak parlamentosunun ITC’li üyesi Türkmen Milletvekili Arşad al-Salihi’nin, “kahraman Türkmen şehidi Amir Muhammed Said Selbi’nin ailesine taziyelerini ilettiği” duyuruluyor, “şehidimizi cennetlerinin en yükseğinde ikâmet ettirmesi için Yüce Allah’a dua” ediliyor, “ailesine ve akrabalarına ve Türkmen halkımıza sabır ve teselli” dileniyor. Mesaj Bakara/156 ile sona eriyor: “Ve biz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz.”
“Bismillahirahmanirrahim”le başlayan sonraki mesajın girişimde, İbrâhîm suresinin 42. ayeti yeralıyor: “Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma!” Mesaj yine Irak Türkmen Cephesi Medya Ofisi Kerkük Şubesi’nce yayımlanmış. El-Selbi’nin öldürülüşü burada da “haince terör operasyonu” olarak niteleniyor. ITC Kerkük Şubesi’nin el-Selbi’nin ailesine “en içten taziyeleri” ve Allah’tan onlar için “sabır ve teselli niyaz edilmesi” ile mesaj son buluyor.
Sırada, “Profesör Amir Selbi’nin şehadetiyle ilgili yas telgrafı” var. Telgraf, milletvekili Nebil Herbo’nun ofisinden çekilmiş. Buradan, cinayetin el-Selbi’nin “Musul şehrinin el-Barid semtindeki evinin yakınında” işlendiğini öğreniyoruz. Türkmen milletvekili, taziye telgrafını “uyarı” amacıyla da değerlendirmeye çalışıyor. “Türkmen halkımızın oğullarını” “birliği koruma”ya, “halkımıza yönelik komplolar ve planlar karşısında kenetlenme”ye çağırıyor. “Şehit Ali el-Cebban’ın öldürülmesi ve Hasnakavi bölgesinde kaçırılan bir gencimizin cesedinin bulunması” gibi, yakın zamanda “Tel Afer oğullarına karşı” işlenmiş başka cinayetleri hatırlatıyor, el-Selbi’nin öldürülüşünü bunların “uzantısı” olarak nitelendiriyor. Güvenlik kuvvetlerini görevlerini yapmaya, “adlî makamları bu vakaları süratle soruşturmaya” çağıran milletvekili, Türkmen halkının “hayrını” istemeyen “şüpheli unsurlar”a dikkat çekiyor, bunlara rağmen, bu halkın “meşru etnik amaçlarını gerçekleştirmesi için” çaba harcamaya devam edeceğini bildiriyor: “Bu üzüntü kaçınılmaz olarak ortadan kalkacak ve halkımız, birleşik Irak vatanı içinde üçüncü bir etnik grup olarak hak ettiği doğal yerini alacaktır.” Milletvekili Herbo kabaca, “el-Selbi’yi Türkmenlerin hak mücadelesini yürüttüğü için öldürdüler” demeye getiriyor.
Irak Türkmen Cephesi Diyala Şubesi’nin mesajında bu ifade olanca açıklığıyla yeralıyor. ITC’nin Diyala’daki “bütün siyasî oluşumları ve ofisleri”nin şehit Profesör Amir Muhammed Said Selbi’nin yasını tuttuğu belirtilerek başlayan mesajın girişi şöyle: “Şehit, Türkmenlerin ve haklarının kararlı savunucusuydu ve bu hakların elde edilmesi için üzerine düşen hiçbir yükümlülükten kaçmazdı.” ITC de mesajı siyaset ve güvenlik konusundaki uyarıları için vesile kılıyor, “resmî güvenlik güçleriyle bağlantılı olarak, özellikle Türkmenlerin korunması için Türkmenlerden güvenlik birimlerinin oluşturulması”na dair “öncelikli talep”ini hatırlatıyor. “Irak’ta son yıllarda terör ve şiddet eylemlerine kurban gidenler” arasında “büyük çoğunluğu” Türkmenlerin oluşturduğuna işaret eden ITC, “bu menfur suçu işleyenlerin bugün tutuklanması ve soruşturma sonuçlarının açıklanması ve suçluların adalete teslim edilmesi”ni talep ediyor. Mesaj, Allah’tan rahmet, el-Selbi’nin ailesine sabır ve teselli dilekleriyle sona eriyor.
ITC’nin Selahaddin Şubesi de mesajında suikastı kınar, aynı dilekleri tekrarlarken, “Türkmen [hakları] savunucusu, Türkmen Konseyi üyesi” Prof. Amir Selbi’nin “Türkmen halkı ve mukaddes davası uğrunda verdiği mücadele”yi anıyor. Sonda yine Bakara/156 var: “Ve biz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz.”
Böylece ABD baskınında ele geçirilmemek için kendini -eşleri, çocukları ve evdeki başka insanlarla birlikte- havaya uçuran “İslâm Devleti” örgütü halifesi Emir Muhammed Said el-Selbi el-Mevla’nın kökenine ilişkin şüphelerin ortadan kalkmış olduğunu sanıyorum. Eğer kardeşi Türkmen olan birini Arap saymayacaksak, “Hacı Abdullah”ın da Türkmen olduğu ortada. Türkmen “davası” savunucusu kardeşi ile annelerinin ayrı olması, mevta DAİŞ liderinin annesinin Türkmen değil Arap olması ve onu yarı yarıya Arap-Türkmen kabul etmemiz gibi bir ihtimal var mı, Tel Afer’deki “uzlaşı” buna elveriyor mu, bilemiyorum?
“Halifenin kökeni” tartışmasından doğan ilginç ve kritik bazı sorular var. Bunların başında, Tel Afer çevresinde El-Kaide ve DAİŞ ile ITC gibi, apayrı dinî ve etnik yataklardan akan hareketler arasında geçişkenlik olup olmadığı geliyor. “Halife” ailesinin durumu özel de olabilir elbette. Ancak yörenin Irak el-Kaidesi tarihindeki önemi gözönünde tutulursa, çözülmeye muhtaç bir yumakla karşı karşıya da olabiliriz. Buna, orada olup bitenin Türkiye ile ilişkisi, belki yine bazı geçişkenlik ihtimalleri vs. ekleyince ortaya çıkan başka yumaklara da el atmak gerekebilir.