Dar gelirliler ne yapıyor?
Yüksek enflasyon ve ekonomideki durum çoğu insanın bütçesini etkilediği kadar zihinlerinde de epey yük oluşturmaya devam ediyor.
Hatime Kamilçelebi*
Son zamanlarda yaptığımız alışverişlerde ucuzlayan ürünlerden ziyade diğerlerine göre daha az zam yapılmış veya farklı yerlerde farklı fiyatlı aynı ürünlerden söz edebiliriz. İnsanların fiyatlardaki bu hızlı değişim karşısında elbette kafaları karışıyor olabilir. Enflasyon fiyatlar genel düzeyinin sürekli artışı demektir. Fiyatlardaki tek seferlik artış enflasyon değildir. Türkiye’de yüksek enflasyon söz konusu. Dolayısıyla artık çoğu insanın ‘ürünlerin fiyatı bir sefer arttı bir daha artmayacak’ gibi bir düşüncesi olmadığını gözlemlerimiz sonucu tahmin ediyoruz. Çünkü her geçen gün artan fiyatlarla karşılaşıyorlar ve zamlar karşısında kendilerini çaresiz hissediyorlar. Yapılan zamların geri alınacağı söylemlerinin piyasada karşılığını bulamamasından ve yüksek enflasyon nedeniyle halihazırda fiyatların arttığını ve giderek artacağını tahmin etmelerinden dolayı insanlar alabildiklerini istifleme davranışı da gösteriyorlar. Satın almadan önce fiyat karşılaştırması yaparak daha önce yapmadıkları kadar harcadıkları zaman da cabası.
Peki insanlar maaşlarından memnun mu? Gelir, mutluluğu doğrudan etkileyen bir unsur. Gelir ve mutluluk üzerine yapılan araştırmalar bize gelir arttıkça mutluluğun da arttığını gösteriyor. Yüksek gelirin insanları duygusal olarak tatmin etmeme ihtimali olabilir. Fakat maaşlar sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenmek için yapılması gereken aylık gıda harcamasını yapamayacak, tatile, sinemaya, tiyatro vb. kültürel etkinliklere gidemeyecek kadar düşükse, bu durum mutsuzluk gibi olumsuz duygu durumlarıyla kendini hissettirir. Geçinemeyecek kadar az maaşla çalışmanın, düşük hane geliri veya işsizliğin, depresyon ve kendine zarar verme davranışıyla da sonuçlandığına dair bilimsel çalışmalar mevcut. Gün içinde olumsuz duygu hissetme bakımından da önde gelen ülkeler arasında olmamızın sebepleri arasında düşük gelir de sayılabilir.
Asgari ücrete açıklanan enflasyonun üzerinde bir zam yapılmış olsa da yüksek enflasyon ve Türk lirasındaki değer kaybı sonucu insanların geçtiğimiz yıla oranla satın alma gücü çok azaldı. Çamaşır makinesi, renkli televizyon, telefon, otomobil, beklenmedik harcamalar, evden uzakta bir haftalık tatil, kira, konut kredisi, borç ödemeleri, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek ve evin ısınma ihtiyacının tamamıyla karşılanamadığı haneler mevcut. Bunlardan en az üçünün ekonomik olarak karşılanamaması maddi yoksunluğu, en az dördünün karşılanamaması ise ciddi maddi yoksunluk olduğunu gösteriyor. Son açıklanan TÜİK verilerine göre Türkiye nüfusunun %26,3’ü bu ihtiyaçların en az dördünü karşılayamayacak durumda.
Dar gelirlilerin tasarrufları ne durumda? Tasarruf sahiplerinin temel motivasyonu beklenmedik durumlara karşı pozisyon almak ve gelecek kaygısıdır. Bu motivasyon daha çok dar gelirlilere yönelik gibi gelse de durum öyle değil. Türkiye'de tasarruf düzeyinin artması kişi başına düşen gelir düzeyinin artmasıyla yakından ilişkili. Gelir düzeyi arttıkça tasarruflar da artıyor. Böylelikle tasarruf edemeyen insanların, tahmin edeceğimiz gibi, dar gelirliler olduğunu hemen anlıyoruz. Türkiye’de çalışanların yarısından fazlası asgari ücret ve bu civarda yakın maaş alıyorlar. Son yapılan araştırmalardan da tüketim harcamalarının bir kısmını borçlanarak yaptıklarını görüyoruz. Dar gelirliler ellerine başka yerden para geçerse veya tasarruf edebilirlerse bunlarla borçlarını kapatmak istiyorlar. Bu durum davranışsal iktisat çalışmalarında bilişsel kapasite yükü olarak yerini buluyor. İnsanlar o kadar fazla borçlarına, faturalarına, giderlerine odaklanıyor ki bilişsel kapasitelerini farklı problemleri çözmede tam olarak kullanamıyorlar. Örnekle açıklamak gerekirse, dar gelirli bir kişinin arabasına küçük ve büyük bir hasar geldikten önce ve sonra bu kişilere bilişsel kapasiteleriyle ilgili test çözdürülüyor. Oluşan hasar maddi olarak büyük değilse testi doğru çözerlerken, maddi olarak kendisini olumsuz etkileyecek kadarsa testi yanlış çözme ihtimalleri artıyor. Çünkü zihnini testi çözmek için değil, aklına takılan hasar giderini nasıl karşılayacağını düşünmek için kullanmaya devam ediyor. Aynı miktardaki hasar, yüksek gelirlilerin bilişsel kapasitesini bu şekilde olumsuz etkilemiyor. Yoksul çocukların da oyun oynamak yerine, yetişkinler gibi ekonomi terimlerini kullanarak konuştuklarını çevremizde gözlemliyor veya kitle iletişim araçlarından izliyoruz. Hayatlarını bu şekilde sürdürürlerse, çocukların başarılarının olumlu mu yoksa olumsuz mu etkileneceğine yukarıda verdiğim örnek ışık tutabilir. Aslında ekonomiyle ilişkisi olmayan insanların da ellerinde olmadan ekonomiyle bu kadar haşır neşir olması da onların zihin yükünü ister istemez etkiliyor. Gelen elektrik, doğalgaz faturaları, gıda, temizlik vb. harcamaları yüzünden zihinlerini başka yere odaklayamıyorlar. Bu noktada geçtiğimiz günlerde Hayko Cepkin’in sosyal medyada paylaştığı bir deneyimi akla geliyor. 11 liralık bisküvi aldığını ve yedikten sonra 11 lirayı bir kerede yedim diye aklından geçirdiğini ve artık başka türlü düşünemediğini yazmıştı. ‘Hayko Cepkin böyle düşünüyorsa yoksul insanlar nasıl düşünüyordur’ diye etkileşimde bulunanlar oldu. İnsanlar faturalarındaki yüksek meblağı göstermek için sosyal medyada paylaşmaya başladılar. Hayat pahalılığı ve vergilerin yüksekliğiyle ilgili düşüncelerini sosyal medyada belirtenlerden biri de Cem Yılmaz’dı. Anlaşılan o ki yüksek enflasyon ve ekonomideki durum çoğu insanın bütçesini etkilediği kadar zihinlerinde de epey yük oluşturmaya devam ediyor.
Peki gelir dağılımı eşitsizliği ne durumda? Türkiye’de gelir dağılımı eşitsizliğindeki artış Gini katsayısıyla hesaplanıyor. Gini katsayısı gelir dağılımı eşitsizliği ölçütlerinden biri. Bu sayı sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, bire yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade eder. Türkiye’nin Gini katsayısı önceki yıllara göre artarak en son 0,41 olarak açıklanmıştı. Bu sayıdan anlamamız gereken ise toplumun en zengin kesiminin toplam gelirden aldığı payın artarken dar gelirli kesimin payının azalmasıdır. Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırdığımızda ise gelir dağılımı eşitsizliğinde zirvede yer alıyoruz. Gelir dağılımdaki bu eşitsizliği azaltmak için vergi dışı kalmış kişi ve kurumların vergilendirmelerinin sağlanması gerekli. Yoksulluğu azaltıcı ve gelir dağılımı adaletsizliğindeki artışı engelleyici politikalar bir an evvel uygulamaya geçirilmezse yoksullukla beraber gelen ağır ruhsal sorunları ve bütçeleri konusunda aşırı düşünmeyi deneyimleyen insanlar hızla artacak gibi görünüyor.
*Doç. Dr.