Darbecilik meselesi ve Türkiye’de siyaset
Parlamentonun aslî işlevini ortadan kaldıracak, siyasal partileri kapatacak ve sürekli tehdit altında tutacak, kimin siyaset yapabileceğini yargı eliyle düzenleyecekseniz darbelere neden karşısınız?
Darbeciler ne yapar? Türkiye yurttaşları için yanıtını vermesi çok zor olmayan bir soru bu. Bir insan ömrüne sığacak biçimde, 1960 ve 1980’de iki askerî darbe, 1962 ve 1963’te iki darbe girişimi, 1971’de askerlerce verilen ve yürütmenin güçlendirilmesi talebini karşılayan anayasa değişikliği ile sonuçlanan bir muhtıra, 1997’de hükümetin istifasıyla sonuçlanan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı, 2007’de bir çeşit muhtıra niteliği taşıyan Genelkurmay'ın elektronik basın açıklaması ve 2016 yılında gerçekleşen askerî darbe girişimini ve sonrasında ilan edilen olağanüstü hal içinde yapılan rejim değişikliğini bu ülkenin yurttaşları olarak yaşadık. Her birinin koşulları ayrıydı, sonuçları farklı yaşandı. Fakat darbe nasıl işler sorusunun yanıtını anlamak için her biri deneyim yarattı. Darbeler, zor yoluyla, güç kullanarak ya da güç kullanma tehdidinde bulunarak mevcut anayasal düzeni askıya almayı ve/veya demokratik olmayan yollarla onu biçimlendirmeyi hedefler. Bunun hangi araçlarla yapıldığını bizzat kendi tarihimizden biliyoruz. Darbe döneminde bir siyasal topluluk neler yaşar?
1- Anayasal düzen askıya alınır. Daha doğru bir ifadeyle, siyasal kuruluş anayasasızlaştırılır. Bunun anlamı; darbecilerin kurduğu yürütme gücünün ağzından, kaleminden çıkanın anayasa değerinde olmasıdır. Anayasal normlar etkili ve geçerli olmaktan çıkarılır.
2- Siyasetin demokratik zeminleri ortadan kaldırılır. Örneğin parlamento feshedilir ya da asker tarafından oluşturulmuş yürütmenin güdümünde işlevsizleştirilir. Siyasal partiler kapatılır ya da zor gücünü elinde bulunduran yürütmenin insafına bırakılır -organlarına üye olacak kişilerin belirlenmesi, milletvekili adaylarının onaya tabi olması, uzun süreli siyaset yasakları gibi-
3- Toplumsal ve siyasal eleştiri kabul edilmez. Eleştirel düşünceyi üreten insanlar kurumlardan arındırılır. Üniversiteler tasfiye edilir. Halkın haber alma ve siyasal kanılarını oluşturma ortamını yaratmakla görevli olan basın denetim altına alınır.
4- İşkence, zorla kaybetme gibi suçlar olağan hale getirilir. Bu suçlar işlenirken yurttaşların anayasal güvenceleri ortadan kaldırılır.
5- Yurttaşlar masumiyet karinesine aykırı olarak fişlenir, cuntanın istihbarat örgütü ya da bakanlıkları insanların isimlerini, adreslerini denetimleri altındaki basına sızdırır ve haklarında çeşitli suçlar uydurarak onları itibarsızlaştırır.
6- Konjonktürel olarak amaçların içeriği farklılaşsa da formel olarak darbeler demokratik yollarla kurulamayacak bir yeni düzeni, hayata geçirilemeyecek uygulamaları zor yoluyla hayata geçirmeyi hedefler.
7-Dolayısıyla darbelerin siyasal topluluk içindeki çatışmalardan, temelde sınıf çatışmasından ve devletin kuruluşuna ilişkin temel kararlar bakımından devlet içindeki klikler arasındaki çatışmalardan ayrı düşünülmesi mümkün değildir.
Emekli amirallerin bildirisinin yeniden gündemimize soktuğu darbecilik-darbe karşıtlığı dikotomisini, yukarıda özetlemeye çalıştığım tarihsel deneyimden çıkan sonuçları ve siyasal topluluğumuzun mevcut durumunu görmezden gelen bir perspektiften analiz etmek ya safça olur ya da AKP-MHP rejiminin arkasında saf tutmak anlamına gelir. AKP’nin 2013’e kadar süren siyasal hegemonya dönemine zemin sunmuş ve 2015 sonrasında olgunlaşan diktatöryal eğilimine meze edilen “sivil siyaset tezi”nin, onun ötesine geçemeyen muhalefet bakımından açmazı budur. Bu tez basitçe, Türkiye’de toplumsal çatışmanın ana dinamiğini göz ardı ederek temel çatışmayı devlet güçleri/elitleri arasında bir çatışmaya indirger: Asker-sivil bürokrasi ve sivil iktidar. Dolayısıyla darbecilerin dayandığı siyasal-iktisadî dinamikler ile sivil iktidarların siyasal-iktisadî dayanakları asla analizde yer almaz. Bu analizde farklı çıkarları olan halk kesimleri; örgütlü işçiler ve örgütlü patronlar, varlıkları büyüyen zenginler ve daha da fakirleşen yoksullar, yurttaşlık hakları yok sayılan Kürtler, başkasının dinine zorlanan Aleviler, adeta bir savaştaymışçasına öldürülen kadınlar yoktur. İçselleşmiş emperyalizmin devlet katında çelişen kanatlarının sergilediği farklı tavırların yaratığı dinamikler bu analizde yer almaz. Sivil iktidar da darbeci de demokrasi sözünü kullanır; ama demos meydanda görünmez. Demos meydana çıktığı, taleplerini demokratik araçlarla dile getirdiği anda sivil iktidar, iktidarının bir kısmını da olsa darbeciye bırakmakta çoğu zaman sakınca görmez. Darbeci asker-sivil iktidar dikotomisinin -geri kalan her şey yok sayarak- siyasal bir söyleme, bir iktidar söylemine dönüştüğü memleketimizin bugünü, analizi fiilî olarak gidebileceği uç noktaya taşımıştır.
Darbecinin eylemlerini, deneyimimizin doğruladığı darbenin genel işleyişini, darbecinin ne yapacağını yukarıda madde madde özetlemeye çalıştım. Basit bir soru soralım ve basit yanıtlar üretmeye çalışalım: Peki darbe karşıtı ne yapar?
1- Anayasal düzeni askıya alacak, anayasal güvenceleri ve kurumları ortadan kaldıracak, iktidarınızı sınırlayacak hiçbir kural ve kurum tanımayacaksanız neden darbeye karşısınız?
2- Parlamentonun aslî işlevi olan yasama kurumunu ortadan kaldıracak, siyasal partileri kapatacak ya da sürekli kapanma tehdidi altında tutacak, kimin siyaset yapıp kimin yapamayacağını yargı eliyle düzenleyecekseniz darbelere neden karşısınız?
3- Seçilmiş milletvekilini, o milletvekilinin Meclis'in kürsüsünden hakkında işkence iddiasında bulunan bir polis tarafından gözaltına aldıracak, ölümüne sebebiyet vermesi muhtemel bir muameleye tabii tutacaksanız neden darbelere karşısınız?
4- Cumhurbaşkanlığı seçiminde altı milyon oy almış, ülkenin üçüncü büyük partisinin başkanını bağlayıcı uluslararası mahkeme kararına rağmen, kararın vurguladığı gibi siyasî saikle cezaevinde yıllarca tutacaksanız neden darbelere karşısınız?
5- Seçilmiş belediye başkanına mazbata vermeyecek, mazbata alanının yerine devlet görevlisini kayyum atayacaksanız neden darbelere karşısınız?
6- Görüşlerinin ifade özgürlüğü ve akademik özgürlük kapsamında olduğu Anayasa Mahkemesi’nce tespit edilen akademisyenleri üniversiteden tasfiye edecekseniz neden darbelere karşısınız?
7- Haber yaptıkları için gazetecileri tutuklayacak, medyayı baskı ve denetim altına alacak ve bir propaganda aygıtına çevirecekseniz neden darbelere karşısınız?
8- İşkence iddialarını etkili biçimde soruşturma ödevini yerine getirmek yerine pişkince yalanlayacak, işkence iddiasını dile getireni suçlayacaksanız; Ankara’nın göbeğinde gündüz vakti öğrencileri kaçıranlar hakkında işlem yapmayacak, protesto hakkını kullanan insanları boğazlarını sıkarak herkesin gözü önünde işkenceyle gözaltına alacaksanız neden darbelere karşısınız?
9-Yurttaşların adlarını onları fişlemek, itibarsızlaştırmak için gazetelere servis edecekseniz neden darbelere karşısınız?
Bu sorulara elbette muhatapları yanıt vermeyecek. Fakat bu sorular yurttaşlığın, yurttaşın hukukunun bekasına ilişkin sorulardır. Demokrasiyi karar vermeye ilişkin bir prosedür olarak görerek onun içeriğini yok saymaya, çatışmalı bir siyasal birliktelik olarak halk kavramını, onun sınıf içeriğini dışlamaya yönelmiş, demokrasiyi elitler arası bir değiş tokuşa indirgemiş siyaset anlayışı değişmedikçe, Türkiye’de mevcut diktatörlük döngüsünün kırılması mümkün değil. Bugünün kurumsuzlaştırılmış ve şahsîleştirilmiş rejimi içinde; yürütme gücünü dengeleyebilecek kurumlar ortadan kaldırılmış ve işlevsizleştirilmişken, demokrasiyi savunacak tek güç olarak onun sahibinin, halkın pasifize edilmesine dönük her muhalefet eyleminin mevcut rejimin ortağı olduğunu söylemekte sakınca görmüyorum.
Darbe karşıtlığı bir siyasal pratiğe denk düşecekse demokratik içeriği ve yurttaşın hukukunu savunmak bir siyasal kaide olsa gerektir.