Darbeler ve madenler ülkesi Bolivya
Bu darbe girişimi, gerçek toplumsal taleplerin medya ve politik manipülasyonla hipergerçek bir çatışmaya dönüştüğü bir simülasyon olarak değerlendirilebilir.
Bolivya, And Dağları’nın yüce zirveleri, Altiplano’nun geniş yaylaları ve Amazon Ormanları’nın derin vadileriyle doğanın müthiş bir tablosudur. Yaklaşık 12 milyon nüfus, yerli halkların zengin kültürel dokusuyla harmanlanmış köylerinde huzur ve doğa ile iç içe yaşar. Kişi başına düşen gelir yaklaşık 3 bin 500 USD olup, kırsal alanlarda mütevazı bir yaşam varken şehirlerinde sanayi ve ticaret canlıdır. Bolivya’nın meşhur ölüm yolu, yoksulluk ve yolsuzluk yüzünden yapılamaz. Halkın çaresizliği, dağların vahşi doğasıyla birleşir; tehlike ve acı yoldan eksik olmaz.
Halkı, dağların bağrından çıkarılan altın, gümüş, lityum ve doğalgaz gibi değerli madenlerle ekonomisini sürdürürken, bereketli topraklarında tarım ve hayvancılıkla da uğraşır. Demokrasi, halkın sesini yansıtan seçimlerle kendini gösterirken, sosyolojik yapı köklü geleneklerin modern hayatla buluştuğu renkli bir mozaiktir.
İç ve dış ticaret, özellikle komşu ülkelerle yapılan ticaretle ekonomik canlılığını korur. Eğitimde, şehirlerdeki okullar modern imkanlar sunarken, kırsal kesimde eğitim geri kalmıştır. Sanayi, maden çıkarımı ve işlenmesi üzerine yoğunlaşmış, turizm ise doğanın eşsiz güzellikleriyle ziyaretçileri cezbetmektedir. Bolivya, pastoral yaşamın doğanın cömertliğiyle harmanlandığı, kültürel zenginliklerin derinlemesine yaşandığı bir cennet gibidir.
Bolivya, birçok darbe ve darbe girişimi yaşamış bir ülkedir. 20. Yüzyıl boyunca, özellikle 1964-1982 yılları arasında, Bolivya’da 10’dan fazla başarılı darbe gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, bu dönemde 5’ten fazla başarısız darbe girişimi de olmuştur. Her bir darbe ve darbe girişimi, ülkenin siyasi manzarasında derin izler bırakmış, halkın özgürlük arayışını ve demokrasi mücadelesini pekiştirmiştir. Bolivya, her çalkantıdan sonra yeniden doğmuş, dağların gölgesinde huzur ve kararlılıkla yaşamaya devam etmiştir.
"Biz Kızılderililer latin Amerika'nın ahlâki rezerviyiz. Üç temel ilkeden oluşan evrensel bir yasaya göre hareket ederiz: çalma, yalan söyleme ve boş durma" diyen Evo Morales, 1959’da Bolivya’nın Aymara kökenli bir ailesinde dünyaya geldi. Gençlik yıllarında tarım işçiliği yaptı ve sendikacılıkla siyasete adım attı. 2006’da Bolivya’nın ilk yerli devlet başkanı olarak tarihe geçti. İktidarında yoksulluk oranını düşürerek, eğitim ve sağlık hizmetlerini genişletti ve ekonomiyi büyüterek büyük başarılar elde etti. Ancak, çevre politikaları ve 13 yıl başkanlık yapmasına rağmen dördüncü dönem yine başkan olmak istemesi nedeniyle sert eleştirilere maruz kaldı. Sosyalist politikalarıyla tanınan Morales, 2019’da tartışmalı seçimlerin ardından ülkeyi terk etmek zorunda kaldı ve Meksika’ya sığındı. Luis Arce’nin başkanlığıyla yeniden ülkesine döndü. MAS partisiyle ilişkisi sağlam. ABD ile ilişkileri gergin bir dönemden geçse de şu an daha dengeli bir tutum sergiliyor. Serveti ve yaşam tarzı üzerine spekülasyonlar olsa da, kendisi mütevazı bir hayat yaşıyor. Şu an siyasette aktif rol alıyor ve halkın büyük kısmının desteğini alıyor.
“Ekonomik büyüme, sosyal adaletle el ele gitmelidir. Halkın refahı ve toplumsal eşitlik olmadan sürdürülebilir kalkınma mümkün değildir" diyen Luis Arce, 1963’te La Paz’da doğdu. Warwick Üniversitesi’nde ekonomi eğitimi aldı. Evo Morales döneminde Ekonomi Bakanı olarak görev yaptı ve 2020’de başkan seçildi. Morales’in başkanlığı dönemine ait ekonomik başarılar Arce’ye atfedilir. Sosyalist ekonomi politikalarını benimseyen Arce, pandemi sonrası ekonomik toparlanma ve sosyal programlarla öne çıktı. Morales’ten daha ılımlı ve pragmatik bir yaklaşım sergiledi. ABD ile dengeli ilişkiler kurmaya çalıştı, Morales ile bağını korudu, ancak radikal politikalarından ayrıştı. Ordu ile dikkatli bir denge gözetti, darbe girişimlerine karşı temkinli oldu. Arce, Bolivya’da istikrar ve büyümeyi hedefleyen bir lider olarak yerini sağlamlaştırdı.
26 Haziran 2024’te Bolivya’da bir darbe girişimi yaşandı. Ekonomik zorluklar, yolsuzluk iddiaları ve muhalefetin artan baskısı darbenin başlıca nedenleriydi. Askeri birlikler La Paz’da stratejik noktalara konuşlandı ve hükümet binalarını ele geçirmeye çalıştı. Eski Başkan Evo Morales, halkı sokağa çağırarak direnişi organize etti. Başkan Luis Arce ise daha yumuşak bir tavır sergileyerek halkı sakinliğe davet etti.
Darbenin başını çeken ve adı önceki yıllarda yolsuzluk iddiaları ile anılmış General Carlos Zuniga, gözaltına alındı ve ifadesinde hükümetin yolsuzluk ve kötü yönetimini gerekçe göstererek bu kötü gidişe son vermek amacıyla darbeyi gerçekleştirdiğini ifade etti(!) Bazı kesimler, Arce’nin iktidarını pekiştirmek ve bazı generallerden kurtulmak için darbe girişimini provoke ettiği fikrini savunsa da Arce bunu reddetti.
Halkın direnişi ve sadık askerlerin desteğiyle darbe girişimi bastırıldı. Uluslararası toplum, darbe girişimini kınayarak Arce’ye destek verdi. Darbenin arkasında ABD’nin olduğu, Bolivya’nın lityum ve doğalgaz kaynaklarını kontrol etmek amacıyla darbeyi desteklediği iddiaları ortaya atıldı. ABD, bu iddiaları reddetti, ancak Bolivya ile olan bağları ve çıkarları üzerinde spekülasyonlar devam etti.
Morales’in, halk desteği azalan Arce karşısında yeniden başkan olmak istediği ve buna karşın Arce’nin başarısız darbeyi iktidarını pekiştirmek maksadıyla değerlendireceği muhakkak. ABD, Çin ve Rusya arasındaki hegemonya savaşları; ABD’nin, arka bahçesi olan Latin Amerika ülkelerini daha güçlü biçimde kontrol altında tutma çabasını artırmış görünüyor. Bolivyalıların artan ABD nefreti ABD’nin Bolivya’da son 70 yılda işlediği suçların tezahürüdür. Bu olayın ardından Bolivya, demokrasiyi koruma ve güçlendirme çabalarını artırdı. Darbe girişimi, sınıfsal dayanışmayla oluşan halkın kararlılığı ve demokrasinin gücü sayesinde başarısız oldu.
Bolivya’nın 26 Haziran 2024’teki darbe girişimi, tarihsel bağlamda sürekli toplumsal gerilimlerin bir yansımasıdır. Egemen sınıfın, proletaryanın güçlenmesini engelleme çabasıdır. Bu darbe ideolojik yanılsamanın bir örneğidir; halkın gerçek çıkarlarının yerine sahte bir kurtuluş vaadinin ikame edilmesidir. Bağlantısız hareketler ve yerli halkın sömürüye direnişi, otoriter hükümetlere karşı sürekli bir mücadele doğurmuştur. Bu darbe girişimi, gerçek toplumsal taleplerin medya ve politik manipülasyonla hipergerçek bir çatışmaya dönüştüğü bir simülasyon olarak değerlendirilebilir. Baudillard’ın yaklaşımıyla hipergerçekliğin devamı, gelecekte sahte istikrar ve sürekli kriz döngüsünü besleyebilir, toplumsal adalet arayışını zayıflatabilir.