DBB Eşbaşkanı Doğan Hatun: DSİ kuruluş felsefesini hatırlasın
Dicle'nin nehir statüsünde olmayan 60 km'lik alanı kum ocakları ve yapılaşma tehlikesine açık durumda. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Hatun, DSİ'nin alana nehir statüsü vermesini istedi.
DİYARBAKIR - CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, geçtiğimiz günlerde, Devlet Su İşleri (DSİ) 10. Bölge Müdürlüğü'nün bakanlığa yazdığı resmi yazı ile Dicle Nehri’nin debisinin düşmesi sebep gösterilerek dere statüsüne alınması ve yapılaşmaya açılacağı iddialarını Meclis'e taşıdı.
Tanrıkulu, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı'nın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde şu basit soruyu sordu: "Dicle Nehri’nin dere statüsüne alınarak yapılaşmaya açılacağı iddiası doğru mudur?"
Gazete Duvar'da yayınlanan haber üzerine DSİ 10. Bölge Müdürlüğü tarafından, "Kurumumuzca Dicle Nehri ile ilgili olarak kıyı kanununda belirtilen statüde bir değişikliğe gidilmemiş olup dere statüsüne alınması hususunda herhangi bir değişiklik talebi bulunmamaktadır" şeklinde yazılı bir açıklama yapıldı.
DSİ'nin açıklaması Dicle için endişe duyanları rahatlatır nitelikte. Ancak şu da bir gerçek ki Dicle'nin statüsü sık sık gündeme geliyor. Dicle'nin 60 km'lik statüsüz alanı yapılaşmaya açılacak, vadideki ekolojik denge bozulacak ve Dicle'nin beslediği Hevsel Bahçeleri de belki tarih olacak. Tartışmalar ve endişeler bu olasılıktan kaynaklanıyor.
Dicle Nehri ile ilgili tartışmaları yakından takip eden kurumlardan biri TMMOB Diyarbakır Şubesi. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi (DBB) Eşbaşkanı Doğan Hatun, bir dönem TMMOB Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri olarak görev yaptığı sırada, Dicle Nehri etrafında yürütülen tartışmaları yakından takip etmişti.
Dicle Nehri'nin statüsü yeniden tartışma konusu olunca Doğan Hatun ile konuşmak hasıl oldu. Eşbaşkan olduktan sonra da konuya ilgisinin devam ettiğini gözlemlediğimiz Doğan Hatun'a ilk sorumuz, "Dicle nehir midir değil midir?" şeklinde oldu.
Dicle'nin Elazığ'da doğduğunu hatırlatan Hatun, "Dicle ve Dicle'yi besleyen kollar, akarsuların bütünü Dicle Nehri'ni oluşturuyor. Basra Körfezi'ne dökülen nehir 1900 kilometredir. Rojava'da buna "Ava Mezin" (Büyük Su) diyorlar ancak geçtiği her yerde Dicle Nehri deniliyor bu suya.
Binlerce yıllık bir tarihi var. Hiç kurumamış tatlı su kaynağıdır Dicle. Ancak 1954'ten beri bir kısmı statüsüz. Bismil Köprüsü ile Dicle Barajı'nın girişine kadar olan 60 km'lik bir alan statüsüz. Buna rağmen bütün kurumlar Dicle Nehri der. Ders kitaplarında bile bu suyun adı Dicle Nehri'dir" dedi.
STATÜSÜZ ALANDA 23 KUM OCAĞI
Hatun, Dicle'nin bir bölümünün statüsüz bırakılmasının, bu alanın tehlikelere açık olması anlamına geldiğini söyledi. Statüsüz olmanın hiçbir avantajı olmadığını belirten Hatun, kum ocaklarının neden olduğu tahribata dikkat çekti: "Dicle Barajı'ndan Silvan Köprüsü'ne kadar olan 32-33 km'lik bir alanda yaklaşık 23 tane kum ocağının aktif çalıştığını söylemeliyim. Bunların bir kısmının resmi anlamda kaydı var, büyük bir kısmı da kaçak bir şekilde işletiliyor. Takip edenler bilir, birçok defa dava konusu oldu bu ocaklar. Maden mühendisi kimliğim olduğu için de meseleyi biliyorum. Bu kum ocaklarının birçoğu kaçak olduğu için gece çalışır, İl Özel İdaresi'nin denetimine yakalanmamak için. Kumunu alır, sanki resmi ocaktan çıkarmış gibi götürüyor. Maalesef statüsüz bu 60 km'lik alan can ve mal güvenliğini de tehlikeye atıyor. Her yıl birçok insanın nehirde boğulduğunu duyuyoruz. Bu da kum ocaklarının oluşturduğu çukur ve bataklık yüzündendir. Endemik bitki türlerinin değişmesi, burada yaşayan canlıların burayı terk etmesi de bu nedenledir. Dicle Üniversitesi'nden akademisyenlerin konuyla ilgili yaptıkları araştırmalar da var ve bu kaynaklar hâlâ güncelliğini koruyor."
Dicle, 60 km'lik alanda da nehir statüsü aldığında, sağında ve solunda 50 metrelik bir mesafede yapılaşma yapılamayacak. Bu uygulamanın deniz kenarında da yapıldığını belirten Hatun, bunun taşkın tehlikesine karşı insanın can ve mal güvenliğinden dolayı alınmış doğru bir karar olduğunu vurguladı.
Hatun, "Olağanüstü durumlarda insanların can ve mal güvenliğini, tedbiri gözeten belki de bu ülkenin aldığı en doğru kararlardan bir tanesidir" dedi.
DOĞAN HATUN'DAN DSİ'YE SORULAR
Dicle'de bu kadar tahribata neden olan kum ocakları yeterince denetlenmiyor mu? Kum ocaklarına hangi kurum müdahale edebilir? Doğan Hatun, kendisine sorduğumuz soruları DSİ ve Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlıklarına (YİKOB) yöneltiyor. Hatun, şunları söyledi: "Resmi belge olmadığı için rahat konuşamıyoruz ama duygularımızı ifade etmemize de kimse engel olamaz herhalde. Acaba 60 km'lik statüsüz alana DSİ, bu kum ocakları nedeniyle mi statü vermiyor? Cevap verirler mi, bilmiyorum ama bir kez daha sormak istiyorum: Kum ocakları rahat çalışabilsin diye mi 60 km'lik alana nehir statüsü verilmiyor? YİKOB'a da aynı soruyu soruyorum. Orada kum ocaklarının kaç tanesi ruhsatlı, kaç tanesi ruhsatsız, bunun aylık denetimleri yapılıyor mu? Merak ediyoruz ve kamuoyunu bilgilendirmelerini istiyorum. Neticede, hepimiz bu kentte yaşıyoruz, Dicle suyunun bir zamanlar ne kadar berrak aktığına bütün kent şahittir. Ama şimdi görüyoruz ki, neredeyse 8-9 ay çamur akıyor. Bunun sebebini biri çıksın izah etsin bize. DSİ izah etsin. Dicle Nehri neden çamur akıyor? YİKOB çıkıp izah etsin, kum ocaklarıyla bunun bir ilintisi var mı?"
'UNESCO DİCLE'Yİ DE KORUMALI'
Hatun, Dicle'nin Hevsel Bahçeleri ile birlikte UNESCO Dünya Mirası listesinde yer aldığını hatırlatarak, UNESCO'ya da seslendi: "Silvan Köprüsü ile On Gözlük Köprü arası UNESCO'nun Dünya Mirası sürecine alındı ve dokunulmaz bir alan oldu. Dünya mirası oldu ve bu doğal alanı korumakla artık bütün dünya mükelleftir. Bu alan artık dünya mirasıdır. Bu nedenle UNESCO'ya da bir çağrı yapmak istiyordum. Hevsel Bahçeleri'ni var eden Dicle Nehri'nin kendisidir. Hevsel Bahçeleri dünya mirası olmaya devam edecekse, onun can suyu Dicle Nehri'nin de özgür akması gerekir. Yani, bizim nehri korumamız gerekir ki, o doğal peyzaj orada kalsın. Hortumlarla ya da kovalarla Hevsel Bahçesi'ni ayakta tutamayız. Bu nedenle Dicle Nehri'nin bu alandaki statüsünün olmayışı bütün dünyayı da ilgilendiriyor."
NEHİR STATÜSÜ DİCLE'Yİ KORUYACAK
DSİ'nin Dicle'ye nehir statüsü verebileceğini söyleyen Hatun, "Bizim yetkimiz olsa Dicle'ye çoktan nehir statüsü vermiştik" dedi. Hatun, Dicle'nin alacağı statü sayesinde imar rantından, kum ocaklarının tahribatından, HES'lerden ve benzeri tehlikelerden korunabileceğini söyledi. Hatun, "Statünün olduğu bir yerde gelişigüzel bir proje geliştiremezsin. Statünün olmadığı yer her türlü tehlikeye açık olur" diye konuştu.
'DSİ KURULUŞ FELSEFESİNİ HATIRLASIN'
Diyarbakır'ın içme suyunun önemli oranda Dicle'den karşılandığını hatırlatan Hatun, "Dicle Nehri aynı zamanda karnımızı da doyuruyor ve binlerce canlıya ev sahipliği yapıyor. Dicle'yi statüsüz bırakmak en başta bu nedenle tehlikeli. Dünya tarihine bakın, insanlar ne için savaşmış, diye. Ya gıda ya da su için. Bu kadar iyi bir nimet varken kapımızın önünde sahiplenmek dışında bir çaremiz yok. Dolayısıyla DSİ kuruluş amacını hatırlasın. DSİ akarsularına sahip çıkmakla, korumakla mükellef bir kurumdur. Ancak kendi kuruluş felsefesiyle çelişen bir DSİ var karşımızda. DSİ Bölge Müdürlüğü 60 km için statü verebilir ve hiçbir kurum da buna itiraz etmez" dedi.
'İNSANLARIN HAKKINI KORUMAYAN PROJELERE İZİN VERMEYECEĞİZ'
Dicle vadisine ve Hevsel Bahçeleri'ne zarar verebilecek projelere karşı Büyükşehir Belediyesi ne yapabilir? Bu 60 kilometrelik bölgenin nehir statüsü alması için belediye ne yapabilir?"
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Doğan Hatun, bu soruya şöyle net bir cevap verdi: "Yerel yöneticiler olarak hiçbir şekilde başta peyzaj alanı ve nehir yatağına zarar verecek hiçbir projeye imar izni vermeyeceğiz. İnsanların hakkını koruyan bir yerden bakmak zorundayız. Halk bizi bunun için tercih etti."
Belediyenin Hevsel Bahçeleri ile Dicle'ye dair projelerinin olduğunu da belirten Hatun, "Doğal peyzaj alanı olması bu nehirden, bu mirastan faydalanılmayacağı manasına gelmiyor. Elbette her insanın orayı gezip görme hakkı vardır. Bizim de geliştirmek istediğimiz projeler var. Ama o miras alanını koruyacak, ona zarar getirmeyecek, hiçbir şekilde ranta dönüştürülmeyecek ve en minimal düzeyde bile doğaya zarar vermeyecek bir şekilde proje geliştirmek istiyoruz. Doğayla eşgüdümlü, uyumlu, doğaya zarar vermeden, aksine, ona saygı duyan bir yerden bakıyoruz biz" diye konuştu.