YAZARLAR

Dedektif dizilerini neden seviyoruz

Dedektifleri değilse de dedektif dizilerini severiz, çünkü suçlular her zaman yakalanır, cezasını bulur, adalet her zaman sağlanır. Adaletle aramızdaki bağ, kurgu da olsa, bir dizinin 50 dakikası içinde yeniden tesis edilir içimizde bir yerde. Böyle olmalı, olabilir deriz. 

Bu kadar müptela olduğumuzu pandemide keşfettik belki. Hepimizin evlere kapandığımız dönem, korkuyla, dehşetle, çaresizlik ve yalnızlıkla baş etmenin yolu ekrana kaptırıp gitmekti. Dijital platformların cömert sunumları ile sezonlar boyu diziyi, soluksuz izledik. Bir tür tiryakilikle uç uca eklediğimiz bölümlerle tam bir maraton gerçekleştirdik.

Bu maratonun başrolünde dedektif  dizileri vardı genelde. Bazılarında her bölümün sonunda suçlular bulunuyor ve olay çözülüyordu. Birkaç sezon boyunca dedektifle suçlunun ince ince birbirini kovaladığı diziler de vardı.

Çalışma saatleri düzensiz, ilişkileri sorunlu, hayatları karmakarışık görünen dedektifler sonunda olayı çözdüklerinde, parlak bir zeka, keskin bir gözlem gücü, tüm o koasun içinden gerekli unsurları seçip birleştirecek sağlam bir analiz  çıkıyordu ortaya.

Genellikle horlanan ya da küçümsenen ya da kendisinden böyle bir sonuç beklenmeyen insanlar olur dedektifler. 1968 yılında yayınlanmaya başlayan Komiser Columbo dizisinin baş kahramanı buruşuk pardesüsü, dağınık saçları ve eskimiş şapkasıyla biraz şapşal bir görünümdedir ve dedektiflerin en tipik örneği gibidir. Alçak gönüllü Columbo, kendisini hafife alan suçluları tüm bu özellikleriyle tuzağa düşürür adeta. Sezonlar ve bölümler boyu elinden kurtulan olmamıştır. Lise yıllarımızda bu diziyi izlerken, içimizden bir yerden "bekle sen" derdik, "küçümsediğin o adam az sonra suçluyu bulduğunda ağzın açık kalacak" 

Miss Marple, Agatha Christie’nin yarattığı bir amatör dedektiftir. Küçük bir kasabada yaşayan yaşlı kadın, gözlem gücü ve zekasıyla olayları çözer. Öyle ki zaman zaman, kendisini küçümseyen ve aceleyle davranıp dosyaları kapatmak isteyen yerel kolluk kuvvetleriyle çatışmaları da olur. Kazanan hep Miss Marple olur. Sherlock Holmes, Hercule Poirot gibi biraz daha ünlü, orta üst sınıf ve saygı gören dedektifler de vardır.

Tüm dedektiflerin ortak noktası gerçeğe olan tutkularıdır. Olayı çözene kadar gözlerine uyku girmez, defalarca delillerin, bulguların üstünden geçerler, nerede atladıklarını bulmak için. Gerekli gereksiz tüm bilgileri toplarlar, çoğu zaman da gereksiz görülen o bilgilerden biri çözümün anahtarı olur. Dedektifler için kolay çözüm yoktur örneğin. Hemen kuşkularını dile getirirler, "çok çabuk oldu bu, her şey bir anda önümüze geldi" Tüm bunlar bir bit yeniğidir onlar için. Psikoloji, sosyoloji, tıp, fizik kuralları dedektiflerin asgari bilgi dağarcığını oluşturur. 

Kurbanı umursar dedektifler. Arada bir değişiklik gösterse de genelde kadınlar, çocuklar, eşcinseller ya da fahişelerdir kurbanlar. Dezavantajlı gurupların haksızlığa uğraması, şiddet görmesi, işkenceden geçmesi, hunharca öldürülmesi umurlarındadır dedektiflerin. Gerçeğin ve adaleti sağlamanın yolu yargılamamaktan, anlamaktan geçer. O da o saatte sokakta gezmeseymiş demez dedektif, o kadar kısa giymeseymiş, eşcinselliğini sergilemeseymiş, başka bir iş yapsaymış gibi faili aklayan bahanelere sarılmaz. Tam tersine onları saf dışı bırakarak gerçeğe ulaşılacağını bilir.

İyi bir dedektif, her zaman iyi bir insan diyebileceğiniz bir karakterde olmayabilir, onlarca bölüm izleyip hâlâ içinizi ısıtacak bir yanını görmemiş olabilirsiniz ama dedektifin adaleti sağlayacağından emin olabilirsiniz. Kurbanlar yargılanmaz, umursanır. Gerçek önemlidir. 

Bir dedektif dizisini izlemenin en eğlenceli yanı da suçlular gibi bizim de dedektifin zekasına şaşırmamızdır. Kaçırdığımız ayrıntıların nasıl da gözümüzün önünde olduğunu fark etmek, aralarında bizim kuramadığımız bağlantıların aslında nasıl da basitçe geliştiğini görmek şaşırtır bizi. Senaristin heyecanı diri tutmak için yaptığı numaraların bir kısmını fark edebiliriz belki ama bir kaç küçük ipucuyla suçlu yakalandığında dedektif bizi de ebelemiştir. 

Dedektifleri değilse de dedektif dizilerini severiz, çünkü suçlular her zaman yakalanır, cezasını bulur, adalet her zaman sağlanır. Adaletle aramızdaki bağ, kurgu da olsa, bir dizinin 50 dakikası içinde yeniden tesis edilir içimizde bir yerde. Böyle olmalı, olabilir deriz.