Değişimcilerin kaçırdığı fırsat
CHP mevcut başkanların seçmeni cezbedeceğini ve muhalif seçmenlerin kendi partileri yerine mevcut başkanlara oy vereceğini düşünüyor. “AKP kazanmasın diye bize oy verin” CHP'nin tek seçim argümanı.
Zamanı geriye alalım. Özgür Özel’i CHP’nin yeni genel başkanı yapan kurultayın bir gün sonrasına, yani 6 Kasım 2023 tarihine geri dönelim. Özel ve ekibinin Kılıçdaroğlu oligarşisine karşı en büyük silahı yaklaşan yerel seçimlerdi. Hep şu tez kullanıldı: “Seçmende büyük bir tepki var. Bir şeyler yapılmazsa yerel seçimi kaybedeceğiz.” Temel vaat ise demokrasiydi. CHP, liderin birkaç sağcı danışmanla partiyi yönettiği bir yapı olmaktan çıkacak, önseçim yoluyla aşağıdan yukarıya demokrasi yeniden inşa edilecekti. Ayrıca İYİ Parti'yle kopan ilişkilerin tamiri ve Kürt hareketiyle daha açık bir iletişim ve işbirliği yeni politik doğrultunun ipuçlarını veriyordu. Aradan geçen 3.5 ayın sonunda Özel ve ekibinin kendilerini var eden başlangıç koşulları, vaatleri ve öngörüleriyle hiç ilgisi olmayan bir yere sürüklendiğine tanıklık ettik hep beraber. Kılıçdaroğlu kalsaydı durum bugünkünden farklı olur muydu diye düşünmeden edemiyor insan. Gelin bu argümanı alt başlıklarda temellendirelim.
CHP’de lider değişikliği Akşener’in kararında değişikliğe yol açmadı. Hatta Ankara, İstanbul, Adana ve Balıkesir adayları özelinde İYİ Parti'nin CHP’ye karşı güçlü aktörleri sahaya sürme stratejisi yoğunluk kazandı. Oysa CHP-İYİ Parti işbirliği muhalefetin nirengi noktasıydı. Böylesi bir işbirliğinin yokluğunda bizi bekleyen son, dağınık bir muhalefet ve zayıf bir ana muhalefet partisi olacaktır.
Sadece İYİ Parti'yle değil Kürt hareketiyle de işler iyi gitmedi. DEM içinde oldukça güçlü olan “tüm seçim bölgelerinde kendi adaylarımızla gidelim” çizgisi sonunda galip geldi. Oysa CHP’nin beklentisi İstanbul, Ankara, Adana, Bursa ve Mersin gibi illerde ana muhalefete destek verilmesiydi. Bu süreçte Başak Demirtaş’ın önce adaylığını ilan edip sonra da adaylıktan vazgeçirilmesi DEM içinde kimlik ve liderlik noktasında bir çekişme olduğu izlenimini arttırıyor. Bu arada hatırı sayılır sayıda Kürt siyasetçi AKP’yle müzakere sürecinin yeniden başlatılması ve yeni bir çözüm süreci istiyor. CHP adaylarına destek vermemek o adımın hazırlayıcı koşullarından biri olabilir. Özel liderliği ise değişen yeni dengelere müdahale edemiyor. Çaresizce olup biteni izlemekte.
Saadet, Gelecek, DEVA ve Demokrat Parti'yle yürütülen ilişki kurma biçiminde de sorun var. Kılıçdaroğlu döneminde bu partilere fazladan vekil verilmesi, dışarıdaki sağ partiler ile içerdeki sağcı danışmanların çizdiği bir rota çerçevesinde muhafazakar siyasete uyumlu davranış tarzı Özgür beyin hedefindeydi. Parti tabanında da sağa kaymayı eleştiren ciddi bir hassasiyet vardı. Ancak Özel’in ve çalışma arkadaşlarının unuttuğu şey bu dört partinin CHP’ye mesafe bırakmasının AKP’yle işbirliğini güçlendireceği olasılığında saklı. Cumhuriyet Halk Partisi'nin başına gelecek en kötü şey zaten güçlü konumda olan Cumhur İttifakı'nın sağdan yeni katılımlarla daha da belirleyici hale gelmesi. Böyle bir konjonktür kendini dayatırsa ne yapılacağı belli değil.
Özel liderliğinin en büyük günahı ise ön seçim. Açıkça söz vermiş olmasına rağmen ön seçimden kaçındı yeni genel başkan. Bu tavrını ise yeterince zamanın olmamasıyla gerekçelendirdi. Yani kanuna uygun bir şekilde hakim teminatıyla ön seçim yapıldığında propaganda için yeterince süre kalmıyordu. Oysa CHP karar organları adaylarını zamana yayarak açıkladı. Seçime 2 aydan az bir süre kalmış olmasına rağmen hala pek çok seçim bölgesinde aday belli değil. Ön seçim yapmamanın bazı sonuçları oldu şüphesiz ki. Öncelikle parti tüm siyasal enerjisini iç tartışmalarda kullandı. CHP’nin son 3 aydır önceliği siyaset üretmek değil, aday belirlemek. Ayrıca adayların nasıl belirlendiği hususu açık olmadığından sayısız iç tartışma alevlendi. İmamoğlu’nun pek çok yerde kimin belediye başkanı olacağına kendisinin karar verdiği, Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerin başarılı olsalar dahi tasfiye edildiği, aday seçiminde sosyal demokrat çizgi ve etik ilkelerin pek umursanmadığı iddia edildi. Lütfi Savaş’ı aday olarak gösterip belediyenin CHP’ye ait olduğu Hatay’da Savaş yüzünden protesto edilen bir parti var karşımızda. Alınan kararların rasyonelliği tartışmalı. Oysa ön seçim yapılsaydı 1 milyonu aşkın üye sandığa gidecek ve parti örgütlerini canlandıracak bir yenilenme aşağıdan yukarıya örgütlenecekti.
Bu arada genel merkezin adayları örgüte bırakmayıp kendisinin belirlemesinin siyasi kadrolarda bir yenilenmeye yol açmadığı da açıkça ortada. Erdal Beşikçioğlu’nun Etimesgut adaylığı istisna tutulursa CHP’nin ilan edilen tüm başkan adayları partinin mevcut belediye başkanları, eski vekiller ve partide görev almış siyasetçilerden oluşuyor. İş, spor, bilim, sanat, edebiyat ve üniversite gibi kültürel sermayesi yüksek ve halkta popüler düzeyde karşılığı olan farklı deneyim alanlarından insanlar reel siyasete davet edilemedi. Dün CHP’de kimler siyaset yapıyorsa bugün de aynı kişiler yine siyasette. Ortada anlamlı bir değişim yok.
Peki, ne olacak bu işin sonu? CHP elindeki belediyelerin ciddi bir kısmını kaybedecek. İYİ Parti ve Kürt hareketinden ödünç alınan oylar ait oldukları yere geri dönecek çünkü. Bu noktada genel merkezin tek bir umudu var. Başta İmamoğlu olmak üzere mevcut belediye başkanlarının kendi gücü. Bu gücün seçmeni cezbedeceğini ve CHP dışındaki muhalif seçmenlerinin kendi partileri yerine mevcut başkanlara oy vereceğini düşünüyorlar. Kısacası “AKP kazanmasın diye bize oy verin” CHP’nin elindeki tek seçim argümanı.
*Artvin Çoruh Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü.