Demirtepe altın madeni ÇED’ini aldı… Gözlerimle gördüm…
Kendimi bir cinayetin ortasında hissettim, tıpkı Attila İlhan’ın şiirindeki gibi.. O gün bir hekim katledildi, doğa katledildi ama kimse görmedi, kör balıkçı gördü…
“……
haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
polis kaatilleri arıyordu
deli cafer ismail tayfur ve şaşı
üzerime yüklediler bu işi
sarhoştum kasımpaşa'daydım
vapuru onlar vurdu ben vurmadım
cinayeti kör bir kayıkçı gördü
ben vursam kendimi vuracaktım”(*)
Demirtepe altın madeni ÇED’ini aldı…Gözlerimle gördüm ve görmesem daha mı iyiydi bilemedim.
Balıkesir Havran’da yeni bir altın madeni için şirketler ve devlet soluksuz çalışıyormuş, bilmiyordum. ÇED toplantısına gitmesem inanmazdım. Bir proje düşünün ki koca bir bölgeyi yok edecek olsun, yok edilmemiş tek parçayı yok etsin ve birkaç ekoloji örgütü dışında kimse umursamasın… Olaya neden dahil oldum, neden derdim oldu, önce onu anlatayım…
Kazdağı Koruma Derneği uzun süredir delik deşik olan bölge yok olmasın diye çaba sarf ediyor. Zaten Çanakkale ve Balıkesir ülkenin en büyük yıkım ve umursamazlık merkezi olmuş ama yine bazı örgütler dışında dert edinen yok. Bunun böyle olduğunu 2019’da “398 defa Kaz Dağları” başlıklı yazıya çalışırken görmüş, yazıyı yazdıktan sonra içime oturmuştu. Geçmişte Kazdağı etrafında bir dizi kömür santrali için itirazlar örgütlemiştim belki ama, altın başka bir şey, başka bir dünya idi. Hem iklim üstünden bakmadan, daha ağızımı açmadan Bergama, Fatsa, İliç gibi koca bir listeyi telaffuz etmek gerekecekti.
İşte o 2019’da Alamos’un Kirazlı Altın Madeni meselesi ülke meselesi olmuş, halk sahip çıkınca, insanlar madene akınca siyaset de ilgilenmişti. Bu sefer ÇED toplantısına dernek beni de çağırdı. Kalabalık olmak için çağırmadılar ama.
VEKİLLER ARAZİ OLMUŞ
Böylesi bir proje böylesi bir dönemde boş bırakılmamalı ama değil mi? Zaten İliç Çöpler Altın Madeni skandalı ortada iken ve de bu projenin sahibi aynı zamanda Fatsa Altın Madeni’nin de sahibi iken milletin vekilleri orda olmasa olur muydu?
Meclis'te oylamalara katılmayan vekiller için partileri “sahada” ya da “bölgede" diyorlar ya... Böylece ülkedeki bütün yıkım projeleri 30-40 red oyu ile geçiyor ya… Gerçekten de vekiller arazideler, arazi olmuşlar. Neden böyle diyorum. İki haftadır bu ülkede kamuoyu İliç Altın Madenini tartışırken bir vekil bile bulamamak ne demek?
Meclis’te oy kullanmaya gelirken seçim bölgesinde olan vekillerin, seçim bölgelerinde altın madeni projesi yapılırken ÇED toplantısında ortada olmamaları vekillerin ne kadar arazi olduklarının göstergesi idi.
Neyse ki İyi Parti Balıkesir teşkilatından bir katılım vardı. Vardı ama anlattıklarından Balıkesir’in hızla yok olduğunu bir kez de ondan öğrendik.
GÖRÜNMEZ KOMİSYON YAPMIŞLAR
Toplantıya girdik. Karşımızda madenin sahibi Bahar Madencilik ve onun çevresel etki değerlendirme izni işini yapan Mitto Danışmanlık, bizim tarafta Kazdağları Koruma Derneği ve masanın başında ise bakanlık yetkilileri var. Ama ortada İnceleme Değerlendirme Komisyonu yok. Başkana bunu soruyoruz safça. Komisyon toplantısında komisyon olmaz mı canım? Başkan düzenleme ile artık komisyon üyeleri gelmeden de yazılı görüş vererek komisyonun toplanabildiğini söyledi.
Bir anda aklım gitti. Paralel bir evrende mi yaşıyoruz? Formaliteyi tamamlamak için böyle göstermelik şey mi olur?
Tutuyorum kendimi, zaten fiziksel saldırıya uğrayan Doç. Dr. Koray Başar ve silahlı saldırıya uğrayan Ekrem Karakaya için düzenlenen açıklamaya uğrayıp gelmişim. Yok diyorum, “devlet yok ama bu kadar yok olamaz” diyorum kendimce… Devletin kılıfına uydurma hali beni boşluğa sürüklüyor.
ANAHTAR TESLİM ÇED!
Ben hala fanteziler dünyasında yaşarken bir şok daha yaşıyorum; birbirinden habersiz kamu aynı alan için hem maden ruhsatı veriyor, hem de enerji yatırımı izni ve izin sahibi şirketler birbirini dava ediyor. Bu arada enerji yatırımı da bir yandan devam ediyor. Bu proje için bölgedeki rüzgâr santrali projesinin türbin koordinatları kaydırılıyor. İşin komik yanı, Orman Genel Müdürlüğü ÇED alanındaki 306 hektar ormanlık alana onay verirken yalnızca “Gençleştirme Sahası”nı ÇED alanından çıkarttırıyor.
Vay be diyorum, ülke şirketlere çalışıyor haberimiz yok. Tamam eskiden de böyle idi de bu kadarı pes ama. Doç Dr. Koray Başar’a saldıran iki kişinin iki gündür yakalanmadığı bilgisi aklıma geliyor. Devlet şirketlerin her işini yapmış ama iki saldırganı eşkâlleri ve görüntüleri elde varken sağlıkta şiddet suçu için bir şey yapmıyor.
Orada kendini sığıntı gibi hissediyorsun. Bakanlık yetkilileri nazikler ama öyle bir nezaket ki senin dolar bazında bir karşılığın yok hissi veriyor zaten.
GÖRÜNMEZ ÇED
Şoklar bununla bitmiyor tabii ki…İnceleme Değerlendirme Komisyonu’nda otuza yakın kurum olduğu söyleniyor. Su Yönetimi Genel Müdürlüğü de bunlardan birisi ve bu Genel Müdürlüğün de siyanürlü altın madeni çıkarmaya olur verdiğini duyuyorum. Tekrarlıyorum, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü de siyanürlü altın madeni çıkarmaya “onay” veriyor. Orman, ormanı yok etmeye “onay” veriyor, Tarım Bakanı da tarımı yok etmeye "onay” veriyor ve bu liste böyle gidiyor...
Bir önceki İDK sürecinde Orman Genel Müdürlüğü'nün çıkartılan cevherin döküleceği sahaya itiraz ettiğini öğreniyoruz. Ancak başka yer bulamıyorlar ve aynı yer kararlaştırılıyor yine. Başkana "kurum görüş ve itirazlarını görebilir miyiz" diyoruz. Başkan “yok göremezsiniz” demiyor. Çok acayip manipülatif bir cümle kuruyor. Diyor ki “tabii ki görebilirsiniz” … Ama ÇED raporu ile ... Yani süreç bitince… İş işten geçince…
Böylece ÇED’e dahil olan kurum görüşlerinin halktan kaçırıldığını, pardon, iş işten geçtikten sonra halka açıldığını öğreniyoruz.
Göremiyorsunuz, detayları bilmeniz imkânsız. Görünmez ÇED yapmışlar sanki.
İKLİME DAİR LAF ETMEDİM Mİ?
Edemedim. Nasıl edebilirim ki? Ortada şirketlere çalışan bir devlet, şirketlere çalışan bir komisyon var ve iklim asıl sorunumuz mu?
Tabii ki sorunumuz ama iklim klişeleri ile değil.
Ben tek bir şeyi anlatıyorum. Sayıştay madenlerin denetlenmediğini 2020’de raporluyor. Siz denetlenmeyen bir işe izin veriyorsunuz. Bu şirketin Fatsa’daki projesi yeraltı sularını kirletiyor, bir vatandaş tespit ediyor ama siz yine denetlemiyorsunuz. İliç’de 8 kilogram siyanür sızıyor, ama siz yine denetlememişsiniz. Buraya kadar yazdığım skandallar olmasa bile bu projeye izin verilemez.
GİDONSUZ BİSİKLET!
Bisiklet çok masum bir şey değil mi? Ama bir de freni ve gidonu olmayan bir bisiklet düşünün. Bu toplantı gidonsuz ve frensiz bir bisikletin ÇED toplantısı olsa karşı çıkardım. Çünkü bu hal basit ve güzel bir bisikleti bile zararlı bir şeye dönüştürür. Direkt kaza demek.
Tamam konumuz altın, özne siyanür ama bir de böyle düşünün.
Çevre bakanlığı altın madenlerini izlemiyor, altın madenciliğini gözlemiyor, raporlamıyor ve bunu kamuya asla açmıyor. Maden faciaları ayyuka çıkınca arada bir ceza kesiyor. Bunun kadar korkutucu bir durum olabilir mi?
Ama daha kötüsü siyasetin hali. Siyasi partiler çevre ile ilgili bir düzenleme geçse meclise gelmezler, yereldeki işleri bahane ederler. Ama yerelde bu işlere ilgi göstermedikleri kesin.
Ekrem Karakaya’nın silahlı saldırı ile öldürülmesinin ertesi günü Hacettepe Üniversitesi önünde sağlık emekçilerinin açıklamasına katıldığımda devletin halktan yana değil, halkın karşısında olmasını çok iyi hissetmiştim. Açıklamanın ortasında İstanbul’da polisin sağlık çalışanlarına saldırdığı haberi geldi. Herkesin yüzü bir kez daha düştü. Devlet yoktu, olsa da karşı tarafta idi. Bu olaydan iki gün sonra ÇED Genel Müdürlüğü’nde bir odada Demirtepe Altın Madeni ÇED toplantısında da devlet yoktu, olsa da karşı tarafta idi.
Toplantı bitti, bizi çıkardılar. Bakanlık temsilcisi ile şirket baş başa kaldı. İnceleme Değerlendirme Komisyonu toplantısı bakanlık, yetkili maden firması ve ÇED firması arasında yapıldı. Siyasi partiler yoktu, çünkü onlar arazi idi. Bakanlıklar hiç yoktu, çünkü olmalarına gerek yoktu, yazılı görüş göndermişlerdi nasıl olsa…
Aşağıya inerken ÇED firması yetkilisinin bir anekdotu aklıma geldi. Bir yol projesi ile kurşun kirliliği ortaya çıkmış ve artık o bölgeden meyve sebze almıyormuş. ÇED’i bile olmayan bir yol projesi böyle bir zarara yol açıyor ve biz siyanürlü altın madeni için göstermelik bir çevresel etki değerlendirmesi yapıyoruz. Yarım saat geçmedi ve altıncı şirket ile ÇED firması yüzleri gülerek çıktılar. Sorduk, ÇED Nihai kararı çıkmış. Yakın bir tarihte de ÇED Olumlu kararı ilan edilir. Şirket ve bakanlık baş başa ÇED nihai oldu kararını vermişler.
Kendimi bir cinayetin ortasında hissettim, tıpkı Attila İlhan’ın şiirindeki gibi... O gün bir hekim katledildi, doğa katledildi ama kimse görmedi, kör balıkçı gördü…
* Attila İlhan’ın Cinayet Saati şiirinden alınmış olup Ahmet Kaya’dan dinlemek isterseniz şuraya tıklayabilirsiniz.