Demokrasi cephesini büyütelim
6 Mart’ta hem Millet İttifakı’nın toplantısında, hem de CHP Genel Merkezi önünde toplanan halkın “Birleşe birleşe kazanacağız” sloganı her şeyi net bir biçimde ifade ediyor. Artık Millet İttifakı, HDP’si, sosyalist partileri, sendikalarıyla birlikte saray rejimine karşı demokrasi cephesini büyütmeli…
İYİ Parti lideri Meral Akşener’in 6’lı masadan kalkıp 72 saat sonra yeniden dönmesindeki en önemli faktörün halkın, toplumsal muhalefetin direnci ve gücü olduğu söylenebilir.
Toplumdaki Erdoğan rejimi karşıtlığı, artık bu düzenin sürmemesi yönündeki talebi ve ısrarı, CHP dahil tüm burjuva partilerini de etkileyen ve onları aşan bir konumdadır. Nitekim, Akşener’in masaya dönmesiyle birlikte Saadet Partisi Genel Merkezi’nde yeniden başlayan Millet İttifakı toplantısı ile CHP Genel Merkezi önündeki yığınsal kalabalık bunun somut bir göstergesiydi.
Her iki toplantıda genel merkezlerin önünde toplanan kalabalığın “Birleşe birleşe kazanacağız” şeklindeki sloganları da, siyasi partilere nasıl hareket edilmesi gerektiğini çok açık ve net bir şekilde işaret ediyordu.
AKŞENER’İN MASAYA DÖNÜŞÜ
İYİ Parti, orta burjuvazi ve Anadolu’daki muhafazakar sermaye kesimiyle birlikte müteahhitleri de kapsayan ticaret burjuvazisi gibi kesimlerin desteklediği, bu sınıfsal aktörlere dayanan bir parti kimliğindedir. Kuşkusuz tabanında Erdoğan karşıtı, laik anlayışı benimseyen önemli bir kitle de mevcuttur.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun neoliberalizme karşı çıkan söylemi, “5’li çete” ile ilgili tavrı ve kamu-özel işbirliğine yönelik eleştirileri, İYİ Parti’nin yönetim kademesinde olumlu karşılanmamış, tepkiye yol açmıştır.
İYİ Parti Ekonomi Politikaları Başkanı Prof. Dr. Bilge Yılmaz, Kılıçdaroğlu’nun “5’li çete ile yapılan anlaşmaları iptal edeceğiz” söylemine karşı çıkarak “Devlette devamlılık esastır. ‘Bu anlaşmaları tanımıyorum’ diyemezsiniz. Bağımsız yargı ve bağımsız denetim araştırma yapar” diye görüş açıklamıştır.
Keza İYİ Parti’yi yöneten kadroların güvenlikçi bürokrasi ve devletin kimi “derin” kadrolarıyla irtibatı, yine bu kesimlerin Türkiye’deki solun “ılımlı” kanadına dahi pek tahammül edemedikleri bilinen gerçeklerdir.
İşte Meral Akşener, bu gibi saiklerle 6’lı masadan ayrılmak istemiş ancak halkın tepkisi karşısında partisinin seçim barajının altına bile düşebileceğini hissedince “çark” etmiştir.
Akşener’in masayı terk etmesiyle birlikte İYİ Parti teşkilatlarından istifalar başlamış, iki gün içinde binlerce kişi üyelikten istifa edip istifa mekanizmasında kullanılan “e-devlet çökünce” geri adım atmak zorunlu hale gelmiştir.
Ayrıca İYİ Parti olmaksızın HDP ve sosyalistlerin de desteğiyle Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabileceği alternatifi ortaya çıkınca Akşener’in dönüşü kesinleşmiştir.
KRİZİN FIRSATA ÇEVRİLMESİ
Millet İttifakı’nda yaşanan bu kriz ve bu kriz karşısında Kılıçdaroğlu ve CHP kurmay heyetinin itidalli ve yapıcı yaklaşımları, çözümde rol oynamış, ittifak umut verici bir hale gelmiştir.
Tabii buradaki esas faktör, halkın ve toplumsal muhalefetin seçimi kazanmaya yönelik azmi, mücadelesi, kararlı duruşunun belirleyici olmasıdır. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun da kapsayıcı tutumu, “toplumun tüm renklerini Halil İbrahim sofrasına çağırması” da bu sürecin sağlıklı işlemesinde önemli bir rol oynamıştır.
Ekonomik krizin yanı sıra deprem olayı da, AKP rejiminin çöktüğünü, toplumun büyük bir kesiminin “artık yeter, iktidar değişmeli” talebini daha görünür hale getirmiştir.
Bundan sonra iki yönlü bir strateji izlenmelidir. Öncelikle Kılıçdaroğlu, HDP başta olmak üzere sosyalist partilerle, sendikalarla, TMMOB, Tabipler Birliği gibi demokratik kuruluşlarla işbirliğine girmeli, demokrasi cephesini büyütmeye çalışmalıdır.
İYİ Parti’nin “süngüsü” düşmüştür, CHP’nin HDP ile olan işbirliğine çok fazla söyleyebileceği bir şey yoktur. Kuşkusuz HDP, TİP ile birlikte birçok sosyalist partinin oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bir bileşenidir.
Bu iki ittifak arasında “tek adam rejimi”nden kurtulmak, daha demokratik ve özgür bir ortamın sağlanması için işbirliği yapılacaktır. Yoksa HDP’nin Millet İttifakı’na katılımı diye bir durum söz konusu değildir.
DEPREM VE EKONOMİK KRİZ
Erdoğan rejiminin son bulması için sürdürülmesi gerekli stratejinin ikinci ayağı ise, uygulanacak politika ve programla ilgilidir.
Millet İttifakı, öncelikle deprem bölgesindeki sorunları çözümü için somut bir program ortaya koymalıdır. Hem Maraş bölgesinde meydana gelen, hem de İstanbul ve Marmara bölgesinde yaklaşmakta olan deprem için somut çözümleri gösteren plan ve programlar halkı ikna edecek tarzda ifade edilmelidir.
Ekonomik kriz, enflasyon, hayat pahalılığı, işsizlik, gelir adaletsizliği gibi halkın canını yakan temel sorunlar da çözüm beklemektedir. Burada Millet İttifakı, bir restorasyon programı önermekte, liberal bir ekonomi anlayışı ile hareket etmektedir.
Sosyalistler ise, daha radikal, kamucu bir anlayışı benimsemektedirler. İster istemez, bu konuda iki kesim arasında bir tartışma, çatışma yaşanabilecektir. Sosyalistlerin kamucu programda, laik ve sosyal bir hukuk devleti anlayışında ısrar etmeleri, kitleleri bu yönde ikna etmeye çalışmaları önem kazanmaktadır.
Millet İttifakı’nın bu kamucu politikalar karşısında ne kadar esneyebileceği zaman içinde belli olacaktır. Ancak sosyalist partilerin bu yöndeki ısrarında, kapitalist düzenin çelişkilerini isabetle ortaya koymasında yarar vardır.
'EYT’Yİ ÇÖZSÜNLER, OYUM KOMÜNİSTLERE'
Solun somut önerileri, her zaman halkın ikna edilmesinde işe yarayacaktır. Bir süre önce başımdan geçen bir olaydan kısaca söz etmek istiyorum. Suadiye/Kazasker semtinde yürürken bir kalabalık gördüm. Emlak bürosunda çalışan 45 yaşlarındaki bir arkadaşla sohbete başladık. Memleketin durumundan, sıkıntılardan söz ettik. Arkadaş, şunları söyledi:
“Ben, emeklilik yaşını yükselten yasanın çıktığı Eylül 1999 öncesinde stajyer olarak işe başladım. Ama stajyerlik süresi sigortalılıktan sayılmadığı için, esas sigortalı kaydım da 2001 yılında olduğu için yeni EYT yasasından yararlanamıyorum.
Aslında şimdiye kadar Erdoğan’a oy verdim. Muhafazakar bir aileden geliyorum. Geçenlerde televizyonda, EYT konusunda sosyalist partilerin, komünistlerin “stajyerlik, çıraklık dönemini de EYT’lilikten sayacağız” demesi üzerine ayağa fırlayıp ‘EYT’yi çözsünler, oyumu komünistlere vereceğim” dedim. Yanımda oturan ve AK Partili olan kayınpederim, benim bu davranışıma şaşırmıştı.”
Bu küçük bir örnek bile, halkın somut sorunlarına çözüm getirenleri destekleyebileceğini gösteriyor, diyebiliriz…