Demokrasi, demagoglar ve soylu yalanlar
Demokratik rejimlerde ortaya çıkabilecek sorunlar yüzünden demokrasiden uzaklaşmak yerine, siyasi yetersizliklerimizi gidererek vatandaş olma sorumluluğumuzu en rasyonel şekilde üstlenmeliz.
Cumhur Yılmaz Madran*
“Demokrasi” kelimesi köken olarak antik Yunanistan’daki “halkın iktidarı, halkın gücü” ifadelerinden gelmektedir. Ancak Yunanlılar böyle bir sistemin tehlikelerini öngörüp mümkün olduğunca demokrasiyi bir yönetim biçimi olarak sorunsallaştırıyorlardı. Bu türden sorunsallaştırmaya en güzel örnek sanırım, Platon’un 10 kitaptan oluşan meşhur Cumhuriyet (Republic) isimli eserinin 6. kitabında Sokrates’in, Adeimantus ile demokrasi hakkındaki sohbetidir. Gemi analojisi üzerinden yürütülen bu sorgulamada, Sokrates demokrasinin bir yönetim sistemi olarak karşı karşıya kalabileceği problemler konusunda Adeimantus’u düşünmeye sevk eder: “Eğer ki deniz yoluyla bir yolculuk yapmak isteseydin, geminin kontrolünün kimde olacağına nasıl karar verilmesini isterdin? Rastgele ve bir grup insan tarafından mı, yoksa deniz seyahatleri konusunda deneyimli, bilgili ve eğitimli insanlar tarafından mı?”(2) Aslında bu türden bir sorgulama, hem oy verecek olan vatandaşları hem de kaptan olarak seçilecek olan yönetici sorununu sorunsallaştırıyordu. Bir ülkeyi yönetecek olan kişi ve onun kimler tarafından ve nasıl seçilmesi gerektiği konusunda yeterince cevap bulmamış önemli soru işaretleri ön plana çıkıyordu.
Sokrates’in Yunan toplumu için sorunsallaştırdığı problemler günümüz demokrasileri için de güncelliğini korumaktadır. Sokrates, yeterli donanım ve eğitime sahip olmayan yönetici ve seçmenlerin demokrasi aracılığı ile bir felakete yol açması olasılığını çok iyi irdelemiştir. Demokrasiyi bir yönetim biçimi olarak bir amaçtan ziyade, bir araç olarak görülmesinin sonuçlarını son yirmi yıldır görmekteyiz. Kendi zihin ve ruh dünyalarını her şeyin ölçütü olarak gören iktidar sahipleri, kendi düşün dünyalarını dayatabilecekleri bir rejim kurma peşine düşmektedirler. Amerikan İç Savaşı esnasında yaptığı ünlü Gettsbury konuşmasında Abraham Lincoln demokrasinin klasik tanımını yapmıştır: Demokrasi, “halkın, halk tarafından halk için yönetilmesidir.”(3) Tanıma baktığımızda sanki her şey yerli yerinde ve arzu edilen ideal bir yönetim biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu ideal tanıma dayanarak demokrasinin, yani halk iktidarı ve halk gücünün aynı zamanda kolayca istismar edilebileceğini görmekteyiz.
Son yirmi yılda ülkemizde yaşanan acı olaylarla sistemin kolayca başka yönetim biçimine nasıl evirilebildiğini de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Totaliter bir rejim kurmak için demokrasi trenine geçici olarak binenler kısa bir süre sonra trenden inip sevdalısı oldukları başka bir trene binebilmektedirler. Demokrasi sayesinde elde edilen mutlak iktidar ve güç, kısa bir zaman sonra sahibini dönüştürmeye başlamaktadır. 19. yüzyıl İngiliz tarihçisi, politikacısı ve yazarı olan John Dalberg-Acton 5 Nisan 1887 tarihinde başpiskopos Mandell Creighton’a yazdığı mektupta “gücün baştan çıkarma eğiliminde olduğunu, mutlak gücün ise kesinlikle baştan çıkardığını”(4) ifade etmiştir. Karl Popper, Açık Toplum ve Düşmanları adlı kitabında Platon’un Devlet’ini tartışırken Platon’dan yana taraf olarak “Soylu Yalan”ların(5) ulus-devlet bilinci oluşturmak için söylenebileceği tezini ileri sürmektedir. Yasa koyucular, siyasi yetki ve otoriteye sahip olanlar toplum düzeni ve birliğini sağlamak adına demokrasiyi basamak yaparak çıktıkları meclis kürsüsünden “soylu yalanlar” aracılığıyla çeşitli mitoslar yaratarak, kendi siyasi varlıklarını ve toplumsal statülerini korumak için devletin kutsi gölgesi altında kendilerini kurtarma derdine düşerek kendi kutsallıklarını ilan etmektedirler. Erke sahip olanlar, oy veren vatandaşların başta dini ve milli duygularını ezan, bayrak, vatan, millet, kutsal devlet söylemleriyle sömürerek, onları manipüle ederek insanları kullanma ve yönlendirme sanatı olan demagoji yoluyla siyasi iktidarlarını koruma ve kollamanın peşindedirler. Gerekli bilgi birikimine, donanıma, eğitime, rasyonel akla ve derinliğe sahip olan vatandaşlar için kürsülerden böğürerek ifade edilen bu “soylu yalanlar” sadece bir kuru gürültüden ibaret iken, bile isteye özellikle donanımlı ve bilinçli vatandaş yetiştirmeme ideolojisinin kurbanı olan vatandaşlar ne yazık ki bu siyasi demagogların hedef kitlesini oluşturmaktadır.
Demokrasi tarihine bir göz atıldığında, demokrasiyi kullanarak seçilen demagogların demokrasiyi bir çeşit diktatörlüğe dönüştürdükleri görülmektedir. Muhalefet partilerinin siyasi iktidarın hedef kitlesi olan bu türden sömürüye ve manipülasyona maruz kalabilecek olan kitleleri uyandırmaya, onları donanımlı hale getirmek için onlara kazandırılması gereken bir tür eğitim, bilgi ve yeteneğe yönelmeleri zorunludur. Vatandaşların “soylu yalanların” bir araya getirdiği çoğunlukçu kitlelere eklemlenmesinin önüne geçilmelidir. Onlara çoğulculuğun erdemleri öğretilmelidir. Çoğulculuktan ziyade çoğunlukçuluk diktatörlüğü ve tahakkümüne dayalı olan totaliterleşme siyaseti, kendisinden olmayanları ötekileştirme, terörize etme ve düşmanlaştırma siyasetine dönmektedir. Din, mezhep, etnik köken ve kimlikler üzerinden yürütülen siyaset, çoğulculuğu hedef alarak çoğunluğun çoğulculuk üzerinde tepinmesine yol açmaktadır. Demokrasinin fazileti çokluğun tekelinden ziyade çoğulluğun zenginliğindedir. Bir toplumu toplum yapan çoklukçuluk değil çoğulculuktur. Bu bağlamda demokratik rejimlerde ortaya çıkabilecek olan bu tür sorunlar yüzünden demokrasiden uzaklaşmak yerine, siyasi yetersizliklerimizi gidererek vatandaş olma sorumluluğumuzu en rasyonel şekilde üstlenmeliyiz. Gücün tek bir elde toplanması yerine -ki tarih bunun ne kadar tehlikeli olduğunun sayısız örnekleriyle dolu- yasama, yürütme ve yargının farklı ellerde olmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha yaşayarak tecrübe etmekteyiz. Gücü tek bir kişinin eline bırakmaktansa, farklı devlet organlarına paylaştırmak en sağlıklı yöntemdir. Mutlak güç, sadece sahip olanı değil, tüm sistemi çürütür ve erozyona uğratır.
*Pamukkale Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Böl. Emekli Öğretim Üyesi
1- Plato, Republic, Volume 6.
2- http://www.abrahamlincolnonline.org/lincoln/speeches/gettysburg.htm (...government of the people, by the people, for the people…)
3- https://history.hanover.edu/courses/excerpts/165acton.html (Power tends to corrupt and absolute power corrupts absolutely. )
4- Karl Popper,- Açık Toplum ve Düşmanları, cilt 1 Remzi Kitabevi s. 271.