Denisova Mağarası'ndan elde edilen DNA’lardan yeni sırlara ulaşıldı

Sibirya’da bulunan Denisova Mağarası’ndan elde edilen DNA kanıtları, insanın evrimiyle ilgili bulmacaya yeni parçalar ekliyor.

Google Haberlere Abone ol

Ian Connellan

İnsanın evrimiyle ilgili büyük dedektiflik hikâyesine, Rusya’nın Sibirya bölgesinde bulunan Denisova Mağarası’ndaki tortulardan elde edilen yeni DNA kanıtlarının yayınlanmasıyla bir bölüm daha eklendi. Nature dergisinde yayınlanan bir makalede ayrıntıları aktarılan araştırma, son Buzul Çağı’nda Avrasya’da yaşayan erken hominin gruplarına dair anlayışımızı derinleştiren bu önemli arkeolojik alanın hangi zaman diliminde kullanıldığıyla ilgili bir çizelge sunuyor.

AYNI MAĞARADA NEANDERTALLER DE YAŞADI

Denisova Mağarası’nda keşfedilen fosillerden elde edilen antik DNA üzerinde yapılan daha önceki analizler, bu mağaranın Neandertaller, Denisovalılar ve ikisinin bir melezi olan bir insansı tür tarafından kullanıldığını ortaya koymuştu. Bununla birlikte, mağarada çok az miktarda fosilleşmiş kalıntı bulundu ve bu yüzden farklı grupların mağarayı ne zaman ziyaret ettikleri ve bunun hangi sırayla olduğu henüz belli değildi.

Wollongong Üniversitesi’nde görevli bir jeokronoloji uzmanı ve çalışmanın ortak yazarı olan Profesör Zenobia Jacobs, “Bu araştırmanın çözmemize yardımcı olduğu ve hayati öneme sahip birkaç nokta var” diyor: “İlki, Denisovalıların o mağarada yaşayan ilk topluluk olduğunu öğrendik; yani buradaki ilk insansılar Neandertaller değil Denisovalılardı. Neandertaller kısa bir süre sonra geldi.”

Jacobs, mağaranın üç odasında 700’den fazla tortu örneğinin titizlikle toplanmasına öncülük etti ve -o ve meslektaşları tarihleme çalışmalarını sona erdirdiklerinde- numunelerin 300 bin ilâ 20 bin yıl öncesine kadar uzanan bir zaman dilimini temsil ettiği ortaya çıktı. Daha sonra, toplanan numuneler Elena Zavala ve Almanya’nın Leipzig kentinde bulunan Max Planck Enstitüsü’ndeki meslektaşlarına ulaştırıldı. Çökelti içinde bulunan organik maddelerden (örneğin, insan ve hayvan kalıntılarını barındıran mikroskobik parçalardan), günümüze ulaştığı düşünülen DNA’yı ayrıştırabildiler.

EN ESKİ YERLEŞİMCİLER DENİSOVALILARDI

Toplanan numunelerin 175’inden hominin mitokondriyal DNA’sı elde edildi. Jacobs ve araştırma ekibinin 250 bin ilâ 170 bin yıl öncesine tarihlenen taş aletlerle bağlantılı en eski hominin DNA’sı Denisovan kökenliydi; buna karşın en eski Neandertal DNA’sı bu zaman diliminin sonlarına doğru tarihleniyordu.

Hayvan mitokondriyal DNA’sı, tortu örneklerinin 685’inde (yani yaklaşık yüzde 95’inde) tespit edildi ve araştırmacılara daha fazla içerik sağladı. Farklı zamanlarda farklı grupların burada ikamet ettiğini gösteren hominin mitokondriyal DNA’sındaki pek çok farklılıkla birlikte, (köpek, ayı ve at gibi türlerin bireylerine işaret eden) hayvan mitokondriyal DNA’sının bileşiminde de kimi farklılıklar kayıt altına alındı.

Bu hayvanların bazılarının evcilleştirilmiş olması ya da farklı türler arasında bir tür birlikte yaşama ihtimalinin gerçekleşmiş olması mümkün müydü?

Jacobs, “Ulaştığımız bulgulardan yola çıkarak bunu söylemek zor” diyor: “Bununla beraber, mağara ayıları gibi hayvanlar söz konusu olduğunda, büyük ihtimalle bir mağarada birlikte yaşayamayacağınızı düşünüyorum. Kısacası, muhtemelen burası mevsimlik bir yerleşim alanı ya da bunun gibi bir yerdi. Daha fazlasını bilmek harika olurdu ama bunu söylemek hiç de kolay değil.”

BİRÇOK FARKLI NESİL TARAFINDAN KULLANILDI

Araştırma yazarlar, iklim değiştikçe, farklı hominlerin ve hayvan ziyaretçilerinin mağaraya gelip gittiğini savunuyorlar. Denisova Mağarası’nda hiçbir modern insan fosili bulunmamasına karşın, araştırmacıların tortularda ilk modern insan mitokondriyal DNA’sını tarihlediği yaklaşık 45 bin yıl öncesine kadar, Denisovalılar ve Neandertaller büyük ihtimalle bu alana tekrar ve tekrar yerleşmiş olabilirler.

Jacobs, “Bununla bağlantılı gerçekten ilgi çekici şeyler mevcuttu” diyor: “Mesela DNA’nın korunması bakımından, siz biz bunun hatalı olabileceğini düşünseniz de, daha yeni katmanların bazıları en eski katmanlara kıyasla yetersiz kalmıştı. Dolayısıyla, Denisovalılar hakkındaki tüm bu hikâyelerin geri planında, aslında bu projenin bir neticesi olarak gerçekleşen pek çok metodolojik ilerleme bulunuyor.”

Jacobs, yaklaşık on yıldır hiç durmaksızın Denisova’da araştırmalar yürütüyor ve kazı alanına ve ulaştığı bilgilere dair heyecanı hiç azalmıyor. “Burası en olağanüstü yer” diyor: “Fazlasıyla büyük. Bir kazı alanında üç ayrı yerleşime sahip olmak gibi; zira mağaranın üç farklı odası mevcut. Neredeyse bir katedral kadar büyük. Ve benim gibi tortularla çalışmayı ve bulmaca çözmeyi seven birisi için, sonuçta bu üç boyutlu ve çok karmaşık bir bulmaca. Ve burada zaman geçirme ve tortulara bu kadar çok yaklaşabilme imkânı bulmak ve tüm bu yerleşimlerin nasıl oluştuğunu ve insanların oraya girdiklerinde ne yaptıklarını ve bu tür şeyleri anlamaya çalışmak… Bu inanılmaz bir şey.”


Yazının orijinali Cosmos Magazine sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)