Denizli’de deniz, Pamukkale’de pamuktan kale var mı?
Adıyla çelişki yaşayan bir şehir Denizli... Çünkü Denizli’de deniz yok! Sadece bu kadar da değil: Pamukkale’de de pamuktan kale yok! Ha bir de Mustafa Denizli, Denizlili değil! Ama tek gerçek var: Her horoz kendi çöplüğünde; Denizli horozu, her çöplükte öter!
Denizli’deki ailelerin en büyük problemlerinden biri, herhâlde çocuklarını şehirde deniz olmadığına ikna etmek olsa gerek. Düşünsenize Denizli’de doğmuşsunuz, şehrinizin adının Denizli olduğunu bilecek yaştasınız ve annenize babanıza “Beni denize götürün” diye yalvarıyorsunuz ama ellerinden bir şey gelmiyor. Çünkü şehrinizde deniz yok! Büyüyünce bu travmayı atlatmak kolay olsa gerek ama bu sefer de yeni tanıştığınız birine, deniz olmamasına rağmen Denizli’ye neden Denizli denildiğini anlatma derdi var. Bülent Ecevit Üniversitesinde görevli Jeoloji ve Paleontoloji Uzmanı Prof. Dr. Yeşim Büyükmeriç’in Denizli’de bulunan bir fosilin, milyon yıllar önce var olan ama sonra yerini başka denizlere ve kıtalara bırakan Tetis Okyanusu’na ait olduğunu açıklaması Denizlilerin içine bir nebze su serpmiş midir bilmem ama Denizli Valiliği şehrin adının kökenine dair şu açıklamayı yapıyor:
“Tonuzlu veya Tunuzlu isminin ‘Denizli’ sekline dönüşmesi XVI. yüzyılın ikinci yarısına rastlar. 1510 tarihli bir Osmanlı kaydında ‘Dinuzlu’ kullanımına rastlamaktayız. Bu dönemde kente uğrayan gezginler eserlerinde ‘Denyzely’, ‘Denizley’, ‘Denisli’, ‘Degnisli’, ‘Denizli’ adlarını kullanmışlardır. Ancak XVI ve XVII. yüzyıllarda Laodikeia-Ladik-Lazik çizgisinin Osmanlı Dönemi’ndeki devamı olan ‘Lazikkiye’ ismi de kullanılmıstır. ‘Denizli’ adı ancak 1675 yıllarından sonra ‘Lazikkiye’ ile birlikte yaygın olarak kullanılmış; en nihayetinde 1700 yıllarından sonra bu kullanım kesin şekliyle yerleşmiş ve bölgeyi günümüze kadar ifade eden isim hüviyetini kazanmıştır.”
İsmin “Domuzlu”dan geldiğini de iddia eden var; şehirdeki kaplıca, traverten, şelale ve göl sayısının çokluğundan bu ismi aldığını da... Sonuçta şu bir gerçek; adıyla çelişki yaşayan denizsiz bir şehir Denizli... Bu arada Mustafa Denizli de Denizlili değil!
TELLİDİR YAVRUM TELLİDİR DENİZLİ’NİN HOROZLARI BELLİDİR
Daha önce Çankırı için “Çankırı’nın tozu, tuzu, kızı meşhurdur” denilirken Denizli için de “Denizli’nin de kızı, tozu, horozu meşhurdur” diye bir söz olduğunu yazmıştım. Biraz daha araştırınca bu cümleye “bornoz”un da eklendiğini gördüm. Kızlarını bilmem ama tozunun bitmeyen yol çalışmalarından meşhur olduğu aşikâr. Havlu ve bornoz denince de sadece ilk gelen şehirlerden... Ama “Denizli’nin neyi meşhur?” diye sorsak herhalde birinci sırada “horoz” cevabı çıkar. Denizli’ye dair en hakiki gerçek, horozları! Özay Gönlüm’ün “Asmam Çardaktan” şarkısını bilmeyen var mı? Şarkıyı bırakın dinlemeyi anımsamak bile yüzümde gülümsemeye sebep oluyor:
“Tellidir yavrum anam tellidir tellidir amman
Denizli’nin horozları bellidir
Ötüver de gül ibiğim bir yol ötüver
Geniş olan gam zamanı değildir
Asmam çardaktan
Suyu bardaktan
Bir yol öpüverde gocman gız
İliman yanaktan amanın iliman yanaktan”
Sözlerin tamamını yazmayayım da hadi siz de benim gibi yapın; yazıya ara verip bu şarkıyı bir dinleyin önce...
Şehri gezerken renk ve vücut yapısı; ahenkli, uzun ve güzel ötüşleriyle diğerlerinden ayrılan Denizli horozunun heykeline her adımda rastlamak mümkün. O nedenle biriyle buluşacağınızda “Horoz heykelinin orada bekliyorum” gibi bir cümle kurarsanız sittin sene orada dikilebilirsiniz. Ama bir horoz heykeli var ki tam tamına yirmi yedi metre. Seyir Tepesi Şehir Ormanı’ndaki bu horozu hemen her yerden görmek mümkün, heykelin yanına çıkarsanız da şehrin her yerini seyredebilirsiniz. 405 bin metrekarelik Seyir Tepesi’nde zipline kuleleri, dağ kızağı, macera parkuru, kamp ve piknik alanları bulunuyor.
TARİHTEKİ İLK HOROZ
Bu arada Yunan mitolojisinde ilk horozun nasıl ortaya çıktığına dair hikâyeyi biliyor musunuz? Özetle Afrodit, Tanrıların Kralı Zeus’a olan yakınlığından dolayı Zeus’un karısı tarafından cezalandırılır. Çirkin mi çirkin ateşler tanrısı Hephaistos ile evlendirilir. Hephaistos, sabaha kadar demir döverken Afrodit yakışıklı ve genç savaş tanrısı Ares’le geceyi geçirir. Günlerden bir gün kapıda bekleyen Ares’in gözcüsü asker uyuya kalır. Rezalet çıkar! Ares de kapıda uyuya kalan askerini horoza çevirir. O günden sonra horoza çevrilen asker, her sabah gün doğduğunda ötemeye başlar ve Ares’in kendisini affetmesini bekler.
BOĞAZ HAVALARI
Bu arada Denizli’nin sesiyle meşhuru sadece horozları değil. Çameli ilçesinde, Yörükler arasında yaygın olarak görülen özel bir kültür var: “Boğaz Havaları”. El parmakları boğaza bastırılarak, değişik ses çıkarma tekniğine dayanan türkü söyleme biçimi bu. Parmakları boğaza bastırdıklarında ezgide perde değişimi ve hareketlilik sağlıyorlar.
HAYRİ DEV
Müzik olayına girip de Hayri Dev’den bahsetmemek olmaz. Denizli’nin küçük bir köyünden dünyaya yayılan bir hikâye onunki... 1933’te Gökçeyaka köyünde doğan, hiç okula gitmeyen, okuma yazmayı bir arkadaşından öğrenen ve keçi çobanlığı yaparken kavalını çalan Hayri Dev, düğünlerde dinlediği üç telli saza gönül vermiş zamanla. Cura denilen üç telli çalgısı ve çam düdüğüyle evlere gidip yarenlik yapmış; düğünlerde insanları eğlendirmiş. 1992 yılında Fransız Jerome Cler’in doçentlik tezi için Denizli’ye gelmesi ve Hayri Dev’i bulması değişimin başlangıcı olmuş: Dünyadan Dev’i ziyarete gelenler mi dersiniz; belgeseller, farklı ülkelerde konserler, eğitimler mi dersiniz... Denizli’nin “Dev”i, “Koca Usta”sı, olmuş sana “Yaşayan İnsan Hazinesi, Kültürel Miras Taşıyıcısı”... Kendisini merak edenler, vefatının ardından Anadolu Ajansı’nın hazırladığı şu videoyu izleyebilir.
LEBLEBİ CENNETİ
Denizlilerin şehre dair en sevmediği şeylerden biri de esmeyen ve sıcak mı sıcak yaz ayları... Bir de bitmeyen yol çalışmaları... Bu sorunla ilgili kendi aralarında epey espri üretmişler. Üniversitenin de olduğu Çamlık, şehrin en hareketli ve elit yeri. Öyle olunca mekânlar da alışveriş merkezleri de eğlence dünyası da iş hayatı da burada toplanmış diyebiliriz. Ama arada zamana direnen ve bahçesinde horozları öten evler de görebilirsiniz. Zaten alışkın olmayanlar, böyle bir muhitte gezerken en çok horoz sesine şaşıracaktır. Hızla göz alarak büyükşehir hâline gelse de “Ege’nin Yozgat’ı”, “Cenneti de cehennemi de içinde barındırır” gibi acımasız sözler söyleyenler de yok değil. Ama gölleri, şelalesi, ağaçları, yaylalarıyla muhteşem bir doğaya olduğu kadar sayısız aktiviteye ve tarihi mekânlara da ev sahipliği yapıyor Denizli. Ben Denizli’yi “cennet” şeklinde nitelendirmekten yanayım. Cennet demişken burası ayrıca leblebi cenneti... Buradan Denizlili arkadaşımız Arda Poslu’ya teşekkürü bir borç biliyorum. Zira memleketine her gidişinde bize getirdiği leblebiler, nohutlar çok ama çok lezzetli.
PAMUKKALE’DE PAMUKTAN KALE YOKMUŞ
Denizli’ye dair bir diğer çelişki de Pamukkale’de pamuktan kale olmaması sanırım. Ama bembeyaz travertenlerin pamuktan bir kaleyi andırmadığını kim inkâr edebilir? Çocukken okul gezisiyle gitmiştim Pamukkale’ye. Dar su kanalları vardı ve onun içine girmek beni acayip eğlendirmişti.
Evet, fotoğraftaki ağzı bir karış açık, ortadaki kişi benim. O zaman çok eğlenceli bir oyun gibi gelmişti ama sonradan o suların otellere gittiğini söylemişti öğretmenimiz. Niye öyle bir şey yapıyorlardı ki? Bitmez miydi o su? Kafamda deli sorular belirmişti. O zamanki aklımla bile acayip üzülmüştüm. “Rant”, “kapitalizm” gibi lafları duymama; Pamukkale gibi daha nice güzelliğe neler yapıldığını öğrenmeme daha çok yıllar vardı.
CEHENNEMİN GİRİŞİ BURDA
Ölmeden önce mutlaka görülmesi gereken yerler listelerinin neredeyse tamamında yer verilen, UNESCO Dünya Kültürel ve Doğal Miras Listesi’nde yer alan ve her yıl iki milyon civarında turistin ziyaret ettiği Pamukkale’nin adını duymayan yok gibi. Hangi yabancıyla tanışsam, muhakkak Pamukkale’yi merak ettiklerini söylüyorlar. Termal suların hava ile teması sonucunda meydana gelen beyaz travertenler, donmuş bir şelale gibi kademeli şekillere ve yer yer teras biçimli havuzlara sahip. Hemen yanında da tüm görkemiyle ayakta duran Pamukkale Hierapolis Antik Kenti bulunuyor. Buradaki Roma Hamamı, günümüzde arkeoloji müzesi olarak kullanılıyor ve Hierapolis ile yakın çevresindeki antik kent kazılarında ortaya çıkarılanlar sergileniyor. Antik tiyatro, tapınaklar, anıtsal çeşmeler, mezarlar, agora ve gymnasium gibi yapıların yanı sıra özellikle Roma Dönemi’nde cehennemin girişi olduğuna inanılan Ploutonium ile Hierapolis’te öldürülen İsa’nın on iki havarisinden Phillippus’un mezarının da burada bulunduğu bilgisini verip yine bir efsaneyle devam edelim:
ÇİRKİNLİĞE KESİN ÇÖZÜM!
Çok eskiden Çökelez Dağı eteklerinde yaşayan fakir bir oduncu ailesi varmış. Bu ailenin kızı, o kadar çirkinmiş ki onu gören yolunu değiştiriyormuş. Fakirliği genç kızın umurunda bile değilmiş ama çirkinliği canına tak etmiş. Çökelez Dağı’nın eteklerinden kendini boşluğa bırakmış. Su ve tortu dolu havuza düşerek, burada uzun süre baygın kalmış. Bu su, onu güzeller güzeli bir kız hâline getirmiş. Tesadüf bu ya oradan geçen Denizli Beyi’nin oğlu, kanlar içinde yatan güzel kızı görmüş; alıp evine götürmüş. Kız iyileşmiş ve evlenmişler. İşte o günden sonra kadınlar güzelleşmek için bu ılıcaları ziyaret etmeye başlamış. Bu bölümün başlığına “Çirkinliğe kesin çözüm” dedim ama küçükken bu suya girdiğimi az önce yazdım. Galiba biraz daha fazla kalmalıydım ya da kafamı sokmadım mı acaba?
DUADA DETAY ÖNEMLİ
Neyse ki o gezi sırasında öğretmenlerimiz bizi Karahayıt Gelin Dilek Tutma Taşı’na götürmemiş. Sanırım bugüne kadar evlenmememin sebebini buldum. Ne mi? Yine geçmiş zamanda yaşayan bir kızımız, sevdiği çobanla evlenecekken bey oğlunun kendisine göz koyması üzerine “Tanrım taş olayım ama beni bu bey oğluna yar etme” diye dua etmiş. Dua ederken detay vermek önemli! Hop at üzerinde giden kız, bir anda taşa dönüşmüş. O günden bu yana genç kızlar, Pamukkale’nin Karahayıt Mahallesi’ndeki “kaya”ya gelip evlilik hayatlarıyla ilgili dilekte bulunurmuş.
İşte bu mahallede bir de Karahayıt Kaplıcaları bulunuyor. Yılın her mevsiminde ana kaynağından çıkan kendine has kırmızı renkli termal suyun ve çamurun sıcaklığının elli sekiz derece olduğuna inanabiliyor musunuz?
Denizli’ye dair daha yazacak çok yer var... Atatürk Evi Etnografya Müzesi’nin alt katında etnografik eserler sergilenirken üst katında Atatürk’e ait eserlerin sergilendiği iki oda ile geleneksel Denizli evi olarak düzenlenmiş diğer odalar bulunuyor. Şehirde tarihî bina olarak birçok yer var: Çardak ile Akhan kervansarayları; adlarını sıralamanın bile çok uzun süreceği onlarca camisi, türbeleri, Direkli Kilise, Aziz Philippus Köprüsü... Şu antik kentlere bakın:
LAODIKEIA KONUŞUYOR
“Binlerce yıl bağrımda neler neler yaşandı bilseniz.
Stadyumumda çevik sporcuların amansız yarışlarını,
Yenilmez gladyatörlerin zaferlerini,
Ve bunları izleyen insanların hüznünü, heyecanını, coşkusunu gördüm.”
Prof. Dr. Celal Şimşek’in Laodikeia kenti için yazdığı şiirin küçük bir kısmı bu satırlar... II. Antiokhos’un karısının adının verildiği Laodikeia kenti, MÖ. I. yüzyılda Anadolu’nun en önemli ve ünlü kentlerindenmiş. Yirmi bin kişilik tiyatrosu, şehrin büyüklüğü hakkında bir fikir veriyor. Kentteki büyük sanat eserleri bu döneme ait. Zamana meydan okuyan sütunları gerçekten etkileyici güzellikte...
FRIGYA VE KARYA’YA AÇILAN KAPI
Laodikeia’ya otuz, Hierapolis’e ise yirmi kilometre uzaklıktaki Tripolis Antik Kenti’nin ilk kuruluşunun Lidya Devleti zamanında olduğuna ilişkin belgelere rastlanılıyor. Frigya ve Karya bölgelerine ulaşımı sağlayan önemli sınır, ticaret ve tarım merkezlerinden biri görünümünde... Kuruluş biçimiyle ve şehircilik anlayışıyla yörenin en zengin kentleri arasında yer alan Tripolis, en görkemli dönemini Roma Devri’nde yaşamış.
DÜNYACA ÜNLÜ HEKİMLER
Herakleia Salbace Antik Kenti’nin ise bir kısmının üzerinde bugün köy yerleşimi bulunuyor. Kent yarı tanrı kahraman Herakles adına kurulmuş. Burada tıp bir bilim dalı olarak kabul edilmiş ve tıp bilimi çok ileriye gitmiş. MS 100’lü yıllarda, dünyaca ünlü onlarca hekimi olduğunu düşünebiliyor musunuz?
TANRIYA KUTSAL PERSONEL
Bir süredir özellikle din tarihi çalışan araştırmacıların dikkatini çeken Apollon Lairbenos Tapınağı, Anadolu’nun başka hiçbir bölgesinde karşımıza çıkmayan “katagraphe” adı verilen yazıtlara tek başına ev sahipliği yapıyor. Katagraphe’ler, kişilerin kendi istekleri ya da tanrıların emirleri uyarınca çocuklarından veya evlatlıklarından ya da kölelerinden bir veya daha fazlasını birer “kutsal (personel)” olarak Tanrı Apollon’un hizmetine tahsis etmelerine ilişkin yazıtlar. Ayrıca sadece Batı Anadolu’da görülen ve daha sonraları Hıristiyanlar tarafından da benimsenmiş itiraf (kefaret) geleneğini kanıtlayan yazıtların ele geçtiği iki bölgeden biri olma özelliğine sahip.
Attouda Antik Kenti ise günümüzde Hisar ismiyle bilinen ve geçmişi Selçuklu Dönemi’ne kadar uzanan tarihî bir köy yerleşiminin sınırlarında yer alıyor. 143 adet dinî ve sivil mimarlık yapısı tescil edilmiş durumda.
Trapezapolis, Eumania, Colossae, Sebastapolis ve Tabea şehrin diğer antik kentleri...
BİRAZ DA DOĞA
Denizli de gezi, kamp, yürüyüş, piknik kültürü de çok yaygın. En kötü şehir merkezindeki Çamlık’a yürüyüş yapmaya gidiyor insanlar. Ama doğada olmaya ilginin arttığı günümüzde Taşdelen, Yatağan Kefe, Beyağaç Topuklu, Bağbaşı yaylaları, sadece Denizlileri değil, şehir dışından gelenleri de ağırlıyor. Yine Türkiye’deki kekik üretimin büyük bir kısmı ile adaçayı ve lavanta yetiştiriciliğinin yapıldığı Pamukkale Gözler Mahallesi, sunduğu renkli görüntüler nedeniyle dikkat çekiyor.
'ALTIN GÖMÜLÜ' KANYON
Yirmi kilometrelik alana uzanan Çivril Tokalı Kanyonu’nun bazı yerleri, bıçakla kesilmişçesine yüksekliği yer yer 200 metreyi bulan kaya kütlelerinden oluşuyor. Eskiden yöre halkı, kanyonu “geçilemez” diye bilirmiş ve geçmeye pek yanaşmazmış. Onlara göre buradan hayvan bile geçemezmiş. Zamanla halk arasında şu rivayet söylenir olmuş: Kanyonun en dar ve geçit vermez yerinde, altın tokalı bir kapının ardında, Romalılar Dönemi’nde altın saklanıyormuş. Altının miktarı kimine göre otuz, kimine göre ise kırk tonmuş. Ama tepeden otomobil büyüklüğünde bir kaya düşüp altın tokalı kapıyı kapatmış. Altının miktarı her geçen gün artıyormuş. İşte bu kanyon, 7 Kasım 1993’te on kişilik bir ekip tarafından ilk kez geçilmiş. Acaba altınları buldular mı? Ne dersiniz?
650 metre uzunluğunda asma köprülü yürüyüş yoluna sahip Kısık Kanyonu’nun ise en ilgi çekici yanı, içerisinde Bizans ve Roma dönemine ait antik kaya mezarların olması.
MAĞARA VE ŞELALE AVCILARI BURAYA
Aydınlanmaya bağlı olarak gün içinde yeşilin değişik tonlarını alan bitkilerin bulunduğu Kaklık Mağarası ve damla taş sütunlarıyla Keloğlan Mağarası, “mağara avcıları”nı; Büyük Menederes Nehri’ne yaklaşık yirmi metre yüksekten nazlı nazlı dökülen Güney Şelalesi ve yine eşsiz güzellikteki Sakızcılar Asmaaltı ile Homa Gümüş Su şelaleleri “şelale avcıları”nı kendine çekiyor.
Şehrin sulak alanları olan Çivril Işıklı, Saklı, Acı, Buldan Süleymanlı Yayla gölleri, Beyağaç Kartal Gölü Tabiatı Koruma Alanı, Karagöl ve Eşen Göleti, hem temiz hava almak isteyenlerin hem de mevsimine göre kuşların uğrak yeri...
NİKFER KAYAK MERKEZİ
İşte geldik Denizli’nin en sevdiğim yerine: Nikfer Kayak Merkezi.. Asıl adı Denizli Kayak Merkezi ama kayak merkezinin bulunduğu Nikfer’de yaşayanlar, bu şekilde değiştirilmesini istiyor. Haksız da değiller; kayak merkezinin, bulunduğu dağın adını alması, yazılı olmayan bir kanun gibi... Ama ne olursa olsun Denizli Büyükşehir Belediyesi’ni özel olarak tebrik etmek istiyorum: Yolu, kafesi, telesiyejleri, pistleriyle muhteşem bir tesis yaptılar. Merkezde, toplam on üç kilometre uzunluğunda dokuz adet pist, iki telesiyej, bir teleski ve yürüyen bant bulunuyor. Gerçi onlarca kez gitmeme rağmen ikinci telesiyejin çalıştığını bugüne kadar bir kez gördüm. Belki de hafta içini tercih etmemizin sebebi var.
Ama Nikfer, bana yakın kaya merkezleri içinde favorilerimden. Nikfer’de hiç kalacak yerin olmadığı zamandan beri, biz dâhil onlarca kişiye evinin kapısını açan Hatice (Süzük) ablaya da buradan “Merhaba” diyeyim.
HAREKET İSTEYENE AKTİVE ÇOK
Bu arada 2.571 metre rakımla Ege Bölgesi’nin en yüksek noktası olan Honaz Dağı Millî Parkı’nda, master plan yapılan kayak projesi olduğunu duydum ama detaylarını bilmiyorum. Tabii tesis olmaması, bazı insanlar önünde engel değil. Yürümeyi göze alanların Honaz, Karcı, Babadağ Karkın dağlarına ve Bozdağ’a tur kayağına gittiğini duymuştum. Yine bu dağlar, uygun mevsimde yamaç paraşütüne de ev sahipliği yapıyor. Denizli, kış sporlarının yanı sıra kano, rafting, bisiklet, yürüyüş, su kayağı, sportif amaçlı olta balıkçılığına da çok elverişli. Karataş ilçesi, Aşağıdere köyü (Kelkayalar) ve Karateke Kanyonu’nda ise kaya tırmanışı yapılıyor. Bir de Denizli’de, deniz olsaymış!
Serpil Kurtay Kimdir?
1978 yılında Almanya’nın Esslingen kentinde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Bilecik’te tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1999 yılında mezun oldu. 1995-2003 yılları arasında Evrensel Gazetesi’nde muhabir, istihbarat şefi ve haber müdürü olarak çalıştı. Ardından on altı yıl Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün dergisinde editörlük ve genel yayın yönetmenliği görevinde bulundu. Çeşitli dergilerde yazarlık, kitap editörlükleri yaptı, yayın süreçlerinde görevler aldı. Hâlen kitap editörlüğüne, Antalyaspor Kulübü’nün dergisinde ve Gazete Duvar’da da yazılarına devam ediyor.
Adana’ya gidek mi? Şalvarından giyek mi? Kebabından yiyek mi? 15 Mayıs 2024
Tencerem var, tavam var, Antepliyim havam var 17 Nisan 2024
Balığın esir düştüğü yer: Balıkesir 03 Nisan 2024
Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen, ne çok sevdim ikinizi de bilsen 20 Mart 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI