Deprem, cumhuriyet, miras: Karabük
Kardemir işçisi ve Karabük halkı fabrikasını kapattırmadığı gibi, bölgeyi de yıktırmadı ve dayandı. Yönetimin gösterdiği dirayeti tebrik etmeli ve Yenişehir örneğini her yerde anlatmalıyız.
Ayşegül Tabak*
Karabük, birçok insanın artık adını bile unuttuğu bir yer. İlçesi olan UNESCO kenti Safranbolu’yu dünya biliyor, ancak bir zamanların “Cumhuriyet kenti” Karabük artık unutuldu. Oysa Karabük ve Karabük’ü var eden “Fabrikalar kuran fabrika” hala yaşıyor ve Türkiye’nin çok derinlikli meselelerine ucu dokunuyor.
99 Marmara Depremi sonrası onlarca haber çıktı. Ülkenin en kaliteli demir ve çeliğini üreten Kardemir dururken ithal alınan hurda Bulgar demirleri yüzünden yıkılan binaların haberleriydi onlar. Geçtiğimiz haftalarda ise Maraş depremleri üzerine çalışmalara başlayan İTÜ Rektör Yardımcısı Mustafa Kumral "Yıkılan binaların çoğunun demirleri Türk yapımı değil. Hatta yanlarında İskenderun Demir Çelik Fabrikası olmasına rağmen birçok insan ucuz olduğu için Suriye demirini kullanmışlar. Suriye demirinin dayanıklılığı bizim ülkemizin yaptığı demirlerinin yarısı kadar değil. Sonuçları ortada" açıklaması yaptı.
Zaman zaman sosyal medyada “ölü kent” gibi anlatılan, biraz alaya alınan, merkezinin sevimsizliğiyle vurgulanan bu şehrin sönüp giden yaldızı şimdi ne durumda?
KARABÜK VE CUMHURİYET
1994’te Çiller’in fabrikayı kapatma çabasına karşı işçi ve halk, direnişle cevap vermişti. Esnafının tüm kepenkleri kapattığı, çocukların okula gönderilmediği ve tüm halkın bir olup işçilerin yanında meydana indiği 8 Kasım efsanevi bir hatıra hala. Nitekim 1 TL gibi sembolik bir rakamla halka devredilerek özelleşen ve kapanmaktan kurtulan fabrika ülkenin ve dünyanın en iyilerinden; dünyaya ürettiği tren rayları ve tekerlerinin yanı sıra yaptığı sağlam inşaat demirleriyle yıkılmaz binaların temel unsurlarını sağlıyor.
Fabrikanın depremle ilişkisi yalnız demiri değil; 3 Nisan 1937’de Atatürk’ün imzasıyla İsmet İnönü İngilizlerle birlikte temelini atıyor Karabük Demir Çelik Fabrikaları'nın. Çeltik tarlalarında “Fatma” ve “Ülkü” adıyla yükselen fırınlar “ilk Türk demirini" döküyor. Ülkenin ilk entegre ağır sanayi tesisi olarak hayata başlayan fabrika, kısa zamanda ülkenin diğer fabrikalarını kurup, iş gücünü eğitiyor.
13 haneli bir mahalle olan Karabük’te insan kaynağı olmadığı için İngiliz, Alman, İtalyan mühendisler, ülkenin dört yanından işçiler, hatta rivayet o ki yanı başındaki Çankırı Cezaevi’nden Nazım Hikmet’in de arasında bulunduğu mahkumlar çalışıyor fabrikanın kuruluşunda. Bunca insanı ve ailelerini ağırlamak için kurulan tahta evlerin ardından Gezi Parkı’nın plancısı Henry Proust davet ediliyor ve Yenişehir adıyla bir “fabrika kasabası” kurulması için çalışmalara başlanıyor.
FABRİKADA BARINMAK
Plancılığın muazzam bir örneği olan bu koca kasaba için çok sayıda sosyal yapı inşa ediliyor. Münci Tangör’ün hatalı şekilde Akün veya Fitaş sinemalarının kopyası sanılan, ancak özgün tasarımıyla eşi benzeri olmayan Yenişehir Sineması’nın inşası ile krallar, cumhurbaşkanları Karabük’te ağırlanmaya başlanıyor. Zeki Müren başta, Maksim ve Yeşilçam sanatçıları sinemada ve Havuzlu Bahçe’de sahne alıyor.
Çok sonraları açık-kapalı sinemalarının, Havuzlu Bahçe'nin, lokallerinin kaderine terk edildiği bölgede iki mahalle, büyük kavgalara rağmen belediye tarafından yıkılarak harap ediliyor, hem de mahkeme kararlarına rağmen. Yine de dikkatli bir göz olan eski İmar Müdürü Haldun Sevinç’in girişimiyle Yenişehir bölgesi hedef alınamasın diye bir vakitler giriştiği her bir ağacı tek tek numaralandırarak “doğal sit” ilan etme girişimi sayesinde bölgenin kalanı halen koruma altında.
BUGÜNÜN KARABÜK’Ü
Tesislerin kaderine terk edilmesiyle Karabük halkı çevre illere ve Safranbolu’ya kaymaya, şehri terk etmeye başladı. Safranbolu gibi harabeden UNESCO Koruma Başkenti unvanına yükselen bir örneğin yanı başında sahipsiz kalan Karabük için insanlar yeniden seslerini yükseltti.
Karabük Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Fatih Çapraz’ın “3 Nisan Ağır Sanayi Günü İlan Edilsin” kampanyası ve stratejik plana aldığı mirasa sahip çıkmaya yönelik başlıklar kentin yeni bir uyanışa geçtiğinin habercisi.
Kardemir Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüten Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Dr. Alparslan Bayraktar’ın dikkatini çeken bölge şimdi hızlı bir restorasyon sürecine alındı. Bir zamanların Mühendisler Kulübü, Yenişehir Kulübü adını aldı ve fabrikanın 86'ncı yıldönümünde Mimar Sinan Üniversitesi Öğretim Üyesi Bahri Kamil Fırat’ın sergisiyle açıldı. Fabrikada çekilen 30 fotoğraf eşliğinde basılan kitabın tanıtıldığı o gün, bölge için belki bir milat olabilir.
TICCIH VE UNESCO
Dünya Endüstriyel Mirası Koruma Organizasyonu'nun (TICCIH) dikkatini çeken Yenişehir’in, 1960’larda Nazi Almanya'sından kaçan İktisatçı Gerhard Kessler tarafından da övgüyle söz edilen bir plancılık mucizesi olduğunu biliyoruz. Dünyadaki muadillerinin aksine hâlâ yaşayan bir fabrikanın çalışanlarını barındıran Yenişehir, kaybedilen iki mahallesine rağmen hâlâ bütüncül şekilde korunabilmiş büyük bir alan. Sosyal tesislerin restorasyonu sonrası doğru işlevlendirilirse ve inşa edilecek Demir-Çelik Müzesi uluslararası bir başarıyla tasarlanırsa UNESCO Danışmanı olan TICCIH’in bölgeyi UNESCO Endüstriyel Miras Listesi’ne “Fabrika kasabaları” başlığında önermesi gündeme gelebilir.
PEKİ BU NE İŞE YARAR?
Murat Germen ve Ali Cengizkan başta olmak üzere önemli mimar, plancı, akademisyen ve sanatçıların dikkatini çeken, Prof. Dr. Uğur Tanyeli’nin “Ne pahasına olursa olsun korunmalı” dediği Yenişehir; Türkiye’nin dört yanından mimarlık öğrencilerine, mühendislere, şehir plancılarına yerinde eğitim verilecek bir örneğe dönüşebilir. Yanı başındaki 60 bin öğrencisiyle Karabük Üniversitesi’nin iş birliği yaptığı çok sayıda çalışmaya merkezlik edebilir. Safranbolu, Eskipazar gibi antik dönemden Bizansa, Osmanlı’dan cumhuriyete uzanan mimari rotanın mühim bir turistik durağı olabilir.
Sağlam demirleri, raylı temelleri, az katlı ve bahçeli konutlarıyla; Bauhaus etkisi, modern dönem mimari tarzı olan binalarıyla bu küçük alan tüm ülkeye yaşayan, içinde yaşanan, korunmuş bir örnek haline getirilebilir. Şehirlerin yatay mimariye nasıl geçeceğini göstermek için bu kadar canlı bir kanıtı yok saymak, Karabük’ün diğer mahallelerini bile estetik ve yaşam kalitesinden uzak planlama gafletine düşmüş gözlerimizi biraz açabilir. Eğer gereken yapılmazsa şeker fabrikalarının, Sümerbank kasabalarının başına gelen yıkım buraya da uğrayacak. Kardemir işçisi ve Karabük halkı fabrikasını kapattırmadığı gibi, bölgeyi de yıktırmadı ve dayandı. Yönetimin bu dönem gösterdiği dirayeti tebrik etmeli ve Yenişehir örneğini anlatabildiğimiz kadar çok anlatmaya devam etmeliyiz.
Dilerim sonunda Yenişehir’in; hâlâ mühendis, işçi ve memurlarının yaşadığı aynı zamanda da uluslararası çapta bilinen kültürel, teknolojik bir üretim merkezine dönüştüğü, UNESCO’nun sahiplendiği, deprem kuşağındaki Karabük’ün güvenle yaşanan plancılığının tüm ülkeye hatırlatıldığı bir yer olmasını sağlarız.
*Serbest gazeteci-yazar