Deprem ve seçim güvenliği seçmen listelerinin oluşumu
Yıllardır parmak boyası kullanmıyoruz seçimlerde. Buna rağmen deprem koşullarında maalesef ki ölü ve ağır yaralı sayıları bilinmezken, ölüm listelerinde cinsiyet gibi yaş analizi de yapılmamışken mükerrer ya da sahte oy kullanmanın önüne geçmek için bu eski uygulama şu an en iyi yöntem gibi görünüyor. Gerçekten çıkmayan boya olması koşuluyla tabii ki.
Maraş merkezli depremlerin üzerinden otuz sekiz gün geçmişken yas ve isyan, öfke yumağıyla kavrulmaya devam ediyoruz. Temel ihtiyaçların karşılanmasında bile büyük sorunlar var hala. Diğer yandan da kaçınılmaz olarak seçimleri, siyaseti konuşma zorunluluğu vicdanlara ek yük bindiriyor. Deprem ve seçim… Seçim ve deprem… Suçluluk hissetmeden konuşamazken gerçekte deprem yıkımlarının da politik olduğu, imar planları ve kentleşme konularında yapılan politik seçimlerin yıkım ve ölüm oranlarına doğrudan etkisi biliniyor. Talimat beklenerek geçirilen zamanların, koordinasyonsuzlukla kaybedilen 72 saatin kritik önemi kadar politik tercihi de işaret ettiği ortada. Yine de suçluluk hissinden kaçınmak zor. Yaşayanların ihtiyaçları karşılanamadığı gibi ölenlerin tespiti de kayıpların bulunması da üzerinde çalışmaların devam ettiği hassas, yakıcı konular.
Bir gün önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu resmi ölüm sayısını 47 bin 932 olarak duyurmuştu ve ertesi gün 11 Mart'ta AFAD Başkanı Yunus Sezer, Maraş merkezli depremlerde 47 bin 975 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Sayıların günden güne artarak değişmesi bugünlerin kaçınılmazlarından. Dile kolay 50 bine yakın insan 11 ilde hayatını kaybetti. Resmi rakamların güvenilirliği temel sorunlardan. Ancak yine de seçmen listelerini konuşmak, oluşturmak durumunda olduğumuz günlerdeyiz. Üstelik iktidar, yaralı sayısını açıklamayı haftalar önce bıraktı. Yüzbinlerce yaralı olduğunu tahmin edebiliriz ama bunlardan kaçının seçmen listelerinde isim kontrolü ya da adres beyanı yapabilecek mecali, imkanı var? Hükümet resmi açıklama yapmadıkça bunları biz sıradan insanların tespiti mümkün değil. Deprem ve seçimi bir arada yaşamanın vicdan yüküne ek olarak seçmen listelerinin güvenilir şekilde oluşması için organizasyonlar, yeni işbirlikleri gerekiyor.
İçişleri Bakanlığı ile Nüfus ve Vatandaşlık Hizmetleri Başkanlığı e-devlet üzerinden seçmen listelerine kayıt için depremzedelerin yeni ikamet başvurularını bekliyor. Fakat 17 Mart elektronik ortamdan bildirim için son tarih olarak belirlenmiş. Bu süre çok kısa, çok yetersiz. On milyonu aşkın seçmenin depremzede olduğunu düşünürsek bu bilginin bunca kısa sürede ilgililere ulaşması bile zor. Sisteme giriş yollarına erişmeleri, sistemi kullanmak için gerekli bilgiye sahip olmaları bile zaman alır. Kamu spotu ile bilgilendirilmeleri, işlem adımlarının teker teker gösterilmesi gerekir. Televizyonlarda yayınlanacak kamu spotlarının yanı sıra detaylı işlem adımlarını gösteren el ilanları ve afişler hazırlanıp deprem bölgelerinde dağıtılması gerekir. Bu yazı yayınlandığında dört gün kalmış olacak e-devlet üzerinden işlem yapmak için ve bu süre de hiçbir çalışma yapılmadan geçirildi iktidar tarafından. Diğer yandan sadece bilgiye ve internet ortamına erişimden ibaret değil mesele. Gönüllere erişmek, depremzedelerin gönlünden geçenleri işitmek belki çok daha önemli. Deprem sonrası ilini, ilçesini bırakıp başka şehirlere göçmek zorunda kalmış insanların seçmen listeleri konusunda duygu karmaşası yaşaması çok normal. Dönmek üzere gidenler kendi il ve ilçelerinden seçmen listesine girme arzusunda. Yerini yurdunu tümden terk etmiş hissi yaşatacak bir tercih sunulması ayrıca yaralıyor onları. Karar vermeleri için ek süre gerektiği gibi bir de geçicilik kararı alınabilir. Diğer yandan oy kullanmak için kendi seçim bölgelerine gitmek isteyenlere de her türlü kolaylık sağlanmak durumunda. Sandık sayısı ve yer tespitinden seçmenlerin ulaşımına dek planlı hazırlıklar yapılması gerekir. Seçmen kütüğüne adres beyanı için bile deprem koşullarına uyumlu esneklik düşünülmemişken, bu ayrıca zor ve devlet çok meşgul üstelik.
Çadırlara elektrik sayacı takmakla meşguller. Depremzedeye elektrik faturası göndermekten çekinmeyecek bir kamu yönetimi… Özel şirketler diyecekler ama enerji sektörünü özelleştirmenin politik tercih olması nedeniyle sorumluluktan kurtulamayacakları besbelli. Enerji şirketlerinin, üstelik bölgede OHAL ilan edilmişken çadıra sayaç takması doğrudan iktidarın sorumluluğu, kimse inkar edemez bu gerçeği. Evet, OHAL’de depremzede çadırına sayaç taktıran iktidarın seçim güvenliği ve depremzede seçmenin hak kaybı yaşamaması için doğru adımları atmasını beklemek hayal.
Uzun süredir seçim güvenliği konusunu çalıştığı açıklanan Millet İttifakı hazırlıklarını deprem koşullarına göre revize etmek zorunda. Emek ve Özgürlük ittifakı başta olmak üzere diğer muhalefet partileri ile de işbirliği yapılmak zorunda. Hatta seçime katılamayacak partilerle de ilişki kurulup örgütsel destek aranması kaçınılmaz işlerden. Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM) eski başkanlarından Sunay Demircan, merak eden olursa diyerek toplumun örgütlü yapısına ilişkin sayılar paylaşmış: “14 Mayıs'ta 36 siyasi parti seçimlere katılıyormuş. Kurulmuş, 'etkin' 119 siyasi partimiz varmış. 101 bin faal dernek var, 208 bin de fesih edilmiş dernek. Hani merak eden olursa, 605 sendika, 54 bin kooperatif, 5.7 bin de vakıf. Nicelikte yine birinciyiz.” Güncel ve doğru olma ihtimali yüksek bu veri doğrultusunda muhalefet toplumu mobilize etmeyi başarabilir. Seçmen listelerinin hazırlanması, seçmen kütüğünün askı süresinde gereken titiz denetim ve genel olarak seçim güvenliği için sivil toplum örgütleri, organizasyon becerisi iyi bir koordinasyonla doğru yönde kanalize edilmek zorunda.
14 Mayıs seçim sürecinde ilk defa uygulanacak olan son Seçim Yasası değişiklikleri, antidemokratik yasanın demokrasiyi andırır son kırıntılarını da yok ettiği için iş muhalefet partilerine ve seçmene düşüyor. İktidarın demokratik ve adil seçim yarışı uygulamaya niyeti de tahammülü de yok çünkü adil seçimle kazanmayacağını biliyor. İttifaklar, siyasi partiler tam da bu nedenle seçim güvenliği endişelerinin bir parçası olarak parmak boyası talebinde bulundu bilindiği üzere ve YSK meclisi işaret etti. Yasal düzenleme gerektiği anlamı taşıyan YSK cevabı hukuken doğru mu, orası ayrı bir tartışma konusu. Fakat parmak boyası, seçim güvenliği açısından çok kişinin bu ortamda özellikle gerekli gördüğü eski bir uygulama. Uzmanlar en az iki aylık bir hazırlık süresi gerektiğini söylüyor, çıkmayan, Hindistan kaynaklı parmak boyası için. Yerli boyaların hem insan sağlığı açısından hem de kalıcı olma özelliğiyle pek güvenilir olmayışı nedeniyle geçmişte parmak boyasının Devlet Malzeme Ofisi (DMO) tarafından uzman gözetiminde Hindistan’da hazırlatıldığı belirtiliyor. Sürecin iki ayı bulduğu da yine bilenlerin açıklamalarında yer alıyor.
İktidarı ve Yüksek Seçim Kurulunu parmak boyasına ikna etmek isteniyorsa öncelikle yasal düzenleme gerekir mi konusu netleşmeli. Sonra iki aylık sürenin kısaltılıp kısaltılamayacağı netleştirilmeli. Yıllardır parmak boyası kullanmıyoruz seçimlerde. Hatta seçim sonrası seçmenlerin günlerce boyalı parmakla gezmek zorunda kalışı bile bu ülkede ilkellik alameti sayılıp boyadan kurtulmak çağdaşlaşma olarak tanıtılmıştı. Buna rağmen deprem koşullarında maalesef ki ölü ve ağır yaralı sayıları bilinmezken, ölüm listelerinde cinsiyet gibi yaş analizi de yapılmamışken mükerrer ya da sahte oy kullanmanın önüne geçmek için bu eski uygulama şu an en iyi yöntem gibi görünüyor. Gerçekten çıkmayan boya olması koşuluyla tabii ki. Hindistan’da yapılan boyanın farklı bitkilerden hazırlanıp belli oranlarda gümüş nitrat ve diğer kimyasalların katılmasıyla hazırlandığı için çıkmadığı belirtiliyor. Yerli boyaların ise son boyalı seçimlerimizde kolayca çıkarılabildiğini hatırlayanımız çoktur sanırım.
Berrin Sönmez Kimdir?
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.
İstifa etmek yerine cambaza baktıranlar 15 Kasım 2024
Kadın ve çocuk cinayetlerinde cezasızlık olgusunun payı 08 Kasım 2024
Kent uzlaşısına kayyım atandı 01 Kasım 2024
Meclis etki ajanlığı teklifini reddetmeli çünkü… 29 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI