YAZARLAR

Depremin üçüncü gününde OHAL neye kime yarar?

Vatandaşının evladını askere almakta pek mahir devlet. Zorunlu askerlik nedeniyle toplumun genç, dinamik nesli kışlalarda tutuldu. Gönderilmedi enkaz altındaki insanları canlı kurtarmak için gereken o ilk günde. OHAL ilanına karar verildikten sonra konuştu Cumhurbaşkanı, kararı duyurdu bu konuşmada. Ve ancak bu konuşmadan sonra devlet görünür oldu. Depremin üçüncü gününün ilk saatlerinde yürürlüğe girdi OHAL.

Cumhuriyet tarihinde kayıtlı en büyük ve en yıkıcı etkiye sahip depremin vurduğu bölgede, 13 milyon civarında nüfus barınıyor. “En kötü senaryo” olarak tanımlanan depremsellik özelliğine sahip oluşuyla felaketin boyutu katlanarak arttı. Dokuz saat arayla iki deprem aynı ilin iki ilçesini merkez tutup yıkımı da kat kat arttırdı. Sadece ülkemizin değil dünyanın da kayıtlı depremler tarihi açısından dehşetengiz afet günlerindeyiz. Uzmanlar, doğrultu atımlı depremler arasında üçüncü büyüklüğü işaret ediyor. 400 km uzunluğundaki kırılma, 1906 San Francisco 479 km ve 2001 Çin-Kunlun 450 km uzunluğu ile bilinen iki depremden sonraki en uzun kırık anlamına geliyor. Pazarcık ve Elbistan depremlerinde gerçekleşen 400 km uzunluk hakkında bilgi sahibi olmak biz sıradan insanlar için yaşadığımız afetin boyutunu kavrama kolaylığı sağlıyor. Hemen 6 şubat günü yapılan Twitter paylaşımlarını özellikle buraya bırakıyorum ki bunları zaten biliyor olması gereken devlet karar vericilerinin tutumuna ilişkin tartışma yürütmek mümkün olsun.

Şimdiye kadar yaşanan depremlerin çok ötesinde bir doğal afete karşı etkin kriz yönetimi, bu gerçeklikle hiç bağdaşmıyor. Yönetim zafiyetini görmek için yabancı uzmanların sosyal medya paylaşımlarına ihtiyaç yok aslında. Sadece kendi adıma kavrama kolaylığı sağladığını söyleyebilirim. Ülkemizde nice uzman çok daha fazlasını üstelik gerekli tedbirleri projelendirerek yıllardır devlete ulaştırıyor, devletlüleri ikna etmeye çalışıyor, biliyoruz. Jeoloji profesörü İhsan Ketin “Kuzey Anadolu fay hattını buldum devlete ulaşmanın yolunu bulamadım” derken o bilindik “siyaset üstü siyasetini” işaret ediyor. Naci Görür ve daha pek çok bilim insanı uzun yıllardır çırpınıyor ama devleti yönetenler kısa günün kârına odaklı. Bu odak uzun vadede insanın canına, malına, kamu kaynaklarının israfına sebep olsa da umurlarında değil.

Kimi konuların siyaset üstü ele alınmasını istemek başlı başına bizdeki yöneticilerin temel siyaseti. Kimseyi işine karıştırmamak amacıyla iş yapmadığının görülmesini önleyecek, eleştiri yasaklı temel politika yine devrede. Siyasi rekabetin konusu yapılmasın şeklinde anlaşılabilir ama asıl mesele partizan tutumla yönetim sergileme alışkanlığının iktidar partisi tarafından yapılmasını önlemek olmalı. Ama iktidar partisi yine siyaset üstü beklentilerle eksiğini, yanlışını görünür kılanları “deftere yazmakta” imiş. O defter pek çabuk dolar hiç şüphe yok. Kıyamet gibi sarsıntı yaşandı ama depremin merkez üssü Elbistan’dan yükselen sesler “burada devlet yok, devlet nerede?”. Devlet, üstelik partizan reflekslerle kendinden olmayana kuşkuyla baktığı için, AFAD eliyle gönüllüleri koordine etmek yerine afet bölgesine ulaşmalarını önlemekle meşgul. Depremzedelerin yaşamına mal olan ikircikli tutumun bir nedeni ucube sistem ise diğer nedeni kutuplaştırma siyaseti. Bilinen en büyük depremlerden birisini yaşarken bile inisiyatif kullanmaktan korkanlarla doldurulmuş kadrolar. Sistem zaten geçmişle kavgalı olduğu için yok etmiş, kurumları, kuralları. Depreme hazırlık yapılmadığı gibi deprem sonrası kriz yönetimine, kurtarma ve acil yardımlara da ilk 24 saatte yapılacaklara da hiç yer yokmuş yönetenin aklında. Yaşamsal önemdeki ilk 24 hatta Cumhurbaşkanı konuşuncaya kadar geçen 35 saat kurumlar felç olmuş gibiydi. Vergisini verenlerin canını kurtarmaya sıra gelince bunca yavaş hareket edilip gönüllüler bile engellendi.

Vatandaşının evladını askere almakta pek mahir devlet. Zorunlu askerlik nedeniyle toplumun genç, dinamik nesli kışlalarda tutuldu. Gönderilmedi enkaz altındaki insanları canlı kurtarmak için gereken o ilk günde. Hulusi Akar 3.500 askerin görevlendirildiğini söyledi. Depremden etkilenen bölgede 13 milyon insan yaşıyor. Afetin boyutunu kavramaktan ne denli uzak kalındığını gösteriyor bu bilgilendirme. Ve aslında askerin görev tanımında da doğal afetler yer aldığı için olağan üstü hal falan da gerekmiyor. Yetkililerin inisiyatif kullanma becerisine sahip demokratik bir ülke olsak NATO’nun ikinci büyük ordusunun onca istihkam birlikleri deprem bölgesine giden yolları açar aynı zamanda arazi araçlarıyla askerleri ulaştırırdı. İnsanların parasına da evladına da el koy ama sıra o insanların canını kurtarmaya geldiğinde ortada görünme. Hatta daha beteri bütün afet kriz yönetim yetkisinde tekel olarak kurgulanmış AFAD hiç utanmadan 18 araç kiraladığını duyursun. Kiralamak… Yandaşa rant… Bunca büyük deprem felaketinden kâr etmek. Vurgunculuk resmen. Diğer tarafta o büyük ordunun elinde o kiralananlardan kat kat daha iyisi, fazlası ve sair ekipmanı, insan gücüyle birlikte o kışlalarda bekletiliyor olsun. İyi bir yönetim olsa 04.17’deki depremden sonra saat 06.00’da ilk öncü çalışma birlikleri o kışladan çıkmış olurdu. Olmalıydı. Enkazdan insanları sağ kurtarmak için. Yol açmak için. Sahra çadırları kurmak için. Sahra hastanesi kurmak için. Ez cümle çok az iş yapıldı, çok geç kalındı. Ama bu eksikleri söyleyenler hakkında defter tutmak için ivedilikle harekete geçildi, acilen ve tehditkar ses tonuyla da duyuruldu, depreme dair o “yara sarıcı” olması beklenen ilk konuşmada.

OHAL ilanına karar verildikten sonra konuştu Cumhurbaşkanı, kararı duyurdu bu konuşmada. Ve ancak bu konuşmadan sonra devlet görünür oldu. Depremin üçüncü gününün ilk saatlerinde yürürlüğe girdi OHAL. Ve deprem felaketinden etkilenen on ili kapsıyor. İlk iki günde can kurtarmak için ortada olmayanların ilan ettiği OHAL, iki büyük depremin üçüncü gününde yürürlüğe girdiğinde iki soru canlandı zihnimde. Tek adam yönetiminde OHAL gerekli miydi? Üçüncü günde gelen OHAL neye ve kime yarayacak? Maksat can kurtarmak değil bu çok açık. 2018’de yürürlüğe giren yönetim sistemi, ucube sistem yani başlı başına bitimsiz bir OHAL rejimi yetkilerini tek başına Cumhurbaşkanına veriyor. Tek yetkili olarak altındaki yönetim kadrolarında ehil, yetkin ve inisiyatif alabilme özelliğine sahip kişilere yer vermediğine göre OHAL yetkilerini kullanabilmek için dahi Valilerin Cumhurbaşkanından talimat bekleyeceğine şüphem yok. Buna göre on ili kapsayan OHAL ilanı ile murad edilen bir Bölge Valiliği kurmak olmalı. Bölge Valisinin yönetiminde olacak il Valileri ve talimat tabii ki koordinasyon yetkisi adı altında Cumhurbaşkanı şahsında toplanacak. Bir bölge valisinden umulan/görülen ne tür idari tedbir düzenleme varsa ancak onları gerçekleştirmek için OHAL ilan edilmiştir. Halkın yarasını sarmak için değil araya konulan olağanüstü yetkili yeni bir yönetim kademesiyle deprem bölgesini sıkı takibe alma işlevi görülecek. 18 araç kiralanarak aktarılan rantın çok ötesinde maddi ve siyasi kazançların döneceği bir sistem oluşturulacak gibi görünüyor. Krizi fırsata çevirmekten hiçbir zaman kaçınmamış bir yönetim anlayışının deprem gibi doğal afetle ortaya çıkan insani dramı bile fırsata dönüştürmesi mümkün olabilir mi? Cevabı yaşayarak göreceğiz ömrümüz varsa. Kime yarar sorusuna cevap aramak abesle iştigal…


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.