YAZARLAR

Derin kesik: Aile

Aile, edebiyatın temel meselelerinden biri. Siyasetin ise elverişli bir şekilde kullandığı, her daim cebinde tuttuğu bir koz. Gerektiğinde cepten çıkarılır, eziciliği değil mucizevi yanları konuşulur. Aile adeta cepteki elmadır siyasetçiler için. Onların bahsettiği elma her zaman parlak, kırmızı ve suludur. Ama neyse ki edebiyat var, o elmanın mayhoş ya da kepekli, ham olabileceğini hatırlatır.

Bir çukur gibi. Yok yok, “gibi” değil çukurun ta kendisi. Aile için çukur benzetmesini yapabilirim. Hayatın hoyratlıklarından kaçıp saklanılabilecek güvenli bir çukur. Ya da tam tersi, tekinsiz anlarla tanışılan dipsiz bir çukur. Bir çocuğun ailesini seçme şansı olmadığına göre, güvenli bir çukura mı yoksa karanlık bir çukura mı düştüğünü bilmesi imkânsız. Bilmek için mecbur tecrübe edecek. Sevgiyi tatmamış çocuklar, yeğenlerine tecavüz eden enişteler, babalarını öldüren erkek çocuklar, nefes almanın rahatlığını bir an olsun hissetmemiş anneler çıkacak ortaya, eğer düştükleri karanlık bir çukursa. Bir gün o çukurdan çıkmayı başaracaklar belki ama orada yaşadıkları her adımlarına sirayet edecek. Hepsi kendi öyküsünün huzursuz kişisi olacak. Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler olacak her daim hayatlarında.

Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler on üç yıl önce kasım ayında yayımlanmıştı. Ve bizler ilk kez Yalçın Tosun’u tanıyorduk bu kitapla. Bugün Yalçın Tosun edebiyatımızın önemli öykücülerinden. Bazı ilk kitapların etkisi yazarın edebiyat hayatı boyunca devam eder. Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler işte o kitaplardan. Yalçın Tosun ilk kitabında ailesinin ya da yaşamın karanlık çukuruna düşenlerin öykülerini anlatıyordu. Sonrasında yayımlanan dört kitabındaki (Peruk Gibi Hüzünlü, Dokunma Dersleri, Bir Nedene Sunuldum, Mesafenin Şiddeti) öykülerle bastırılmış, ihmal edilmiş duyguların öykücüsü olduğunu kanıtladı. Boşluklarla ve kesiklerle dolu çocukluk, ergenlik, aile hayatımızla yakından ilgilendi. Öyküleriyle o boşlukları doldurmaya, kesikleri tedavi etmeye çalışmadı bilakis içimize değerek onları anlatmayı tercih etti. İnsanın arzularına büyüteç tuttu.

Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler,
Yalçın Tosun, Yapı Kredi Yayınları, 88 sayfa

Aile, edebiyatın temel meselelerinden biri. Didiklenmekten vazgeçilmeyen bir konu. Siyasetin ise elverişli bir şekilde kullandığı, her daim cebinde tuttuğu bir koz. Gerektiğinde cepten çıkarılır, eziciliği değil mucizevi yanları konuşulur. Aile adeta cepteki elmadır siyasetçiler için. Onların bahsettiği elma her zaman parlak, kırmızı ve suludur. Ama neyse ki edebiyat var, o elmanın mayhoş ya da kepekli, ham olabileceğini hatırlatır.

Yıllar önce bir kasım ayında hayatımıza giren Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler’i hatırlatmak için vesile olsun bu yılın kasım ayı. Kitabın isminin ağırlığını taşıyan Yalçın Tosun öyküleri kimi zaman ailenin güvensiz tarafıyla tanıştırıyor, kimi zaman çocukluğun delici zamanlarıyla yüzleştiriyor. Tosun’un öykü kişileri için hayatın hep kötü bir sürprizi var. Hayat boş durmuyor ancak Yalçın Tosun da boş durmuyor. Okurları için sürprizler hazırlıyor. Hadi biraz daha edebi konuşalım. Öykülerinin cilve yapmasına izin veriyor, kurgularını sağlam tutarak onlara “iyi” sonlar hazırlıyor.

Ailenin yine ve yeniden önümüzde konduğu şu günlerde edebiyatımızın unutulmaz ilk kitaplarından olan Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler’deki öyküleri yine ve yeniden hatırlamalı.


Burcu Aktaş Kimdir?

Burcu Aktaş, 1980’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Antropoloji eğitimi aldı. Uzun yıllar Radikal gazetesinde çalıştı. Radikal Kitap’ın editörlüğünü yaptı. Selim İleri’nin iç dünyasını anlattığı Düşüşten Sonra adında bir anlatı kitabı ve Çarpık Ev, Durmayalım Düşeriz, İstasyonda Vals, Vahşi Şeyler isimli dört çocuk romanı var.