Dervişoğlu’ndan CHP’ye erken seçim eleştirisi: Siyasetçiler gladyatör değil
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, CHP lideri Özgür Özel'i erken seçim çağrıları nedeniyle eleştirdi: "Ben siyasetin bir arena olduğunu biliyorum. Ama siyasetçiler bir gladyatör değildir."
ANKARA - Meclis’in açılışı için geri sayım başlarken siyaset gündemi daha da hareketleniyor. Erken seçim, yeni anayasa ve Cumhurbaşkanı aday adayları tartışmasının öne çıktığı gündeme dair liderlerden arka arkaya açıklamalar geliyor.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, CHP’nin 2025 yılı için yaptığı erken seçim çağrısını “Erken seçim vadeye çek keser gibi talep edilmez” sözleriyle eleştirdi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tekrar aday olmaması gerektiğini söyledi.
Parlamenter sisteme geçiş arayışının öksüz ve yetim kaldığını söyleyen Dervişoğlu, yeni anayasa için şartlarını da açıkladı.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın CHP’nin aday göstermemesi durumunda İYİ Parti’nin adayı olacağı iddialarına da “Ne görüşme ne de angajmanımız var” yanıtı veren Dervioğlu, Altılı Masa gibi yeni ittifak olasılıklarına da “Çoklu masalara oturmam. Sahibi olmadığım masanın sandalyesi olmam” yanıtı verdi.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu gazete, televizyon ve internet haber sitelerinin Ankara temsilcileri ile kahvaltıda bir araya gelerek soruları yanıtladı. Dervişoğlu’nun gündemdeki konularla ilgili değerlendirmeleri özetle şöyle oldu:
ERKEN SEÇİM VADEYE ÇEK KESER GİBİ TALEP EDİLMEZ: Erken seçim vadeye çek keser gibi talep edilmez. Bunu nazik bir dille eleştirdim. Anayasa’nın 101. maddesi Sayın Cumhurbaşkanının bir daha aday olamayacağını gösteriyor. Sayın Cumhurbaşkanı üç kez zaten seçildi.
Özgür Bey’in “Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı yenerek göndermek istiyoruz” diyerek başlattığı bu süreç aslına bakarsanız başka bir sebeple bu anayasanın arkasına dolanabileceğini gösteren bir işaret olur. Hem Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bu anayasaya göre aday olamayacağını biliyoruz. Hem de Sayın Cumhurbaşkanı'nı kamuoyunda başka adaylarla yarıştırıyoruz. Türkiye bu tartışmalara son vermelidir. Aday olmasının tek şartı olan TBMM’nin 360 milletvekili ile seçim yenileme kararının önce Cumhurbaşkanının ondan sonra da diğer siyasi partilerin kurumsal yapılarının düşünmesi lazım.
ERDOĞAN TEKRAR ADAY OLMAMALI, BU ÜLKENİN DERDİNE 10 YIL KATLANAN CUMHURBAŞKANI SAĞLIĞINI KAYBEDER: İYİ Parti'ye göre biz Sayın Cumhurbaşkanı'nın aday olmaması gerektiğini anlatıyoruz. Çünkü bu anayasada bir cumhurbaşkanının iki kez aday olacağı kuralının sadece seçime göre uygulamaların dışında başka teamüllerden de kaynaklandığı kanaati taşıyorum. Türkiye öyle bir ülke ki bu ülkenin derdine on yıl katlanan bir Cumhurbaşkanı zaten sağlığını kaybeder. Sayın Cumhurbaşkanı'nın da çok sağlıklı olduğunu söyleyebilmek mümkün değil.
SİYASET BİR ARENA AMA SİYASETÇİLER GLADYATÖR DEĞİL: Ben siyasetin bir arena olduğunu biliyorum. Ama siyasetçiler bir gladyatör değildir. Onu, 'yenerek göndereceğim' demenin çok yerinde olduğu kanaatini taşımıyorum. Yeniden seçim kararı alınırsa Sayın Tayyip Erdoğan bu anayasaya göre bir kere daha aday olabiliyor. Özgür Bey'in söylediklerinden hareketle de görülen ve anlaşılan odur ki Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yeniden seçimi iktidarın iradesiyle temin edecek çalışmalar da başlatılıyor. Bunların demokrasimize olan katkısı ve faydası yönüyle tartışılması lazım. Sayın Cumhurbaşkanının da adaylığı konusunu bu kapsam içinde değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Ben olsam öyle yapardım.
İYİ PARTİ’NİN CUMHURBAŞKANI ADAYI KİM OLACAK?: (Santraforunuz -Cumhurbaşkanı adayınız- kim sorusuna) Daha maça çok var.
İYİ PARTİ MANSUR YAVAŞ’I ADAY GÖSTERİR Mİ? Bu tartışmalar çok erken başladı. Türk siyasetinin geleceği siyasi kurumlar üzerinden değil şahıslar üzerinden tartışılmaya başlandı. Bu hoş bir durum değil. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı seçiminin hangi adaylarla yürütüleceğine dair seçimin tarihini bilmeden öngörüde bulunmak siyasi partilerin içindeki adaylık yarışına bağlı olarak bir yol haritası hazırlamak bizim tarafımızdan mümkün değil. Bu tartışmaların siyaseti farklı yönlere çekebileceğini, çok rahatsız olduğumuz kutuplaşma ve taraflaştırmayı da beraberinde getireceğini öngörüyorum. O nedenle kim aday olacak tartışması yerine “hangi siyasi parti, hangi programı yapacak” da Türkiye’yi bu içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtaracak onun yolunu aramanın daha doğru olacağı kanaatindeyim. Yarın CHP için Mansur Bey ve Ekrem Bey’den de bağımsız birilerinin aday olması muhtemeldir. İYİ Parti’nin ilkeleri hedefleri vardır. Dolayısıyla siyasi vasatın neyi getireceğini bugünden kestirebilmek mümkün değildir. İYİ Parti’nin bu konuyla ilgili hiçbir angajmanı yoktur. Hiçbir görüşmesi de yoktur.
REJİMİ TAHKİM EDECEK, TEK ADAMLIĞI GÜÇLENDİRECEK ANAYASAYA MÜSPET TAVIR KOYMAYIZ: Bu anayasanın birçok maddesi değiştirildi. Bu anayasanın içinde Sayın Cumhurbaşkanın istediğini yapmasına mani olacak ne var da ısrarla bu anayasa tartışmaları gündeme geliyor, bunu biraz yadırgıyorum. Bu rejimi tahkim edecek, tek adamlığı güçlendirecek hiçbir anyasa değişikliği üzerinde müspet tavır koymayız. Ona karşı çıkarız. Bu konuda kararlılığımız nettir. Bu anayasa tartışmalarının ülkenin yakıcı sorunlarını gölgelemesine de müsade etmeyiz. Bunu ülke için de mahsurlu buluruz.
PARLAMENTER SİSTEMİ DEĞİŞTİRMEK İSTERLERSE GÖRÜŞÜRÜZ: Hükümetin hazırlığı vardır. Siyasetten, toplumdan, TBMM’den ne istiyorlarsa onun çerçevesini kamuoyu ile paylaşmaları gerek. “Cumhurbaşkanlığı sistemini değiştirmek yolunda kararlı bir adım atacağız” derlerse o zaman parlamanter sisteme geçişin şartlarını yetkili kurullarımızla görüşerek karar” bağlarız, atılacak adımın samimiyetinden emin olmamız gerekir.
YENİ ANAYASA İLE ÇÖZÜM DEĞİL TARTIŞMA ARANIYOR: Anayasanın TBMM'de değiştirilmesi için bir konsensus gerekir. Şu anda kimsenin ne yapacağını söylediği yok. 'Anayasa'yı değiştireceğim. Parlamenter demokratik sisteme geçiş için bir çalışmanın içindeyiz' deseler biz kanaatimizi söyleriz. 'Biz anayasayı değiştireceğiz, TBMM'nin denge ve denetleme mekanizması olmasını temin edecek revizyonlar yapacağız' derlerse onu da anlarız. 'TBMM, başkanlık sistemine devam edecek ama bu sistem cumhurbaşkanının bazı yetkilerinin kısıtlandığı, içinde başbakanlığın da bulunduğu bir yarı başkanlık sistemi olarak değiştirilecek' derlerse onu da konuşuruz, tartışırız. Ama benim gördüğüm ve anladığım bugün içinde bulunduğumuz şartlarda bir çözüm değil, tartışma aranıyor. Dolayısıyla kimin ne yapacağını bilmediğimiz bu süreçte gerçekleştireceğimiz tartışma yapay bir tartışma olmaktan öteye geçmez.
Bizim size söylediğimiz netlikte söylemeleri lazım. 'Biz Anayasa'yı değiştireceğiz, parlamenter demokratik sisteme geçeceğiz, ne dersiniz?', 'Biz Anayasa'yı değiştireceğiz, yarı başkanlık sistemine geçeceğiz, ne dersiniz?' ya da 'Anayasa'yı TBMM'de 400 parlamenter bir araya geleceğiz, toplumsal mutabakat sağlayacağız, yeni dinamiklere göre inşa edeceğiz'; biz bunları tartışırız. Kiminle yapacağı da belli değil. Görülüyor ve anlaşılıyor ki sadece bu tartışmalardan beslenip ülkenin yakıcı sorunlarının üzerinin örtülmesine strateji arayan bir hükümet anlayışı, bir cumhurbaşkanlığı bakışı var, bir iletişim başkanlığı bakışı var. Dolayısıyla biz bu konularda ülkemiz adına tedbirli ve kararlı davranmak zorundayız.
PARLAMENTER SİSTEME GEÇİŞ ARAYIŞI ÖKSÜZ VE YETİM HALDE: Bizim 84 maddelik bir anayasa değişikliği (Altılı Masa’nın parlamenter sisteme geçiş çalışması) önerimiz var. Bu değişiklik hazır ama şimdi görülüyor ki parlamenter demokratik sistem arayışı biraz öksüz ve yetim haldedir. Parlamenter sistem diye sürekli açıklamada bulunan bizden fazla siyasi parti ya da lider yoktur. Bu sistem kimilerinin iştahını da kabartıyor olabilir. 'Bu yetkilerle ülkeyi biz de yönetelim' diye düşünenler olabilir. Ya da bu dönemin tahribatını parlamenter demokratik sistemin gelenekleriyle kısa zamanda ortadan kaldıramayız' diye düşünenler de olabilir. Bunların hepsi tartışma konusu. Ama Türkiye mutlak surette, kısa sürede parlamenter demokratik sisteme dönmelidir. Yenileşmeyi de orada aramalıdır.
İKTİDARDAN DUYUM DIŞINDA BİLGİ ALAMIYORUZ: (Yarı Başkanlık sistemini tartışırız sözlerine)'Tartışabiliriz' değil, 'ne geleceğini bilmediğimiz için net bir değerlendirme yapamıyoruz' dedim. Bazı çevrelerde bu konuların tartışıldığını biliyoruz. Ne geldiğini görmeden ne söyleyebilirim. Böyle bir şeye nasıl bakacağıma şahsen karar veremem. Partimizin kurullarında konuyu tartışır ne yapılması gerektiğine karar veririz. Ben bu ülkenin menfaatlerine uygun her doğru adımın şahsen yanında olurum. Ama partimin yetkili kurulları neyle karşı karşıya kalacaksak ona göre karar verir. Bu iktidardan duyum dışı bilgi alamıyoruz.
ÇOKLU MASALARA OTURMAM: Siyasi partilerin kendilerine özgün kimliği ile seçimlere giremeyişi, sistemden kaynaklanan bir handikap. Çünkü bu sistem 49 buçuku 50'ye tamamlayan 0,5'e 100 olma hakkı veriyor. Siyasi istikrarı sağlayacak diye inşa edildi ama sisteme geçtikten sonra kurulan parti sayısına baktığımızda herkesin bu sistemin bir tarafından nemalanmaya çalıştığını görüyorsunuz. Bana ilerde ne olacağını soruyorsanız şahsi kanaatimi söyleyebilirim çünkü yetkili kurullarımızla tartışmadık. Ben İYİ Parti'nin bu yolculuğunu böyle sürdürmesi gerektiği kanaatindeyim. Özgün kimliğini muhafaza etmesi gerektiğine inanıyorum. Melezleşen siyasette bu melezleşmeye onay veren bir siyasi yapı olarak anılmaması gerektiğinin altını çiziyorum. Cumhurbaşkanlığı meselesi ayrı. Ben size desem ki 'aday çıkaracağız, şu adayı destekleyeceğiz', o zaman bana soracaksınız, 'İkinci turda ne yapacaksınız?' Bu tartışmaları getiren sistemi ortadan kaldırmak için işbirliği, gönül birliği yaparsak üzerinde tartıştığımız sorunları kökünden ortadan kaldırmış oluruz. 'Müsavat Dervişoğlu, sen çoklu masalara oturur musun?' diye soruyorsan, ben oturmam. Ben sahibi olmadığım masanın sandalyesi olmam.
İYİ PARTİ’DEN YENİ İSTİFALAR BEKLEMİYORUM: İYİ Parti’den ayrılanlar var. Kendilerine başka bir siyasi gelecek tanzim etmek adına olmalı ki partimizden istifa ettiler. 2018’de de yaşadık. İstifalar üzerine olumsuz beyanda bulunmadım. İstifaların bir kısmının beni ziyadesiyle üzdüğünü söylemekte beis görmüyorum. Yeni istifa bekliyor muyum? Beklemiyorum, ama başıma gelirse ona da bir şey diyemem.
NEWYORK BELEDİYE BAŞKANINA RÜŞVET İDDİALARI: Newyork’a bir yöntem, metod ihraç ettiğimizi söyleyebilirim. Bunu oraya kadar taşımaya muvakkak olduysak bu konuda ustalaştığımız delalet eder.
SİNAN ATEŞ DAVASI: Bu davaya sadece siyasetçi kimliğimle değil vicdanımla müdahilim. İlk duruşmaya da gittim. Devam eden bir süreç. Birden fazla iddianame yazılacağı önümüzdeki dönemde hukukçular tarafından ifade ediliyor. Adalet insanı insan yapan değerlerin başında gelir. Adalet bir toplumun direğidir. Adalet dünyayı aydınlatan güneştir. Bana göre aldığım nefes, havadır. Bunların eksilmiş olması hali bile yaşadığımız dünyayı çekilmez kılar. Sinan Ateş’in öldürülmesinden başlayarak günümüze gelen süreç benim nefes almamı zorlaştıran bir süreç. Kolay kabullenemediğim, sindiremediğim, duygularımı da kontrol edemediğim bir süreç. Neticede süren bir dava.
YA ADALET YA DA KIYAMET DİYORUM: Türkiye’deki tüm adaletsizliklere karşı ‘ya adalet ya da kıyamet’ diyorum, Sinan Ateş davası için de böyle, yaşanan diğer haksızlık hukuksuzluklar, adaletsizlikler için de böyle... Birilerine yakın olanların bir suç işlediğinde sorgulamadan muaf olabileceği, gerçek suçluların yapılan bir takım entrikalarla sürecin dışında tutulabileceğinden bahsediliyor. Böyle bir ülkede yaşamak zor. Bizim de yarın başımıza ne geleceği belli değil. Farklı düşüncelerimizi bir kenara bırakıp ülkenin gerçek çimentosu olan adalet arayışında bir olalım. Yani adaleti kaybetmeyelim. Görülen o ki bunu da kaybetmişiz. Böyle bir dünyada nasıl nefes alacağız onu bilmiyorum ama bu günler geçecek. Allah yardımcımız olsun ama bu konunun siyasallaştırılmasından da yana değilim. Arkadaşlarımız takip ediyor. Orada siyasi kimlik gösterisinde bulunmuyoruz. Bizim durduğumuz yer adaletin olması gerektiği yer.
KILIÇDAROĞLU’NUN AKŞENER’E YÖNELİK ELEŞTİRİLERİ: Selam vermekten imtina etmem. Partim açısından herhangi bir şeyi etkilemiyor. O dönemde yapılanlar doğru şeyler olsaydı neticesi de doğru olurdu. Yani bu seçim kaybedilmezdi. Dolayısıyla orada yapılan yanlışları Türkiye'nin geleceğine vurulmuş bir prangaya dönüştürüp ondan kurtulamayız hissiyatı yaratmayı da anlamlı bulunuyor. Bundan herkes kendine düşen payı çıkarmalı. İşte Sayın Kılıçdaroğlu bunun bedelini siyaseten ödedi. Bizim kurucu genel başkanımıza addedilen bir kusur, kabahat varsa o da yaptıklarına bakarak -böyle bir yanlışı yaptığını kabul etmiş olacak ki- kongrede aday olmadı. Dolayısıyla bu tartışmalar üzerinden siyasi bir perspektif çıkarmak da uygun değil. Sonuçları belli olan şeylerin sebepleri üzerinde tartışmanın ülkemize bir fayda sağlayacağı kanaatinde değilim.
ERDOĞAN PARLAMENTER SİSTEME GEÇER Mİ? Ben Tayyip Erdoğan'ın yerinde olsam isterim. Erdoğan ister mi bilmem ama ülkesini seven herkesin üzerinde kafa yormak zorunda olduğu bir husustur. Erdoğan bu yetkilerini sürdürmek arzusu taşıyabilir. Ya da Erdoğan Türkiye’yi yönetme arzusunu sürdürmek için de başka şeyler arzulayabilir diye düşünenler var.
İMAMOĞLU HAKKINDAKİ AHMAK DAVASI: Devam eden bir davayla ilgili olarak konuşmayı tercih etmem. Çünkü siyasi kişiliklerin, siyasi kimlikleriyle mahkeme süreçlerine müdahale etmeleri eleştirdiğimiz şeyleri bizim de yapmamız manasına geliyor. Yargının bağımsız olması arzusunu taşıdığımı da her fırsatta söylüyorum. Ama bu kabul tartışmalar yüzünden adalet müessesesi ziyadesiyle töhmet altında kalıyor. Şu anda verilen mahkeme kararları, hazırlanan iddianameler, sürdürülen soruşturmalar siyasi vesayet altında gerçekleştirilen iş ve işlemşler gibi tanımlanıyor. Bu adalet duygusunu zedeliyor.
Bir toplumda adalet duygusu zedelenirse, zedelenmemiş hiçbir müsesese kalmaz. Türkiye’de onun doğal sonuçlarını yaşıyor. Bildiğim bir gerçek var. Türkiye'deki yerel mahkeme kararlarının yüzde 67’si istinaf ya da yargıtayda bozuluyor. Bu çok yüksek bir oran. Dolayısıyla adalet mekanizmasında bir zafiyetin oluştuğu hissiyatı da yaratıyor bu duurm. Ben özellikle adaletin temin ve tesisi noktasında yargının gözü bağlı ama hükümet tarafından eli kolu bağlanmamış halini tercih ediyorum. Adalet duygusunun daha fazla zedelenmemesi için de doğru adımların atılmasından yanayım.