Dervişoğlu'ndan Erdoğan'a: Ne burası Sovyetler Birliği ne siz Stalinsiniz

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu partisinin grup toplantısında konuşuyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulunan İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, tartışılan 9. Yargı Paketi hakkında sert eleştirilerde bulundu. 

"Bu kanun teklifi devlet güvenliğine yönelik olarak hazırlanmış bir kanun teklifi değildir. Bu, hükümetin güvenliğine istinaden, muhalefeti ilzam etmek amacıyla hazırlanmış bir kanun teklifidir" diyen Dervişoğlu, Erdoğan'a "Ne burası Sovyetler Birliği ne siz Stalinsiniz" diye seslendi.

Dervişoğlu, Kamuda Tasarruf Genelgesi'ni de eleştirerek israfın boyutunun açıklanmadığına dikkat çekti. "Tasarrufta ciddi iseniz" diyerek çağrı yapan Dervişoğlu, Cumhurbaşkanlığı harcamalarının sınırlandırılması, Kur Korumalı Mevduata son verilmesini, kamu garantili projelerin durdurulmasını önerdi. 

Dervişoğlu'nun açıklamalarından başlıklar şöyle:

'GESTAPO YASASI'

"Yargıda reform paketi adı altında esas olarak da etki ajanı yasası olarak anılan yeni bir gestapo yasasıyla karşımıza çıkıyor. Sayın Erdoğan'ın ayrıştırarak tanzim etmeye çalıştığı siyaset kurumu dilediğinde gerdiği dilediğinde yumuşattığı bir oyun hamuru değildir. Türkiye'de siyaset kurumu iktidarın iktidar olmak muhalefetin muhalefette kalmaktan mutluluk duyduğu bir durumdadır.

İYİ Parti'nin yeni anayasayla ilgili duruşu son derece nettir. Biz artık miadı dolmuş bu hükümete can suyu olacak ve tek adam rejimini tahkim edecek her türlü anayasa değişikliğine karşı duracağız.

2024 yılında Erdoğan'ın bir kez daha aday olabilsin diye tek adam sisteminin raf ömrünü uzatan hiçbir anayasa değişikliğini onaylamayacağız.

 Yargı Paketinde dillerinin altında ne varmış, gelin hep beraber görelim;

Buraya 'devletin güvenliği' yerine 'iktidardakilerin güvenliği' yazdığınızda mesela daha anlaşılır hale gelecektir.

Erdoğan'ın Büyük Ortadoğu Projesinin büyüsüne kapıldığı dönem yaşanmış olanları sorarsak hangi sıfatla alınacağız endişesine kapıldım. Teslim alamadığımız F-35'ler için ödenen milyarlarca doların akıbetini sorduğumuzda ya da S-400'lerin akıbetini sorduğumuzda hangi kapsamda bir suç işlemiz olacağız? Varlık Fonu'na devredilen kamu şirketinde ne olup bittiğini sorduğumuzda acaba kimlerin yarar ya da zararına bir harekette bulunmuş olacağız. Cemaat, finansal mali toplumsal ilişkilerin içine girerse bir paralel yapı kurarsa biz de bunu araştırırsak yasa kimin aleyhine girecektir?

Yasada öyle bir ibare var ki, son derece ilginç. “Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında
Araştırma yapan veya yaptıranlar hakkında hapis cezası…“ geliyormuş. En çok da onu merak ediyorum: Türkiye’de ne olduğunu bilmediğimiz, kim oldukları hakkında en ufak bir fikrimizin bulunmadığı, nereden geldikleri belli olmayan kaçak göçmenlerin, kaç kişi olduklarını, bunların ne amaçla bu ülkede tutulduklarını, terörist faaliyetlerin içinde olup olmadıklarını yahut başka ülkeler adına bir takım ajandaların aparatı maşası olup olmadıklarını sorgularsak devletin hangi iç veya dış siyasal yararı aleyhinde hareket etmiş olacağız?

Bu nasıl bir düzenlemedir Allah aşkına? Siz mi bu ülkeye normalleşme getireceksiniz? Siz mi yargıda reform yapacaksınız? Siz mi sivil anayasa yapacaksınız? Kusura bakmayın ama şapkayı önünüze koyup bir düşünün. Adalet sistemini ve duygusunu ne hale getirdiğinize bakın.

'YARGITAY'IN AYM'Yİ TANIMIYOR'

Daha senin Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesini tanımıyor. Partizanlıktan, hizipçilikten, çekişmeden başını kaldırıp da kendine başkan seçmekte zorlanıyor. Böyle bir iktidarın varsa işte böyle bir Yargıtay’ın olur. Böyle bir Yargıtay’ın varsa böyle bir yargın olur. Böyle bir yargın varsa böyle bir adaletin olur.

İşte öyle bir adalet de tıpkı Sinan’ın telefonundan gelen o son mesaj gibidir, adalet haline isyan eder; "Beni öldürmeye karar vermişler abi" diye feryadı figan eyler.

Her şeyi birbirine karıştırdınız. 22 yıldır ülkeyi yönetiyorsunuz, hala olup bitenlerden başkalarını suçluyorsunuz. Devleti düşürdüğünüz duruma bakın. Emniyet içinde operasyonlar, yargı içinde operasyonlar... Yüz kere bin kere söyledik. Bir tehdit ve tehlike varsa, FETÖ ve PKK ile mücadelede devletimizin yanındayız. Ama borsa kurup adam kayırmayacaksınız, komisyonlar oluşturup bedeli mukabilinde suçluyu suçsuz, haini masum ilan etmeyeceksiniz. Sonra da yargı reformu deyip işin içinden elinizi yıkayıp kurtulmaya çalışmayacaksınız. Mücadeleyi hakkıyla yapacak, kanuni düzenlemeyi de kendiniz için değil, milletin geleceği için gerçekleştireceksiniz.

'MUHALEFETİ İLZAM ETMEK İÇİN HAZIRLANMIŞ KANUN TEKLİFİDİR'

Bu kanun teklifi devlet güvenliğine yönelik olarak hazırlanmış bir kanun teklifi değildir. Bu, hükümetin güvenliğine istinaden, muhalefeti ilzam etmek amacıyla hazırlanmış bir kanun teklifidir. Bu otoriter girişimle Türkiye'nin yakıcı gerçeklerinin dile getirilmesi kolaylıkla 'etki ajanlığı' olarak nitelendirilebilecektir. Burada amacınız nedir diye soruyoruz? 'Dezenformasyonun engellenmesidir' diyorlar. Hiç yalan söylemeyin. Dezenformasyon, AK Parti'nin engellemek istediği değil, tekelleştirmek istediği bir sahadır. Çünkü bu iktidarın varlık sebebi ve varlığını idame ettirmesinin yegane yöntemi budur. Yani dezenformasyondur. İşte bu dezenformasyonu kurumsallaştırmak için kanun teklifine şöyle bir ibare yerleştirmişler: "Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar hakkında hapis cezası…"

İlk önce Türkiye’yi dünyanın mülteci kampı haline getirdiler, şimdi de bu demografik işgale karşı çıkanları hapisle tehdit ediyorlar.

'İLK TAŞI BEN ATIYORUM'

Gerçekten merak ediyoruz, 21. yüzyılda Türkiye’yi, George Orwell'ın 1984 adlı distopyasına sürükleme isteğinizin sebebi nedir acaba?

Mademki mesele, Türkiye’de bulunan yabancılar ise, o halde ilk taşı ben atıyorum; diyorum ki: Türkiye, dünyada en fazla sığınmacı ve kaçak barındıran ülke konumuna geldiyse, bu bir tesadüfün eseri değildir. Bu hükümetin bilinçli politik tercihlerinin doğal bir sonucudur. Şimdi biz bu gerçekleri konuşuyoruz diye, Türkiye’yi sessiz bir istilaya teslim etmeye yeltenen, bu hükümete karşı çıkıyoruz diye, akılları sıra bizleri, 'ajan' olarak suçlayacak olanlar varsa, buradan hodri meydan diyorum.

Sayın Erdoğan, şayet 'ajan' arıyorsanız, memlekete doldurduğunuz milyonlarcası içinden, kendi İçişleri Bakanınızın her hafta yakalattığı kaçaklara bakın. Ve şunu asla unutmayınız; ne biz soğuk savaştayız, ne burası Sovyetler Birliği, ne de siz Stalin’siniz…

Siz, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Cumhurbaşkanısınız. Size görevinizi bir kere daha hatırlatıyor, sözlerimden ülkemiz yararına doğru bir anlam çıkarmanızı temenni ediyorum.

 'TASARRUFA MEMUR SERVİSLERİNDEN BAŞLAYAN İKTİDARI TEBRİK EDİYORUM'

Biliyorsunuz iktidar nihayet işlerin kötüye gittiğini itiraf ederek Orta Vadeli Program kapsamında bir tasarruf tedbirleri paketi açıkladı. Bakın size bir hatırlatma daha yapayım.
AK Parti iktidarlarında ne zaman bir anayasa konusu açılsa peşi sıra ne gelir biliyor musunuz? Tasarruf tedbirleri… Her değişiklikle artan şatafatlarını perdelemek için anayasa tartışması başladığında hemen tasarruf tedbirlerini gündeme getirirler. İnanmıyorsanız arşivlere girin bakın.

Tasarruf tedbirleri uygulanacakmış. Peki ne yapacaklarmış? Memur servislerini kaldıracaklarmış. Kamudaki istihdamı ve araç sayısını azaltacaklarmış. Sağlıkta ve eğitimde kesintiye gideceklermiş. Fotokopi kağıtlarını, önlü arkalı kullanacaklarmış. Etkinliklere ara vereceklermiş. Araç ve bina alımını durduracaklarmış. Fazla araçları satacaklarmış. Üç maaş, beş maaş alanların maaşlarını sınırlandıracaklarmış. Hizmet içi eğitimleri, oteller yerine kamu tesislerinde yapacaklarmış. Mobilya ve demirbaş alımını durduracaklarmış. Yatırım için yeni proje almayacaklarmış. Ödeneklerde yüzde 10-15 kesintiye gideceklermiş.

Kamuda tasarruf paketine öncelikle memur servislerinden başlayan iktidar ve ilgili bakanlarını bu büyük vizyonlarından ötürü tebrik ediyorum. Milletin aklıyla oynamaları bir yana artık onuruyla oynadıklarından dahi bihaberler.

Saraydaki zatın inşaatı devam eden yazlık ve kışlık sarayları, sayısı belirsiz uçak ve otomobil filoları, görevi meçhul danışman orduları, amca, dayı, enişte kontenjanından kamu iştiraklerinde maaşa bağlanmış yönetim kurulu üyesi binlerce akrabaları, parası döviz cinsinden daha kullanmadan peşinen ödenen kamu ihaleleri, ihale şampiyonu malum şirketlerin affa uğrayan milyarlarca dolarlık vergi borçları dururken, emekliden, gençten, memurdan, öğretmenden, işçiden, işsizden kemer sıkmasını beklemek, ancak bu iktidara yakışırdı.

2 ay sonra KPSS’ye girecek, dahası bu sınav için aylarını yıllarını vermiş gençlere sınava iki ay kala 'seni işe almayacağım' demek ancak bu iktidara yakışırdı. 

Peki, ne kadar tasarruf etmeyi planlıyorlar zat-ı devletliler. 100 milyar TL… Hazırladığı bütçenin yarısı kadarını açık veren bir ekonomi yönetimi acaba neyi amaçlamaktadır?

Aslında bu sözde tasarruf açıklamasıyla yapılmak istenen eğer yeni vergilere yol vermek ise, bakın devlet bile tasarruf yapıyor, bir el de milletimiz atsın diye, zaten açlık, sefalet, yokluk içinde yaşayan milletin son kalan ekmek parçasına da el uzatmak ise, hiç kimse merak etmesin, biz bu oyunu da bozarız.

İSRAFIN MALİ BÜYÜKLÜĞÜNÜ NEDEN PAYLAŞMIYORSUNUZ?

Mehmet Şimşek, önce size soralım, eğer gerçekten muhatabı sizseniz tabii. Kamuda gereksiz harcamanın ve israfın boyutları ne düzeydedir ki, kamuda tasarruf paketi hazırlıyorsunuz?
Kamudaki israfın mali büyüklüğünü neden milletimizle paylaşmıyorsunuz?

Kamuda kullanılan araçlara ilişkin söylediklerinizden önce kamuda kaç adet araç kullanıldığı bilgisini vermenizi isterdik. Bir zamanlar yine siz bakanken 'çerez parası' dediğiniz araç giderlerini soruyorum. Söz konusu bu araçların kamuya maliyetini rakam rakam bizlere anlatmanızı beklerdik. Cumhurbaşkanlığı envanterinde kaç adet araç kullanılmaktadır? Cumhurbaşkanının kullandığı araçların toplam maliyeti nedir?

Vatandaşın gözünde israfın sembolü haline gelmiş olan Cumhurbaşkanlığı Sarayının, günlük giderinin 20 milyon liranın üzerinde olduğu doğru mudur? Söylediğiniz tasarruf paketine Cumhurbaşkanlığı teşkilatının harcamaları dahil midir? Yoksa 'itibardan tasarruf olmaz' inancınızın gereği, Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanlığı teşkilatı tasarruf tedbirlerinden muaf mı tutulmaktadır?

Bakanın açıklamalarının hiçbir tutarlı tarafı yoktur. Çünkü sayın bakan bizlere ekonomik tablonun fotoğrafını dahi gösterememiştir. Devlet, 100 milyar liralık tasarrufun peşinden koşarken Kur Korumalı Mevduattan kaynaklı, yüz milyarlarca liralık mali külfetten bahsetmemektedir. Kamu özel ortaklığı ile yapılan geçiş garantili yolların, hasta garantili hastanelerin, bütçe disiplinini nasıl ortadan kaldırdığının hesabını vermeden hangi tasarruf tedbirini açıklarsanız açıklayın kamuoyu nezdinde hiçbir değeri olmayacaktır.

Sistemi bozanlar, kurallara uymayanlar, var olanı yıkanlar, yıktıkları yerine yenisini koyamayanlar hiçbir şeyi başaramazlar. 2002'de iktidarı devraldığınız günden itibaren
22 senenin sonunda geldiğiniz nokta 2002’den daha beter hale dönüşmüş bir ekonomidir. Enkazı oluşturanların enkazı kaldırmalarını zaten beklemiyoruz.

'TASARRUF KONUSUNDA CİDDİ İSENİZ...'

Eğer kamuda tasarruf konusunda ciddi iseniz, önce kamuda israf ile sembolleşmiş, günlük harcaması 20 milyonun üstüne çıkmış olan Cumhurbaşkanlığı sarayının bütçesini sınırlayın.

Kamu Özel İşbirliği Projelerinde yandaş şirketlerinize verdiğiniz talep garantilerini yenileyin. Hem bizden hem de devletten çıkan milyarlarca liranın vatandaşın cebinde kalmasını sağlayın.

Sadece size yakın diye vergi indirimi sağladığınız zat-ı muhteremlerin muafiyetlerini kaldırın.

Kur korumalı mevduat denen ve servet transferinden başka bir anlamı olmayan bu millete yüz milyarlarca liraya mal olan aymazlıktan vazgeçin.

Velhasıl elinizi bu fakir milletin cebinden çekin beyler… 85 milyona kemer sıktıran eserinize bakın. Bu ülkeyi hiç kimsenin denetlenemediği ve hesap vermediği, dahası yöneticilerin hicap ve sorumluluk duymadığı bir ihmal ve iltimas cennetine çevirdiniz. Eserinizden utanabilirsiniz.

'GIDAYA ULAŞIM MİLLİ GÜVENLİK MESELESİDİR'

Dün 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü idi. Toprağını işleyen çiftçilerimiz gelecek nesillerin teminatı konumundadır. Yaşanan olaylar göstermiştir ki güvenli gıdaya ulaşım artık bir milli güvenlik meselesidir. Üretim yapamayan ürettiğinin karşılığını alamayan ve bundan dolayı geçimini sağlayamadığı için çiftçiliği bırakmak zorunda kalan insanlarımız tarımsal üretimi terk ediyor.

Bizim için çiftçilik adeta milli bir vazife konumundadır. AK Parti iktidarı tarıma uyguladığı akıl dışı politikalarla vatandaşlarımızı bu milli vazifeyi yapamaz hale getirmiştir. Gerek ürününün hak ettiği karşılığı alamaması, gerekse üretim sürecindeki girdi maliyetlerindeki olağanüstü artışlar çiftçilerimizin belini bükmüş, hayatlarını yaşanmaz hale getirmiştir.

İYİ Parti iktidarında milli bir vazife olarak gördüğümüz çiftçilerin her alanda hak ettikleri karşılığı alacaklarının sözünü de veriyorum.

 

(HABER MERKEZİ)