'Devlet bize yapabileceği en büyük haksızlığı yaptı'
"Devlet bize yapabileceği en büyük haksızlığı yaptı. Bu devlet bizden gülüşümüzü aldı. Gençliğimizi, neşemizi aldı. Bu o kadar ağır ki. Ağabeyim öldükten sonra annem sessiz bir heykel gibi yaşadı."
DUVAR - Rıdvan Karakoç, en son öldürülmeden önce 15 Şubat 1995 tarihinde ailesini aradı. Kardeşlerinden Abdurrahman Karakoç’tan harçlık istedi. Çünkü hakkında tutuklama kararı olduğu için evi polisler tarafından gözetleniyordu. Rıdvan Karakoç, tutuklanması halinde öldürüleceğini düşünüyordu. Bunu ilk kez vekalet verdiği avukatı Eren Keskin’e söylemiş. “Sizi her gün arayacağım. Eğer bir gün aramazsam, bilin ki gözaltına alınmışım. Eğer gözaltına alınırsam beni öldürecekler’ demiş. Daha sonra Rıdvan'ın işkence edilmiş cansız bedeni bulundu.”
Bu sözler gözaltında sorgulandıktan sonra işkence edilerek öldürülen Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç’un. Hasan Karakoç da ağabeyi arandığı sırada gözaltına alınmış, 14 gün boyunca işkence edilmişti. Hasan'ın gözaltında işkence görmesine neden olan ve Rıdvan'ın ölümüne neden olan davadan daha sonra beraat ettiler. Davaya gerekçe ise evlerinde avcı yeleğinin bulunmasıydı.
'BABAM KISA DALGA RADYOLARIYLA ERİVAN RADYOSUNA ULAŞMAYA ÇALIŞIYORDU'
Rıdvan Karakoç, HEP ve DEP döneminde Beyoğlu ilçe teşkilatlarında çalışmalara katılıyordu. Mezopotamya Kültür Merkezi çalışmalarında yer alıyordu. Polise yakalanmamak için İstiklal Caddesi'nin arka sokaklarından Aznavur Pasajı'na doğru ilerlerken, "Rıdvan, Avusturya’da olduğu dönemde Kürt tarihi ve kültürüyle ilgili bilgi sahibi olmuştu. Araştırmıştı. Türkiye’de Kürtlerin ‘kart kurt’ seslerinden geldiğinin konuşulduğu dönemde Rıdvan, iyi bir tarih birikimiyle Avusturya’dan dönmüştü. Hiç unutmam. Rıdvan bir gün geldi, bize, 'Siz bu Kürtçe müziklerin kıymetini bilmiyorsunuz. İsveç radyosunda ‘Ha gidî mişko’ şarkıları dinleniyor' dedi. Babam da yurtsever bir Mela idi. Kısa dalga radyolarla Erivan radyosuna ulaşmaya çalışıyordu. Rıdvan da değerlerine, diline, kültürüne sahip ve bunları savunan yurtsever bir Kürt genciydi" diyor Hasan Karakoç.
İstiklal Caddesi’nin arka sokaklarından Aznavur Pasajı’na doğru ilerlerken, Hasan Karakoç ile Kürtçe sohbet ettik. Karakoç, 1977’de Ağrı’nın Tutak ilçesine bağlı İki Gözüm köyünden İstanbul’a geldiğinde Türkçe bilmediğini, bu yüzden çocuklar konuşurken onları anlamadığı için şaşkınlık yaşadığı anısını anlattı.
'NEREYE GİTSEK BU ÇIKIYOR'
Rıdvan Karakoç'un arandığı dönemde, Hasan Karakoç kendilerine ait olan taksi ile eve giderken polisler tarafından durduruldu. Polislerin arabaya biner binmez taksinin ses cihazlarını koparttığını söyledi. Hasan Karakoç, anısını şöyle anlatıyor: "Eve gittik. Rıdvan’ı sordular. Evi aramaya başladılar. Kadınları ve çocukları bir odaya tıktılar. Evi alt üst ettiler. Bir gün öncesinde Abdurrahman abim gözaltına alındı. Gerekçesi de şu. Abdurrahman taksi sürerken, iki müşteri biniyor. O sırada Şivan Perwer’in şarkısı çalıyordu. Abim sesi kapatıyor ama yolcular duyuyor. Yolcu arabaya biner binmez, ‘Nereye gitsek bu’ diyor. Tartışma çıkıyor. Müşteri gidiyor aracın plakasını polise veriyor. Bunun üzerine Abdurrahman gözaltına alınıyor. Bizimkiler de evi temizliyor. Ne kadar Kürtçe kaset ve kitap varsa, Kürtlerle ilgili ne varsa atıyor. O zaman Şivan Perwer’in kasetlerini bulmak ve bulundurmak suçtu. Ulusal kıyafetler, sarı, kırmızı ve yeşil renkleri suçtu."
'BANA GÜN BOYUNCA İŞKENCE ETTİLER'
Rıdvan Karakoç öldürülmeden önce yaşananları anlatan Hasan Karakoç, "Evde arama yaparken avcı yeleklerin gördüler. Bunu delil göstererek Rıdvan hakkında tutuklama kararı çıkardılar. Ben gözaltına alındım. 14 gün boyunca işkence gördüm. Benim olmayan ifadeye imza atmamı zorladılar. ‘O zaman imzalamıyorum’ diye yaz dediler. Ben de imzalamıyorum diye yazdım. Meğer bu da bir Osmanlı oyunuymuş. 'İmzalamıyorum' diye yazsan da imza olarak kabul ediliyormuş. Benimle birlikte gözaltında olan Kürt gençlerine Filistin askısı uygulanıyordu. Daha sonra ben bu davadan beraat ettim. Bu yüzden Rıdvan eve gelmiyordu" dedi.
RIDVAN KARAKOÇ'UN MEZAR YERİ TESADÜFEN BULUNDU
Daha sonra Rıdvan'ın işkence edilmiş cansız bedeni Beykoz Bozhane Köyü Dedeler Mevkii’nde yolun kenarında ormanın içinde bulundu. Köylüler odun toplamaya giderken gördüler. Cenazesi 110 gün boyunca Adli Tıp Morgu'nda kaldı. Ölüm tarihi 1 Mart olarak kayıtlara geçti. 16 gün boyunca sorgulanmış, işkence görmüştü. Öldürüldükten sonra cansız bedeni bulunan Rıdvan Karakoç, Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı’na defnedildi. Hasan Ocak da o dönem kaybedilmişti. Ocak ailesi Hasan’ı arıyordu. Bu sırada Hasan’ın eşkâline benzer birinin olduğunu haber alıp Adli Tıp’a gittiler. Adli Tıp'ta 'normal yoldan olmayan ölümler' dosyası tutuluyordu. O dosyaları incelerken Rıdvan’ın dosyasını gördüler. Yine benzer şekilde kayıp olan Kenan Bilgin’e benzettiler. Kenan Bilgin’in ailesine haber verdiler. Ancak o kişinin Kenan Bilgin olmadığını anladılar. Avukatlar ve gazeteciler o dosyayı gördükleri için artık gizlenemedi. Böylece kimliği ortaya çıktığı Rıdvan Karakoç için, 26 Mayıs’ta köye haber verdiler. Üç gün sonra 29 Mayıs 1995’te Karakoç ailesine haber verdiler.
MEZARLIKLAR GÖREVLİSİ: POLİSLER GECE ARAR, İKİ KİŞİLİK MEZAR KAZ DERLERDİ
Mezarlıklar Müdürlüğü'nde çalışan bir görevli ile Karakoç ailesi birbirini tanıyordu. Görevli Rıdvan'ı da tanıyordu. Görevliye, neden kendilerine haber vermedikleri yönündeki soruya, "Polisler gece bizi ararlar. 'Bir kişilik ya da iki kişilik yer kazın' derler. Sonra gece getirir defin yaparlar. Biz görmüyoruz" yanıtını vermiş.
ERDOĞAN: BENİ GÖBEĞİME KADAR KANALİZASYON SUYUNUN İÇİNDE TUTTULAR
Hasan Karakoç, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptıkları görüşmeye hatırlatıyor. Karakoç, görüşmede aralarında geçen diyaloğu şöyle anlattı: "Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 2011’de görüşme talebini bize iletti. Türkiye’de seçim dönemiydi. İrlandalı rock grubu U2, Türkiye'deki faili meçhulleri dünya gündemine taşımak için, 'Pop' isimli albümünün kapağına 'Fehmi Tosun'u hatırlayın' yazmıştı. Devlet de şirin görünmek için birlikte poz vermek istedi. Hanım Tosun kabul etmedi. Bir gazeteci aracılık ediyordu. Hanım Tosun’a neredeyse yalvarıyordu. Aracılık eden gazeteci, bu kez Erdoğan'ın Cumartesi Anneleriyle görüşmek istediğini söyledi. Bu sefer aileler olarak görüşmeyi kabul ettik. Dolmabahçe Sarayı’nda görüştük.
Erdoğan içeri girdiğinde bazı arkadaşlar ikilemde kaldı. Hürmeten kalkmaya yeltendiler. Ancak Hanife Ana kalkmadı. Bunun üzerine biz de kalkmadık. Erdoğan’ın iki tane toplantısı vardı. İkisini de erteledi. Hepimizi notlar alarak tek tek dinledi. Yaklaşık 4 saat bizi sabırla dinledi. Berfo Ana'yı çok dinledi. Berfo Ana için, ‘103 yaşındaki Berfo Ana’nın buraya gelmesi çok manidar. Biliyorsunuz bunun üzerine 20 yılı aşkın bir zaman geçti. Geriye dönük bunlara ilişkin delil toplamak, mücadele etmek oldukça zor. Ben de bu devletin mağduruyum. Beni göbeğime kadar kanalizasyon suyunun içinde tuttular. İşkence yapıyorlardı. Ben ve benim kabinem başta olmak üzere sizin sorununuz benim sorunumdur. Bugün talimat vereceğim, bunun üzerine çalışma yapacağım’ dedi. Bu kapsamda birçok vaatlerde bulundu. Sonra Meclis'te açıklama yaptı. Ağladı. Daha sonra konu kapandı. Süleyman Soylu İçişleri Bakanı oldu ve yasakladı."
'ABİM ÖLDÜRÜLDÜKTEN SONRA ANNEM SESSİZ BİR HEYKEL GİBİ YAŞADI'
"Devlet bize yapabileceği en büyük haksızlığı yaptı. Bu devlet bizden gülüşümüzü aldı. 28 yıllık zamanımızı aldı. Gençliğimizi aldı. Canımızı aldı. Çok şeyimizi aldı. Bu o kadar ağır ki. Ağabeyimi aldı. Neşemizi aldı. Huzurumu aldı. Bu devlet bana çok şey borçlu. Annem, sessiz bir heykel gibi durdu. Konuşmazdı. Derdiniz anlatmazdı. İçine kapandı. Sonra felç geçirdi. Sonra da öldü. Abim varken, çok neşeli bir ortamımız vardı. Birikimli, dirayetli bir adamdı. Abim gitti neşemiz gitti. Galatasaray’da doğan çocuklar şimdi 28 yaşında" ifadelerini kullanan Hasan Karakoç, verdikleri mücadelenin 'asla' bitmeyeceği mesajını verdi:
"Bu mücadele asla bitmeyecek. Son kayıp bulununcaya kadar, son yetkili yargılanıncaya kadar devam edecek. Bu bir insanlık mücadelesi. Biz burada başka insanlar acı çekmesin, başka kayıplar olmasın diye mücadele ediyoruz. Bizim sayemizde kayıp grafikleri bir anda durdu. Ben 28 yıldır buradayım. Nefes aldığım sürece burada olacağım. Bu bir halk mücadelesi. Bir ulusun özgürlük mücadelesi. Bir halkın kurtuluş mücadelesi. Rıdvan da bunlardan biriydi. O işkence tezgahlarında diz çökmemiş, boyun eğmeyerek bu mücadeleye destek veren binlerce insandan biriydi. Ben 28 yıldır her hafta buraya gelip bu mücadeleyi sürdürüyorum. Hayatımız kesintiye uğradı. Ekonomik olarak sıkıntılar yaşadık. Hepimizin sürdürmek zorunda kaldığımız bir yaşantımız var. Cumartesi günü buraya geldiğimizde hayatımız duruyor. Acılarımız tazeleniyor, öfkemiz bileniyor. Hüznü yaşıyoruz. Eylemlere başladığımızda gözaltına alınma riskine karşı yanımda birini getiriyordum. Arabanın anahtarını, eşyalarımızı ona veriyordum. Bunu her hafta yapardım. Çünkü orada kayıplarımıza sahip çıkmak bir yandan da kaybedilmeyi göze almak demekti. Kaybedilmeyi göze alarak her hafta buraya geliyorduk. Buna göre yaşıyorduk."