Devlet kuşu
Transfer konuşmasında midemizde zaten bir ekşime olarak duran çiğ bir Kemalizm'den bahsetti ve pazarlık değil, ilkeleri konuştuklarını söyledi, üstelik tüm bunları AKP hakkında pek çok suçlamayı yaptığı ve “bedavaya yok” dediği birkaç haftanın içinde gerçekleştirdi. Şimdi devletin malı sayın Oğan’ın önünde. Bir süre sıvılardan ve pürelerden gitmesini tavsiye ederiz, Destici gibi direkt kuzu etine dalarsa mide fesadından madara olup devr-i devranın dışına düşme ihtimali vakidir.
“Türük budun ertin ökün”[1]
14 Mayıs seçimleri oldu bitti, şimdi 28 Mayıs’a doğru gidiyoruz. Memleket ortada Yağma Hasan’ın böreği.
“Öyle bedavaya yok” diyen milliyetçilerin strateji bilenlerinin siyaset dediği bildiğin at pazarlığıymış. Ne kadar ekmek o kadar köfte, ya da büyük resmin yüzde 5’lik bir yonga ile mizana getirilmesi. Modern zamanlarda ya da politik doğruculuk zamanlarında böyle şeylere siyasi mühendislik deniyor ama siyasetin aslı astarı seyislikten gelir, dolayısıyla ata binmeyi bilen Sinan Oğan’ın (ki aslana binmeyi bilen Putin’in yaveri Aliyev’in cankuşu), ata binmeyi bilmeyen Tayyip Erdoğan’a seyislik ederken, memleketi at pazarlığı üzerinden harcamaları da siyasete dair.
Sonuçta kimileri cirit oynayacak, kimileri süvarilik edecek. Birileri gelip bu ata binecek ama memleketin bir kısmı binek taşı olarak kullanılıp üzerine basılacak. Kadayıfın altı kızarmaya yakın, dünyada kımızdan başka içeceğe tahammülümüz yoktur diyenler, domuz bağcılar ve maklube yiyenlerin karşısında gerektiğinde eyere, gerektiğinde semere gelecekler. Dedik ya, buralar hep siyasete dair.
E tabi, at deyince atmadan ve şikesiz olmaz. Sürprizi bileceksin, ahırın sahibi olmak demek sürprizi hazırlamayı da bilmek demektir. Yoksa averajı birinci getiremezsen, obez olmuş jokeyi favori yapamazsan bu kadar, it kopuk, bunca eküri, bunca bahisçi taş mı kemirecek? Buralar da hep siyasete dair, hâlâ siyaset sahasındayız. Lafı Lenin’in meşhur burjuva ahırına getirip kabalaşmaya gerek yok ama olaylar parlamentoda ya da Veliefendi’de baya birbirine yakın gelişir ve bu devran böyle sürer gider.
Tabii devran deyince, devlet meselelerine girmesek olmaz. Dolap, devran, talih, servet, çark-ı felek, baht gibi (aslında Yunanca’dan piyango diye bildiğimiz) kelimeler Arapça devlet kelimesinin eteğindeki yamaçlardır ki; Yağma Hasan'ın böreği manzaralı vadilerin sakinleri ve tüyünü koparmanın mübah sayıldığı domuzları Orta-Asya steplerinden beriye sürüp gelen çobanlar burada meskundur.
***
Aslında daha eskiden bugün devlet dediğimiz şeyi açıklamak için mülk kelimesi kullanılırdı ve mülk aynı zamanda bütün her şeyin de maliki olan kurumun iki kolonu olan zenginlik ve hegemonya/iktidarın kolonlarını birleştiren bir gövde gibiydi. Selçuklular net bir şekilde mülk kelimesini bugünkü devlet anlamıyla kullandılar ve bu yüzden meşhur sadrazamları devleti düzene koyan kişi olarak kendisini Nizam-ül Mülk olarak adlandırdı. Osmanlı da mülk ve devlet küçük nüanslarla birbirinin yerine kullanılıyor.
Tam olarak hangi noktada mülkten devlete geçtik, ya da mülk yalnızca adliyelerde “adalet mülkün temelidir” ibaresinde bir gönderme olarak yalnızlaştı bunu bilmek zor fakat, özellikle yakın dönem siyasetinde, siyasetin giderek bir dolaba dönmesi, bu dolabın bir çark-ı felek gibi çalışması ve tüm bu temaşanın içinde devletin avucuna pislediği kişileri abad eden, kalanları berbad eden talih kuşu olmasını hayretle müşahede ediyoruz.
***
Hep söylenegeldiği üzere AKP’nin yaklaşık olarak 23 yıllık siyasi tarihi bir yandan parti içi konsolidasyon ama diğer yandan da, muhalefeti dizayn etme hareketi. Az bilinen ama en kesin sonuçlardan birisi aslında 2007 seçimleri öncesinde DYP korkutularak ya da satın alınarak tasfiye edilirken kılıç artıklarının kolonize edilmesi sayesinde alındı. Sonra bu model çok değişik biçimlerde, içeriden adam ayartma (Teğmen Mehmet Ali) içeriye adam sokma (Mehmet Metiner’in HDP macerası) derin devlete veteranlar üzerinden sondaj yapma (Mehmet Ağar ve ekibi) MİT üzerinden mafya gruplarını dizayn etme, tarikatlar ve diyanet üzerinden yalnızca Aleviliği değil, AKP’nin yörüngesine girmeyen anti-kapitalist Sünni grupları da izole etme.
Tüm bu operasyonlar yürütülürken, Numan Kurtulmuş ve Süleyman Soylu’nun para ya da makam ya da itibar ile devşirilmesini, Teğmen Mehmet Ali, Hulki Cevizoğlu, Sedat Peker, Alaattin Çakıcı, HÜDA-PAR, DSP’nin devşirilmesi takip etti ve bu model en son, Sinan Oğan’a uygulandı.
Sinan Oğan, bütün seçim süreci boyunca “cehennemin kapılarının kapatılması” hikayesini anlatıp, hatta bu deyişi kendi üzerine tescil ettirmeye çalıştıktan sonra, bir başka eski ülküdaşının tanımlamasıyla “cehenneme odun taşıyanlardan” oldu. Transfer konuşmasında da, Mehmet Ali teğmenden beri midemizde zaten bir ekşime olarak duran çiğ bir Kemalizm'den bahsetti ve pazarlık değil, ilkeleri konuştuklarını söyledi, üstelik tüm bunları AKP hakkında pek çok suçlamayı yaptığı ve “bedavaya yok” dediği birkaç haftanın içinde gerçekleştirdi.
Sinan Oğan bütün siyasi hayatı boyunca ve özellikle 14 Mayıs seçimleri için kendisine pastoral bıçkın bir delikanlı kimliği yapmıştı. Seçim ikinci tura kaldıktan sonra, yaptığı tüm manevraların, onun bu pastoral hikayesinin spekülatif değerini arttırmaktan başka bir işe yaramayacağından ve yerinin yolunun devr-i devranın derin ve sığ sahiplerinin yanı olacağından hiçbir zaman şüphe duymadım. Pek çok bakımdan yanıldığım bu seçim sürecinde en azından, bu bakımdan beni yanıltmadığı için kendisine müteşekkirim.
Şimdi devletin malı sayın Oğan’ın önünde. Bir süre sıvılardan ve pürelerden gitmesini tavsiye ederiz, Destici gibi direkt kuzu etine dalarsa mide fesadından madara olup devr-i devranın dışına düşme ihtimali vakidir.
***
Hülasa, Orta Asya’nın sungurları, şahinleri, kartalları ve Selçuklulardan kalma iki başlı devlet kuşları, din, diyanet, milliyet diyen, milliyetçiler ve muhafazakarlar ile Demirören kabilinden çark-ı felek erbabı ve bedavaya yok diyen at cambazı ehl-i siyaset yardımlarıyla bir kuşa benzetildi.
Baudelaire’in albatrosuna dönmüş şu zavallı devlet kuşunun halini gören insanın, “Türük budun ertin ökün” diyen, “ipekli dokumalar, şehirli dinler sizi bozar” diyen “Ötüken ormanından çıkmayın” diyen vezir Tonyukuk’a hak vermemesi ne mümkün.
NOT:
[1] Göktürk yazıtlarında geçen bir cümle. En bilindiği haliyle “ey Türk titre ve kendine dön” anlamındadır. Kimi Türkologlar ise bunu “Türk milleti vazgeç pişman ol” şeklinde çevirmektedir.
Bu tartışma için şu bloğa bakılabilir.