YAZARLAR

Devlet, millet, anayasa: Demokrasi nereye sıkıştı?

Nasıl oluyor da toplumun, toplumu yani kendisini daha düzenli, adaletli ve planlı hale getirmesi için inşa ettiği devlet, hepimizi “varlığım, senin varlığına armağan olsun” noktasına getirdi?

Özgür Özel demiş ki; “İlk 4 maddeye el uzatanın elini kıracağız". Buyurun Özgür Bey, sosyalizmi gerçekten benimsemiş, bu ülkenin sosyalizmle yönetilmesi için mücadele eden ne kadar sosyalist varsa onların ellerini kırmakla (benimkileri de elbette) işe başlayın! Çünkü kendisine sosyalist diyen her kim varsa o 4 maddeyi değiştirmeyi (yeniden yazmayı) amaçlıyor. Üstelik en birincisinden başlayarak, şu “cumhuriyet” ifadesini, “sosyalist cumhuriyet” olarak değiştirmeyi!

(Unutmadan ekleyeyim; Özgür Özel, Sosyalist Enternasyonal'in başkan yardımcısı olarak görev yapmaktadır.)

“Yok efendim, Sayın Özel, HÜDA-PAR’ı ve Numan Kurtulmuş’u kastetti, sosyalistlere laf etmedi”, “asıl hedefi laiklik karşıtları idi” falan demesin kimse! “Koskoca CHP’nin koskoca genel başkanı, lafının önünü arkasını hesap edemiyor, ne dediğini bilmiyor” demiş olur ki bu da Özgür Bey’e büyük hakaret olur.

Tam tersine Özgür Özel hem kendisinin hem de CHP’nin fıtratını “yeniden” gösterdi. O fıtrat ki ne olursa olsun, yani ister AKP tüm kadrolarını ele geçirmiş olsa da ister anayasasını faşist Kenan Evren(1) yapmış olsa da ister toplumsal ve sosyal değişimlere yanıt veremiyor olsa da “devlet”i koru, kolla, gözet, sahip çık… Üstelik bunu, sosyal-demokrasi adına yap, Mustafa Kemal’in arkasına sığınarak yap!

En traji-tarihi-komik(2) olanı da tüm bunları Atatürk’ün devrimciliğine atıfta bulunarak yapmaları! Kendisinin bile kullanmadığı “Atatürk milliyetçiliği” diye bir lafı kullanarak yapmaları! Adam, eski devleti tanımamış yeni bir devlet kurmuş. Adam, eski devletin bütün temel yasalarını yok saymış, değiştirmiş. Hatta adam, 470 yıllık başkentten vazgeçip sıfırdan yeni bir başkent kurmuş. Ama Özgür Bey, başkentin bırakın değiştirilmesini, bunu teklif edecek olanları, ellerini kırmakla tehdit ediyor! Trajik kısmını ve hatta tarihi kısmını boş verin, komik kısmına bakın; Başkent, Bilecik(3), Trabzon ya da Diyarbakır olursa devlet elden gider diye korkuyor! (Alt tarafı memurların taşınma masrafı olur)

GERİCİLER, İLERLETİCİ OLDU

Ana konuya dönersek, hatırlanacağı üzere Erdoğan’ın, yeniden ısıtıp gündeme taşıdığı “yeni Anayasa” ile başladı her şey. HÜDA-PAR Genel Başkanı’nın "Değiştirilemez maddelerin (4.madde) olması hukuk tekniği açısından da siyaseten de doğru değil” açıklaması ile ilerledi. Erdoğan; “Anayasanın ilk 4 maddesiyle ilgili bizim açımızdan herhangi bir tartışma yoktur. Özellikle Cumhur İttifakı'nın böyle bir sıkıntısı yoktur" diyerek bastırmaya çalıştıysa da Meclis Başkanı Kurtulmuş’un "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü tabirinin de değişmesi gerek. Devletin ülkesi olmaz. Devletin milleti olmaz. Bu metin, 'Milletin devleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğü' şeklinde ifade edilmelidir” demesiyle yeniden alevlendi. (Klasik Numan, hemen ardından söylediklerinden çark etse de)

Lafı dolandırmadan açıkça söyleyeyim; iki değerlendirmeye de doğrudan katılıyorum. HÜDA-PAR’ın genel başkanı ve HAS Parti’li arkadaşlarını satan(4) şahıs söylediği için değil, hukukun evrensel kuralları ve demokrasinin evrensel anlayışı “söylediği” için.

(Keşke bu tartışmayı başlatanlar sosyalist örgütlerin yöneticileri olsaydı. Ne bileyim, adında komünist geçen TKP, 60’ların sosyalist hareketine yaslanan TİP, 70’lerin DEV-YOL’unu kimseye bırakmayan SOL Parti, sosyalist kökleri benzer biçimde sahiplenen EMEP falan. Hatta HÜDA-PAR’dan önce, “asıl biz 3.ye, 4.ye karşıyız” diyebilseydi DEM. Yani sosyalistler öncülük etseydi değişime, Anayasa gündemine. Bu gericilere bırakmasaydı meydanı, değil mi?)

ŞEF HER ZAMAN HAKLIDIR…

İlk olarak; şu 4.madde saçmalığına değinmek gerek.

Bizim meslek lisesinde bölüm şefinin odasının duvarında şu ifadeler asılıydı;

1-Şef haklıdır.

2-Şef her zaman haklıdır.

3-Şefin haksız olduğu durumlarda 1. ve 2. maddeler uygulanır.

Yani Şef’i haksız çıkarmak için 3.maddeyi değiştirmen gerek ama 3.maddenin şefin haklı ya da haksız olmasıyla bir alakası yoktu! Alın size traji-tarihi-komik bir paradoks daha.

Asıl saçmalık şu; 1’i, 2’yi ve 3’ü değiştirebilmek için zaten Anayasayı değiştirebilme sayısal çoğunluğuna ulaşmak gerek. Bu sayısal çoğunluğa erişebilmiş bir siyasi güç mevcut ise demek ki 4.’yü de rahatlıkla değiştirebilir.(5) Sonuçta 4. de bir Anayasa maddesi ya! Diyelim ki bu yöntemle yapılamadı, o zaman Kenan Evren gibi darbe yapıp Anayasa değiştirilirse ne olacak 4. Madde?

Tamam, Kenan Evren “zihni sinir proce” ödülü almaya çalışmış, ya onun procelerine el uzatanların ellerini kırmaya çalışanlar? Evren’in aklına gelmeyen proceyi, Özgür Özel eklemeye çalışıyor, şefin aklıyla. Madde 5: Anayasanın 4.maddesini “değiştirmeyi teklif edeceklerin elleri kırılır”!

Bir taraftan “egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir” diyeceksin ama milletin (olur da) çoğunluğu belki tamamı, hatta gelecek kuşaklar değiştirmek isterse “hayır değiştiremezsin, o madde(ler) kayıt altında ve değişemez şartı var” diyeceksin.

Bu “zor” denklemi daha anlaşılabilir kılalım; 4.madde saçma, aptalca ve işlevsizdir! Kılavuzu Kenan Evren olanın…

Ayrıca bu 4.madde, “evrensel hukuk kuralları”na aykırıdır.(6) Evrensel hiçbir hukuk kuralı, kendi içinde çelişen bir mantık barındırmaz/barındırmamalıdır.

Değişmez, değiştirilemez kurallar sadece başta yaşam hakkı olmak üzere en temel insan hak ve özgürlükleri için geçerlidir!

GELELİM, ŞU DEVLET-MİLLET-ÜLKE İLİŞKİSİNE

En basit mantıkla bile en sıradan bir insan bilir ki devletleri, toplumlar (milletler) yaratır, daha doğrusu inşa eder. Öncelik sırası toplumda ve ülkededir, toplum ve ülke olmadan devleti inşa edemezsiniz! Devlet, sadece bir araçtır.

Pekiyi nasıl oluyor da toplumun, toplumu yani kendisini daha düzenli, adaletli ve planlı hale getirmesi için inşa ettiği devlet, hepimizi “varlığım, senin varlığına armağan olsun” noktasına getirdi?

Burada suç “devlet”te değil elbette! Devletten beslenen, onun koltuklarında oturan, devlet olmazsa bırakın çakma saygınlığı her şeyini kaybedecek olan zat-ı şahanelerde. Mesela en büyük devlet düşkünü Eski Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi olur. Çünkü hem bakanken 20 milyon TL’lik makam aracına oturur hem devlet görevi bitse bile aracı geri vermez. Mesela Selçuk Bayraktar’dır en devlet sevici. Çünkü devlet olmazsa 1,2 milyar dolarlık serveti nasıl biriktirebilirdi. Bu listeyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz. Ama bir gerçek değişmez; devleti, milletten ve ülkeden önde tutanlar asıl olarak devletten en çok çıkar sağlayanlardır!

Bir de şu birkaç paradoksu çözebilseler; mesela en çok övündükleri “tarihte en çok devlet kuran millet” olma iddiası. 16 devlet kurmuş Türkler, bazılarına göre 100’ün üzerinde kurmuş. En büyük “yeteneği” devlet kurmak olan bir milletin, en son kurduğuna bu kadar sıkı sıkı sarılması neden? Bir tane daha kurar, olur biter. Üstelik sayı arttıkça övünç de artar! Düşünsenize 16 ile övünmek mi daha iyi 36’yla mı?!

Bu tür “değiştirilemez kurallar” koymanın en büyük saçmalığı, bir önceki kuşağın gelecek kuşakların iradesine ipotek koymasıdır. Belki de (bazılarının çok sevdiği) İbn-i Haldun tam da bu yüzden “devletler de tıpkı insanlar gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölür” demiştir. Ve eklemiştir; “devletin ömrü 100-120 yıldır”…

EYY ÖZGÜRLÜK

Farkındayım, yazı uzuyor ama “laf edilecek” daha çok başlık var. Ancak iki konuyu daha ekleyip sonlandıralım.

1-Anayasada yer alan “laik bir devlet” ifadesi. Yani CHP’nin “bam teli”. Bu ifadeye sığınarak, yıllardır devleti, dini kurallardan (dinci kadrolardan) korumaya çalıştılar, akılları sıra. Ama beceremedikleri ortada. Bu saplantı, sorunun asıl kaynağından uzaklaşmalarına neden oldu (belki de zaten böyle bir dertleri de yoktu, denebilir). Asıl sorun; toplumu, dini gericilikten korumaktır. Kısacası, şu mevcut “laiklik” anlayışının tamamen değişmesi gereklidir.

2-Bir de “resmi dil” mevzusu. Yahu “Türkçeden başka bir dil de resmi dil haline gelirse bu devlet parçalanır, yok olur” diyenler, allasen başka bir gerekçe bulun (ya da uydurun). BM üyesi 194 ülkeden 113'ünde birden çok resmi dil kullanılıyor(7) ve hiçbiri bu gerekçe ile bölünüp parçalanmıyor, yok olmuyor.

Son söz; Özellikle o dört maddenin her sözcüğü, her virgülü özgürce tartışılmalı. Bu, o maddeleri savunanlar için daha da zorunlu çünkü sağlam bir temel koymak istiyorlarsa bunu “tartışılamaz kalıpları” dayatarak değil, ikna edip sahiplendirerek yapmalılar!

Şu dogmaların, korkuların, maskelerin yerine özgür düşünceyi koyabilsek…


NOTLAR:

(1) Kenan Evren, Anayasa'nın ilk üç maddesinin "değiştirilemeyeceğini ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceğini" dördüncü madde olarak bizzat kendisi taslağa ekletmiştir. Yani 82 Anayasası tüm hazırlık süreçlerinden geçmiş, artık son halini almış ve Kenan Evren’in önüne konduğunda bu 4.madde yoktur. O 4.madde, Evren’in o an uydurduğu maddedir.

(2) “Yeni bir kavram icat etti” diye küçümsemeyin, dil dediğiniz şey, bu tür uydurmalarla zenginleşir! Beğenmezsen yenisini uydurursun.

(3) Dört bölgede de yer alan tek ilimiz!

(4) İfade bana ait değil, Hüseyin Çelik öyle diyor. “Arkadaşlarını satan” ifadesi Meclis’in saygınlığına “gölge” düşürmez mi? Sonuçta adam, şu an TBMM Başkanı.

(5) Tam bu noktada bazı hukukçular araya girip şunu söyleyebilir; bu durum tipik bir “hile-i şer’iye” olur, zaten Anayasa Mahkemesi de bunu engeller. Bu ise bazı hukukçuların açmazı, o kadar.

(6) Bazıları “ama dünyada 19 ülkenin anayasasında da değiştirilemez maddeler var” diyebilir, ama onlar şunu da eklemeli; “dünyada 12 ülkenin anayasası da yok”.

(7) Mesela Bolivya'da ise 37 dil, resmi dil olarak kullanılıyor.


Yavuz Halat Kimdir?

Erzurum İspir’li. İstanbul Samatya’da büyüdü. İlkokuldan sonra iki yıl Darüşşafaka’da yatılı idi. “Ne Yapmalı”yı orada okudu. Maçka Endüstri Meslek Lisesi Elektronik Bölümü’nden 1984’te mezun oldu. Aynı yıl Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği’ne girdi. Yıldız Rektörlük İşgali'nde 'işgalciler'den biriydi, bir süre cezaevinde yattı. Eğer bir başlangıç tarihi gerekir ise 14 Nisan 1987’den beri “solculuk” yapıyor.