YAZARLAR

Dijital istiladan analog odaklanmaya

Dijital dünyanın, hayatın her aşamasında bizi çepeçevre sardığı düşünüldüğünde, okul çatısı altında belirli süreler dahilinde analog şekilde yaşamanın ve düşünmenin de unutulmaması adına cep telefonlarının sınırlanması giderek kendini ortaya koyan bir zorunluluğa dönüşüyor.

2000’li yılların ortalarından itibaren çocuklar ve gençler arasında artan bir ekran bağımlılığı ve sosyal medya kullanımı söz konusu. OECD ülkeleri çapında son verilere göre adolesanların yüzde 90’ından fazlasının cep telefonu veya bir cep telefonuna erişimi var.

Yine OECD verilerine göre her gün okul dışında üç saatlerini çevrimiçi ortamda geçiriyorlar. Beş adolesandan biri ise, okul dışı dönemde altı saatten uzun süre internet kullanıyor. Ancak ekran kullanımıyla birlikte zihin sağlığı ve dikkat eksikliği bozukluğu gibi etkiler giderek artıyor; derin düşünme becerileri zedeleniyor.

UNESCO verileri, bir çocuğun dikkatinin telefonuna gelen bir bildirimle bölündüğünde, yeniden daha önce yaptığı işe odaklanmasının 20 dakika kadar sürdüğünü gösteriyor ve bir adolesan cep telefonuna günde yaklaşık 237 bildirim alıyor.

Artık küresel bir salgına dönüşen dikkat eksikliğine dair benzeri bir uyarı, Johann Hari’nin 2022 yılında yayımlanan Çalınan Dikkat: Neden Odaklanamıyoruz? başlıklı önemli kitabında yer almış, kişinin çalışırken kendisine gelen bir dijital bildirime bakmasının ardından yeniden işine odaklanabilmesi için 23 dakikaya ihtiyacı olduğu ortaya konmuştu. Öğrencinin dersine geri dönmesi için beynini yeniden şekillendirmesini gerektiren bu duruma, “geçiş maliyeti etkisi” deniyor ve görevden göreve geçişler öğrencinin performansını doğrudan etkiliyor, çünkü öncesine ne yaptığını, ne düşündüğünü anımsaması gerekiyor ve bu da zaman alıyor.

Teknoloji kaynaklı dikkat dağılmasında kişinin IQ’sunun da 10 puan düştüğü, beynin sürekli dijital geçişler yapması sonucunda öğrenilenler arasında bağlantı kurulamadığı, bilgilerin özümsenemediği, belleğin zayıfladığı, öğrenme için de gereken alanın açılamadığı verilerle ortaya konuyor. Bir nevi “öğrenmeye çalıştım, ama dikkatim dağıldı” durumu…

Kanadalı araştırmacıların 2015 yılında elde ettiği bir bulguya göre, insanlığın dikkat aralığı Japon balıklarının altına düşmüş durumda.

Geçen sene yayımlanan UNESCO, Küresel Eğitim İzleme Raporu’nda çocukları siber zorbalıktan korumak ve sınıflarda dikkat dağınıklığının önüne geçmek adına okullarda dünya çapında bir cep telefonu yasağı getirilmesi çağrısında bulunmuştu.

Raporda, “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) tarafından sağlananlar gibi büyük ölçekli uluslararası değerlendirme verileri, aşırı cep telefonu kullanımı ile öğrenci performansı arasında olumsuz bir bağlantı olduğunu göstermektedir” denilmekteydi.

Birçok Avrupa ülkesi, okullarda cep telefonu kullanımı yasağı konusunda bilimsel araştırmalar yapmaya başladı. Birleşik Krallık’ta cep telefonu yasağı konusunda yenilikçi çözümler de getiriliyor; bazı devlet okullarında telefonlar kilitlenebilir poşete konarak tüm gün öğrencilerin cep telefonsuz bir dünyada yaşamaları ve eğitim görmeleri sağlanıyor. Sonuçlar da oldukça olumlu.

İspanya’da ise 2015 yılından beri iki otonom bölgedeki okullarda cep telefonu yasağı uygulanıyor ve bunun söz konusu okullardaki öğrencilerin PISA’daki matematik ve fen başarıları üzerindeki olumlu etkisi takip ediliyor. Ayrıca bu yasaktan sonra iki bölgede de okullarda akran zorbalığının azaldığı tespit edilmiş. Öğrencilerin okula cep telefonu getirmesi yasak; getirdiklerinde ise gün sonuna kadar okulda belirlenmiş özel bir kutuya bırakıyorlar. Ancak öğrencilerin ders sırasında gerektiğinde okul tarafından tahsis edilen laptopu kullanmalarına izin veriliyor.

Birleşik Krallık’ın iletişim düzenleme kurumu Ofcom (İletişim Ofisi), 7-18 yaş aralığındaki çocukların yüzde 80’inin cep telefonları veya laptopları üzerinden zorbalığa uğradığını ortaya koydu. Çanakkale’de Şubat ayında boyunun kısa olduğu gerekçesiyle okul WhatsApp grubunda zorbalığa uğradıktan sonra intihar eden Eren’in yaşadığı travmayı düşününce insan isyan ediyor.

Fransa, İtalya, Portekiz, Hollanda, Finlandiya’da da benzeri yasaklar söz konusu. Fransa, okullarda cep telefonu yasağına dair önlemi 2018 yılından beri uyguluyor. İtalya’da ise öğretmenler günün başında öğrencilerin akıllı telefonlarını topluyorlar. Amaç insan etkileşimini ve öğrenci merkezli yaklaşımları özendirmek.

Türkiye’de Millî Eğitim Bakanlığı da, 2023-2024 eğitim-öğretim yılı için okullarda telefon kullanımı konusunda yeni bir genelge yayınlamış ve öğrencilerin dikkatini dağıttığı ve eğitim öğretim sürecini olumsuz etkilediği gerekçesiyle cep telefonu kullanımına yasak getirmişti.

Adolesan kızların üçte birinin, erkeklerin ise onda birinin sosyal medya kullanımı kaynaklı depresyon ve anksiyete bozukluğu yaşadığı, 100 adolesandan 6’sının okulda veya okulundaki akranları tarafından çevrimiçi ortamda zorbalığa uğradığının belirtildiği Norveç’te bu konuda giderek artan bir hassasiyet söz konusu. Norveç Kamu Sağlığı Enstitüsü, kısa süre önce bu konuda Sara Abrahamsson imzasıyla önemli bir bilimsel araştırmanın sonuçlarını açıkladı.

Norveç’te okullarda genel bir cep telefonu yasağı yok; ancak her okul bu konudaki kararını münferit olarak alabiliyor.

Araştırmaya göre; cep telefonlarının okulda yasaklanmasıyla birlikte, kızlar arasında psikolojik semptomlar ve hastalıklar sebebiyle doktor başvuruları ciddi oranda azalmış; kızlar ve erkekler arasında zorbalıkta bir gerileme kaydedilmiş; kız çocukların ağırlıklı not ortalamaları ve okul devam oranları artmış. Bu yasağın en büyük etkisi ise, en yoksul kesimlerde kaydedilmiş, zira cep telefonu yasağıyla birlikte akranlarıyla sosyoekonomik açıdan belirli süre eşitlenme imkânı doğmuş.

Dolayısıyla Norveçli yetkililer diyor ki, okullarda cep telefonu kullanımının yasaklanması, öğrencilerin akademik çıktılarının iyileştirilmesi açısından düşük maliyetli bir politika aracıdır.

“Cep telefonu yasağı getirilmesin, ama telefonlar sessize alınsın” dediğinizi de işitir gibiyim. Bu seçeneği de inceleyen araştırmacılar, cep telefonunu öğrencinin yanında ama “sessiz modda” tutmanın, İngilizcede Fear of Missing Out (FoMO) olarak ifade edilen Türkçeye de “Gelişmeleri Kaçırma Korkusu” olarak tercüme edilebilecek türden bir rahatsızlığı tetikleyebileceğini belirtiyor. Bu da kolektif dikkat aralığını daraltacak ve 21.yüzyıl becerilerinin gerektirdiği analitik düşünme, derinlemesine muhakeme gibi unsurların aşınmasına yol açacak başka bir yanlış uygulama oluyor.

Ayrıca teneffüslerde cep telefonuyla oynamanın hem sosyalleşme hem de gelişim açısından sorunlar doğuracağı da aşikâr. Zira gelişim çağındaki çocuk egzersiz yaptıkça beynindeki bağlantıları gelişiyor, beyin kimyasalları artarak beynin kendi kendini düzenleme yetisi güçleniyor. Çocuk teneffüste etrafta koşuşturmak yerine bir köşeye çekilip cep telefonuyla oynadığında hem dikkat becerisi hem de beyninin genel sağlığı zedeleniyor. Çocuklarda dikkat sorununun görece az olduğu Finlandiya’da her kırk beş dakikalık ders için on beş dakikalık oyun ve dinlenme süresi verilmesinin yasal bir zorunluluk olması da bununla bağlantılı.

Dünya hızlanırken ve 280 karaktere sığmaya çalışırken, öğrencilerin istilacı teknolojiler karşısında tam tersine yavaşlayıp, “derin odaklanma hali”ne geçmesi gerekiyor.

Her ne kadar tek bir araştırma üzerinden dünyanın farklı coğrafyalarındaki sorunlara dair net bir cevap vermek mümkün olmasa da (örneğin okul katliamlarının yaygın olduğu ABD’de veya deprem bölgesi olan Türkiye’de velilerin hızlı bir şekilde iletişim kurabilmek adına çocuklarının yanında cep telefonu olmasını istemeleri gibi) çocukların sosyal medya sürelerinin azaltılmasının da zihinsel sağlığın iyileşmesi ve odaklanma sorunlarının giderilmesinde önemli katkıları olduğu başka araştırmalarla da destekleniyor.  

Mesele cep telefonlarının tamamen yasaklanması değil; zira MIT Profesörü Daron Acemoğlu’nun geçtiğimiz gün katıldığı Group of 30 etkinliğinde söylediği gibi, “dijital araçları insanlar için yararlı şeyler olarak düşünmeliyiz: Efendilerimiz değil, yardımcılarımız.”

Mesele giderek başka bir pandemiye dönen ve artık öğretmenlerin hastanelik edilmesine dek varan bir akran ve veli zorbalığını cep telefonu yasağıyla “sihirli” bir şekilde çözmek de değil.

Mesele, cep telefonu ve tablet gibi araçların sorumlu bir çerçevede kullanılması için rehberlik etmek.

Bu, eğitim ortamında çocukların öğrenim sürecine odaklanmasında ve dijital dünyanın getirdiği kaygıya ve bilişsel sorunların da tetiklediği zorbalığa dek birçok zararlı etkinin yönetilmesinde sadece bir adım. Bir diğer deyişle, zaten dijital dünyanın, hayatın her aşamasında bizi çepeçevre sardığı düşünüldüğünde, okul çatısı altında belirli süreler dahilinde analog şekilde yaşamanın ve düşünmenin de unutulmaması adına cep telefonlarının sınırlanması giderek kendini ortaya koyan bir zorunluluğa dönüşüyor.

Bunun için de velilerin işbirliği önemli; çünkü çocuklara akademik ortamın koyduğu kuralların desteklenmesinde velilerin de yaklaşımları -örneğin dijital araçlarda geçirilen ekran sürelerinin takip edilmesiyle başlayarak- belirleyici oluyor.

Şunu düşünmekle işe başlayabiliriz: Her sene farklı branşlarda açıklanan Nobel ödülü sahiplerinden kaçı, çığır açan araştırmalarını, her beş saniyede bir e-postayla bölünürken ya da Instagram’ın akışlarını veya kaç beğeni aldığını kontrol ederken yürüttü?

Dijitalleşmenin eğitim ve bilgiye erişim açısından doğurduğu yararların yanı sıra bilişsel fonksiyonlar üzerinde kurduğu hakimiyeti sınırlandırmada normatif bir çerçeveye ihtiyaç var. Buna okul ortamından başlamak ise en doğru adım.

Cep telefonu kullanımına getirilen kısıtlamayla birlikte, müfredata dijital medya okuryazarlığı ve dijital dünyanın etkin ve doğru kullanımına dair ders içeriklerinin eklenmesi ise bu çerçevenin çocuklar tarafından daha bilinçli şekilde sahiplenilmesini sağlayacak.

Bu konuda Norveç’te olduğu gibi Türkiye’de de yasağın odaklanma ve eğitim performansına olan etkilerine dair daha fazla bilimsel araştırma yapılması, çocuklarda aşırı telefon kontrolüyle şiddetlenen Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’nun eğitim kademesinde farklı yaş aralıklarını kapsayacak şekilde ayrıştırılmış verilerle kamuoyuna açıklanması ve cep telefonu düzenlemesinin bölgesel düzeyde etkilerinin düzenli olarak değerlendirilmesi hepimiz açısından aydınlatıcı olacak.


Menekşe Tokyay Kimdir?

Uluslararası ilişkiler alanında Galatasaray Üniversitesi'nde lisans, Avrupa Birliği bölgesel politikaları alanında Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve Avrupa Birliği siyaseti alanında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nden doktora derecesi olan Tokyay, 2010 yılından beri ulusal ve uluslararası haber ajansları için röportaj ve analizler yaptı. Uzmanlık alanları arasında AB siyaseti, Orta Doğu, çocuk hakları ve sosyal politikalar yer almaktadır. Kendisi Fransızca ve İngilizceden birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Aynı zamanda aylık klasik müzik dergisi Andante’de köşe yazarı olan Tokyay, bir yandan da sanat alanında önde gelen isimlerle ve müzik alanında üstün yetenekli çocuk ve gençlerle ses getiren söyleşi dizileri gerçekleştirdi.