DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Seyit Aslan: Her yer 1 Mayıs meydanı olacak

DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Seyit Aslan: “1 Mayıs için Taksim başvurusu olacak ama bu İstanbul’daki kutlamaların önüne geçecek bir başvuru değil, başka alanlar da planlanabilir.”

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - DİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Seyit Aslan, 1 Mayıs’a sayılı günler kala emek örgütlerinin ve sendikaların yoğun bir hazırlık içinde olduğunu söylüyor. Kutlamaların yalnızca İstanbul’la sınırlı kalmayacağını ve ülkenin dört bir yanına yayılacağını belirten Aslan’la, 1 Mayıs’a doğru işçilerin çalışma koşullarını ve taleplerini konuştuk.

2022 1 Mayıs'ının nasıl bir önemi var ve bu tarihe sayılı günler kala DİSK nasıl bir hazırlık içinde?

İşçilerin sorunları yeni değil, hep vardı. Ama bu sorunlar, son iki yılda işçi sınıfı açısından çok ağırlaştı. Emekçiler için özellikle 2020, 2021 ve 2022’de pandeminin yarattığı çok büyük tahribat var. Üstüne ekonomik kriz ve şimdi bir de savaşın faturası var. DİSK olarak kendi hazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Bu kapsamda işyerlerinde toplantılar yapılacak, temsilciler kurulları gerçekleşecek. Son hafta ise işyerlerinde etkinlikler yapılacak; emek haftası boyutuna taşınacak. Ülkenin en büyük kentinden en ücra köşesine kadar işçilerle, emekçilerle, halkla, kadınlarla, gençlerle nerede bir araya gelebiliyorsak orada 1 Mayıs’ı kutlayalım; olabildiğince güçlü ve etkili geçmesi için çaba gösterelim diye ortak bir görüşümüz var.

DİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve Disk Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Seyit Aslan.
'TAKSİM AÇILIRSA 1 MAYIS'I ORADA EN GÖRKEMLİ BİÇİMDE KUTLARIZ'

Tarihi önemi nedeniyle 1 Mayıs eylemleri Taksim’de düzenlenmek isteniyor ancak son yıllarda üst üste gelenler yasaklar bu durumu engelliyor. 1 Mayıs, bu sene Taksim’de kutlanabilecek mi?

İktidar, bazen kendi yandaşlarına izin veriyor. Ama Taksim genel olarak işçilere, demokrasi güçlerine, kadınlara, gençlere kapalı bir alan. Biliyorsunuz Taksim, DİSK’in tarihsel olarak 76’dan beri 1 Mayısları kutladığı yer. Bu kutlamalar yakın dönemde de yapıldı, çok da etkili oldu. Fakat sonra Taksim yasağı geldi. İstanbul’da kimi dönemler, 1 Mayıs kutlanamadı bu yasaktan dolayı. Taksim başvurusu olacak, valilik ile görüşme yapacağız. Ama Taksim başvurusu İstanbul’daki kutlamanın önüne geçecek bir başvuru değil. Girişimlerimizin sonucunda eğer Taksim açılırsa biz zaten 1 Mayıs’ı orada en görkemli biçimde kutlarız. Ama açılmadığı koşullarda da bütün demokrasi güçleri ile alternatif olarak başka alanlar olabilir, başka yerler planlanabilir. Yani, İstanbul gibi işçilerin milyonlarcasının yaşadığı bir metropol kentte 1 Mayıs’ın her koşulda en görkemli biçimde kutlanması için hazırlıklarımız olacak.

'TÜRK-İŞ VE HAK HAK-İŞ'İN ÇAĞRIMIZA YANIT VERMESİNİ İSTERİZ'

Hak-İş ve Türk-İş gibi konfederasyonlarla görüştünüz mü? Ortak bir kutlama programı yapılacak mı?

KESK, TTB, TMMOB, TBB, Türk Eczacılar Birliği, Diş Hekimleri Odası ve Mali Müşavirler Odası dahil olmak üzere görüşmeler yaparak kararlar aldık. Onları da bu sürece katmak için çabamız var. Türk-İş ve Hak-İş'in de bu sürecin içinde olmasını istiyoruz. Türk-İş ve Hak-İş'in uzun süredir ortak etkinlikler yapma ve birlikte mücadele etme konusunda geri duran bir tutumları var. Biz bu durumun değişmesini istiyoruz, işçilerin ve emekçilerin talepleri ortak. Memur-Sen ve Kamu-Sen’in de ortak programlara katılmasını istiyoruz. Çünkü bugün hem işçi sınıfının hem de kamu emekçilerinin çok büyük sorunları var. Sorunlar ortak, talepler de ortak. O yüzden işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ta, Türk-İş ve Hak-İş ve diğer konfederasyonların bizim çağrılarımıza yanıt vermesini isteriz. Bu sürece onların da katılmalarını istiyoruz ve bu konuda çabalarımız olacak. Sonuna kadar da bunun için gayret göstereceğiz.

2021’in sonunda başlayan kitlesel işçi eylemleri, yılın ilk üç ayına damga vurdu. Ülkenin dört bir yanında farklı sektörlerde binlerce işçi insanca yaşam ücreti ve sosyal haklar için mücadele etti. Sizce peş peşe gelen grevlerin ve eylemlerin nedenleri nelerdir?

Türkiye’de yükselen neoliberal politikalar, sermayedarların sınırsız sömürüsü, iktidarların her alandaki baskıları ve işçilerin haklarına dönük saldırıları sonucunda mutlaka bir karşı çıkışın olmasını bekliyorduk. Pandemi ve krizin yükü üst üste gelince bu kaçınılmaz oldu. 2021’in sonlarında ve 2022’nin başlarında 200’e yakın iş yerinde yaşanan grev ve eylemlerin esas nedeni, işyerlerindeki ücret düşüklüğüne ve ağır çalışma koşullarına itirazdır. Bunlar, ekonomik olarak önemli kazanımlarla da bitti. İşyerlerinde aylık ücretlerde 2-3 bin TL düzeyinde artış oldu. Çalışma saati birçok yerde 12’den 8’e düşürüldü, çıkan yemeğin kalitesi arttı. Kazanımlar eyleme çıkan işçilerle sınırlı kalmadı, tüm işçilere yansıdı.

Bu yansıma nasıl gerçekleşti?

Trakya’da, Bursa’da, İzmir’de, Kütahya’da Türkiye’nin dört bir yanında işçiler kendi aralarında, ‘Biz neden iş bırakıp hakkımızı aramıyoruz’ tartışmaları yaptı. Bu tartışmalardan dolayı birçok fabrikada, işletmede ve organize sanayi bölgesinde işverenlerin doğrudan ücret artırdıklarını biliyoruz. Mesela bu, gıda sektöründe çok az rastlanır bir şeydir. Özellikle yılbaşından sonra bazı işletmelerde yüzde 70’e varan ücret artışları oldu. Bunlar işçilerin direnişe çıkma ihtimaline karşı yapılan ücret artışları.

DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ve Yönetim Kurulu Üyesi Seyit Aslan.

'GREVLER BİRLEŞSEYDİ DAHA BÜYÜK KAZANIMLAR ELDE EDİLİRDİ'

Sendikaların bu grevlerdeki rolü ne oldu?

Burada özellikle altını çizmek istediğim bir şey var. Emek örgütleri ve sendikalar olarak bu direnişlerin daha da ilerlemesi konusunda üzerimize düşen görevi yeterince yaptık mı dersek buna “Hayır” diyebilirim. Bu konuda daha ileriden tutumlar alabilirdik. Bu işyerlerinin hemen hemen yüzde 98’i sendikasız olarak çıktılar bu grevlere. Sendikalaşmayı teşvik etmek, onların kendi çatısı altında birleşmelerini sağlamak için daha ileri girişimlere ihtiyaç var. O açıdan bu konudaki zayıflıkları gidermemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü ortaya çıkan grev ve direnişlerin bileşik bir hareket olamamasının yarattığı sorunlar var. Mesela bir fabrikanın grevi ve direnişi kendi başına başlıyor ve kendi başına bitiyor. İstanbul’da çeşitli alanlarda kurye eylemleri yapıldı. Bu grev ve eylemlerin birleştiği koşullarda daha büyük kazanımlar elde edilebilirdi. Türkiye’deki sendikal hareketlerin, emek örgütlerinin bunları tartışması gerekiyor.

İşçi eylemleri, siyasi ve ekonomik gidişata itirazların görünürlüğünü artırdı. Sizce, işçiler arasında iktidara destek azalıyor mu?

Bu baktığınız bölgeye göre biraz değişiyor. Ama görünen şu ki iktidara destek gerçekten azalıyor. Bunu Karadeniz’de de görebilirsiniz, Trakya’da da. Peki bu itiraza ne oluyor? Bir yerlere gidiyor mu, bir yerde örgütlü güce dönüşüyor mu? İşçiler açısından baktığımızda arkalarından gidecekleri somut bir odak henüz yok.

Sizce grevlerdeki tepkinin tamamı işverenlere mi yönelikti yoksa iktidara yönelik bir tepki de var mıydı?

Son yapılan grev ve direnişlerde ortaya çıkan daha çok işyeri merkezi tepkilerdi. Yani daha çok işverene tepki var. Ama işçiler bu mücadele içerisinde yaşadıkları sorunların kaynağının iktidarla ilgili olduğunu da görüyorlar. Fakat bunun henüz bir açıktan bir tepkiye dönüşmediğini söylemek lazım.

İşçi eylemleri önümüzdeki dönemde devam eder mi?

Benim öngörüm şu: Mayıs sonunda yeni eylemler gündeme gelebilir. Türkiye’de geçmişte toplu sözleşme yapan işyerlerinde de sorunların sıkıntıların büyüdüğünü görmek mümkün. Bu zamlarla, hayat pahalılığıyla baş edemeyen işçilerin direnişte olacağını öngörüyorum. Çünkü insanlar çok zor durumda. Alınan ücret zaten tuzla buz oldu, eridi. Asgari ücret açlık sınırının altına düştü. İnsanlar, artık boğazlarından kesiyor.

'GIDA, KAYIT DIŞI ÇALIŞMANIN EN YAYGIN OLDUĞU SEKTÖR'

Ramazan ayı dolayısıyla gıda sektörü daha çok gündemde. Haber bültenlerinde sık sık pide fiyatlarına ilişkin haberler görüyoruz. Ancak hamuru pide haline getirenlerin hangi koşullarda çalıştığını genellikle duyamıyoruz. Bu sektörde çalışan işçilerin temel sorunları neler?

Kayıtlı çalışan işçi sayısının 700 bine yakın olduğu gıda sektörü, Türkiye’de kayıt dışı çalışmanın en yaygın olduğu sektör. Özellikle küçük işletmeler, pastaneler, fırınlar, tatlı atölyeleri ve merdiven altı üretim yapan yerlerde bu oran çok yüksek. Bu söylediğim bir araştırmaya dayanmıyor ama sahadaki gözlemim, İstanbul’daki fırın ve pastanelerde kayıt dışı çalışan işçi oranının yaklaşık yüzde 70 olduğu yönünde. Özellikle son dönemlerde göçmen ve mülteci işçiler buralarda kayıtsız ve ağır koşullarda çalıştırılıyor. Sadece çalışmak değil barınmak zorunda kalıyorlar. Aynı iş yerinde hem çalışmak hem barınmak çok ağır bir sorun. Gıda sektörü diğer sektörlere göre ücretlerin de düşük olduğu bir işkolu. Kalifiye eleman zorunluluğu olmadığı için daha çok fabrikalarda otomasyon ve çalışma olduğu için diğer sektörlerle kıyasladığımızda ücretlerin düşük olduğu bir sektör. Sendikalaşma oranı da zayıf. Toplam sendikalı işçi sayısı yüzde 5’i geçmiyor sektörün içerisinde.

Peki gıda sektörünün yatırımcılar ve işverenler açısından nasıl bir yapısı var?

Avrupa ülkelerinden tekeller, son yıllarda Türkiye’ye ciddi yatırımlar yapmaya başladı. Uluslararası sermaye, buradaki kimi işletmelere ortak olarak kimi işletmelerden de çok büyük hisseler satın alarak işin içerisine giriyorlar. Türkiye’deki birçok holding de bir konuda adım atmış durumda. Elektriğin, otomotivin, turizmin yanında gıda sektörüne de yatırımlar yapmaya başladılar. Hem soğuk gıda zinciri, hem de organik tarımla ilgili çeşitli zincirler olmak üzere yatırımları görüyoruz. Büyük sermayelerine el attığı ve belirleyici olmaya başladıkları bir döneme doğru gidiyoruz.

Yakınlarda bir Tarım Platformu kurdunuz. Platform hangi konular etrafında bir araya geldi ve neler yapacak?

Türkiye’de gerçekten küçük üreticiler artık üretemez bir noktaya geldiler. Mesela ben bugün Rize’ye geldim. Görüştüğüm insanlar, şunu çok açık söylüyor, “Çay fidanlıklarına gübre atmak artık o kadar kolay değil.” Geçen yıl gübrenin tonu 2 bin 200 liraydı şimdi 10 bin 250 TL’ye çıkmış durumda. Arada çok büyük bir fark var. Bu, tüm üretici köylülerin sorunu haline geldi. Domates üreten de böyle, biber üreten de… Gübre ve mazota çok yüksek oranda gelen zamlardan dolayı üreten üretemez hale geliyor. Peki iktidar ne yapıyor? İktidar, küçük üreticiyi desteklemek yerine hâlâ büyük tekelleri destekliyor. Ülker’in vergisi affoluyor mesela. Türkiye’de yatırım yapan uluslararası tekellere çok büyük kolaylıklar sağlanıyor ama küçük üreticiye gelince bunların hiçbirisi yapılmıyor. Bu açıdan da Türkiye’de bir tarım ve gıda güvenliği platformuna ihtiyaç vardı. Önümüzdeki dönemde üreticinin sesini duyuracağımız çalışmalar yapacağız.

Seyit Aslan: İktidar, küçük üreticiyi desteklemek yerine
hâlâ büyük tekelleri destekliyor. 

Siz Rize’deyken yaptığımız söyleşimizi yine Rize’yle bitirelim. ÇAYKUR işçileri, 1 Mayıs’a hangi taleplerle gidiyor?

ÇAYKUR, kamu sözleşmeleri dahilinde olan bir iş yeri ve 10 bine 800 yakın işçi çalışıyor burada. İşçilerin 9 bin kadarı, mevsimlik çalışıyor. Dört ay çalıştıklarıyla 12 ay geçirmek zorunda kalıyorlar. ÇAYKUR’da sözleşmenin yenilenmesi, ücretlerin artırılması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, sendikal hak ve özgürlüklerin istenildiği gibi kullanılması talepleri etrafında 1 Mayıs çalışması yürütüyoruz. Burada işçilerle toplantılarımızı gerçekleştireceğiz. Üretici sendikaları ve diğer sendikalarla birlikte bu bölgede Rize başta olmak üzere her yerde 1 Mayıs’ın en etkili şekilde kutlanması için çabayı sürdüreceğiz.