Diyarbakır Cezaevi müze olmadan yaralar iyileşmez
Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nin hatıraları da hafızalarda tazeliğini koruyor ve cezaevinin yıkılıp kültür merkezine dönüştürülmesi, “Diyarbakır’ın hafızasındaki bir kötü anıyı ortadan kaldırmış” olmayacak. Hakikat, adalet, barış gibi kavramların bir kez daha zedelenmesine neden olacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yarın Diyarbakır’a gelecek. Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı’nın ardından açıklamalarda bulunan Erdoğan, “Cumartesi günü inşallah Diyarbakırlı kardeşlerimizle hasret giderip, kültür yolu yürüyüşünü yapacağız” demişti.
Çeşitli temaslarda ve açılışlarda bulunmak üzere Diyarbakır’a gelecek Erdoğan. Bu kapsamda İstasyon Meydanı’nda düzenlenecek olan toplu açılış törenini de gerçekleştirecek. Erdoğan, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, İl Valiliği ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ortaklığıyla düzenlenen Sur Kültür Yolu Festivali etkinlikleri çerçevesinde yapılacak olan “Kültür Yolu Yürüyüşü”ne de katılacak.
Güvenlik önlemleri, malum, günler öncesinden alınmaya başladı. AK Parti il teşkilatında da Erdoğan’ı karşılamak için hummalı bir hazırlık çalışması yürütülüyor. İl ve ilçelerde istişare ve değerlendirme toplantıları düzenleniyor.
Kayyımla yönetilen belediyelerde müdürler, Erdoğan’ın İstasyon Meydanı’ndaki etkinliğine katılması için personele ‘tavsiyede’ bulunuyorlar.
Amedspor- Sivas Belediyespor karşılaşmasının tarihi ve yeri değiştirildi. Cumartesi günü gerçekleşmesi gereken Amedspor-Sivas Belediyespor karşılaşması, güvenlik gerekçesiyle pazar gününe ertelendi ve karşılaşma Diyarbakır Seyrantepe Tesisleri’nde yapılacak.
Bunlar mutat şeyler, Erdoğan’ın gittiği her şehirde benzer önlemler alınıyor. Alışık olmadığımız durum şu: Erdoğan geliyor diye şimdiye kadar hiçbir cezaevi bir günde boşaltılmadı. Evet, Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi, Erdoğan şehre gelmeden bir günde boşaltıldı, 270 mahpus ve 170 personel başka cezaevlerine sevk edildi.
Bir cezaevi bir günde neden boşaltılır?
Çünkü Erdoğan, 2021 yılında Diyarbakır’da şöyle demişti: “Bugün sizlere bir de müjde vermek istiyorum. Geçmişte uzunca bir dönem adı zulümle, işkenceyle, insanlık dışı muamele ile anılan Diyarbakır Cezaevi’ni yakında boşaltıyor ve kültür merkezi olarak sizlerin hizmetine sunuyoruz. Adalet Bakanlığımız bu konuda gerekli hazırlığı yapıyor. Böylece Diyarbakır’ın hafızasındaki bir kötü anıyı ortadan kaldırmış oluyoruz.”
***
Doğrudur, Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi zulümle, işkenceyle, insanlık dışı muamele ile ve bu zulme, işkenceye, insanlık dışı muameleye direnenlerle anılıyor. Hem zulüm hem de direniş birçok romana, belgesele, filme konu oldu.
Yönetmen Çayan Demirel’in 2009 yılında yaptığı “5 No’lu Cezaevi: 1980-84” belgeseli, izleyenlerin hafızasında kolay silinmeyecek izler bıraktı.
Şair Nevzat Çelik, başka bir cezaevinde mahpusken Diyarbakır’dan gelen haberlerden yola çıkarak “Diyarbakır Ölüleri” şiirini yazmıştı:
“elli dokuz gün mü aç kaldınız vay benim kardeşlerim
altınız öldü demek artık kaşık tutmaz bu ellerim”.
Diyarbakır Cezaevi’ndeki işkence olaylarıyla ilgili Genelkurmay Başkanlığı 2 Nisan 1984’te açıklama yapmak durumunda kalmıştı. Bu açıklamada, Diyarbakır Cezaevi’nde 53 ölüm olayına rastlanmıştı. Bu ölüm olaylarında 14 kişinin kendini astığı ve yaktığı, 23 kişinin çeşitli hastalıklardan öldüğü, 7 kişinin ölüm orucu ve açlık grevinde öldüğü, 7 kişinin işkencede öldüğü, bazı münferit hadiseler dışında işkence olaylarının olmadığı bilgisi verilmişti.
***
12 Eylül cuntası döneminde Türkiye’deki bütün cezaevlerinde baskı, işkence ve yıldırma politikası uygulandı. Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi’nde ise işkenceye ek olarak, özel bir politikayla insanların etnik kimlikleri ve dilleri aşağılandı, yok etmek hedeflendi.
Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi’nde büyük çoğunluğu Kürt olan binlerce insan bedensel ve ruhsal olarak örselendi, onlarcası katledildi, yüzlercesi sakat bırakıldı.
1980-84 döneminde bu cezaevinde yatmış olanlar, cezaevinin bir tür toplama ve işkence kampı işlevi gördüğünü ifade ediyorlar.
Bu cezaevindeki uygulamalar çokça ve her mecrada dile getirildiği için biliniyor. Ancak bu cezaevinde uygulanan vahşetin sorumluları hakkında şimdiye kadar hiçbir işlem yapılmadı.
“Çözüm süreci” döneminde, Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu’nun girişimiyle 1500 civarında Diyarbakır Cezaevi çıkışlı eski siyasi tutsak suç duyurusunda bulundu. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı, cezaevindeki baskı, işkence ve ölümlerle ilgili soruşturma açtı.
Ancak önce “çözüm süreci” bitirildi. Ardından soruşturmayı açan Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı başka bir kente tayin edildi ve birçok davada olduğu gibi zamanaşımı gerekçesiyle soruşturmaya son verildi.
***
Bu dönemde Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu’nun taleplerinden biri de cezaevinin İnsan Hakları Müzesi’ne dönüştürülmesiydi. Cezaevi, yapı olarak aynen korunacak, yaşanmışlıkları sergileyen, mağdurları onurlandıran, toplumu eğiten, dolayısıyla toplumsal hafızanın olumlu ve yapıcı yönden yeniden kurulmasına katkıda bulunan bir barış ve kardeşlik sembolü olacaktı. Bu taleple düzenlenen imza kampanyasında 100 bin imza toplanmıştı.
Bunun için dönemin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Gültan Kışanak ile görüşülmüştü. Kışanak, 5 No’lu Cezaevi’nin mağdurlarındandı ve öneriye olumlu yaklaşmıştı. Ancak Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyım, söz konusu projeyi rafa kaldırdı.
***
Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi’nin uzun yıllara yayılan hikâyesi kısaca böyle.
Erdoğan’ın cezaevi ile ilgili sözlerine dönecek olursak: “Geçmişte uzunca bir dönem adı zulümle, işkenceyle, insanlık dışı muamele ile anılan Diyarbakır Cezaevi’ni yakında boşaltıyor ve kültür merkezi olarak sizlerin hizmetine sunuyoruz.” Erdoğan şunu da eklemişti sözlerine: “Böylece Diyarbakır’ın hafızasındaki bir kötü anıyı ortadan kaldırmış oluyoruz.”
Cezaevi kültür merkezi olacak ve Diyarbakır’ın hafızasındaki “bir kötü anı” ortadan kaldırılacak.
Oysa cezaevinin müze olmasını isteyenlerin talepleri bambaşkadır. Cezaevinde olup bitenlerin belgeleriyle ortaya çıkarılmasını arzu ediyorlar. Cezaevi gerçeği ve faillerle yüzleşmek, hem mahkemede hem de toplum vicdanında mahkum olmalarını sağlamak istiyorlar. Diyarbakır Cezaevi’nde uygulanan sistematik işkencenin amaç ve nedenlerini ortaya çıkarmayı ve bir hafıza müzesi oluşturmayı hedefliyorlar.
Çünkü yüzleşmek iyileştirir. Çünkü hafıza, bu tür acıların ve toplumsal travmaların bir daha yaşanmaması için önemli bir mekandır. İnsan Hakları Müzesi, tesis edilmiş adaletin sürekliliği için teminat anlamına gelir ve dünyadaki diğer yüzleşme müzelerinin süreçlerinden de faydalanılarak toplumsal barışa katkı sağlamanın yollarından biridir.
***
Geçenlerde bir gazeteci ağabeyim telefonla aradı. Günler sonra Sur ilçesine çıkmıştı ve “Sur Kültür Yolu Festivali” etkinliklerine denk gelmişti. Şöyle demişti: “Yahu festival diyorlar ama acılarımızın üzerinde tepiniyorlar.”
Sur’daki çatışmalara, yıkıma, taptaze acılara gönderme yapıyordu. Başka söze gerek yoktu.
Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nin hatıraları da hafızalarda tazeliğini koruyor ve cezaevinin yıkılıp kültür merkezine dönüştürülmesi, “Diyarbakır’ın hafızasındaki bir kötü anıyı ortadan kaldırmış” olmayacak. Hakikat, adalet, barış gibi kavramların bir kez daha zedelenmesine neden olacak.