Doğrudan kalbe giden
“Toplayıcılar ve Ben” belgeselinde Agnès Varda dün olduğu gibi bugünün kırsalında da hasat sonrası patates ya da mısır toplayanlara, ağırlıklı olarak da köyde-kentte a(r)tık toplayanlara kamerasını çevirir. Amacı bellidir, ‘kimi yer kimi bakar’ bu eşitsiz dünyada “a(r)tık, israf ve çöp” üzerine kamerasıyla konuşmaktır.”
İki sözcük: “Toplayıcılar” ve “Başak Toplayıcılar”.
Godard, Truffaut gibi genç sinemacıların Fransa’da ‘yeni dalga’ bayrağını açtığı yıllarda kameralı tek kadın Agnès Varda, yaklaşık kırk yıl sonra yaptığı Les Glaneurs et la glaneuse/Toplayıcılar ve Ben ya da (A(r)tık Toplayıcılar ve Ben* belgesel filminin hemen başında bu iki sözcüğü ansiklopedide arayacaktır:
"Toplamak, hasattan sonra başakları toplamak anlamına gelir.”
‘Toplayıcılar’ın görsel örneği de sayfada basılıdır, Jean-Françoise Millet’nin ünlü Les glaneuses/Toplayıcılar resmi…
Peter Burke’un şu sözü bu resme tam uygundur:
"Tasvirler sessiz tanıklardır ve onların ifadelerini sözcüklere dökmek kolay değildir.”
Bir ara düşündüm, bu yazının başlığını “sessiz tanıklar” mı koymalıydım? Agnès Varda’nın Toplayıcılar ve Ben belgeseli anlatıcı sesi ve röportajlar olmasa belki aradığım ‘sessiz tanık’tır, ama cinécriture/sineyazı olarak adlandırdığı zamanın ve hayatın tanığı filmlerinden biri olduğu kesindir.
YAŞAM VE TOPLAYICILAR
Fransa kırsalında karşılaştığı insanların portrelerini JR ile (Jean-René) fotoğraflayarak ve duvarlara yapıştırarak yaptığı yolculuğun filmi Visages Villages/Mekânlar ve Yüzler’i gördüğümde 89 yaşındaydı.
Işığı arar gibi kamerayla koşması, karşılaştığı insanlara taşıdığı yaşam gücü, içe dokunan gülümseyişi beni çok etkilemişti. Kendi sözleriyle o reklam estetiğiyle film çekmiyor, ön hazırlığı başkalarına yaptırmıyor, star oyuncular aramıyordu. Toplayıcılar ve Ben filminde kendisi de oyunculardan biri gibi vizör çerçevesine giriyor, kamerasını yönelttiği aşçı, avukat, savcı, herkes gibi üzerindeki giysiyle gerçeğin bir parçası oluyordu. Onu belki ayırt eden, filminin konusu a(r)tık toplayıcılar kadar toplayıcı olmasıydı, bir farkla o görüntü toplayıcısı, bir cinéglaneuse/sinetoplayıcıydı. Sonuçta, ona göre ‘küçük (mütevazi)’, bana göre tüm insanlığa dokunan ‘büyük (anlamlı)’ filmler yaptı.
Toplayıcılar ve Ben belgeseli için Varda’yı harekete geçiren, 1999 yazında buğday hasadı sırasında, televizyon ekranında gördüğü biçerdöver kullanan bir çiftçidir. Kendine sorar”ya toplama aygıtının ayarı kötü yapılmış, saplarda başaklar bırakmışsa?” Hesapta olmayan ölçüde buğday ve para kaybedilecektir.
Saplarda kalan başaklar ona bir çağın toplayıcılarını anımsatır. Ve tabii ki yaşadığı günlerde sık rastlamakta olduğu a(r)tık toplayıcıları. Toplayıcıların ‘görüntü toplayıcısı’ olabilmek için kolları sıvar, hatta kendisinin de patates toplayacağını, çöp karıştıracağını aklına getirmeksizin ‘amaçsız bir gezgin’ gibi yollara düşer.
Toplayıcılar ve Ben filmindeki toplanan patates görüntüleri beni ister istemez 140 yıl önceye, Van Gogh’un ‘sessiz tanığı’ Patates Yiyenler resmine götürdü… Köylülerin yaşamı genellikle zordur, sabah ve akşam yorgunlukları kaybolmaksızın üzerlerinde durur, karınlarını doyurabilmek için yaz kış çalışmaları gerekir. Van Gogh o nedenle yüzlerinin yorgunluğunu dışa vuran, çalışmaktan bıkmış, toz- topraktan yeni çıkmış, doğal patates renginde boyamıştır.
Millet’nin Toplayıcılar resmindeki kadınlar, hasattan sonra kalan buğday saplarını toplayan üç köylü kadındır. Geçmişte toplayıcılık sadece kadınların işi olmuştur… Gençliğinde o günlerin tanığı kadınlardan biri kameraya şunu söyleyecektir:
“Büyük bir önlük takar ve buğday başakları toplamaya giderdik. Çok güzel başaklar buluyorduk.”
AGNES VARDA’NIN ARMAĞANI
Agnès Varda, yaz sıcağı, sivrisinek, sıtmaya aldırış etmeksizin toplayıcılık yapan o kadınların bitmeyen çileli yaşamını Pathé-Journal arşivinden aldığı birkaç haber filminin de yardımıyla hatırlatır. Kadınların savaş öncesi ve savaş günlerinde başakları toplamaları, un yapmaları gerekir, yoksa düşman değil açlık onları öldürecektir.
Toplayıcılar ve Ben belgeselinde Agnès Varda, dün olduğu gibi bugünün kırsalında da hasat sonrası patates ya da mısır toplayanlara, ağırlıklı olarak da köyde-kentte a(r)tık toplayanlara kamerasını çevirir. Amacı bellidir, ‘kimi yer kimi bakar’ bu eşitsiz dünyada “a(r)tık, israf ve çöp” üzerine kamerasıyla konuşmaktır. Sözcüsü toplayıcılardan biri, aşırı tüketim ve israf nedeniyle doğaya, hayvan-kuşlara verilen zarara çok öfkeli François olacaktır: “Yüzde yüz çöp kutularından topladıklarımdan yaşıyorum. Yüzde yüz çöpü on yıldır yiyorum, hiç hasta olmadım” diyecektir. Ağaçtan yere düşen, yenilebilecek elmaları toplayan bir erkek “Bunda utanılacak bir şey yok.” açıklamasını yapar.
Geçmişte olduğu gibi toplama sadece kadınların işi değildir. (Tarlada bırakılan patates miktarı 25 ton). Ama bir farklılık var, herkes tek başına çalışmaktadır. Oysa tablolarda toplayıcılar küme olarak resmedilmiştir. Sadece Jules Breton tek bir kadın toplayıcının resimini yapar: La Gleaneuse.
İzleyiciyle gözlem ve deneyimlerini paylaştığı, insan üzerine biriktirdiği dersleri armağan bıraktığı bu dünyadan ayrılmadan çok önce Agnès Varda patates toplamanın çekiciliğine kapılmış mutlu görüntüleriyle, bir elinde video-çekim yaparken, diğer eliyle özellikle ikiz - kalp biçimindeki patatesleri toplarken görülüyordu. Ve onun kamerası sadece patates, başaklar ya da pazar yerinde yere atılanları değil, evsiz-sokakta yaşayanların peşinde olduğu, sağlam olmadığı, modası geçtiği için sokağa-çöpe bırakılan beyaz eşya arayışını kaydediyordu.
NESNELERDEN KURULAN TÜMCELER
Dergi satışı ve toplayıcılık yapan, göçmenlere gönüllü Fransızca öğreten Alain F. davranışlarına damga vuran içtenliği, açık sözlülüğü ile iz bırakır. Ve tabii ki çöplük sanatçıları vardır, ki onların en ünlüsü olan Louis Pons “Nesnelerden tümceler oluşturduğunu” söyler.
“İnsanlar bunların çöp yığınları, yararsız şeyler olduğunu düşünüyor. Benim gördüğüm şey ise bir olasılık yığını. (…) Sanatın amacı, insanın iç ve dış dünyasını bir düzene sokmaktır.”
Belgeselden aklımda kalan bir olay ise, Varda’nın gecenin geç saatinde filmlerinin müziklerini yapan François Wertheimer ile çöp aramaları, yığınlar içinden François’nın beğenmediği, Agnes Varda’nın “tam benlik’ dediği kadranları olmayan plastik bir duvar saatini seçmesidir:
“Zamanın geçtiğini görmüyorsunuz.”
Zamanın geçmekte olduğunu yirmi yıla yakın görmemek Agnès Varda’nın on bir film daha çekmesini sağlayacaktır.
YAŞAMA TEMAS EDEN FİLM
Kısa zamanda ‘en sevilen filmi’ olacak Toplayıcılar ve Ben’in ardından, bu kez Toplayıcılar… İki Yıl Sonra adıyla çektiği belgeselinde kamerasını yönelttiği genç Delphine Toplayıcılar ve Ben filminin eşi ve kendisine ve yaşamlarına yeniden temas etmesini sağladığını söyleyecek, Varda’yı ısrarla yemeğe alıkoyacaklardır.
Varda ilk filmindeki Alain F. ile, bu ikinci belgeselde tam adını öğrendiğimiz Alain Fontenau ile dostluğunu ilerletir.
Cumartesi günleri kurulan pazar sonrası Alain çantasını sebze-meyve artıklarıyla doldurduktan sonra birlikte kahve içmeye giderler. Alain ilk Toplayıcılar filmi nedeniyle tanındığı için (Toplayıcılar ve Ben belgeseli Arte TV kanalında da gösterilmiştir) onunla karşılaşan ve bir zamanlar sattığı dergiye burun kıvıranlar şimdi satın almakta, vakit olursa ‘kıtlık, açlık, israf’ gibi konuları tartışmaktadırlar.
Sinema salonu işletmecileri de Alain’e gösterilen ilgiden yararlanır. Filmin gösterimi sonrası izleyicilerle tartışmaya davet ederler. Alain keyifle kabul eder ve beş kez salonlarda izleyicilerle buluşur. Üstelik salon sahipleri ücret de öder. Popüler magazin Télérama Alain’e üç dört sayfa ayırmış, “Bizi değiştiren adam” başlığını atmıştır.
Varda kendisine armağan gönderilen “Tesellisi olmayan şeylerin toplayıcısı” başlığı taşıyan bir kitap ile varlığını öğrendiği sanatçı Macha Makeie ile de bizi tanıştırır. Macha Makeie “Eğer bir toplayıcıysam, bu sanki bana verilmiş bir görev” diyecektir.
“İnsanların nesnelerle kurdukları ilişkileri hayal ediyorum.”
Agnès Varda “Duygusal bir toplayıcı olduğu açık. Belki de o bir eski zaman toplayıcısıdır.” yargısına varacaktır.
Ve sonra bir sözcüğü fark etmemizi sağlar: “Koparıcılar”. Sarkan her şey koparılır, mısır, buğday ise toplanır…
Benim için en hoş yanı, filmde toplayıcı temalı müzikle tanışmamdı: J. Bertain’e ait La glaneuse: mazurka pour piano ile ve ardından müthiş sözleri olan rap müzikle.
“…şu atılan yemeklere bak/eğilmek ama asla boyun eğmemek/onların yere eğildiğini görünce kalbim sızlıyor/onların yemek arayışını görmek canımı yakıyor/çürümüş yiyecekleri toplamak zorunda olmaları/pazarları dolaşıp çöpe atılanları yemek zorunda olmaları/geriye sadece artıklar kaldı…”
KAYIP BİR RESMİN İZİNDE
Tarlalarda buğday başağı toplayıcılığı yapan üç çocuğun hikayesi La Legende de Saint-Nicola’yı kim unutabilir ki? Hikâye ekranda resimlenirken dış ses “Gökyüzü tehlikeli bir hal alıyor. Fırtına gümbürdüyor. Çocuklar korkmuş olmalı. Chambaudoin’lı toplayıcı kadınlar da fırtına tehdidi altında.” açıklamasını yapacaktır.
Fırtınadan söz edilirken gösterilen resim ise Pierre Edmond Alexandre Hédouin tarafından 1857’de Millet’nin Toplayıcı Kadınlar’ı ile aynı yıl yapılmış resmidir: Les Glaneuses fuyant l’orage/Fırtınadan Kaçan Başak Toplayıcılar. Varda şöyle anlatır:
“- Küratör Brigitte Laurençon’yu arayıp varlığından haberdar olduğum bu tablodan söz etmiştim. Toplayıcılar belgeselim için müzeye gittiğimde tablo depodan çıkarılmış ve gün ışığıyla buluşmuştu."
Müze yöneticisi itiraf eder:
“- Film gösterime girdikten sonra birçok kişi bu tabloyu görmek istedi. Ben müzenin deposundaki tablolar arasında ilk onun restore edilmesi ve sergilenmesinin uygun olacağını düşündüm.”
Ve böylece Varda, sanki kaybolmuş gibi kabullenilen Alexandre Hédouin resminin gün yüzüne çıkmasını sağlar.
Toplayıcılar ve Ben belgeseli ile yetmiş iki yaşındaki Agnès Varda "a(r)tıklara, israfa ve çöpe dair bilincini” yükselten izleyiciler kazanmıştır. Belgeseli çekerken biriktirdiği kalp şeklindeki patatesleriyse fenomen olur. Patatesin kendisi ya da fotoğraflı mektuplar, kartlar posta kutusunda yığılacak, bazı hayranları kalp benzeri bu patatesleri kapısına dek gelerek bırakacaktır.
“Duygulanmamak elde değil” diyecektir.
Varda’nın Toplayıcılar... İki Yıl Sonra belgeseli şu açıklama ve görüntülerle biter:
“1 Mayıs 2000’de Toplayıcılar’ın son sahnesi için Müge çiçeklerini çekmiş ve Cannes Film Festivali’nden önce filme yerleştirmiştim. Bu filmi de 1 Mayıs 2002’de Müge çiçek görüntüleriyle tamamlıyorum. Ne 1 Mayıs ama!”
Son görüntüler Ulusal Cephe Partisi’ne ve Le Pen’in aşırı sağcı politikalarına karşı yapılan coşkulu yürüyüşten ekrana yansıyan karelerdir…
Ve tabii ki La Marseillaise de söylenmiştir:
“Sevgili özgürlük tutsana elimizi
Sahip çıksana kendi davana…”
———————————————————————
Kıymalı Patates Püresi (Hachis Parmentier)
Fransız mutfağından Hachis Parmentier hazırlaması kolay bir yemek. Eczacı ve tarım uzmanı Antoine-Augustin Parmentier, 1700’lü yılların ortalarında üretimi yasak olan patatesi, sağlığı öne çıkararak mutfağa sokmayı başardı. Aşağıda tarifi verilen, patatesle yapılan yemeğe adı verildi.
500 gr kıyma
2 adet kuru soğan (doğranmış)
4 çorba kaşığı zeytinyağı
2 diş sarımsak (doğranmış)
1 adet havuç (rendelenmiş)
Karabiber
Tuz
Maydanoz (kıyılmış)
6 adet haşlanmış patates (ezilmiş)
iki çorba kaşığı tereyağı
1 paket krema
1 adet muskat (rendelenmiş)
Tuz
Kaşar peyniri
Galeta unu
Patatesleri haşlayın ve soyun, sonra tereyağ, krema, muskat ve tuz ekleyerek püre yapın. Bir tavada sıvı yağda soğan, sarımsak, havuç ve kıymayı kavurun, karabiber, maydanoz ve tuz ekleyin, ocaktan alın. Fırın kabına önce kıymalı harcı yayın, üzerine patates püresini ve kaşar peyniri, galeta ununu serpin…Önceden ısıtılmış 200° fırında 15-20 dakika tutun…(Not: Kıyma harcına domates sosu da eklenebilir.)