Doktor Şeyhmus Gökalp üzerine
Çocukken babasının Beyrut’taki savaş ortamında kalışı, kendisinin yoksulluk ve savaş ortamındaki tanıklıkları Gökalp’in hem kararlı bir savaş karşıtı hem de yılmayan bir hak savunucusu olmasında önemli etkenler. Babasının işçi kimliği, kendisinin çocukken yaşadığı mevsimlik işçilik deneyimi de yıllarca işçi sağlığı için mücadele eden bir doktor olmasının nedenini anlamayı kolaylaştırabilir.
1977 yılında çatışmaların, yoksulluğun hüküm sürdüğü, tavukların birbirine karıştığı ama insanlar arasına mayın tarlalarının çekildiği Suriye sınırındaki Nusaybin’de doğdu Şeyhmus Gökalp.
12 Eylül darbesinden kısa süre sonra Beyrut’a işçi olarak giden babası kendisini başka bir savaşın içinde buldu ve o günün koşullarında yıllarca ailesine yaşadığına dair bile haber yollayamadı. Bu esnada ilkokulu bitiren Gökalp, devletin yoksul Kürt çocukları için asimilasyon kurumu gibi işlettiği Yatılı Bölge Okulu’na kaydedildi.
1980’lerin sonunda, henüz çocuk yaştayken ailesiyle birlikte Kocaeli’ne, Manisa’ya, İzmir’e mevsimlik tarım işçisi olarak gitti. Yıllarca fındık bahçelerinde, pamuk tarlalarında çalıştı, simit sattı.
Liseyi bu koşullarda İzmir’de bitirdikten sonra, başarılı bir öğrenci olarak Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdi. 2002 yılında henüz 24 yaşındayken fakülteyi bitirip genç bir hekim olarak Diyarbakır’a gitti.
Çocukken babasının Beyrut’taki savaş ortamında kalışı, kendisinin yoksulluk ve savaş ortamındaki tanıklıkları Gökalp’in hem kararlı bir savaş karşıtı hem de yılmayan bir hak savunucusu olmasında önemli etkenler.
Babasının işçi kimliği, kendisinin çocukken yaşadığı mevsimlik işçilik deneyimi de yıllarca işçi sağlığı için mücadele eden bir doktor olmasının nedenini anlamayı kolaylaştırabilir.
Bir hekim olarak 2002 yılında Diyarbakır’a geldiğinde zorunlu göç mağduru on binlerce insanın yaşadığı Bağlar ilçesinde, belediyeye bağlı olarak işyeri hekimliği yaptı Gökalp. Aynı bölgede sosyal güvencesi olmayan yoksulların birinci basamak sağlık hizmeti almasını sağlamak için sağlık merkezi kurulmasına öncülük etti. Arkadaşlarıyla birlikte “eşit, ücretsiz, ulaşılabilir, anadilde sağlık hizmetinin” hayata geçmesi için verdiği mücadeleyi bu şekilde somutlaştırdı.
Diyarbakır Tabip Odası’nın da aktif üyelerinden olan Gökalp, İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Komisyonu, İnsan Hakları Komisyonu, Olağanüstü Durumlarda Sağlık Hizmetleri ile Basın Yayın komisyonlarında çalıştı. Temel önceliği insan sağlığı ve yaşamı olan doktor Gökalp aynı zamanda insan haklarının korunmasına katkı sunmak üzere İHD yönetiminde yer aldı. Keza işkence mağdurlarının ilk başvuru adresi olan Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nda gönüllü olarak çalıştı. Bölgedeki pek çok deprem ve afete en önde koşan doktorlardan biriydi.
Gökalp, bölgedeki tabip odalarının öneresiyle 2014-2018 yılları arasında Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Üyeliği'ne seçildi. Bu görevi boyunca hem toplumun hem de hekimlerin yaşam ve sağlık haklarını savunmak üzere Türkiye’nin her tarafında faaliyet yürüttü.
2018 yılında TTB Merkez Konseyi’nin “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” açıklaması nedeniyle gözaltına alınan hekimlerden biri olan Gökalp, savunmasında “Biz hakikati görmezden gelemeyiz, gördüğümüz hakikati de ifade etmekten çekinmeyiz” demişti.
Geçen sene yapılan TTB 72. Büyük Kongresi’nde Yüksek Onur Kurulu üyeliğine seçilen Gökalp, kısa süre sonra, 19 Kasım 2020 tarihinde çoğunluğu avukat, hekim ve gazetecilerden oluşan 75 kişiyle birlikte Demokratik Toplum Kongresi (DTK) davası kapsamında gözaltına alındı ve 23 Kasım’da tutuklandı. Bu arada 9 hekimden oluşan TTB Yüksek Onur Kurulu üyesi olmak için meslek hayatı boyunca hiçbir disiplin cezası almamış ve en az 15 yıllık kıdeme sahip olmak gerekiyor.
Gökalp’e yöneltilen suçlamalar bırakın hukuki, siyasi bir kararla bile tutuklanamayacağını gösteriyor aslında.
Suçlamaların özeti şöyle:
1- 2017 DTK yeni delege listesi isimli Excel dosyasında ismi ve telefonun numarasının yazılı olması.
Oysa Gökalp ne DTK toplantılarına katılmış, ne delegelik yapmış ne de bahse konu kartı almıştı!
2- 16 Şubat 2017 tarihinde DTK Kongresi’ne katılması!
Elbette bu kongreye katılması suç sayılamaz ama Gökalp savunmasında bu kongreye katılmadığını söylemiş. Zaten katıldığına dair ne bir görüntü, ses kaydı ne bir tutanak var.
Ve gelelim esas tutuklama dayanağına!
Gözaltına alınan Gökalp’in ifadesi 21 Kasım günü bittikten sonra, elde hiçbir delil olmadığı görülmüş olmalı ki, ertesi gün H.B.A. isimli bir itirafçının ifadesine başvurulmuş. Eski bir sağlık çalışanı olan H.B.A’yı daha önce Selçuk Mızraklı’yla ilgili dayanaksız itiraflarıyla biliyoruz. Fakat dayanaksız dediysek, hukuka göre dayanaksız, yargıya göre değil! Zira milyonlarca insanın oyunu alarak Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Mızraklı da esas olarak bu “dayanakla” hapiste.
Aslında H.B.A. 2016 yılında teslim olduğunda da çok sayıda kişinin ismini vermiş ama Gökalp’in ismini anmamıştı. Fakat o arada ne olduysa, üç ay sonra, Mart 2019’da birçok hekim gibi, Gökalp hakkında da soyut iftira niteliğinde beyanlarda bulunmuş.
İtirafçının 3 Mart 2019’da verdiği ifade, Gökalp iddianamesine şöyle yansımış: “Sağlık ile ilgili konularda kendi çalıştığı hastanesinde mevcut olanakları ve mesleğini kullanarak sokak eylemlerinde polislere ve güvenlik güçlerine taş, molotof atarken yaralanan gençlerin ve örgüt mensuplarının tedavilerini yapıyordu. Özel Veni Vidi Hastanesi’nin acil servisinden bizzat kendisi sürekli olarak terör örgütüne sağlık malzemesi gönderiyordu.”
Oysa Gökalp ne itirafçı H.B.A. ile çalışmıştı ne de Veni Vidi Hastanesi’nde görev yapmıştı.
Neticede Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu tür itirafçı ifadelerinin kanıt değeri olmadığını defalarca belirttiği halde H.B.A’nın ifadeleri kanıt olarak kabul edilip Gökalp dört duvar arasına yollandı.
Hayatını halk sağlığına adamış hekimlerden Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’na göre Gökalp’in tutuklanması yalnızca bir kişiye yönelik keyfi cezalandırma veya Türkiye hukuk sisteminin hatalı bir uygulaması değil. Ona göre TTB Yüksek Onur Kurulu Üyesi bir hekimin tutuklanmasının arkasında Gökalp’in Kürt kimliği yattığı kadar, iktidarın güdümlü meslek örgütü yaratmak üzere barolardan başlattığı hamlenin de etkisi var: “TTB salgında iktidarın hatalarını, sakladıklarını bilimsel olarak bir bir ortaya koyup yapılması gerekenleri de toplumla paylaşınca, iktidarı daha da kızdırdı. TTB YOK üyesi Dr. Şeyhmus Gökalp’in tutuklanmasının birinci mesajı TTB’ye ve hekimlere gözdağı vermek, kamuoyunu TTB operasyonu için hazırlamak. İkincisi, tutuklananın Dr. Şeyhmus olmasıyla hekimler arasındaki dayanışmayı tahrip etmektir.”
TTB Genel Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı da Hamzaoğlu’yla aynı görüşte. Fincancı, “İtirafçının çok kullanışlı olduğu muhakkak” diyor ve ekliyor: “İtirafçı da bir sağlıkçı. Anlaşılan o nedenle meslektaşlarımızı tanıdığını söylediğinde hakimler yeterli buluyorlar. Ama tanıdığına dair ifadeler de ipe sapa gelmez. Ona göre cerrah Selçuk Mızraklı, bir gecede hastanın bağırsağını çıkarıp ameliyat edip hemen ardından taburcu edebiliyor! Dahası, ortaya çıktı ki Mızraklı, itirafçının söylediği gece hastanede çalışmamış bile. Şeyhmus ise bu kullanışlı itirafçının söylediği hastanede hiç çalışmıyor.”
Fincancı’ya göre iktidar, salgın döneminde hakikatleri aktararak görevini yapan veya kendisi açısından karın ağrısı olan TTB’ye karşı “Diyarbakır”, “terörist tedavisi”, “terör örgütü” gibi her biri elverişli sözcüğü ardı ardına sıralayarak bir algı yaratıyor ve tıpkı Mızraklı gibi Gökalp’i de rehin tutuyor.
Velhasıl TTB Yüksek Onur Kurulu Üyesi Gökalp için 55 sayfalık bir iddianame hazırlandı. Bu 55 sayfanın 54’ü DTK, 1 sayfası ise 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapsi istenen Gökalp’e yöneltilen suçlamalarla ilgili. İddianame geçen ay Diyarbakır 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.
İlk duruşmanın yapılacağı 10 Şubat’ta, çetin savaş ve yoksulluk koşullarında büyümüş, buna rağmen çok iyi eğitim alarak halkına hizmet etmeye, hekimlik yapmaya başlamış, mesleğinin temel ilkelerinden şaşmayarak insanı yaşatmayı ilke edinmiş, TTB gibi bir kurumun Onur Kurulu Üyesi olmuş bir doktorun, komik denebilecek iddialarla nasıl bir akıbete sürükleneceğini hep beraber göreceğiz.
İrfan Aktan Kimdir?
Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.
Akşener’in taht oyunları continues 27 Eylül 2021
Korkut Boratav: Ekonomik kriz yok, yoksuldan alıp zengine veriyorlar 25 Eylül 2021
Oğuz Kaan Salıcı: Çözüm sürecindeki önerilerimizin arkasındayız 18 Eylül 2021
Mahmut Aytar: Bizi örgütleyen açlığımızdır 13 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI