Dostluklar... William Saroyan ve Ara Güler: Küçük şeylerin peşinde…

Ara Güler ve William Saroyan “En büyük mutlulukların küçücük şeylere bağlı olduğunu” bilerek bu küçük şeylerin peşinde koşmaktan vazgeçmezler ve koşarken tuhaf bir biçimde buluşurlar…

Google Haberlere Abone ol

Dostlukların izini sürerken insanların hikâyelerini biriktirmeye başlıyorum. Tanıdıklarım aracılığıyla daha az tanıdığım insanların hayatlarını da öğreniyorum. Ara Güler’in dünyanın her yerinden insanların hikâyelerini çektiği fotoğraflarla bize anlatması, William Saroyan’ın dinlediklerini kaleme alarak dillendirmesi gibi peşinden koştuğum bu dostluk hikâyeleri yeni kapılar aralıyor.

Bitlis’ten Kaliforniya eyaletinin Fresno kentine göçen Ermeni bir ailenin oğlu Aram olarak dünyaya gelen William Saroyan, ailenin Anadolu dışında doğan ilk üyesidir. Amerika’da doğmuştur ama kalbi Anadolu’da atar ve o, ölümünden sonra kalbinin ikiye bölünüp yarısının Anadolu’ya, yarısının da Ermenistan’a gömülmesini vasiyet eder.

İkiye bölünen kalbin hikâyesidir William Saroyan’ın yıllarca peşinde koştuğu... Göçenlerin, kalanların, dönemeyenlerin, hasret çekenlerin dilinden onları ölümsüzleştirir.

Dünyanın en önemli fotoğrafçılarından Ara Güler de fotoğraf makinesiyle hikâyelerin peşindedir. Foto-röportajcı olarak mekânları hikâyeleriyle ölümsüzleştirir. Ünlü ya da sıradan insanların peşine düşer, dünyanın dört bir yanına dağılan Anadolu insanlarının, edebiyatçıların, sanatçıların bir ânını sonsuz kılar çektikleriyle. Bu fotoğrafları ölümsüz ve sahici yapan, Ara Güler’in kurduğu ilişkiler, dostluklardır.

İkisi de “İnsanların birbirlerine ne kadar yakın olduklarını, en büyük mutlulukların küçücük şeylere bağlı olduğunu, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar insanların bu küçücük şeylerin birikintisiyle yaşadıklarını, bunlarla mutlu olduklarını” bilerek bu küçük şeylerin peşinde koşmaktan vazgeçmezler ve koşarken ancak filmlerde olabilecek türden, tuhaf bir biçimde buluşurlar.

Ara Güler iyi bir okurdur ve henüz gençken William Saroyan’ın Varlık ve Yeditepe Yayınları’ndan yayımlanan kitaplarını okumuştur. 'İnsanlık Komedisi'ni seyretmiş, 'Yüreğim Dağlardadır' oyununu sahneye koyarken Tennessee Williams’ın ona neden “en iyi diyalog yazarı” dediğini daha iyi anlamıştır. “Çok ustaca yazılmış bir oyundu. Sessizliklerinde bile bir anlam vardı. Kısa cümlelerin, kısa sessizliklerin içinde büyük bir dünya birikimi saklıydı. Küçük dünyalardaki büyüklükleri ben ancak Saroyan’la öğrendim.” (1)

Amerika’dan Bitlis’e William Saroyan, William Saroyan, 272 syf., Aras Yayıncılık, 2009.

“Yaratıcı Amerikalılar” sergisini açmak için hazırlık yapan Ara Güler, William Saroyan’ın da portresini çekmek ister. New York’ta çalmadığı kapı, araya koymadığı insan kalmaz ama Saroyan’a ulaşamaz. Yaşadığını bildiği her yere mektup gönderir ama mektuplarına yanıt alamadan New York’tan ayrılır. Paris’te çekimlere devam ederken defterine not ettiği “74 Rue Taitbout” adresini ve telefonunu bulur. Birkaç kez arar ama yine ulaşamaz. Vazgeçmez, nihayet bir gün “yes” diyerek açılır telefon. Ara Güler kendini tanıtır, William Saroyan onu davet eder, bir apartmanın altıncı katında eşyasız bir dairede buluşurlar. İlk kez karşılaşmalarına rağmen birbirlerini tanıyor gibidirler. Saroyan da Türkiye’ye geldiğinde onu aramış ama ulaşamamıştır. “Ben Türkiye’deyken sen yoktun” diyerek konuşmaya başlar. “Bütün o mektupları aldım. Cevap vermedim, çünkü beni bulacağını biliyordum.”

William Saroyan, Türkiye’deki dostları Yaşar Kemal’i, Fikret Otyam’ı sorar; Ara Güler anlatır. Amerika’da kimlerin fotoğrafını çektiğini öğrenmek ister. Ara Güler kırka yakın isim sıralar. Sohbet ilerlemiş Ara Güler pek çok kare çekmiştir. Sonrasında görüşmeye devam ederler, William Saroyan onun kendisini daha çok tanımasını istercesine açar kapıları. Dostlarıyla buluşurlar, sokaklarda dolaşırlar.

Ara Güler, bu buluşmalarda onu daha yakından tanır ve yıllar sonra onun için şunları yazar: “Sonunda şu sonuca vardım; Saroyan olayları değil, insanları merak ediyordu.”

İkisini buluşturan bu merak, Ara Güler’in eline kalem alıp babasının öyküsünü yazmasını sağlayacaktır. Bir gün Rue La Fayette’in köşesinde bir kafede otururken William Saroyan ondan ailesini, yaşadıkları yerleri anlatmasını ister. Ara Güler, babası Dacat Güler’i anlatır. Ölümünden kısa bir süre önce doğduğu topraklara Şebinkarahisar’daki Yaycı köyüne gitmek isteyen babasını, birlikte çıktıkları yolculuğu, orada gördüklerini, döndükten sonra yaşadıklarını, babasının cenazesin öncesinde yaşananları... Ağlamaklı bir halde dinleyen Saroyan yolda yürürken Ara Güler’e dönüp “şu senin pederin olayı var ya, çok iyi hikâye olur” der, “belki yazarım.”

Ara Güler’in anlattıkları William Saroyan’a ilham vermiş midir, bu duyduklarını hangi öyküsünün içine katmıştır bilmiyorum ama pandoranın kutusu Ara Güler için açılmıştır bir kez. Babasının yaşadıklarını yıllarca içinde taşıdıktan sonra 'Babamın Öyküsü' başlığıyla yazıya döker ve bu öykü 'Babil’den Sonra Yaşayacağız' kitabında yer alır.

Yıllar sonra yaptığı bir video röportajda (2) neşeyle anlattığı bu kısacık buluşma Ara Güler’in hayatında önemli izler bırakır. Belki dev cüsseli bu adamın kalbinin yumuşaklığını gördüğü için belki de kendisine benzettiği için, William Saroyan onun tanıdığı bir coğrafyanın dünyaya yayılan insanlarından biri olarak hep özel bir yere sahip olur. Ve bana kalırsa onun küçük insanlara duyduğu büyük merakın peşine o da takılır ve büyüleyici fotoğraflar çekmeye devam eder.

1975’te serginin kataloğunu hazırlarken onun fotoğrafının altına şu satırları yazar: “Oturduğunuz mahallenin küçük insanlarını tanır mısınız? Örneğin İspanya’da iseniz, komşunuz küçük ayakkabı boyacısını, Paris’te iseniz Rue La Fayette’in köşesindeki derici ustasını veya Kopenhag’daki dondurma satıcısını… Eğer siz bunların hiçbirini tanımıyorsanız, William Saroyan tanır hepsini. Hem de tüm dünyaları ile… Fresno’da doğmuş, ama tüm dünyanın adamı olmuş. Onun bakışı ile insanlara bakmak, dünyayı ikinci kez keşfetmekten daha üstün bir şeydir. Çünkü Saroyan en küçük şeyin en önemli şey olduğunu öğretir bize.”

Bu iki ustanın dostluğundan bize kalan ise, yaşamın kendisidir: Dolu dolu yaşamak, tutkuyla yaşamak ve küçük şeylerin peşinden büyük bir coşkuyla koşmak...

Dipnotlar:

  1. Yazıdaki bütün alıntılar Ara Güler’in Amerika’dan Bitlis’e William Saroyan (Aras Yayınları, İstanbul 2008) kitabında yer alan “Bir Yaratıcı Amerikalımı Kaybettim” yazısındandır.
  2. Sevan Ataoğlu’nun yaptığı röportajı izlemek izlemek için: https://www.youtube.com/watch? v=iHN9qoQDSF0