Dr. Can Cemgil: 'Ortadoğu’da Kürt meselesinin çözümü Türkiye'siz düşünülemez'
Orta Doğu yeni dengelere gebe. Trump'ın denkleme girmesi bölgedeki dengeleri nasıl değiştirecek? Türkiye hem bölgede bir aktör olmaya hem Kürt sorununu içerde ve dışarda konsolide etmeye çalışırken kimlerle hangi koşullarda yan yana gelecek? Tüm bunları İstanbul Bilgi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Can Cemgil ile konuştuk.
ABD seçimlerinden Trump’ın galibiyetle çıkması, Amerika kadar dünyada da geniş yankı buldu. Özellikle "İran ile İsrail arasında yeni bir savaş kapıda mı?" sorusuna odaklanan, son iki yıldır binlerce insanın öldürüldüğü Ortadoğu’da kaygıya gebe senaryolar akılları karıştırıyor. Türkiye’nin en önemli sorunlarından olan Kürt sorununda çelişkiler içeren gelişmeleri yorumlamak için genel resme başvuranların sayısı artıyor. Trump döneminde Ortadoğu’yu ne bekliyor? Suriye ve İran’ı bu süreçte nasıl bir denklem bekliyor? Türkiye’nin zikzaklar içeren Kürt sorunu politikası bu resmin neresine oturuyor? Kürt sorununda demokratik bir çözüm mü yoksa Ortadoğu dengelerine hapsolmuş bir strateji mi yönlendirici olacak? Netanyahu’nun Trump’ın seçilmesi sonrasında saklamaya gerek görmediği sevincinin referansı ne?
Bu soruları ve Trump’ın Ortadoğu’ya etkisini İstanbul Bilgi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Can Cemgil ile konuştuk.
Cemgil’e göre Suriye’de düğümlenen barış süreci uyarınca Türkiye, İran’a savaş açılması veya ambargo yoluyla etkinliğinin kısıtlanması senaryolarını dikkate alarak özellikle Rojava ve IKBY özelinde stratejik bir yol haritası çıkarmaya çalışıyor. Öte yandan bu yol haritası içeride demokrasi ve özgürlük anlamına gelmeyebilir.
Ortadoğu’da zaten karışık olan gündem ABD başkanlık seçimlerine odaklanmıştı. Nihayetinde Donald Trump ikinci defa başkanlık koltuğuna oturacak. Trump’ın seçilmesi Ortadoğu’da nasıl bir geleceğe işaret ediyor?
Bu anlamda ilk akla gelen daha yakıcı bir konu olduğu için İran-İsrail çatışma ihtimali, ancak başka başlıkların da olduğunu unutmayalım. Yine İsrail ile bağlantılı olarak Trump’ın bir önceki döneminde başlattığı İbrahim Anlaşmalarının kapsamının genişlemesi gündeme gelecektir.
‘SUUDİ ARABİSTAN TRUMP İLE VAR OLAN SORUNLARI DAHA KOLAY ÇÖZECEKLERİNİ DÜŞÜNÜYOR’
Suudi Arabistan uzun süredir, Trump’ın seçilmesini bekliyordu. Riyad için Beyaz Saray’da Trump daha tercih edilir bir isim. Riyad, iki tarafın da meselelere iş insanı gibi yaklaşıp anlaşmalarla bu işi daha kolay idare edeceğini düşünüyor olabilir. Salman, Trump ile daha kolay uzlaşıp, Biden döneminde ortaya çıkan pürüzleri giderebileceğini düşünüyor bence.
İran’a geldiğimizde. Trump’ın İran konusunda daha sert bir pozisyon alma ihtimali var, zaten bunu kendisi de söylüyor. İsrail’i güçlü şekilde destekleyeceğini kendisi de beyan etti. Genel resimden bunu anlıyoruz. Elimizde genel olarak iki temel kaynak var: Birincisi açıklamaları, yorumları, demeçleri…vb İkincisi bir önceki döneminde izlediği politikalar. En temelde Trump’ın İsrail’in politikalarına destek vereceğini, İran’ı köşeye sıkıştırmaya çalışacağını, Suriye’de de hızlıca bir sonuca varmak isteyeceğini öngörebiliriz.
‘TÜRKİYE’NİN VE SURİYE’DEKİ KÜRTLERİN ŞAM’I MERKEZE ALAN BİR ÇÖZÜMÜ KABUL ETME İHTİMALLERİ VAR’
Suriye’den devam etmek isterim. Trump 'savaş çıkarmaya değil, çatışmaları bitirmeye geliyorum' dedi. Bunlardan bir tanesi de Ukrayna-Rusya Savaşı. Rusya ile ABD arasında yeni görüşmelerin ilk olarak Ukrayna özelinde olacağı ve bu görüşmelerin Suriye’de de bir karşılığı olacağı tahmin ediliyor. Putin’in Ortadoğu Danışmanı Mihail Bogdanov, Suriye’de Kürtlerin geleceğinin Esad ile diyalogdan geçtiğini ve ABD’nin bu görüşmelere engel olduğunu geçtiğimiz yıl söylemişti. Türkiye de Esad ile bir diyalog kurmak, görüşmek istediğini ifade ediyor. Trump’ın gelişiyle beraber, Şam-Ankara-Rojava’yı kapsayan görüşmeler görür müyüz? Putin ve Trump Ukrayna’da olduğu gibi burada da işbirliği veya farklı bir pazarlık yapar mı?
Aslında bu soru birçok varsayıma dayanıyor. Bununla beraber şayet Trump ile Putin Ukrayna konusunda yol katedebilirse bunun bir uzantısı olarak Suriye’de de çözüme giden yola girmeye çalışacaklarını düşünüyorum. Türkiye ve Suriye’deki Kürtler böyle bir senaryoda Şam’ın merkeze alındığı bir çözümü kabul edebilecekleri bir çerçeveyi oturtabilirler. ABD ve Rusya’nın destek verdiği bir Suriye sürecinde Türkiye’nin izlediği Suriye siyasetini sürdürmesi zorlaşacaktır. Öte yandan Rojava, siyasi olarak varlığının tanınacağı herhangi bir çözüm yolunu bir kazanım olarak kabul edecektir.
‘SURİYE ÖZELİNDE RUSYA, İRAN’SIZ BİR ÇÖZÜME, ABD, İRAN’LI BİR ÇÖZÜME NE DİYECEK? BU, SÜRECE ETKİ EDECEK KİLİT BİR SORU’
Bu denklemde değinilmesi gereken bir aktör daha var: İran ve İran’ın Suriye’deki rolü. İran ne diyecekten önce de şuna dikkat çekmek istiyorum. ‘Rusya İran’sız bir çözüme, ABD İran’lı bir çözüme ne der' sorusu yol gösterici ve sürece etki edecek kilit soruların başında geliyor. Trump yönetiminin İran’ı köşeye sıkıştırmak istediğini biliyoruz. Trump, iki büyük uluslararası krize işaret ettiği bir konuşmasında İran’dan da bahsediyor ve diyor ki ‘İran yönetimi Biden döneminin son 2.5 yılında 250 milyar dolar kazandı. Bizim yönetimimiz olsaydı bu böyle devam etmeyecekti, çünkü yaptırımlar sürecekti’.
Bana kalırsa ABD İran’ı köşeye sıkıştırmaya çalışacak bunu da ilk olarak petrol ambargosu yoluyla yapacak ve Çin’e de İran konusunda uyarı verecek, çünkü aynı konuşmasında şunu dedi: "Şayet Çin İran’dan petrol almaya devam ederse gümrük tarifesini yüzde 100'e çıkaracağım."
‘İRAN RESME DAHİL EDİLMEDEN SURİYE’DE BARIŞ NASIL OLUR SORUSU HALA HAVADA ASILI DURUYOR’
İşte bunları göz önüne aldığımızda İran’ın meseleye nasıl dahil olacağı sorusu biraz havada kalıyor. Kaldı ki bu sadece Suriye ile sınırlı bir durum değil, Türkiye’nin de çizmeye çalıştığı bir resim var: Irak Kürdistan’ıyla bir bağ kurmaya çalışıyor. KDP ile Türkiye’nin bağı güçleniyor, öte yandan Talabani’nin partisi de IKBY’de güç kazandı. İran onları destekliyor. PKK'nın yine İran tarafından güçlendirilmeye çalışılması, KDP’nin Türkiye ile bir süredir uyumlu politikalar izlemesi, PKK ile Rojava arasındaki bağ…vb bütün bunları düşününce buradan nasıl çıkılır sorusunun yanıtının ancak Türkiye ile olabileceğini düşünüyorum. Yine aynı noktaya geleceğim, İran’ı resme dahil etmeden bu nasıl çözülür sorusu hala havada asılı olarak duruyor ve zor bir soru.
‘ABD, İRAN’I DEVRE DIŞI BIRAKMAK İSTERSE İSRAİL İLE ROJAVA ARASINDA BİR İŞBİRLİĞİ OLABİLİR’
Ortadoğu’da kurulu dengelerin yanında İsrail’in İran’a saldırması ihtimalini uzmanlar küçümsemiyor. Bunun yanında İsrail Suriye’yi de hedef alan saldırılara zaman zaman imza atıyor. Bu noktada Suriye özelinde Rojava ile İsrail arasında bir yakınlaşma olabileceği üzerinde duruluyor. Rojava ile İsrail arasında bir yakınlaşma olabilir mi? Türkiye bu işbirliği ihtimalinden mi çekiniyor? Bu nedenle mi yeni görüşmeler gündemde?
Evet, Rojava ile İsrail arasında bir yakınlaşma ihtimali dillendiriliyor. Bunun bir oluru var, ancak bir koşula bağlı. O da şöyle; ABD İran’ı devre dışı bırakmaya karar verir, ambargoların yanı sıra İsrail’i de İran’a karşı cesaretlendirirse ve Suriye de İsrail’in yapmak istediklerine cevaz verirse bu mümkün diyebilirim. Elbette çokça parametrenin bir araya gelmesi halinde, bu noktada Türkiye alternatif senaryolara göre hareket edecektir, ancak ABD’nin yanında konumlanması da ihtimal dışı değil. Tabii bu durumda İsrail ile olan durumun içeride Erdoğan’a olumlu ya da olumsuz etkisi de olacaktır. Türkiye’nin İran’a dönük pozisyonu da politikası da sır değil. Dolayısıyla çok muhtemel olmamakla birlikte, Türkiye herhangi bir senaryoda dışarıda kalmayı tercih etmeyeceği için ihtimal dışı da değil.
‘TRUMP TÜRKİYE’NİN DE İRAN KARŞITI KOALİSYONA KATILMASINI SORUN ETMEYECEKTİR’
Türkiye duruma bakıp bu koalisyonda yer alabilir ve Trump iktidarının bununla bir sorunu olmayacaktır. Hatta Trump’ın tam da istediği şey: Bölgesel aktörler bölgede bizim hayata geçirmek istediğimiz politikaları uygulasın. Zamanında Obama Doktrini olarak değerlendirilen ‘biz perde gerisinden liderlik yaparız, ancak sorumluluğu bölgesel aktörler üstlensin’ yaklaşımına Trump’ın soğuk bakmadığını biliyoruz.
İkinci bir seçenekse şöyle: ‘Rusya’nın da katkısıyla bu iş bitsin, İsrail kendini Golan Tepeleri’yle sınırlandırsın, İran’ı sıkıştırmaya devam edelim’ denebilir. Ama Rusya ile beraber Esad’ın iktidarını koruduğu, Türkiye’nin de Rojava’nın karşısında varlığını koruduğu bir senaryoya bu koşullarda evet der mi? Bence der. Bu açıdan baktığımızda Bahçeli’nin açıklamasını ilk duyduğumda düşündüğüm Türkiye’nin bir hazırlık yaptığı yönündeydi.
‘DEVLET TRUMP’IN KAZANMASINI MERKEZE ALDI, BU NEDENLE BAHÇELİ ÖCALAN’A ÇAĞRI YAPTI’
Bahçeli açıklamasını yaptığında, Türkiye’nin artık Suriye’deki durum ya oraya ya buraya devrilmek üzere değerlendirmesi vardı. Yani bir çözüme varmak değil bir çözülmeye varmak üzere. İşte bu çözülmeyi, kim, kimler yönetecek, nasıl yönetecek buna dönük hazırlık yapılıyor. Şayet Harris kazanmış olsaydı, Türkiye mevcut pozisyonunu koruyup zaman içinde geliştirmeye çalışabilirdi. Bana kalırsa devletin merkeze aldığı ve kazanacağını düşündüğü isim Trump’tı. Tam da bu nedenle Öcalan açıklamasını Bahçeli yaptı ve açıklamaları devam da ediyor aynı hatta. Dolayısıyla Trump’ın politikası netleşene kadar da iki senaryo gözetilerek hareket edilecek, yani çağrılar devam edecek. Trump’ın kurmaya başladığı kadronun da son derece İsrail yanlısı ve Türkiye’ye karşı eleştirel olduğunu dikkate alırsak, Türkiye herhangi bir senaryoya müdahil olma şansını tamamen yitirmemek için ön almaya çabalıyor diyebiliriz.
‘ÇÖZÜME DÖNÜK İNANCIMIZ ZEDELENDİ, ANCAK TRUMP VE PUTİN'İN DEVREDE OLDUĞU KOŞULLARDA BU MÜMKÜN OLABİLİR’
Söylediğiniz gibi Türkiye Trump’ın kazanma ihtimalini gözetti ve buna göre pozisyon almaya başladı. Bahçeli bir yandan Öcalan’a çağrı yaptı, öte yandan Esenyurt, Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine kayyım atandı. Türkiye’nin bu pratikleri Kürt sorununa dönük yol haritası açısından ne söylüyor?
Bu noktada iç siyaset ve dış siyaset arasındaki kurucu ilişkiyi gözetmekte fayda var. Karşımızda 2013-2015’te zihinlerimizde Türkiye ve Rojava’ya yönelik oluşan yol haritasından farklı bir durum var. O dönemde barış süreciyle demokratikleşmenin el ele yürüme imkanları üzerinden meseleye yaklaşabiliyorduk. Şimdiyse tam da bu kayyımlarla birlikte süregelen iç güvenlik rejimi böyle bir şeyin bugün çok da muhtemel olmadığını gösteriyor. Bizim geçmiş dönemde çözüme dönük inancımız zedelendi, ancak Trump ve Putin’in devrede olduğu ve al-ver cinsinden anlaşmalara dayanan koşullarda bu pekala mümkün olabilir. Al-ver ilişkisinin yönlendirici olduğu ortamda Putin de Trump da Erdoğan da bu mantığa rahatlıkla adapte olabilecek liderler. Bu liderler, daha büyük hedefleri yeri geldiğinde bir kenara bırakıp bu tür anlaşmaların içine girebilecek özellikler taşıyorlar.
‘ROJAVA’YA SİYASİ VEYA KÜLTÜREL ÖZERKLİK VEREN BİR SENARYO GÜNDEME GELEBİLİR’
Devlet bakımından şöyle bir senaryo pekala mümkün olabilir tabii; Öcalan’ın Meclis’e gelip silah bırakmaya dönük bir açıklama yapması ve ev hapsine alınması. O sırada kayyımların devam etmesi, hatta basıncın derinleşerek CHP ile DEM Parti arasına sert bir duvar örülmeye çalışılması, o sırada PKK alt kadrolarının SDG veya Rojava’ya gidip oradaki yapıya katılması ve bir tür anlaşmanın parçası olarak bölgesel özerklik veya kültürel özerklik verilmesi, IKBY’de olduğu gibi Türkiye’nin himaye edebileceği bir tür Rojava antitesinin oluşması… Bunlar Türkiye’nin aklındaki senaryo gibi görünüyor.
Burada bu işin sürdürülebilirliği veya Türkiye kamuoyunca sürdürülebilirliğine dönük sorun ne derseniz, sorun, bu başarıya doğru giderse Türkiye’deki Kürt hareketinin sol temayül ve demokratikleşme iddiasıyla taban tabana oluşturacağı zıtlık. Dolayısıyla bu, Kürt tabanını da ikiye ayırabilir. Burada belirleyici olan, muhtemel bir Öcalan çağrısının geniş kitleleri nasıl ve ne kadar etkileyeceği. CHP tabanını da sol oluşumları da ikiye ayırabilecek bir duruma neden olabilir. Yani Erdoğan’ın otoriter yönetimini Erdoğan adıyla olmasa da ebedileştirecek bir potansiyel taşıyor. Bu noktada insan burada “bunu olumlu mu bulsam, olumsuz mu bulsam” ikilemine düşüyor. Bu çerçeveden bakınca Türkiye’nin olası bir Trump iktidarına dönük hazırlığının bir parçası olarak bu adımı attığını, elbette iç siyasette Erdoğan’ın iktidarını sürdürecek bir hesabın da olduğunu ancak temel faktörün bu olduğunu söyleyebilirim. Ama her halükarda Kürt meselesinin herhangi bir şekilde çözümünü Türkiye’siz düşünmek mümkün değil.
‘TRUMP NETANYAHU YÖNETİMİNİ DESTEKLEYECEK VE ELİNİ SERBEST BIRAKACAK’
Trump’ın gelişini sevinçle karşılayan liderlerin başında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu geliyor. Nitekim bunu sosyal medya paylaşımlarına da yansıttı. Netanyahu’nun Trump’a ilişkin referansı nedir ki bu kadar sevindi?
Genel olarak duruma baktığımızda hem Demokratların hem de Cumhuriyetçilerin İsrail’in saldırgan politikalarına destek verdiğini biliyorduk. Trump’ın hem son dönem açıklamaları hem de bir önceki dönemde izlediği politikaları göz önüne aldığımızda çok net bazı sonuçlar çıkarabiliyoruz. 20 Ekim’de Netanyahu ile bir görüşme yaptığını söylüyor ve kabaca ‘sen istediğini yap biz arkandayız’ mesajı veriyor.
‘İSRAİL'E KOŞULSUZ DESTEK VERME İHTİMALİ YÜKSEK’
Netanyahu’nun burada iki referans noktası var: Trump’ın son dönemdeki tutumu, açıklamaları ve geçmiş döneminde izlediği politikalar. İlk olarak, Trump bu konuda Biden yönetimine dönük de bazı eleştiriler yaptı: ‘Biden ona (Netanyahu’ya) onu yapma, bunu yapma dedi. Ama Bibi onu dinlemedi ve şu an 3 ay öncesine göre çok daha iyi durumdalar. Biden’ı dinlemedi, eğer Biden’ı dinleselerdi şu anda bu konumda olamayacaklardı.’ Şu, bu derken aslında Biden yönetimi arka kapıdan Netanyahu’ya ateşkes için baskı yaparken, Netanyahu Gazze’de de Lübnan’da da vur emri veriyordu. Bunlar olurken Netanyahu’nun Biden’a kulak asmaması ve bildiğini okuması Trump’a göre olumluydu ve bunun sonucunda oluşan tabloyu da başarı olarak görüyor. Bu açıklamalar ve yorumlardan Trump’ın Netanyahu yönetimini destekleyeceğini ve bir noktaya kadar elini serbest bırakacağını anlıyoruz. Diğer bir referans noktası da ilk döneminde izlediği politikalardı. Örneğin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma, ABD elçiliğini buraya taşıma, ki bu İsrail yönetiminin yıllardır elde etmek istediği bir kazançtı. Bunun yanında ‘Golan Tepeleri'ndeki egemenliğini tanıyorum’ dedi. Filistin’e giden, onlar için hayati olan, hatta bir noktada İsrail’in de kazancına olan yardımları kesti. İran Nükleer Anlaşması’ndan çekildi ve İran’a yaptırımlar uyguladı ki bu zaten İsrail’in desteklediği bir politikaydı. İşte bu iki faktör yani hem açıklamaları hem de ilk dönem yaptıkları bir bütün olarak değerlendirildiğinde İsrail’e koşulsuz destek verme ihtimalinin yüksek olduğunu söylemek mümkün.
‘TRUMP NETANYAHU’YA BEN GÖREVE GELENE KADAR ÇATIŞMALARI EN AZINDAN RESMEN BİTİRDİĞİNİ İLAN ET DEMİŞ OLABİLİR’
Bunun yanında Trump’ın başkanlık görevini bir iş insanı gibi gördüğünü, çatışmaların ekonomik maliyetini de öncelediğini, klasik bir izolasyonculuk şeklinde olmasa da çatışmalara başka bir yerden de yaklaşacağını söylemek gerekiyor. Yine açıklamalarına bakarsak, “Ben savaş çıkarmaya değil, savaş bitirmeye geliyorum” gibi bir ifade kullandı ve bu açıdan kastettiği iki çatışmanın Ukrayna-Rusya ve İsrail ile Filistin-Lübnan arasındaki çatışmalar olduğunu görebiliyoruz. Dahası Trump’ın Netanyahu’ya bir mektup yazdığı ve çatışmalar konusunda elini çabuk tutması gerektiğini söylediği iddia ediliyor. Bu mektup da dikkate alındığında Trump'ın sanıyorum Netanyahu’ya ben göreve gelene kadar bu çatışmaları en azından resmen bitirdiğini ilan et, sonrasına bakarız demiş olabileceğini de tahmin ediyoruz.
‘TRUMP’IN SEÇİLMESİ İÇ SİYASETTE DE NETANYAHU’NUN ELİNİ GÜÇLENDİRDİ’
Netanyahu neden bu kadar sevindi sorunuza dönecek olursam, bunun bir diğer boyutu da iç siyaset. İç siyasette özellikle izlediği rehine siyaseti nedeniyle giderek köşeye sıkıştı. Taraflar arasında çatışmayı bitirecek asli unsur nedir? Bir ateşkesle rehinelerin bir şekilde kurtarılması. Ancak hükümeti oluşturan koalisyon buna bir türlü yanaşmıyor. Biden yönetiminin en rahat ilişki kurduğu isim olan Savunma Bakanı Yoav Gallant’ı da Netanyahu 5 Kasım’da görevden alarak içeride gücünü konsolide etmeye çalışıyordu. Yani Netanyahu, Trump’ın seçilmesiyle içeride eli güçlendiği için de sevinmiş görünüyor.
Mühdan Sağlam Kimdir?
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir. 8 Kasım 2023'te Ankara İdare Mahkemesi kararıyla Mardin Artuklu Üniversitesi'ndeki görevine iade edilmiş, ancak 27 Şubat 2024'te İstinaf Mahkemesi kararıyla yeniden ihraç edilmiştir. 2017-2023 yılları arasında aralarında Gazete Duvar, Almonitor, Kısa Dalga ve Artı Gerçek'in de bulunduğu medya kuruluşlarında çalışmıştır.
Yapay zekanın açıldığı kapı: Nükleerin yeniden keşfi 30 Ekim 2024
Cumhuriyet'in 101. yılı: Demokrasi, laiklik, anayasa, eşit yurttaşlık 29 Ekim 2024
Etiyopya’nın darboğazına BRICS bir çare olacak mı? 25 Ekim 2024
'Çözüm Süreci'nde muhatap Erdoğan değil Bahçeli gibi görünüyor' 21 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI