Dün deprem için yapılmayanların sonuçlarını bugün yaşıyoruz
Yaralarımızı sararken, dayanışmayı örgütlerken bu yaraları açanlara karşı da mücadele etmeliyiz. Rantçılardan, vurgunculardan, talancılardan bunun hesabını sormalıyız.
Halil İmrek*
Büyük bir deprem yaşadık. On binlerce insanımız hayatını kaybetti. Bunun sebepleri var. Hiç kimse 'Çok kötü bir felaket olmuş, ne yapalım' diye geçiştiremez. 10 ili etkileyen bu deprem çok şiddetliydi. Uzun sürdü. İki deprem arka arkaya geldi. Bütün bunları ve ortaya çıkan tabloyu hepimiz yaşayarak gördük. Ama olay bundan ibaret değildi. Şimdi durup düşünmenin ve "bu kadar bir bedel ödemek zorunda mıydık" diye sormanın zamanı. Yıkılan binlerce ev, şimdiden otuz bini aşmış ölüm, doksan bin yaralı ve yıkıntılar altında sayısını bilmediğimiz insan… Bütün bunlar ranttan, kârdan başka bir değer tanımayan sermaye düzeninin bize ödettiği faturadır.
Şimdi bize “siyaset yapmayalım” diyorlar. Herkes samimiyetle kendine şu soruyu sormalıdır. Ne zaman siyaset yapacağız? Bu yaşananlar uyguladıkları siyasetin bir sonucu değil mi? Kamusal denetim özelleştirme yoluyla sermayeye peşkeş çekilirken de siyaset yapmayalım diyorlardı. Depreme yönelik bir plan yapmak yerine rant alanlarını paylaşma planları yapılırken, deprem toplanma alanlarına AVM yapılırken, TOKİ yapılırken de siyaset yapmalım diyorlardı. Bu felaket bize parkların sadece park olmadığını gösterdi. Toplanma alanlarının ne kadar ihtiyaç olduğunu gösterdi. Ama bize yine siyaset yapmayalım dendi. Deprem vergisi olarak toplanan paralar nereye gitti diye sorduğumuzda, siyaset yapmayın denildi.
Depremi siyaset malzemesi yapmayın diyor siyasi iktidar. Bu siyaset ki depremde bile insanlardan para isteniyor. Sermaye yerinde duruyor. Patronlara oluk oluk akan paraya ve işçilerin sırtından edindikleri servete dokunulmuyor. Halkın birikimleri, halk için kullanılmıyor. Vatandaş fedakârca elinden geleni yapıyor, sağlık emekçisi, AFAD çalışanı canla başla çalışıyor. Ancak bütün bunları organize edecek depremin vurduğu kentlerde yaraları saracak devlet yok.
Tamam deprem oldu peki Hükümet, Asker, polis yani devletin bütün imkânlarıyla anında arama kurtarma çalışmalarına katılımı organize edemez miydi? Bütün ülkedeki iş makinalarının dökümü tutulamaz mıydı? Ülkedeki madencilerin ve arama kurtarma ekiplerinin dökümünü tutup bir felaket anında nerede toplanıp olay yerine nasıl taşınacağının planı yapılamaz mıydı? Bu yapılsaydı, ilk günden itibaren düzenli bir arama kurtarma çalışması yapılsaydı, deprem böyle büyük bir felakete dönüşür müydü? 72 saat sonra ortaya çıkan siyasi iktidar, önce OHAL ilan etti. Oysa halkın temel ihtiyacı OHAL değil, yardım ve destekti. İçine girecek bir çadır, ısınacak bir soba veya bir tas sıcak çorba bekliyordu.
İnsanların büyük bir kesimi hâlâ enkaz altında. İnsanlar cenazelerinin çıkması için sıranın kendi enkazlarına gelmesini bekliyor. En temel ihtiyaçlar bile karşılanamıyor. İnsanlar arabalarında ya da kendi imkanlarıyla sağladıkları yazlık kamp çadırlarında kalıyor. Ciddi bir organizasyon sorunu mevcut. Peki devlet niçin ve kimin için var?
Evet, ciddi bir yıkım, büyük can kayıpları yaşanıyor. İşçiler, emekçiler ve Türkiye halklarının bu yıkımın AKP’nin 20 yıldır uyguladığı bu kapitalist düzenden kaynaklandığını görmesine vesile olur ve insanların ölmediği bir ülke kurma yolunda bir ilerleme yaratırsa bunca kötülükten ve yıkımdan insanlık için iyi bir sonuç çıkmış olur.
Yeni yapıların deprem yönetmeliğine uygunluğu denetlenseydi, AKP’nin 21 yıllık iktidarında 9 kez İmar Affı Kanunu’nda düzenlemesi yapılmasaydı, toplanan deprem vergisiyle eski binalar yenilenseydi biz bu felaketi yaşar mıydık? Bunu yapmak çok mu zordu?
Bütün ülke olarak dün yapılmayanların sonuçlarını bugün yaşıyoruz. Bugün yapılanların sonucunu yarın yaşayacağız. AKP yapmaya değil yıkmaya odaklanmış. Üzerinde bir haftadan fazla zaman geçmesine rağmen dışarda kalanlara bir çadır, bir ısıtıcı, düzenli sıcak yemek çıkaramayanlar, bir günde üniversiteleri kapatıp gençleri kapının önüne koydu. İşte yirmi yıldır bunu yaptı ve sonuçları depremle ortaya çıktı. Şimdi düşünün bu gençler okul yüzü görmeden mezun olacak ve yeni binaları bu mühendisler yapacak. İşte bilime düşmanlık bu noktaya vardı.
Bütün bunlar biz politikanın dışında kaldığımız ve örgütlü olmadığımız için başımıza geldi. Onların politikadan anladıkları bizim alın terimizi hangi sermaye grubunun yiyeceği kavgasıdır. Biz kendi tarzımızda politika yapmazsak aç yaşar ve bir felaketle ölürüz. Onlar ise bu felaketi bile ‘Allah’ın lütfuna dönüştürürler.
Şimdiden yardımların nerde toplanacağı kavgasına başladılar. Yıkılan binaları kimin yapacağı üzerinden birbirlerini yiyecekler. Depremle boşalmış kent meydanları onların iştahını kabartıyor. Buna biz işçi ve emekçiler dur diyebilir. Bu kaderi değiştirebiliriz. Bunun yolu felakette gösterdiğimiz fedakârlık, dayanışma ve birliği politik bir örgütlenmeye dönüştürmekten geçiyor. Yaralarımızı sararken, dayanışmayı örgütlerken bu yaraları açanlara karşı da mücadele etmeliyiz. Rantçılardan, vurgunculardan, talancılardan bunun hesabını sormalıyız.
*Emek Partisi GYK Üyesi