Dünya çiçek hastalığını aşı sayesinde nasıl durdurdu?

Dünyayı kasıp kavuran çiçek hastalığı, İngiliz doktor Jenner’ın bulduğu aşı sayesinde denetim altına alınabildi. Jenner’ın keşfi, aşı karşıtlarının çıkardığı gürültüye rağmen kısa sürede kabul gördü.

Google Haberlere Abone ol

Michael Bennett

DUVAR - Covid aşılarının kullanıma sunum süreci devam ederken, geçmişte çiçek hastalığı aşısının küresel ölçekte yayılışında yaşanan güçlüklere ve başarılara yeniden göz atmakta fayda var.

Çiçek hastalığı (bilimsel alanda ‘variola’ adıyla da bilinir), ölüm oranı yüzde 30 olan, korkunç ve aşırı düzeyde bulaşıcı bir hastalıktı. 1798 yılında İngiliz bir taşra doktoru olan Edward Jenner, ‘sığır çiçeği’ (ya da Latince’den ‘sığır’ kelimesi için türetilen ve Jenner tarafından git gide daha fazla tercih edilen bir terim olan “aşı” [ing. ‘vaccine’]; modern bilimsel adıyla ‘vaccinia’) hakkında çeşitli veriler yayınladı. Yayınladığı veriler, süt ineklerinde bulunan bu püstüler* hastalığın insanları çiçek hastalığından koruduğunu öne sürüyordu.

Çocukları sığır çiçeği ile (çoğunlukla kola küçük bir çizik atıp inek çiçeği irinini cildin altına nüfuz ettirerek) ayrıntılı deneyler yaptı ve sığır çiçeği aşısını çiçek hastalığını önlemenin güvenilir ve etkili bir yolu olarak kamusal alana sundu.

Jenner’ın dillendirdiği iddialar ilk başta şüpheyle karşılandı. İngiltere’de bile, aşılama 1800 yılına dek herhangi bir ölçekte dikkate alınmadı. Yine de o zamana kadar, sığır çiçeği örnekleri diğer ülkelere gönderildi ve insanları çiçek hastalığına karşı korumanın bir yolu olarak büyük bir ilgiyle karşılandı. 1805 yılına gelindiğinde, Napolyon Savaşları’nın zirve noktasında, dünya genelinde insanlar aşılanmaya başlanmıştı. 1815 yılında, yarısı Avrupa kıtası dışında olmak üzere birkaç milyon insan aşılanmıştı.

Bununla birlikte, ne yazık ki çiçek hastalığının küresel olarak ortadan kaldırılması 1970’lerin sonlarına kadar gerçekleştirilemedi.

SIĞIR ÇİÇEĞİ MUCİZESİ

Dünyanın her yerinde çiçek hastalığından korkuluyordu fakat insanlar onunla yaşamayı da öğrenmişti. Hastalığı tanımak fazlasıyla kolaydı; kurbanlar bulaştırıcı hale gelmeden önce gözle görülür şekilde hastalanıyordu. En önemlisi, insanlar hastalıktan kurtulurlarsa, ömür boyu bağışıklık kazanacaklarından emin olabileceklerini biliyorlardı.

Çiçek hastalığıyla birlikte yaşamayı öğrenmek, kimi zaman hafif bir hasar görmesi umuduyla çocukları kasıtlı biçimde hastalığa maruz bırakmayı içeriyordu. İngiltere’de, çiçek hastalığı aşılamasının -yani kolda hafif bir kesik açmak ve yaraya çiçek hastalığı irini bulaştırmanın- doğal yollarla bulaşan çiçek hastalığı vakalarından çok daha az sayıda ölümle sonuçlandığı anlaşıldı.

Jenner, (‘variolasyon’ adıyla da bilinen) çiçek hastalığı aşısının uygulayıcısı olarak, rastlantı sonucu sığır çiçeğine yakalanan kişilerin çiçek hastalığına karşı bağışıklık kazandığına dair kanıtlar da buldu.

Teorisini, bir sığırdan değil de bir sütçünün elindeki bir kesecikten, yani kabarcıktan alınan bir sığır çiçeği sürüntüsüyle aşılama yaparak ve ‘variolasyon’ yoluyla çiçek hastalığına karşı geliştirilen direnci göstererek teste tâbi tuttu.

Jenner’ın sığır çiçeğini çiçek hastalığına karşı güvenilir ve etkili bir seçenek olarak sunması, 1799 yılında Londra’da yapılan deneyler neticesinde desteklendi. Ne var ki, ebeveynler arasındaki şüpheleri gidermek kolay olmayacaktı. Bununla birlikte, insanlar çiçek hastalığından daha fazla korktular ve çiçek hastalığına karşı aşılamanın hastalar ve toplum için büyük riskler barındırabileceği de düşünüldü. Sığır çiçeği, çığır açıcı bir buluştu.

DAĞITIMDAN ZİYADE BİR TOHUMLAMA

Bir lütuf olarak karşılanmasına rağmen, yeni yaklaşım cılız bir başlangıç yapmıştı. Sığır çiçeği enden görülüyor, arada bir yalnızca mandıralarda ortaya çıkıyordu. Aşının temini, en başından itibaren insan vücudu üzerindeki yayılımına bağlıydı. Eğer aşı bir çocuğun kolunda ‘tuttuysa’, ancak dokuz ya da on gün sonra olgun püstül yeni aşı temin etmek amacıyla deliniyordu.

Yoksulların çocukları ücretsiz olarak aşılandı ve muayene için kliniklere gittikleri zamanlarda bir sonraki çocuk grubuyla kol kola gelecek biçimde oturtuldu. Aşıların bir kısmı, sonraki aşıyı hazırda bulundurmak amacıyla genellikle pamuk lifleri üzerinde kurutularak saklandı. Kalite kontrolü büyük bir sorundu. 1800 yılında, aşıyı yaymak ve dağıtmak üzere Londra’da bir sığır çiçeği enstitüsü ve 1803’te uygulamayı teşvik etmek amacıyla ‘Royal Jenner Society’ adlı dernek kuruldu.

Aşının ilk yayılışı, bir yayılmadan daha ziyade küçük topluluklar halindeki bir göçü andırıyordu. Pamuk lifleri üzerindeki bitki tohumlarını andıran sığır çiçeği numuneleri, İngiltere’deki kentlere ve diğer ülkelere posta yoluyla gönderiliyordu.

Birçok numune adresine ulaştığında işe yaramaz hale geliyordu; yine de onları bol miktarda göndererek, Avrupa ve Kuzey Amerika’daki aşılamaları desteklemek, nispeten kolaydı. Zamanla paketleme alanında yaşanan gelişmeler, aşının Viyana’dan Bağdat’a gönderilmesini bile mümkün hale getirdi ve bu kentte, 1802 yılında Hindistan’a daha fazlasının yollanması amacıyla çoğaltıldı. Canlı aşı, 154 günlük bir yolculuktan sonra 1804 yılında Sydney’e dahi ulaştırılabildi.

‘KOL KOLA’ BİR DÜNYA

Mesafenin yaşattığı zorlukları aşmak için kullanılan bir başka yaklaşım da aşılanmış hastaları taşımaktı. 1802 yılının başlarında, Rus Çarı Alexander, ülke genelinde aşılamayı yaygınlaştırmak için bir kentte aşılanan çocukların komşu kentteki çocuklarla kol kola gezmeleri için kendilerine refakat edilen bir keşif seferine onay verdi. İspanya Kralı Carlos, 1803 yılında bir grup çocuğu aşılayarak, Hispanik [İspanyol hâkimiyeti altındaki] Amerika’ya ve daha sonra Manila ve Macao’ya varıncaya dek Pasifik genelinde canlı aşı tedariki sağlayan daha büyük bir seferberlik başlattı.

Aşılama, kelimenin tam anlamıyla dünyayı kol kola getirmişti. Aşının küresel ölçekteki süratli dağıtımı, yalnızca çiçek hastalığına karşı duyulan evrensel korkuya değil, aynı zamanda insani şevk ve uluslararası işbirliğine de çok şey borçluydu.

Aşı uygulamasını yerleşik hale getirmek amacıyla bir takım önlemler hayata geçirildi. Berlin’de çocuklara hediyeler ve madalyalar dağıtıldı. Meksika ve Hindistan’da yaşayan fakir annelere, çocuklarını aşılatmaları için rüşvet verildi. Avusturya’da, çocukları çiçek hastalığı nedeniyle ölen anneler kamuya açıklandı ve açık biçimde ayıplandı.

Kimi devletler, süratle, aşıyı zorunlu kılma doğrultusunda yol aldı. Napolyon’un aşılamanın en büyük savunucusu olduğu Fransa’da, aşı yaptırmak bir vatandaşlık görevi olarak teşvik edilse de zorunlu hale getirilmedi. Danimarka’da, aşı sertifikası, okula gitmek, kamusal işlerde çalışmak ve hatta evlenebilmek için hızla zorunlu bir hale getirildi.

GEVŞEKLİK VE KARARSIZLIK

Aşının küresel çaptaki başarısının farkında olan Jenner ve meslektaşları, bizzat İngiltere’deki ivme kaybı nedeniyle üzülüyordu. Londra’daki aşılama faaliyeti, eski tarz aşılamayı savunanlar tarafından yönlendirilen gürültücü bir aşı karşıtı lobinin tehdidi altındaydı.

1805’te yaşanan bir çiçek hastalığı salgını, aşılamanın kıymetini gözler önüne sererken, yetersiz aşılamalardan kaynaklanan kimi başarısızlıkları da ortaya çıkardı. Aşının ömür boyu etkili olduğunu öne süren Jenner, çıtayı çok yükseğe koymuştu. 1823 yılındaki ölümüne dek, periyodik olarak yeniden aşılama gerektiğini kabul etmekte gönülsüz davrandı.

İngiltere ve diğer ülkelerde var olan en büyük sorun gevşek davranılmasıydı. Çiçek hastalığını bastırmada ve hatta bazı bölgelerde tamamen yok etmede sağlanan erken başarı, ebeveynlerin aşılamayı ihmal etmesine yol açtı.

1830’larda yaşanan salgınlar büyük bir şok yarattı ve 1840 yılında İngiliz hükümetini aşılama faaliyetini finanse etmeye ve 1853’te aşılanmayı zorunlu hale getirmeye yöneltti. [Avustralya’da bulunan] Yeni Güney Galler olmasa da Victoria eyaleti bu ipucunun ardından gitti. Tartışmalara yol açmasına ve aşı karşıtı hezeyanı körüklemesine karşın, [zorunlu askerlik karşıtı] vicdani ret bağlamında getirilen bazı hükümlerle birlikte, zorunlu aşılama, uygulamayı düzenli bir hale getirmede hayati bir rol oynadı. Zorunlu aşılama çiçek hastalığını bastırdı, çeşitli ilerlemelerin önünü açtı ve yeni aşıların geliştirilmesine ilham kaynağı oldu.

Başlangıçtan itibaren, aşılama, çiçek hastalığını ortadan kaldırmak için etkili bir araç olarak görüldü. Aşılama devam ettiği sürece sayısız canı kurtardı, toplulukları güven içinde tuttu ve salgınların şiddetini azalttı.

Çiçek hastalığının kalıcı biçimde yok edilmesi, hükümetlerin altyapı ve kaynak temin etmesini ve aşılamayı zorunlu kılmasa bile teşvik etmek için gereken siyasi iradeyi göstermesini gerektirdi.

Hastalık Batı’da büyük oranda kontrol altına alınmış olsa da, Dünya Sağlık Örgütü’nün tüm dünyada çiçek hastalığının kaldırılmasına kendini adadığı 20'inci yüzyılın ortalarında bile milyonlarca insan hâlâ çiçek hastalığından can vermeye devam ediyordu.

* Püstül (pustula): Cildin koruyucu tabakasında oluşan içi iltihapla dolu olan keseciklerdir. Deride oluşan püstüller kolayca fark edilebilir.

Makalenin orijinali The Conversation sitesinde yayımlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)