Popülistler bir zamanlar devrimciydi
Günümüz popülist hareketleri, ırkçı, zenginlerin desteklediği sağcı bir siyasetin vaizliğini yapsa bile, ortaya çıktığı ilk dönemde büyük işçi ve çiftçi hareketlerinin dayanışmasından oluşmaktaydı. Bu hareket, her renkten ve ırktan emekçinin umut ve dayanışma aracı olarak oluşturulmuş devrimci bir karaktere sahipti.
Adrienne Petty*
Popülizm (halkçılık) ve popülist (halkçı) kelimeleri sade ve tutarlı bir anlam içermiyor. Ancak bu, şu anda anahtar durumdaki kelimeler olarak, günümüzdeki ve ortaya çıktığı dönem içerisindeki karakterini tutarlı ve nispeten sade terimlerle tarif edemeyeceğimiz anlamına da gelmiyor. Popülist sözcüğü, Amerika Birleşik Devletleri'nin Orta-Batı ve Güney bölgelerindeki çiftçiler ve işçiler tarafından başlatılan bir hareket için isabetli bir isim olarak ilk kez 1891 yılında kullanılmıştı. Hayatları boyunca maruz kaldıkları kurumsal kapitalistlerin (şirketlerin) kontrolüne karşı meydan okumak için eylemlere başlamışlardı. Kurdukları parti, on yıl içinde dağılmış olsa da popülizm ve popülist sözleri kullanılmaya devam etti.
Popülizm anlayışımızın geliştirilmesinde, yetkin tarihçi Richard Hofstadter’dan daha fazla etkili olan hiç kimse yoktur ve yetkin bilim insanları bir hata yaptığı zaman, bu hata daha da büyür. Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında “Reform Çağı’nda” (1955) adlı kitabı yayınlanan Hofstadter, 19. yüz yılın sonunda kurulan Popülist Parti üyelerinin “bağımsız” karakterini kaybeden küçük çiftçiler olmadığını ileri sürdü. Ona göre, toplumsal statüdeki üstün pozisyonlarını yitiren kaprisli kapitalistler, gerici siyasi endişelerini yobaz, Yahudi düşmanı ve modernizm karşıtı yollarla ifade etmek istemişlerdi. Hofstadter, ABD’li senatör Joseph McCarthy’nin anti-komünist içerikli haçlı seferinin rüzgârında yazıyordu ve günümüzde McCarthy’ciliği destekleyen Amerikalıları anlayabilmek için popülistleri nasıl yorumlamaya çalıştığını görmek daha kolaydır.
1970’li yıllarda tarihçi C. Vann Woodward’ın eleştirileriyle kısmen darbe alan Hofstadter, Popülistlerin tarihsel bir aktarımından ziyade bir karikatürünü ortaya koyduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Yine de “emek şövalyesi” sözünün ve bazen de “popülistin” küçümseyici anlamdaki kullanımı devam etti ve Alabama Valisi George Wallace’ın zar zor anlatabildiği entegrasyon karşıtı politikalarından, ABD eski başkanı Barack Obama’nın bu konudaki haklı ve destek gören itirazına dek her şeyi tanımlayacak biçimde uyarlandı.
TARİHSEL ANLAMINI YİTİREN TERİMLER
Tüm anahtar sözcükler, bilhassa da politik alandaki “popülist” ve “popülizm” terimleri, doğrudan ve dolaylı olarak önem atfettikleri şeylerin yanı sıra, dikkatimizi başka yönlere çektikleri noktalar açısından da önemlidirler. Günümüzde kullanılan “popülizm”, uçlara kaymış politik yaşamımızı ve Obama’nın başkanlığına karşı duyulan tepkiyi yansıtır. Bu terim, beyaz Amerikalılar ve Avrupalıların küreselleşmenin kötü etkilerini ve sanayideki gerilemeyi önleme politikasında, hayatlarının ufkunu daraltması nedeniyle hissettikleri korku ve hoşnutsuzluğu arkasına alma amacını taşır. Sözcük, onu telâffuz edenlerin beyaz işçi sınıfının endişelerini ciddiye almasını sağlarken, ırkçılığa da prim veriyor. Yanı sıra, popülizm, çoğunluğu işçi sınıfından olan Afrika kökenli Amerikalıların yaşamlarına biçim veren aynı sorunları, başka bir “ırk” alanına ya da ırklar arası ilişkilere yönlendiriyor.
Temel sorun, popülist kelimesinin yalnızca ırkçılık ve etnik şovenizmi örtmek için bir paravan olarak kullanılması değil tabi ki. Bu terim, aynı anda beyaz işçi sınıfı mensuplarını kendi düşüncesine hapseden (sağcı) ideolojinin, beyazların herkesle aynı toplumsal ve mâli sorunları yaşamasının haksızlık olduğu fikrini güçlendirerek, (ayrımcılığın) çoğalmasına yardım ediyor. Karşılaştıkları ekonomik zorluklar nedeniyle öfke duyan beyaz işçiler, bir isimle hareket ediyorlar; beyaz olmayan işçilerin yaşadığı mâli sorunlarsa tamamen göz ardı ediliyor. Bunun anlamı; beyaz işçi sınıfından olan insanların, kendilerinin mâli açıdan güvence altında veya refah içerisinde yaşaması gerektiğine inandıkları ve bu refah hakkının, (sadece) kendi toplumları için doğuştan gelen bir hak olduğu düşüncesinin hâkim olduğu gerçeğidir.
IRKÇILIĞA ÇANAK TUTAN BİR SÖYLEM
Özellikle ABD’de popülist sözcüğünün kullanım şekli, kısır bir çifte standardı sürdürmeye yardımcı oluyor: Ekonomik eşitsizlik, zehirli içme suyu, uyuşturucu bağımlılığı, vatandaşlara karşı polis terörü ve daha fazlası, ağırlıklı olarak Afrika ve Latin kökenli topluluklar için anormal boyutlarda sürüyor. Diğer yandan, beyaz insanların bunlara maruz kalması kabul edilemez bir suç olarak görülüyor. Elbette bu tür haksızlıklar her zaman bir sorundur. Kısacası, ABD’de popülist sözcüğüne atfedilen görüşler, beyazların korunmaya muhtaç ekonomik çıkarları olduğuna dair açık ve sahtekârca bir izlenim yaratıyor; ancak siyah ya da diğer azınlıktan olan insanlar, tamamen siyah ya da azınlık insanlar tarafından şekillendirilmiş farklı ihtiyaçlar yaşıyorlar. Böyle bir ideoloji topluma egemen olduğundaysa, toplum genelindeki dayanışma olanakları da git gide azalıyor.
Ana akım gazeteciler ve yorumcular, toplumsal kesimler arasındaki siyasi işbirliğinin zayıflamasına neden olmuyor. Ancak popülistler, gazetecilerin geniş bir kitleyi temsil eden ekonomik çıkarlarını, okuyucunun veya izleyicinin zihnine doğrudan “beyaz ırkçı” nitelemesini getirmeksizin, kimi beyaz seçmenlerin bağnazlığını göstermelerine izin vererek korurlar. Barbara J. Fields ve Karen E. Fields’ın “Racecraft” (Irk Sanatı / 2014) gibi kitaplarında aktardığı üzere, ABD’de ırkçılık konusunda “evcilleştirilmiş” birçok şey var.
Trump’ın “Amerika’yı Yeniden Muhtesem Yapın” sloganı, Hofstadter’ın orijinal popülistlere atfettiği nostaljiyle de uyumlu ve asla var olmayan bir geçmişin geri dönüşüne özlem duydukları iddiasını yansıtıyor. Fakat Hofstadter, nostaljik bir nesne olarak tüketilen gerçek popülistleri görmezden gelerek hata etti. Onlar da günümüzün beyaz işçi sınıfı gibi, somut ve zarar verici değişimlere tepki gösteriyorlardı.
Özgün popülistlerin ya da bugünün popülistlerinin mağduriyetlerini ortadan kaldırmak, Batı dünyasını mevcut çıkmazlarını telâfi etme düşüncesinden mahrum bırakmaya hizmet eder. Özgün popülistler, gerçek bir demokrasi sözü vererek, on yıllar boyunca siyasi hareketleri ve siyasi partileri içinde yaşatılan bir vaatte bulundu ve bu inancı besledi. Kimi büyük ve kalıcı sosyal, politik ve ekonomik sorunları gözler önüne serdiler, politik ve ekonomik gücün yoğunlaşmasına ve çarpıtılmasına tepki göstermek hususunda somut, demokratik yollar önerdiler. Elimizde, emekçiler için bazı dersler var. Bugün, Hofstadter’ın hatalı yorumundan yarım yüz yıl sonra, akademisyenler Popülist Parti’nin demokrasinin ilerletilmesi konusunda devrimci katkılar sağladığını ve bir asır önce siyah ve beyaz çiftçilerin siyasi koalisyonunu kurmada başarılı olduğunu daha açık biçimde ifade ediyorlar.
POPÜLİZM DEVRİMCİ BİR HAREKETTİ
Zenginlik ve gelirdeki adaletsiz dağılıma, siyasal gücün haksız biçimde zenginlerin elinde toplanmasına ve iktidar ile hükümetin iş dünyasına ihale ettiği işlerdeki büyük yolsuzluklara karşı biraraya geldiler. “Emek Şövalyeleri” ve en önemlisi “Çiftçi İttifakı” (1875’te Teksas’ta kurulmuştu) gibi birçok örgüt, kooperatif, topluluk ve sendikaların oluşumu Popülist Parti sayesinde gerçekleşmiştir. Bunlar her zaman için küçük organizasyonlar değildi. Yalnızca Georgia’da, 1890’da kurulan Çiftçiler İttifakı 100 bin üyeye sahipti. İttifak, nihayetinde, örgütleyenler, destekçiler ya da iş sahipleri olarak Popülist Parti saflarına katıldı; erkek ve kadın örgütlerini yeniden düzenledi ve partide değişime yol açtı.
Güneyli Çiftçiler İttifakı, Popülist Parti’nin doğrudan öncülüydü. Büyük bankaların kapatılmasını ve kendi alternatif bankacılık sistemlerinin yürütülmesini önerdi; federal hükümetin kredileri ve parayı kontrol etmesini istedi ve ucuz gümüş paraların basılarak dolaşımda bulunan para arzında artış sağlanması için mücadele etti. İttifak, tekelleri yok etmeye, iş hayatında sekiz saatlik çalışma gününü yasalaştırmaya, demiryollarını ve telgraf hatlarını hükümet denetimine aldırmaya çalıştı.
Çiftçiler İttifakı’nı hatırlamak önemlidir; zira, Popülist Parti sonrasında, günümüzde olduğu gibi, insanları ortaklaştıran mağduriyetlerin beyaz insanlara has olmadığını açıkça ortaya koyduğu için kıymetlidir. Siyah erkek ve kadınlar, Çiftçiler İttifakı’nda ve popülist hareketin başlarında hayati bir rol oynamıştır: 1891’de üye sayısı 1.2 milyon olan “Renkli Çiftçiler İttifakı”, kendi kendine yardım, karşılıklı dayanışma ve geliştirilmiş çiftçiliği teşvik etmek için organizasyonlar oluşturdu. Çalışma koşullarını protesto etmek ve daha fazla ücret talebiyle pamuk toplayıcıları için bir grev örgütlediler. Tarım alanındaki siyasi eylemcilik ve Popülist Parti’yi ortaya çıkaran siyasi örgütlerin birleşmesi, popülistler hakkındaki tarihin tamamen tarıma atfedilmesi yanlışının sadece bir nostaljiden kaynaklanmadığını da ortaya koyuyor. Kölelik günlerinin anılarından uzakta, yaratıcı bir şekilde geleceğe bakarken motive olmuş durumda, ferah bir yaşamda yeteneklerini geliştirmek için cesaretle çaba gösterdiler.
GÜNÜMÜZDEKİ POPÜLİST HAREKET TAMAMEN SAHTEDİR
Geçmişe baktığımızda, asıl Popülist Parti hakkındaki en olağanüstü nokta, daha sonradan ortaya çıkan yabancı düşmanlığı değil, belki de Amerika’nın erken döneminde gerçekleşen en nadir ve en güçlü siyasi başarılarıdır: Farklı renk skalasından olan işçilerin kurduğu büyük bir ittifak! Jim Crow, popülizme ciddi bir tepki gösteriyor. Donald Trump ve Marine Le Pen, bazı tarihsel figürlerle benzerlik gösteriyorsa dahi, gerçekte Popülist Parti liderleriyle benzeşmiyorlar. Tam ters biçimde, Güney Carolinalı Pitchfork Ben Tillman veya Kuzey Carolinalı Furnifold Simmons gibi ırkçılar, Popülist Parti’yi yok etmek ve demokratik potansiyelini bastırmak için “beyazların üstünlüğü” söylemini kullanan, boş konuşan politikacılardır.
Günümüzde yaşadığımız sorunlar, Popülist Parti’nin üstesinden gelmeye çalıştığı şeylerden oldukça uzaktalar. Ancak onların hareketi hayâl gücümüze ilhâm verebilir. Onların sıradışı siyasi eylemleri, nobranlık ve gençlerin attığı tweet’ler gibi değildi; örgütlü bir hareket, eyalet genelinde ve yerel düzeyde örgütlenme ve insanların yaşam koşullarını düzeltmek için somut öneriler üzerine kurulmuştu.
*Adrienne Petty, William&Mary Enstitüsü’nde tarih profesörüdür. En son kitabı, “Standing the Ground: Small Farmers in North Carolina Since the Civil War” (Toprağa Dayanmak: Kuzey Carolina’da İç Savaş Sonrasında Küçük Çiftçiler) adıyla 2013 yılında yayınlandı.
Yazının orijinai aeon sitesinde yayınlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)