Sağ Siyonistler ve Yahudi düşmanlarının gizli ittifakı

Amerika’da yükselen ırkçılık ve Yahudi düşmanı hareket, ilk bakışta yalın bir düşmanlık dalgası gibi görünse de uzun yıllara dayanan gizli bir işbirliğinin ipuçlarını da gün yüzüne çıkarıyor. Ortaya çıkan yeni bağlantılar, ilişkilerin oldukça karmaşık olabileceğini düşündürüyor.

Google Haberlere Abone ol

Suzanne Schneider *

-David Friedman’ın Kongre Duruşması, Benjamin Netanyahu’nun ziyareti ve Trump’ın yükselişe geçen antisemitizm hakkında konuşmayı reddetmesi arasında, Amerikan Yahudi toplumu zor günler geçiriyor.

Kendini sağda konumlayanlar için, Trump’ın Filistin’de iki devletli çözümü terketmesi ve Friedman’ın adaylığı, yeni yönetimin kendisini genişlemeci bir Siyonizme daha yakın gördüğünü gösteriyor. Başkan’ın yakın çevresinde Jared Kushner’ın bulunması, Friedman ve Bibi gibi isimlere rağmen, Başkan’ın aslında antisemitist olmadığını düşündürüyor. Aynı mantıkla, Trump ve Steve Bannon’un İsrail ile olan güçlü bağları da Yahudilere karşı herhangi bir antipati besledikleri hipotezini çürütüyor.

Ne var ki pek çok liberal ve orta yolcu için Kushner ve Bannon’un* beraber çalışacak olmaları sonsuz kafa karışıklığı yaratıyor. Yahudi Soykırımı’ndan kurtulmuş bir ailenin soyundan gelen Kushner ile, aşırı sağın ideolojik lideri olan Bannon nasıl bir ortak yön bulacaklar?

TARİHSEL BAĞLAR

Cevap siyonist hareketin tarihinde yatıyor olabilir. Tarih aslında bize antisemitizm ile siyonizm arasında niteliksel farklar olmadığını gösteriyor. Hatta bu iki ideoloji zaman zaman beraber bile çalışmış: Yahudileri tek bir yerde toplamak, ve böylece başka yerlerde olmamalarını sağlamak için.

19. yüzyılın sonlarına doğru modern Siyonist hareket ortaya çıkmadan önce bile, Hristiyan filozoflar ve devlet adamları ‘oryantal’ Yahudi kitlesi ile ne yapacaklarını tartışıyorlardı. North Carolina Üniversitesi’nde bir akademisyen olan Jonathan Hess’in anlattığı kadarıyla, aydınlanma figürleri arasında popüler olan bir ‘çözüm’, Yahudileri bir koloniye göndermek ve orada gelişmelerini sağlamaktı. Nitekim Alman idealizminin ünlü isimlerinden biri olan Fichte de 1793 yılında yazdığı notlarda “Avrupalıların Yahudi tehdidinden korunmalarının en etkin yönteminin, kutsal toprakları onlar için fethetmek ve onları oraya göndermek” olduğunu söylemişti.

Böylelikle Siyonizm, Avrupalı Yahudiler arasında özellikle de politik antisemitizme bir çare olarak parlayan politik bir harekete dönüştü. Siyonizmin öncüleri olan Leo Pinsker ve Theodor Herzl’e göre Yahudilerin kayda değer bir nüfusa ulaştığı her yerde antisemitizm kaçınılmaz bir fenomen olarak ortaya çıkacaktı. Diğer uluslarla normal ilişkiler ancak Yahudilerin çoğunluk olacakları başka bir lokasyona taşınmasıyla mümkün olabilirdi. Dolayısıyla farklılıkları ortadan kaldıracak yenilikçi ve kapsayıcı uygulamalar ve modern bir devlet düzeni yerine, Herzl’in çağdaşı olan Siyonist düşünürüler, Yahudi ‘sorununa’ çareyi Yahudileri Avrupa devletlerinden göndermekte buldular.

Yahudilerin asıl yerleştikleri ve köklerinin bulunduğu yerlere değil de Kutsal Topraklar’a ait oldukları düşüncesi, elbette tüm Siyonistlerin arkasında durduğu bir fikir olmadı. Ne o zaman olmuştu ne de şimdi oluyor. Yine de toprak ve kan milliyetçiliğinin altını çizen sorunlu mantığın Avrupadaki Yahudi hayatını mahvettiğini görmek zor değil. Nazizm elbette bu sorunlu mantıktan beslendi ve Yahudilerin asla gerçek anlamda Alman olamayacakları fikrini öne sürdü. Tabii Naziler bu sonucu çok daha radikal bir noktaya çekti ve bu konudaki kararları, Yahudileri başka bir yere göndermek değil onlara soykırım yapmak oldu.

SAĞ SİYONİZM VE NAZİZM İLİŞKİSİ

1930’lar ve erken dönem 1940’larda yıkımın ölçeği net olarak bilinemese de pek çok kişi bu dönemde sağ kanattaki Siyonistlerin Nazi Almanyası ile kurduğu bağları hayret verici buluyor. Pek çok akademisyen, ana akım Siyonistleri reddeden ve onlara “Bolşevikler” lakabını takan Revizyonist Siyonistler arasında faşizme sempati besleyen isimler olduğunu aktarıyor. Öyle ki, David Ben-Gurion 1933’te yayınladığı bir kitapta Revizyonist hareketin kurucusu olan Ze’ev Jabotinsky‘nin Hitler’in ayak izlerini takip ettiğini söylüyor.

1941 yılında Siyonist sağın faşizmle olan flörtü en trajik doruğuna ulaştı. Kehi Avraham Stern’in paramiliter grubu Alman diplomat Otto Von Hentig ile temasa geçti ve Alman devleti ile Filistin’deki İbrani hareketi arasında işbirliği önerdi. Nazi Almanyası bu cömert teklifi reddetti; zira Yahudi varlığına son vermek için akıllarında başka “çözümler’” vardı.

Trump’ın başkanlığını ve aşırı sağcı beyaz milliyetçiler ile kimi Amerikan Yahudileri arasında kurulan çeşitli ittifakları, bu tarihi verileri aklımda tutarak okumaya çalışıyorum. ‘Daha büyük bir İsrail’ için herkesin beraber çalışması gerektiği sözleri, tüm müttefiklerin eşit yaratılmadıklarını unutturmamalı. Richard Spencer, Siyonizme hayranlığını dile getirdiğinde (çünkü onun algısında bu hareket öncelikle etnik homojenliği destekleyen bir hareket) bunun tesadüf olmadığını, Amerika’nın barışçıl bir etnik temizlik sonrası çok daha iyi durumda olacağı önerisiyle aslında bağdaştığını görmek gerekiyor. Etnik temizlikten kasıt da elbette, beyaz ve Avrupa kökenli olmayanlar. Amerikan Yahudileri o tip bir devlet içinde gerçekten takdir göreceklerini, olacaklardan azade kalacaklarını mı düşünüyorlar? Ve Trump seçildiğinden beri her yerde belirmeye başlayan gamalı haçları, aslında bizim yurdumuzun çok uzaklarda olduğunu bize hatırlatmak için asılmış barışçıl semboller olarak mı yorumluyorlar?

Cevap şu olmalı: “Hayır.”

Yahudiler, farklılıkların çözüm gerektiren bir ‘sorun’ değil kutlanacak bir şey kabul edildiği pek çok farklı toplumda mutlu bir şekilde yaşıyorlar. Sağcı Siyonistler ile aşırı sağ milliyetçiler arasında başgösteren ittifaksa bir anormallik olarak görülmemeli. Aslında birbiriyle uyumlu hareketlerin birbirini bulmasıdır bu. İki hareket de herkesin kendi antik atalarının topraklarına dönüp, homojen ve ‘pür’ kitleler halinde yaşamalarını arzu ediyor. Bu gibi düşünceler 20. yüz yılda tarifi imkansız yıkımlar yarattı. 21. yüz yılda aynı şeyi tekrarlamayalım.

*Not: 19 Şubat 2017 tarihli bu makalenin yayınlanmasından sonra, ABD Başkanı Donald Trump’ın Başstratejisti olan Steve Bannon 17 Ağustos 2017 tarihinde görevinden ayrıldı. Başkan’ın üst düzey danışmanı ve aynı zamanda damadı olan Jared Kushner ise görevine devam ediyor. ABD basınında Bannon’ın görevden alınışının Temmuz ayında zamana yayılacak şekilde kararlaştırıldığı, ancak Virginia’daki Neo-Nazi eyleminden sonra sürecin hızlandırıldığı belirtiliyor.

* Makalenin aslı Forward sitesinde yayınlanmıştır. (Çeviren: İdil Karşıt)