Sosyal medya ve demokrasinin bugünü
Sosyal medya platformları, kullanıcıların yayınladığı sahte haberler ve yanlış bilgilendirme konusunda kendilerinin tarafsız ve “sorumsuz” olduklarını iddia ediyorlar. Oysa son başkanlık seçimleri durumun hiç de böyle olmadığını gösterdi. Sanal dünyada birçok meseleyi çarpıtmak mümkün ve bu sürekli gerçekleşiyor.
Francis Fukuyama *
Son birkaç hafta, büyük internet platformları (Facebook, Google ve Twitter) açısından iyi geçmedi. Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg geçen yıl yapılan başkanlık seçimine ilişkin olarak, şirketinin bu konuda herhangi bir etkisi olduğunu düşünmenin “çılgınca” olduğunu öne sürdü. Fakat Facebook’un CEO’su Sheryl Sandberg, Washington’da bir itirafta bulunduğu zor bir hafta geçirmek zorunda kaldı; zira son zamanlarda Rusların başkanlık kampanyası süresince siyasi reklamlar yayınlattığı ortaya çıktı. Twitter, Cumhuriyetçi Parti Tennessee ofisinin adeta baş ağrısı haline gelen @TEN_GOP adlı kullanıcının gerçekte ırkçı ve ayrımcı mesajlar yayınlayan bir Rus trol olduğunu ve gerçek parti teşkilatının şirketi bilgilendirmesine rağmen hesabın aylarca kapatılmadığını itiraf etti. Önümüzdeki hafta daha fazla platform yöneticisi
Kongre komiteleri önünde hesap verecek ve Amerikan demokrasisine karşı sorumlulukları bağlamında sorgulanacaklar.
İnternet ve sosyal medyanın yükselişi, dünya çapında ücretsiz konuşma olanaklarını geliştirdi. Siyasi sonuçları etkilemek amacıyla kasıtlı olarak yayılan kötü niyetli bilgiler, propaganda ve yanlış bilgilendirmenin bir yolu haline geldi. Geleneksel ifade özgürlüğü düşüncesi, artık bir fikir piyasasına dönüştü: Eğer ortada yanlış bilgiler dolanıyorsa, çözüm onu sansürlemek ya da kurallara uygun hale getirmek değil, yanlış bilginin karşısına doğru bilgiyi koymaktır. Daha fazla bilgi her zaman daha iyidir. Öte yandan bu strateji, kimsenin tanımadığı binlerce robot yazılım ve trolün kötü niyetli mesajları yaygınlaştırabildiği internet çağında ne kadar verimli olur, orası bilinmiyor. Sosyal platformların çalışma modelleri, viraliteye (virüs gibi yayılma durumuna) olanak sağlayan, komplo hikâyeleri ve tartışmalı bilgilerin yaygınlık oranlarını hızlandıran algoritmalar nedeniyle sorunu daha da kötüleştiriyor.
SORUMLULUK KİME AİT?
Platformlar kendilerinin kısaca, aynen bir telefon şirketinin telefon kullanıcılarını birbirine bağlaması gibi, kullanıcılarının bilgi paylaştığı tarafsız teknoloji platformları olduklarını iddia ediyorlar. 1990’lı yıllardan kalma hukuk sistemi, bulundurdukları materyallerin sorumluluğundan muaf olan medya şirketlerinin değil, kanalların sorumlu olduğu fikrine dayanıyor. Ancak bunlar tarafsız değiller: İşletme modelleri, reklamlarını izleyici kitlesine göre uyarlamak için kullandıkları kullanıcı beğenileri ve tercihlerine ilişkin bilgi birikimi düzleminde oluşturulmuştur. Örneğin Cambridge Analytica gibi siyasi güdümlü şirketlerin başkanlık kampanyası boyunca Trump lehine kasten yaptıkları şey de budur. Bunu tüm dünya genelinde yapabilecek güçte platformlar mevcut.
Sahte veya reklam amaçlı haberler ve bu sistemin kötü niyetli yabancı bir güç tarafından manipüle edildiğinin fark edilmesi, doğal olarak aniden yayılan bir tepkiye yol açtı ve bazı durumlarda söz konusu eylemler, internet üzerinde sıkı denetimlere neden oldu. En dikkat çekici tepki, sahte haberleri cezalandırmak için Bundestag (Alman Parlamentosu) tarafından geçtiğimiz yaz aylarında onaylanan ve bu tür içeriklerin yayınlanmasına izin veren platformlara 50 milyon Euro’ya varan meblağlarda büyük cezalar öngören Alman kanunu oldu. Amerika Birleşik Devletleri’nde Mark Warner, John McCain ve Amy Klobuchar sosyal medya platformlarının internet ortamındaki siyasi reklamların müşterilerine ilişkin bilgileri açıklamasını öneren bir yasa tasarısı hazırladı; diğer bazı kişilerse yabancıların bu reklamları vermesinin tamamen yasaklamasını önerdi. Bu tedbirler, internet yasalarını eskiden televizyon için belirlenmiş olan kurallara uygun hale getirmekle birlikte, uygulamak oldukça zor olacaktır.
ABD VE AVRUPA ARASINDAKİ UÇURUM
Sosyal medyanın demokrasiye meydan okumasına karşı çıkan Avrupa ile ABD arasında uzun süredir devam eden bir siyasi uçurum söz konusu. Gelişmiş demokrasiler arasında, Amerika, ifade özgürlüğünü düzenleyen Birinci Anayasa Değişikliği sonrasında ifade özgürlüğü konusunda her zaman istisnai bir yerde olmuş ve siyasal ifadeyle ilgili yok denecek kadar az sınırlama getirmiştir. Çoğu Avrupa ülkesinin aksine, Holocaust inkârı (Yahudi Soykırımı’nın inkâr edilmesi) gibi bazı nefret söylemi biçimlerini cezalandırmaya daha istekli olmuştur. Genel olarak Avrupalılar, devletin kamu yararına tarafsız bir koruyucu olduğu anlayışına dayanarak, davranışları düzenlemek hususunda devlet gücünü kullanmaya daha meyillidir. Sahte haberlerle mücadelenin bariz bir yolu olan devlet destekli kamu yayıncılığı, Birleşik Devletler’e oranla Avrupa’da çok daha yaygındır ve aslında Avrupa Konseyi üyeliğinin de bir şartıdır. Buna karşın Amerikalılar, devleti bireysel özgürlük karşısında bir tehdit olarak görmeye meyillidir. Kamu yayıncılığı hizmeti, kamu yararına yayın yapan tarafsız bir kuruluş olarak görülmez. Başlangıçtan beri muhafazakârlar, kısmen haklı olarak, bunun sol eğilimli bir fikir olduğunu söyleyerek karşı çıktılar.
Bir devlet düzenlemesinin ABD’de mümkün olup olmadığı, ülkenin temel kutuplaşma düzeyi göz önünde bulundurulduğunda bugün için belirsizliğini koruyor. Yabancıların siyasi reklamlar yayınlatmasını yasaklamak işe yarayabilir; ancak içeriği kontrol etmek için gösterilen her türlü çaba, Birinci Anayasa Değişikliği'nin sağladığı koruma ve siyasi farklılıklar sebebiyle anlaşmazlıklara yol açacaktır. Başkan'ın kendisinin en büyük müşterilerden birisi olmasından ve “sahte haber” terimini kendisini eleştirenlere karşı kullandığı sıradan bir cümleye dönüştürmesinden ötürü, devletin sahte haberlerle ilgili bir düzenleme yapmasını beklemek boşunadır.
Bu, Amerika Birleşik Devletleri'nde, kötü niyetli bilgilerin kontrolüne yönelik herhangi bir girişimin yükünün platformların omuzlarında olması gerektiği anlamına geliyor. Kullanıcılarının, reklam verenlerin ve çalışanlarının karşısında kendilerini sadece tarafsız platformlar olarak değil, sağladıkları içeriğin yaratıcılığına ve niteliğine göre sorumluluk sahibi medya şirketleri olarak pozisyon almaları konusunda büyük bir baskı altına giriyorlar. Zaten terör propagandası barındıran içerikler, çocuk pornografisi ve hizmet şartlarındaki değişiklikler yoluyla siber korsanlık konularında böyle bir rol üstlenmek zorunda kaldılar. Yanı sıra, zararlı siyasi etkilere sahip olan bazı sansasyonel hikayeleri öne çıkaran yazılımları değiştirerek, bugünkünden daha ileri gitmeleri gerekiyor. Bu, ifade özgürlüğü meselesi değil: Birinci Anayasa Değişikliği, bildiğim kadarıyla, robot yazılımların ağda sınırlandırılmış bir hızda, küresel ölçekteki mesajları çoğaltma haklarını koruma altına almıyor.
BAZI STANDARTLAR BELİRLENMELİ
Bununla birlikte, ölçek sorunu taşıyan özdenetim yoluyla çözülemeyecek başka bir sorun daha var. Sağlıklı işleyen bir demokraside, medya şirketleri genel gazetecilik standartlarına tabi olarak, alternatif görüş açısı sağlamak amacıyla birbirleriyle rekabet ederler. Bu tarz şirketler belirli siyasi eğilimler taşırlar; ancak genel bir dengenin sağlanmasına yetecek derecede çeşitlilik barındırırlar: Örneğin New York Times’tan hoşlanmıyorsanız, her zaman Wall Street Journal’a geçebilirsiniz.
Günümüzün çevrimiçi dünyasında bu koşul geçerli değil. Farklı bakış açılarına sahip çeşitli rakip platformlar mevcut değil; bunun yerine, bir çeşit küresel hizmet haline gelen Facebook var. Facebook net bir siyasi gündeme sahip değil, kâr sağlama amacı güder ve muhtemelen önyargılı görünerek büyük sayılarda kullanıcıyı rahatsız etmeyi göze alamaz. Diğer yandan, fiiliyatta, kullanıcılarının onu sanal bir tekel olarak görmelerine yol açan büyük bir kontrol gerçekleştiriyor. Facebook Messenger’ın insanların iletişim kurduğu birincil elektronik posta kanalı olarak kullanıldığı birçok ülke var. İnsanlık tarihinde böylesi büyük ölçekte kullanılan bu tür bir gücün eşi benzeri yok ve Amerikan demokrasisinin uzun vadede gittikçe büyüyen bu güçle birlikte var olup olamayacağını dikkatle düşünmemiz gerekiyor.
(Çeviren: Tarkan Tufan)