İşyeri saçmalıklarıyla nasıl mücadele edilir?

Her insan, çalışma hayatında bir sürü saçma fikir ve boş konuşmaya maruz kalır. Felsefeci Wittgenstein, böyle bir durumla karşılaştığında, saçma olan şeye itirazını dillendirerek öfkesini açığa vururdu. Ancak, saçmalayan kişi sizin patronunuzsa, bunu yapmak imkânsız olabilir.

Google Haberlere Abone ol

André Spicer*

Konferans düzenlenen otelde kaybolmamın ardından, sonunda ‘yaratıcılık atölyesi’nin yerini buldum. Diğer insanlara katılarak, ben de yerde bağdaş kurup oturdum. Kısa bir süre sonra, yaşını almış olan bir hippi ayağa kalktı. “Sadece odanın içinde dolaşın ve kendinizi tanıtın,” dedi. “Ancak bunu sözcük kullanmadan yapın!” Birkaç dakika insanlar çeşitli mimikler yapmaya çalışırken hippi bizi durdurdu. “Şimdi de bir mandala çekin,” dedi ve ilgi çekici bir boyama kitabının sayfalarını andıran bir tomar kâğıdı işaret etti. “Ve onları mandalanızı hayata geçirmek amacıyla kullanın,” diyerek bize sihirli fosforlu kalemler yığınını gösterdi. 30 dakika süren boyamanın ardından, mandalalarımızı paylaşmamızı istedi. Bir kadın, kırmızı mandalasının tutku dolu benliğini nasıl tasvir ettiğini anlattı. Bir adam, siyah mandalasının hayatını mahveden olumsuz duygularını nasıl ifade ettiğini aktardı. Diğer bir kadınsa sözcükleri fazla zorlayıcı buluyordu; bu nedenle kendi mandalasını dans ederek anlattı. Seans bittikten sonra, odadan çıkan bir katılımcı bana döndü ve kısık sesle “Bu ne saçmalık!” dedi.

Dünya çapında çeşitli kuruluşlar, çalışanların yaptıkları işle alâkası olmayan bazı tuhaf faaliyetleri teşvik ediyor. Boks ve Afrika davulu çalmayı öğrendiğim bazı işyeri faaliyetlerine ben de katılmıştım. Çalışanları yanan kömür üzerinde yürümeye, askeri saldırı eğitimlerine katılmaya ve tehlikeli kulvarlarda rafting yapmaya yönlendiren kuruluşlar olduğunu da işitmiştim. Çalışanlarını iç çamaşırlarını sergilemeye, böcek yiyerek (yerel bir Avustralya yemeği olan) “bush-tucker deneyimlerine” katılmaya ve masalları canlandırmak amacıyla devasa hayvan kostümleri giymeye teşvik eden kuruluşlar da mevcut.

ANAHTAR KELİME  'SAÇMALIK'

Mandala boyama atölyesine katılan alaycı arkadaşım bunu “saçmalık” olarak nitelendirmişti. Kelimelerini akıllıca seçmişti. Princeton Üniversitesi’nden felsefeci Harry Frankfurt, “saçmalığı” ‘gerçekle ilişkisi olmayan konuşma’ diyerek tanımlıyor. Yalan söylemek gerçeği örtbas etmeyi amaçlar; saçmalıksa boştur ve hiçbir gerçekliğe dayanmaz.

Mandala atölyesinde ‘saçmalıkla’ tanımlanabilecek birçok özellik mevcuttu. Seans gerçeklerden uzak ve soyutlamalarla doluydu. Katılımcılar, ‘özgünlük’, ‘kendini gerçekleştirme’ ve ‘yaratıcılık’ gibi boş sözlerle oyalandı. Bu boş konuşmalara bir anlam atfetmenin imkânsız olduğunu fark ettim. Kendimi bunu denemeye ne kadar zorlasam da müthiş derecede mantıksızdı. Bu nedenle, seans boyunca kibarca oyun oynadım.

On yılı aşkın bir süre iş ve organizasyon konuları hakkında çalıştıktan sonra, size karşı herhangi bir nezaket sorumluluğu hissetmediğimden emin olabilirsiniz. İnsanların çoğu, tıpkı benim gibi yaparak senaryoya sadık kalmayı sürdürüyor. Bunun birçok sebebi var ama en önemli sebebi nezaket. Saçmalıklar, sosyalleşmenin tekerleklerini de yağlar. Bir saçmalığı sorgulamak, arkadaş yitirmek ve insanları yabancılaştırmak gibi olumsuz sonuçlar doğurabilir. Burnumuza saçmalık kokusu geldiğinde dahi bunu görmezden gelmeyi tercih ederiz; bu sayede çatışmadan kaçınarak atmosferi nezaket sınırları içerisinde tutabiliriz. Sosyal etkileşimimizi sorunsuz biçimde devam ettirme arzumuz, gerçekleri dile getirmeye ilişkin niyetlerimizden önce gelir.

Frankfurt, “On Bullshit” (Saçmalığa Dair) adlı kitabında aktardığı küçük bir anekdotta, Wittgenstein’ın arkadaşı olan Rus öğretmen Fania Pascal ile felsefeci Ludwig Wittgenstein arasındaki karşılıklı etkileşimden bahsediyor. Pascal, “bademciklerimde sorun vardı ve Evelyn Bakım Evi’nde kendim için üzülüyordum,” diye yazıyor. “Wittgenstein (Pascal’ı) aradı. Ona ‘Kendimi koşarak kaçan bir köpek gibi hissediyorum,’ dedim. Wittgenstein, anladığım kadarıyla tiksinmişti: ‘Koşarak kaçan bir köpeğin nasıl hissettiğini bilemezsin,’ dedi.”

KABA YOLLA MI YOKSA NEZAKETLE Mİ?

Wittgenstein’ın cevabı yalnızca rahatsız edici değil, aynı zamanda kaba görünüyor. Peki, büyük filozof neden bu cevabı verdi? Frankfurt’un cevabı, Wittgenstein’ın yaşamı boyunca felsefi enerjisini büyük oranda “mantıksız”lığın ‘sinsice yıkıcı formları’ olarak tanımladığı şeylerle mücadele etmeye adamış olması. Wittgenstein, Pascal’ın ifadesiyle ‘tiksinti’ duymaktaydı; çünkü ‘gerçeklik, tarif etme biçimi nedeniyle göreceli değildir.’ ‘Pascal, tarif etme biçiminin doğru olup olmadığı noktasında endişelenmiyor.’ Saçmalıkla karşılaştığımız her olayda Wittgenstein benzeri bir tepki vermiş olsaydık, büyük ihtimalle hayatımız çok sıkıntılı olurdu.

Wittgenstein örneğini takip etmektense, saçmalığı kibar bir şekilde nitelendirebileceğimiz bazı yollar var. İlk adım, göstergelerin ne söylediğini sessizce sorgulamaktır. Sonucun kesinlik taşımadığı durumlarda, bu davranışınızın, konuşmacının fikirlerini yatıştırması muhtemeldir. İkinci adımsa, fikirlerinin nasıl işleyeceğine dair soru sormaktır. Yale Üniversitesi'nde psikolog olan Leonid Rozenblit ve Frank Keil, deneklerine, günlük nesneler hakkındaki bilgilerini 1’den 7’ye kadar bir ölçekte değerlendirmelerini istediğinde, çoğu kişi bilgi seviyelerinin yaklaşık 4 veya 5 olduğunu söylemiş. Öte yandan, bir tuvaletin çalışma sistemini tam olarak açıklamaları istendiğinde, kişisel tuvalet uzmanlıklarının derecelendirmesinin 3’ün altında olduğunu belirtmişler. Kendine güvenmeyen laklakçılara fikirlerinin tam olarak nasıl işleyeceğini sormak, onları yavaşlatmanın bir başka yoludur. Son olarak, saçmalayan kişiden, bahsettiği şeyin ne anlama geldiğini tam olarak açıklamasını isteyin. Saçmalık sanatçıları, genellikle ‘küreselleşme’, ‘kolaylaştırma’ ve ‘iyileştirme’ gibi ‘zombi sözcüklere’ güvenirler. Dilsel israfın ötesine geçmek, herkesin, neyin anlamlı olduğunu ve süslemeli konuşmanın neye benzediğini görmesine yardımcı olur.

Akranları nezaketle sorgulamak bir şeydir; ancak genç meslektaşların saçmalıklarını ortaya koymak zorlu bir uğraştır. Onlarca yıl boyunca yapılan araştırmalar, insanların olumlu geri bildirimleri dikkate aldıklarını ama olumsuz geri bildirimleri görmezden geldiklerini ortaya çıkardı. Ancak Londra’daki King’s College’dan Frederik Anseel, insanların, olumsuz geri bildirimlerin geleceğe odaklandığı durumlarda dinlemeye hevesli olduklarını keşfetti. Bu sebeple, bir çaylağın geçmişte yol açtığı saçmalıklar üzerine odaklanmak yerine, gelecekte bunları en düşük seviyeye nasıl indirilebileceğini sorgulamak en iyi yoldur.

PATRONA DİKKAT!

İç çamaşırı sergilemek zor olabilir; öte yandan, patronun söylediklerine “saçma” demek genellikle imkânsızdır. Aynı zamanda, insanları konuşmaya teşvik eden kuruluşların çalışanlarını korumaya, daha fazla öğrenmeye ve daha iyi performans göstermeye meyilli olduğunu da biliyoruz. Şu halde, amirlerinizin saçmaladığını gazaba uğramadan nasıl sorgularsınız? Austin-Texas Üniversitesi’nden Ethan Burris’in yayınladığı bir çalışma, bize bazı çözüm yolları öneriyor. Çalışanların soru sorma biçimleri hususunda büyük değişim yarattığını fark etmiş. “Meydan okuyucu” sorular azarlamayla, destekleyici sorularsa nezaket içeren bir ilgiyle karşılanmış. Bunlardansa, patrona dönerek ‘söylediklerine inanamıyorum,’ demek daha yerinde bir davranış olabilir: “Karşımızdaki verinin ne ifade ettiğini kontrol etmek iyi olabilir, ardından, onu daha makul bir hale getirmek için biraz eğip bükebiliriz.”

Yakın bir zamanda bir “saçmalık” bombardımanına maruz kalırsanız, kibarca dışarı çıkmanız akıllıca olabilir. Öte yandan, bu davranış, saçmalama uzmanına zaman ve alan yaratır. Yahut, Wittgenstein örneğini takip ederek bununla savaşmayı çekici bulabilirsiniz. Ne var ki, saçmalayıcılar genelde tam karşıdan gerçekleştirilen saldırılara karşı savunma pozisyonunda beklerler. Boş konuşma konusundaki mücadelede en kullanışlı taktik, sorularınızı titizlikle sormak yerine, destekleyici iğnelemeler biçiminde sunarak, saçmalayanı başınızdan savmak gibi görünüyor. Bu yolla, saçmalayanı tahrik etmeden ondan kurtulabilirsiniz.

*André Spicer, Londra Üniversitesi Cass Business School’da örgütsel davranış profesörüdür.

Yazının aslı aeon sitesinde yayınlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan) 

Etiketler işyeri patron mandala