Yunanistan'da hâlâ fısıldanan isim: Aris!

Zaferle birlikte gelen teslimiyet ve bu teslimiyetin yeniden çatışmaya dönüşümü... Yunanistan İç Savaşı ve bu direnişin hâlâ fısıldanan ismi Aris Veluçiyotis.

Google Haberlere Abone ol

İkinci Paylaşım Savaşı'nın hemen ardından cereyan eden Yunanistan İç Savaşı, sadece komşumuzun değil; daha adil ve eşit yarınlar için mücadele etmiş tüm insanların tarihi açısından önemlidir. Bu 'boğuşma'dan bahsedildiğinde, İngiliz destekli Nazi kalıntısı çetelere karşı çarpışan direnişçilerin yanı sıra, Sovyetler'in İngilizlerle anlaşması, KKE'nin (Yunanistan Komünist Partisi) tavrı ve 'ihanet' söylentileri de hâlâ sık sık konuşulur. Ancak bugün Yunanların hafızasında, bu döneme dair bir isim var ki, günahıyla sevabıyla dönemin direniş ruhunun sembolüdür: Aris Veluçiyotis.

Doğrusunu söylemek gerekirse 'Aris'in direniş içindeki etki alanı hiçbir zaman KKE yöneticileri kadar kritik seviyede olmadı. O halde neden Yunan halkı asıl ismi 'Tanasis Klaras' olan bu adama, savaş tanrısı Aris (Ares) ve doğduğu yer Veluçi dağlarının adıyla kabul ederek türküler bestelemiştir? Şimdilik bu soruya kısa bir yanıt vererek, 'Teslimiyete karşı çıkması, halkının öz gücüne güvenmesi' diyelim ve Aris'in hayatından yola çıkarak dönemine daha ayrıntılı olarak bakalım...

PEŞİNİ BIRAKMAYACAK İMZA

Aris, 1906'da durumu iyi bir ailede dünyaya gelir, Rumeli'de yetişir. Tarım üzerine öğrenim gördüğü sırada henüz yeni kurulmuş olan KKE aracılığıyla komünizmle tanışır. 1930'lu yıllara gelindiğindeyse Metaksas diktatörlüğü yıllarını yaşar. O dönem Yunanistan'daki komünistlerin hemen hepsi gibi Aris de sonu gelmez bir sürgün-cezaevi döngüsünün içine düşer. Türlü işkenceler ve ıssız adalarda yaşanan sürgünlere rağmen pek çok kez kaçmayı başarır. Ancak 1939 yılında tekrar yakalandığında hayatı boyunca aleyhinde kullanılacak bir imza atacaktır.

O sıralar Metaksas'ın Güvenlik Bakanı olan Manyadikis, komünistlere yönelik, içeriği adından da anlaşılan 'Pişmanlık Belgesi' uygulamasını yürürlüğe koyar. Aris de bu belgeyi imzalar ve Yunan komünistlerin deyimiyle 'dilosias', 'dönek' olur (Bugün Yunan solunda bu 'dilosias' deyimi sık sık ülkenin başbakanı Aleksis Çipras için de kullanılıyor!)... Aris'in bu belgeyi zorla mı yoksa kendi rızasıyla mı imzaladığı konusunda hâlâ farklı görüşler olsa da bu sıfat ölümüne kadar peşinden gelecektir. İşin ilginç yanı bu belgeyi imzalamasından kısa bir süre sonra Aris tekrar mücadeleye döner. Ancak İkinci Paylaşım Savaşı'nın başında alelacele askere alınır. Arnavutluk cephesinde İtalya'ya karşı topçu olarak görev yapsa da Nisan 1941'de Yunan ordusunun Alman işgalini kolayca kabul etmesiyle birlikte görevi de sona erer.

İspanya İç Savaşı'nda savaşan tek Türk: Ama faşist!İspanya İç Savaşı'nda savaşan tek Türk: Ama faşist!

'DİSİPLİNSİZ'İN DİSİPLİNİ

Sonrasında Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne savaş ilan etmesiyle birlikte KKE direniş kararı alır ve diğer (Komintern üyesi olmayan) komünistler ve kimi anarşistlerle birlikte Ulusal Özgürlük Cephesi (EAM) ve onun askeri kanadı ELAS kurulur. Bu sırada Aris, silahlı direnişe katılmak için partiye baskı yapmaktadır. O dönem Yunanistan'ın Rumeli dağlarında gerilla mücadelesi ve ELAS'a dahil edilme olasılığı yüksek ancak hayli disiplinsiz çeteler vardır. 1942'de ayağını dağa çıkan Aris, burada 'Aris' olacaktır. Daha fazla saygınlık kazanmak için kendini 'topçu uzmanı' olarak tanıtır, baskın kişiliğiyle kısa sürede buradaki çeteleri disipline eder. 15 kişi çıktığı yolculuğu zaman içinde, şartların da silahlı mücadeleyi dayatmasıyla birlikte 50 bin kişilik gerilla ordusuna kadar gider. Bu disiplinli güce komuta eden Aris'in askerlik sırasında 'disiplinsizlik ve isyankar davranışlar' yüzünden cezalar almış olmasıysa tarihin ilginç bir detayıdır.

Ancak Aris'in burada kullandığı çeteleri örgütleme yöntemleri kısa süre içinde KKE ile arasının açılmasına neden olur. Bu aynı zamanda parti ile 'dağ' arasında ileride oluşacak derin çatlakların bir fısıltısıdır. En büyük fikir ve örgütsel ayrılıksa savaşın sona ermesiyle birlikte yaşanacaktır. Buraya kadar anlattığımız bölüm, yani İkinci Paylaşım Savaşı'nda Nazilere karşı verilen mücadele, Yunan direnişinin birinci bölümü, 'iç savaş' denilen dönemse ikinci bölüm olarak adlandırılır. Tam da burada Aris'in bugün nasıl hâlâ 'yaşadığını' anlamak için bir parantez açmamız gerekiyor.

GÖZYAŞLARIYLA SİLAH BIRAKILAN BİR 'ZAFER'

Almanların Yunanistan'da yenilmesinde ELAS'ın payı ve savaş sonrasındaki mutlak hakimiyetinin tartışmaya açılacak bir yanı yok. Ancak Yunan komünistlerin zaferi Bulgar ya da diğer Doğu Avrupalı komünistlerinki gibi olmaz. İkinci Paylaşım Savaşı'nın sona ermesiyle birlikte Stalin liderliğindeki Sovyetler ve İngiltere arasında yapılan görüşmelerde Yunanistan; Bulgaristan ve Romanya karşılığında SSCB için 'gözden çıkarılır'. KKE bu sırada daha bağımsız bir tutum alıp komşu 'dost' devletlerden yardım talep etse de Nazilere karşı savaşın kahramanlarından Bulgar komünist lider Dimitrov'un yanıtı SSCB'nin de tavrını özetler niteliktedir. 'Bulgaristan ve Yugoslavya'nın [Yugoslavya'nın tutumu, SSCB ile olan daha gevşek bağları nedeniyle Bulgaristan'a göre daha farklı olmuştur] İngilizlere karşı ELAS'dan yana tavır almalarının Yunan yoldaşlara çok az yarar sağlayacağını' söyleyen Dimitrov şöyle devam eder:

"Yunanlı dostlar bunu hesaba katmalıdırlar. Yunanlılar ve ELAS kendi lehlerine olmayan bu durumdan çıkış yaparak hareketlerini yönlendirmeliler. İpi fazla germemeli, tam tersine kuvvetlerini olabildiğince korumak ve demokratik programlarını gerçekleştirecekleri daha uygun bir zamanı bekleyebilmek için özel bir esneklik ve manevra yeteneği gösterebilmelidirler."

KKE içinde SSCB ile kuvvetli bağları bulunan kanadın bu kriz döneminde mutlak hakimiyeti sağlamasıyla birlikte geri adımın adı 'Varkiza Antlaşması' olur. Peki Varkiza nedir? Aslında İngiltere-SSCB pazarlığının en somut haliyle, Yunanistan ölçeğindeki kabulüdür. ELAS kendi eliyle, yüzlerce direnişçinin gözyaşlarıyla birlikte silahlarını teslim eder. Sözde kurulacak olan 'burjuva demokrasisi'nin ordusuna dahil olmaları planlanır. İngilizler ise bu anlaşmanın hemen ardından faşist güçleri silahlandırmaya başlar. İngiliz denetimiyle kurulan yeni yönetimde Nazi kalıntısı milisleri kontrolüne alır ve pek çok silahsız direnişçi katledilir. Ulusal orduya boyun eğmek istemeyen pek çok direnişçi köylerine dönerken katledilir. Nazileri, 'güzel yarınlar' umudu ile def edenler şimdi ülkelerini göz göre göre savaştıkları güçlere bırakmaktadır.

Silah bırakma anında direnişçilerin silahlarını fırlatışı ve gözyaşları bu video kaydından izlenebilir...

'YA SÖZDEN DÖNMEK YA DA DİRENMEK'

Sözün özü ülkeye burjuva demokrasisinin geleceği vaadinin içi doldurulamaz. Bu durum Yunan komünistleri ve direnişçileri arasında büyük bir ayrışma yaşanmasına neden olur.

Yunan İç Savaşı'nda savaşan, Türkiye sosyalist hareketin önemli isimlerinden Mihri Belli, seçimlere girme kararının da tartışıldığı bu süreci şöyle anlatıyor:

"Savunmasız yakaladıkları yurtseverlerin kafasını kesip kazıklara takarak kasaba meydanlarında teşhir etmek bunların eski marifetiydi. Yunanistan'da kelle başına ödül veriliyordu...

...Almanlarla işbirliği yaparak ihanet bataklığına batmış, dolayısıyla yurtsever güçlerle kan davası olan, İngilizlerce yeniden silahlandırılmış sağın, silahsız bir sol ile karşı karşıya geleceği bir seçim oyununu sineye çekmek, sağın kazandırılacağı önceden bilinen böyle bir seçimin sonuçlarına razı olmak dolayısıyla ulusal kurtuluş savaşı boyunca halka verdiği sözden, bağımsız ve demokratik bir Yunanistan gerçekleştirme sözünden dönmek ve dönekliğin maddi manevi çöküş biçimini alacak olan sonuçlarına katlanmak; ya da zaten dağlarda faşist teröre tepki olarak kendiliğinden oluşan direniş biçimlerine dayanarak çete hareketini genişletmek ve direnmek.

Seçilen ikinci yol oldu. Ve o dönemde buna karşı çıkan pek yoktu . Biz dağda Yunanistan Demokratik Ordusu'nun [YDO, Erzurumlu komutan Markos Vafiadis tarafından yönetiliyordu] niçin kurulduğunu halka böyle anlatıyorduk, halk da pek güzel anlıyordu."

Nazilere kafa tutan Erzurumlu Yunan komünist: Vafiadis!Nazilere kafa tutan Erzurumlu Yunan komünist: Vafiadis!

'İHANET' KİMİN İHANETİ?

Tekrar Aris'e dönelim... O da bu işte tam da böyle bir yol ayrımında kendine bağlı az sayıda direnişçiyle birlikte tekrar dağların yolunu tutar. Bu sırada KKE onu çoktan gözden çıkartmıştır. Silahlı mücadeleye devam kararı sonrasında KKE'nin resmi yayın organında hakkında tekrar 'döneklik' söylentileri alevlendirilir. Kısa bir süre sonra, Temmuz 1945'de, ülkenin Adriyatik Denizi'ne bakan tarafındaki Açelyos Irmağı yakınlarında, düşman ordularının takibi sırasında intihar eder.

Yunanistan İç Savaşı, 1949 yılına kadar devam etse de direnişçiler tarafından kurulan Geçici Hükümet'in mağlubiyetiyle sonuçlanır. Ardında onurlu bir mücadele ve 'ihanet' tartışmaları bırakır. 'İhanet' kelimesini özellikle tırnak içine alınmalı çünkü bu oldukça iddialı bir ithamdır. Genelde bu suçlamaların muhatabı da karıştırılmaktadır. SSCB mi yoksa KKE mi, yoksa her ikisi de mi? Öncelikle Sovyetler, dünya üzerindeki tüm sosyalist deneyimlerin ve hareketlerin ne 'koruyucu meleğidir' ne de sorumlusudur. Üstelik Sovyetler'in savaştan korkunç bir yıkımla çıktığı ve bu dönem nükleer silahları tekelinde bulunduran ABD'nin tüm gücüyle karşısına dikildiği unutulmamalıdır. Haliyle Sovyetler'in böyle bir askeri tehdide göğüs gerecek mecali yoktur. Kimi yönleriyle benzer bir olay Ekim Devrimi ertesinde İran'da da yaşanmıştır.

İran'ın ormanlar arasında kurulan sosyalizmi: Gilan Sovyetiİran'ın ormanlar arasında kurulan sosyalizmi: Gilan Sovyeti

İşte bu yüzden Varkiza'ya boyun eğmeyen Yunan devrimcilerin de eleştirilerinin odağında SSCB değil, KKE vardır. Aris'in KKE Merkez Komitesi'ne yazdığı son mektupta bunu rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz. O, Yunanistan'da Yugoslavya modeline benzer bir yönetim yaratılması durumunda SSCB'nin de kendilerini daha rahat destekleyeceği düşüncesindedir. Gerekçesi şöyledir:

"Yalta’daki konferans ve anlaşmada şu noktaya varıldı: İngilizlerin size bu ülkenin kaderini çizmesine izin vereceği illüzyonuna kapılmamalısınız. Sovyetler Birliği, Dünya Devrimi için politika üretiyor ve bu nedenle, sizin de bildiğiniz gibi, Yunanistan dramasına enerjik şekilde müdahale edemez. Bu durum Sırp, Bulgar ve hatta Rus politikaları için de geçerli. Sovyetler Birliği’nin insanlığın küçük bir parçası olan Yunanlıları kurtarması mümkün değil, ama bizi yavaş ve kesin olarak dünya devrimi politikalarıyla kesin zafere yöneltebilirler. Sosyalizmin dışında hiçbir şeyin tarafında olamazlar."

ÇELİŞKİLER FIRTINA OLUNCA

Yine aynı mektupta KKE'ye yaptığı eleştirilerde 'yoldaşlık' çerçevesinde sözünü esirgemez. Partiyi halktan kopmakla ve elbette bunca yıl verilen mücadeleye sahip çıkmamakla suçlar. Halkın, "Bunu niye yaptınız? Nereye gidiyoruz? Neden bu kadar çok kan döktük? Neden üç yıl boyunca evlerimizi yaktılar? Neden savaş vermeden bizi teslim etmek istiyorsunuz? Şimdi ne yapacağız?" sorularına partinin yanıt veremeyecek olduğunu ve bunların bir 'fırtınaya' dönüşeceğini söyler.

Yunanistan devrimci hareketinin dilinde, bir kasabanın sokağında, bir kahvenin duvarında, bir rembetiko şarkısında Varkiza'yı yaratan isimlerin değil de, gür sakallı, sert bakışlı genç Aris'in resmi işte tam da bu yüzden vardır. Bu soruları duyabildiği ve yanıtına ulaşmaya çabalarken hayatını kaybettiği için. Resmi tarih devlet arşivlerine kimlerin ismi yazarsa yazsın, yeryüzünün lanetlileri, çelişkilerin yanıtlarını aramaya hayatlarını adayanları belleğine katıyor. Bir daha 'Varkizalar' yaşamamak için...

Kaynaklar ve konuyla ilgili linkler

1- Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi - Cilt 4

2- Mihri Belli, Kapetan Kemal Yoldas (Belgesel)

3- http://bolsevik.org/guncel/aris-velouchiotisin-kke-merkez-komitesine-son-mektubu.html

4- https://www.marxists.org/archive/velouchiotis/1945/x01/x01.htm