Asperger ve Nazi sendromu

Hans Asperger’in sekiz yıl süren araştırmasıyla, Nazi devleti Üçüncü Reich’ın “ötenazi” programına yardımcı olduğu ortaya çıktı. Araştırmacı Herwig Czech, Asperger’in tartışmalı geçmişi hakkında birçok belgeyi gün yüzüne çıkardı.

Google Haberlere Abone ol

Kate Connolly * 

Asperger sendromunu teşhis ederek ona adını veren Avusturyalı doktor, Nazi rejiminde aktif bir katılımcıyken, Üçüncü Reich’ın “ ötenazi” programına yardımcı olmuştu ve bazı çocukların yaşamaya lâyık olmadığını öne süren ırksal temizlik kavramını desteklemişti.

Viyana’da bulunan Tıp Üniversitesi’nden Herwig Czech, pediatrist (çocuk doktoru) Hans Asperger’in sekiz yıllık araştırmasını mercek altına alarak, ‘Molecular Autism’ adlı internet dergisinde yayınlanan akademik çalışmasında bazı iddialarda bulundu.

Asperger, çocuk psikiyatrisi ve pediatri alanlarında, özellikle de Asperger Sendromu ve otizm spektrumunun anlaşılmasına yaptığı çığır açıcı katkılarla bir öncü olarak görülür.

TOPLAMA KAMPI YAPILAN KLİNİK

Buna karşın, Herwig Czech, Asperger’in personel dosyaları ve hasta vaka kayıtları dâhil olmak üzere, devlet arşivlerinde bulunan ve daha önce incelenmemiş belgeleri ortaya çıkararak, çocukları sıkça ‘Am Spiegelgrund’ kliniğine yönlendirmesi nedeniyle, Nazi ideolojisiyle sıkı bağlara sahip bir bilim insanı olduğunu ortaya koydu. Am Spiegelgrund Kliniği, Nazi rejiminin “yaşamaya lâyık” görmediği çocuklar için bir toplama noktasıydı.

1940 ve1945 yılları arasında, klinikte neredeyse 800 çocuk hayatını yitirdi, bunları büyük kısmı şeytani bir şöhrete sahip “çocuk ötenazi programı” dâhilinde katledildi.

Yaptıkları ortak açıklamada, Molecular Autism dergisi editörleri Simon Baron-Cohen, Ami Klin, Steve Silberman ve Joseph Buxbaum, Herwig Czech’in “titiz çalışmasının”, Asperger’in hastalarına yaklaşımı hakkında onlarca yıldır sorulan sorulara ışık tutmasını memnuniyetle karşıladıklarını ifade ettiler.

“Asperger’in Viyana’daki savunmasız çocukların hedef alınmasındaki rolü, uzun zamandır otizm araştırmalarında açık ve sarsıcı bir soru olarak duruyordu,” diyorlar.

Asperger Sendromu’nun ilk kez 1981 yılında Londra’da Dr. Lorna Wing tarafından ele alınması hususunda şunları söylüyorlar: “O (Lorna Wing) ve daha geniş anlamdaki otizm topluluğu olarak biz bilim insanları ve klinisyenler, Hans Asperger’in Nazilerin cebren ‘temizlik’ ve ötenazi programının yakın bir müttefiki olduğundan haberdar değildik.”

Czech’in bulguları arasında, Asperger’in emriyle ensefalit tanısıyla Spiegelgrund’a yatırılmasından üç ay sonra ve üçüncü doğum gününün ertesinde zatürre sebebiyle hayatını yitiren Herta Schreiber’in şaşkın yüzünün bir fotoğrafı da bulunuyor.

Asperger bu hastaneye transferini emretmişti; zira “annesi için katlanılamaz bir yüktü” ve tedavisinin imkânsız olduğu varsayılmıştı. Czech’in söylediği kadarıyla, 1990’lı yılların sonlarında kliniğin bodrum katındaki bir saklama kavanozunda bulunan Herta’nın beyninin bir parçası, 2002 yılında toprağa verildi.

Czech’in aktardığı kadarıyla, Asperger’in ötenazi yapmak için, kendisini meşhur eden tanısı altında “otistik psikopat” diye nitelediği ve farklı psikolojik özellikler barındıran hastaları bilinçli biçimde hedef aldığına ilişkin bir delil bulunmuyordu. Öte yandan, Asperger’in teşhislerinin, Nazi rejiminin çökmesinden uzun zaman sonra dahi çok sayıda hasta için zorluklara neden olduğunu ortaya koydu. Asperger, otuz yıldan fazla bir süre doktorluğa devam etti.

'İYİ KALPLİ' BİR TUTUM!

Czech’in bulgularına göre, Asperger ve diğerlerinin daha sonraları övündüğü üzere, hastalarına karşı iyi kalpli bir tutum gösterdiklerine ilişkin bir bulgu da mevcut değildi. Yanı sıra Czech, bazı hastaların tedavi edilebilir veya iyileştirilebilir olduğuna ilişkin Asperger’in kendi uydurması olan “pedagojik iyimserliğe” dair bir delil bulunmadığını da tespit etti.

Asperger, “Heilpädagogik” -terapötik pedagoji- ile övünüyordu; işgücü kıtlığı yaşanan bir dönemde meslektaşları ve Nazi liderleri arasında yaydığı popüler kanı uyarınca, kimi durumlarda otizmli insanlar kusursuz asker ve güvenilir işçiler olabilirdi. Buna karşın Asperger aynı zamanda Alman ırkına karşı duyduğu “büyük sorumluluk hissi nedeniyle” kalıtsal sorunlara sahip olan ve tedavisinin mümkün olmadığı düşünülen hastalara ilişkin “kısıtlayıcı önlemler” uygulanması gerektiğini de not etmişti.

Czech, “kısacası, diğer kurumlarda bir varlık gösteremediği düşünülen çok sayıda çocuğu özgürlüğünden mahrum etmekten de sorumluydu,” diyor.

Asperger, genişleyen terapötik pedagoji alanında en üst makama yükseldi; bu alanı Nazi ideolojisine uyacak şekilde uyarladı ve mesleğinden ayrılmaya zorlanan Yahudi meslektaşlarının başkanlığına atandı.

''ASPERGER HASTALARINI NAZİLERE KARŞI SAVUNMADI'

Czech, tamamı 43 sayfa olan makalesinde, İngilizce konuşulan dünyadaki yazarları sert biçimde eleştiriyor ve onlarca yıldır “kendilerine sunulan sınırlı kaynaklara dayanarak” Asperger’in “ağırlıklı biçimde pişman bir portresini” sunmaları nedeniyle suçluyor. Bunun dışında, İngiltere’nin öncü otizm uzmanlarından biri olarak görülen Uta Frith’i de 1991’de yayınlanan ‘Asperger ve Onun Sendromu’ isimli kitabında Nazizm’den neredeyse hiç bahsetmediğini söyleyerek, durum tam tersi olmasına rağmen, Asperger'in “Nazi rejimi karşısında hastalarını büyük tehlikeleri göze alarak savunduğunu” belirtmesi nedeniyle eleştiriyor. Frith bu yazı hakkında yorum yapmaktan kaçındı.

Czech, bunun dışında, Asperger’in cinsel istismar mağduru çocukları bu durumdan sorumlu tuttuğunu da örneklerle gösteriyor ve Yahudi düşmanı önyargıların kendi teşhis raporlarına nasıl girdiğini ortaya koyuyor.

Czech, “Asperger, Nazi rejiminin Yahudilere uyguladığı zulmün varlığını kabul etmeyi reddetti; bu kayıtsız tavrı hem savaş sırasında hem de sonrasında devam etti,” diyor.

Tarihçi, ulaştığı bulguların otistik insanlar ve onların aileleri açısından acı verici olabileceğini ifade ediyor; yanı sıra bunları açıklamak zorunda olduğunu de belirtiyor.

“Bu bilginin saklaması benim açımdan yanlış olsa da duymak sarsıcı olabilir,” diye ekliyor. “Öte yandan, otizm araştırmalarına yaptığı katkıların, Nazizm dönemindeki problemli rolüyle lekelendiğini gösteren bir kanıt de yoktur. Şu durumda Asperger terimini tıp sözlüğünden çıkarmak bize fayda sağlamıyor. Bunun yerine, bu durum, geçmişe bakma ve ondan dersler çıkarmak için bir fırsat olmalı.”

İngiltere Otizm Merkezi’nde faaliyet yürüten Ulusal Otizm Derneği’nin müdürü Carol Povey, “Özellikle de ‘Asperger’ terimiyle özdeşleşenler olmak üzere, bu bulguların, otistik insanlar ve onların aile üyeleri arasında büyük bir tartışmaya konu olacağını düşünüyoruz. Tabi ki Asperger Sendromu tanısı konan hiç kimse, bu aşırı rahatsız edici geçmişle herhangi bir biçimde lekelenmemeli,” diyor.

* Yazının aslı The Guardian'da yayınlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)