Stonehenge’de bulunan kemikler, Galler halkını işaret ediyor
Gerçekleştirilen yeni testler, dünya mirasına dahil olan alanda bulunan 5 bin yıllık kemiklerin, yaklaşık 160 kilometre uzaktaki Galler halkına ait olduğunu gösteriyor.
Maev Kennedy
Yaklaşık 5 bin yıl önce ölen ve cesetleri yakılarak Stonehenge’de gömülen insanların kemikleri, sırlarını arkalarında bıraktılar: Örneğin, tanınmış anıtın bir parçasını oluşturan mavi taşlar, Galler’de bulunan Preseli Tepeleri’nin yakınındaki taş ocaklarından getirilmişti.
Kırılgan ve artık kömürleşmiş haldeki kemikleri anıtta gömülü olan 25 kişiden en az 10’unun kalıntıları, hayatlarını Wessex’teki kireçtaşından oluşan tepelerde geçirmediklerini, 160 kilometreden daha uzakta yaşadıklarını ortaya çıkardı. Kalıntılar üzerinde yapılan incelemeler, bu insanların en azından bir kısmının kökenine ilişkin en muhtemel alanın Batı Galler’i de içeren bir bölgeyle uyumlu olduğunu ortaya koydu.
BULGULAR KREMATORYUM KALINTILARINDAN SAĞLANDI
Paris ve Brüksel’deki meslektaşları tarafından yönlendirilen ve Oxford Üniversitesi’nden bilim insanlarınca oluşturulan araştırma grubu, kalıntıların anıtı inşa eden insanlara ait olduğunu henüz tam anlamıyla kanıtlayamadı. Diğer yandan, araştırmacılar, en eski krematoryum (ölü yakma) işleminin tarihinin, mavi taşların ilk kez taşlardan oluşan çemberi oluşturmak için daha önce kazılan hendek ve set yapısına getirildiği tarihe yakın olduğuna dair heyecan verici bir açıklama yaptılar.
(En eski toprak işleri ve totem-sütun benzeri ağaçlardan, devasa kumtaşı bloklarından yapılan dikey ve yatay sütunların oluşturduğu çemberin meşhur görünümüne yapılan son dokunuşa kadar) Stonehenge’in nasıl ve ne zaman inşa edildiği hususuna, inşa eden insanlara kıyasla daha fazla dikkat ediliyordu. Bu, kısmen, erken dönem insanlarına ait kalıntılardan bir bulgu elde etmenin zor olmasından kaynaklanıyor.
Nature Scientific Reports adlı dergide yayınlanan yeni keşif, yakın zamana dek olanaksız olduğu düşünülse bile, yanmış kemiklerden stronsiyum izotoplarının elde edilmesinde sağlanan başarının bir sonucu (ve bu bulgu, insanların yaşamlarının son yıllarını nerede geçirdiklerini açığa çıkarabilir).
Oxford’da doktorasına devam ederken, bir yandan da araştırma grubunu yöneten Christophe Snoeck, bir kolejin arka bahçesinde (ceset yakmak amacıyla) yakılan bir ateşte, yerel bir kasaptan alınan bir domuz bacağı ve omzuyla gerçekleştirilen testin ardından, deneylerini gerçekleştirdi. Bunun ardından Geç Neolitik döneme ait kemikler üzerinde testler yapıldı ve sonuçlar, Snoeck’in, genellikle izotop testleri için kullanılan diş minesi de dahil olmak üzere, yakılma işlemi tarafından çok fazla tahrip olmasına ya da değişikliğe uğramasına karşın, kemiklerin 1000 santigrat dereceye ulaşabilen bir ateşin ısısında kristalleşebileceği ve böylece izotoplar açısından hava geçirmez hale geleceği görüşünü destekliyordu.
KİMYA VE ARKEOLOJİ ORTAKLIĞIYLA SAPTANDI
Snoeck, Şili’de düzenlenen bir konferansta Guardian’a şunları söyledi "Arkeolojiye aşık bir kimya mühendisi olarak, bu benim için kusursuz bir meydan okuma gibi görünüyordu. Kremasyon (ceset yakma işlemi) aslında DNA dahil tüm organik maddeleri yok eder; ancak geride inorganik madde kalır."
"Açıkçası, karbon ve oksijen benzeri hafif kimyasal elementler söz konusu olduğunda, bunlar ağır bir değişime uğrar; buna karşın, stronsiyum gibi ağır elementler açısından -karbondan yaklaşık yedi kat daha ağırdır- hiçbir değişiklik gözlenmedi. Tersine, ulaşılan yüksek ısı sayesinde kemiğin yapısı değişime uğrayarak, gömüldüğü toprağın da yardımıyla, kemiği ölüm sonrası değişimlere karşı dirençli bir hale getiriyor."
Stonehenge’in erken dönemlerde bir ölü yakma alanı olarak kullanıldığı bilinse de orada gömülü olanların kim olduğu bilinmiyordu. Testler, taş çemberin dışında bulunan ve 56 çukurdan oluşan, daire şeklindeki ve şu an yalnızca çimlerdeki izleri görülebilen ‘Aubrey çukurları’ndan (ilk olarak onları gören 17. yüz yıl natüralisti John Aubrey’in adıyla anılır) çıkarılan küçük kafatası parçaları üzerinde gerçekleştirildi. Eskiden, çukurların ağaç dikimi nedeniyle oluştuğu düşünülüyordu; fakat, yapılan son kazılar, yüz yıllar boyunca defalarca yeniden düzenlenmiş olan ilk mavi taş çemberini oluşturduğu düşünülen küçük taş parçalarını açığa çıkardı.
88 YIL SONRA TEKRAR AÇIĞA ÇIKAN KEMİKLER
Kemiklerse, Aubrey çukurlarını yeniden inceleyen Albay William Hawley tarafından 1920’lerde ortaya çıkarılmıştı; ancak (Hawley), daha sonra gelen bilim insanı neslinin yarattığı hayâl kırıklığı nedeniyle, kemikleri bir müzeye koymak yerine çukurlardan birine yeniden gömmüştü. (Çukurlar) 2008 yılında yeniden kazılarak, açığa çıkarıldılar.
En eski kemikler yaklaşık M.Ö. 3000 yılına tarihlendiriliyor ve ardından gelen yaklaşık 500 yıllık bir dönemi kapsıyor. Çalışmanın başyazarı olan John Pouncett şunları söylüyor: "En eski olan (kemikler), mavi taşların bölgeye getirildiğine inandığımız tarihe umut verici ölçüde yakın ve taşları buraya getiren insanların kemikleri olduklarını henüz kanıtlayamasak bile, en azından aralarında bir bağlantı olmalı. (Tespit edilen) Tarih aralıkları, insanların yüz yıllar boyunca taşlarla birlikte gömülmek için Stonehenge’e getirilmiş olma ihtimalini güçlendiriyor."
Keşif, Stonehenge’i inşa eden ve yapıldığı ilk yüz yıllarda özel bir alan olarak gören insanlara yeni bir ışık tutuyor. Heybetli kum taşlarının, Salisbury ovasında yalnızca 32 kilometrelik bir mesafede sürüklenmesi gerektiğinden, Stonehenge’e taşınmaları nispeten kolaydı. Mavi taşların Preseli’den taşındığı bilinse de bunun nasıl yapıldığına ilişkin oldukça hararetli tartışmalar var. Yerde mi sürüklendiler, yakınlardaki sahilden mi getirildiler, buzullar tarafından doğuya doğru mu itildiler ya da bir ortaçağ tarihçisi olan Monmouthlu Geoffrey’in ısrar ettiği üzere büyücü Merlin tarafından uçurularak mı buraya getirildiler?
TAŞLAR GALLER’DEKİ ESKİ BİR ANITTAN GETİRİLMİŞ OLABİLİR
Buzul teorisi, 2015 yılında asıl taş ocağı alanları keşfedildiğinde boşa çıkmış oldu; keşif, taş işçiliğiyle bağlantılı ateş izleriyle de desteklendi. Ne var ki, bu keşif, Stonehenge’in katmanlaşmış tarihine yeni bir gizem daha ekledi: Taşlar, Stonehenge’e gelmeden asırlar önce ocaklardan çıkarılmıştı. Bu durum, kimi insanları, ilkin Galler’de inşa edilen anıtı (insanların) doğuya doğru,160 kilometreden uzak bir yere taşıyarak muazzam bir çaba ve bilmediğimiz nedenlerle yeniden bir anıt inşa ettiklerine inanmaya itiyor.
Yeni keşif, İngiliz Mirası (English Heritage) kurumunun eski baş arkeologlarından Profesör Geoffrey Wainwright’ın ve bir ömür boyu (Gallerli) hemşerilerinin taşları taşıdığı gibi anıtı inşa ettiğini de kanıtlamaya çalıştıktan sonra, geçen yıl hayatını kaybeden ateşli vatansever Welshman’ın kalbine neşe getirecek.
2008 yılında o ve Profesör Tim Darvill, o dönemlerde bazı insanların mavi taşların iyileştirici güçleri olduğuna inandıklarını ve Stonehenge’in "tarih öncesi Avrupa’nın Lourdes’u"* olarak işlev gördüğünü düşündüklerini açıkladıklarında, dünya genelinde manşetlere taşınmışlardı.
*Lourdes (‘Lurd’ diye okunur); Fransa’nın Pirene Dağları’ndaki Occitanie bölgesinde bulunan, Hıristiyanlarca kutsal kabul edilen, hacı olmak ve sağlık bulmak amacıyla ziyaret edilen bir bölge.
(Çeviren: Tarkan Tufan)