Filistin’de öncelik iç barış değildir
Kudüs halkının elektronik kapılara karşı isyan etmesi, Hanu’l Ahmer’deki çatışmalarda elde edilen zafer olumlu olmasa, Ramallah yönetiminin İsrail’le birlikte gerçekleştirdiği güvenlik koordinasyonuna, intifadaya ve her türlü mücadeleye karşı olan Mahmut Abbas’ın siyasetlerine rağmen işgale karşı mücadelede neyi olumlu göreceğiz?
Münir Şefik*
Bazıları Filistinliler arasındaki iç barışın bu aşamada Filistinlilerin önceliği olduğunu düşünüyor; çünkü Filistinlilerin kendi aralarındaki bölünmelere ilişkin geçmişte meydana gelen ancak halen de gerçekliğini koruyan şeye ilişkin abartılı bir düşünceye kapılmış durumda. Bu yaklaşım, bölünmeyi ve bunun on iki seneden fazla sürmesini bir felaket olarak görmekte. Buna göre söz konusu durum, geçmişteki olumsuzlara geri götürür nitelikte. Hatta bu okuma biçimi, bölünmenin yaşandığı dönemde tek bir olumlu gelişme yaşanmadığını ileri sürüyor. Ardından bölünmede olumlu gelişmelerin de yaşandığını söyleyenlere vahlar olsun!
Peki bu okuma biçimi ve yaklaşım, Batı Şeria, Kudüs ve Gazze Şeridi’ne baktığında ne söylüyor? Nitekim bu bölgelere bakıldığında, ister istemez, bölünmeye rağmen önünde birçok olumluluklar görülüyor.
DİRENİŞİN ELDE ETTİĞİ BAŞARILAR
Bunlar, Gazze’de Filistin silahlı direniş gruplarının ve halkın, direnişi, onun silahını ve tünellerini hedefleyerek büyük saldırılar düzenleyen ancak hiçbir hedefini gerçekleştiremeyen işgal yönetimine, 2008/2009, 2012 ve 2014’te üç ayrı savaşta tattırdığı yenilgiye ilişkin ne diyor? Nitekim bu süreçlerde direniş, silahını, tünellerini, savaşan güçlerini, askeri tecrübesini ve savaş tekniğini giderek güçlendirdi. Son çatışmaların da gösterdiği gibi, direniş artık angajman kurallarını belirleme noktasına geldi: Füzeye karşı füze, askeri bir saldırıya iki katı fazlasıyla karşılık verme. Tıpkı daha öncekiler gibi son ateşkes anlaşması bunu daha da netleştirmiş durumda.
Büyük Dönüş Yürüyüşü’nün devam etmesi ve mayın uçaklarının, alev taşıyan balonların uçmaya devam etmesi, Gazze ablukasının hafiflemesi olumlu değilse, siyonist yapıyla mücadelenin kriterleri bakımından olumlu olan nedir?
Tüm bu gelişmeler olumlu değilse Filistin-Siyonizm çatışması kriterleri, özellikle de bu çatışmanın en tehlikeli boyutu olan askeri boyut açısından olumlu olan nedir?
Öyleyse bölünme sürecine ilişkin olumsuzluktan başka bir şey görmeyen bakış açısı, yaklaşık olarak 8 aydır devam eden Büyük Dönüş Yürüyüşü intifadasının giderek ivme kazanmasına dair ne söylüyor? Büyük Dönüş Yürüyüşü’ne aylar boyu kağıt uçaklar, her biri binlerce dönümü, birçok özel araziyi yakan alev topları taşıyan balonlar da eşlik etmişti. Siyonist ordu gerek askeri tehditleri gerekse operasyonlarıyla bu eylemleri durdurmakta başarısız oldu. Gazze Şeridi’ni istila etmekten başka seçenek kalmamıştı; ancak bu seçenek karşısında aciz kaldı ya da karşılık vermeye mecbur kaldı demesek bile, Lübnan ve Suriye cephelerindeki öncelikleri nedeniyle bu seçenek hakkında bir müddet tereddüt etti.
Bundan da ötesi, Büyük Dönüş Yürüyüşü’nün devam etmesi, mayın uçaklarının, ateş balonlarının Siyonistleri perişan etmeye devam etmesi, Gazze’den ablukanın hafifletilmesi vs. gibi olumlu süreçlerin devam etmesi pozitif bir unsur değilse, Siyonist yapıyla mücadele sadedinde pozitif olan nedir?
Evet, bölünmenin özünde olumsuz bir şey olduğu doğrudur. Ancak bütün bu olumsuzluğa rağmen yukarıda anlattıklarımız gerçekleşmiştir ve olumsuz şeylerin olması, pozitif şeylerin olmasına engel değildir. Ayrıca neden bütün bu korku? Bölünmeyi sona erdirmeye yönelik bütün çabalar başarısız olduğuna göre, neden bölünmeyi sonlandırmak öncelik olsun?
Bölünmenin devam ettiği Batı Şeria’da bile olumlulukları gözlemlemek mümkün. Belki de en pozitif şey, 1 Ekim 2015’ten beri gençlerin kendiliğinden başlattığı, şehit annelerinin katıldığı ve halkın benimsediği intifadanın patlak vermesiydi. Bu arada, bu gençlik intifadasına katılan ve ardından şehit olan gençlerin büyük çoğunluğunun cesetleri eksi 40 derecedeki buzdolaplarında bekletiliyordu. Bunun nedeni, Filistin halkının bu gençlerin cenazesine katılmalarından duyulan korkuydu.
ELEKTRONİK KAPILARA KARŞI İNTİFADA
Bütün bunlara Kahraman Kudüs halkının elektronik kapılara ve kameralara karşı başlattığı ve on dört gün süren intifadadan elde ettiği zaferi eklemek gerekir. Bu, 2017 Temmuz’undaydı. Bir de Ardından Kudüs ve Batı Şeria’dan eyleme destek verenlerin yanı sıra, yabancı ülkelerden gelen aktivistlerin katıldığı, Hanu’l Ahmer halkının örgütlediği mücadeleden elde edilen zafer var. Bu eylem, Netanyahu Hükümeti’ne öyle bir geri adım attırdı ki Siyonistler Hanu’l Ahmer’deki evlerin yıkımı ve halkının sürgün edilmesi emrini geri almak zorunda kaldı.
1/10/2015’ta başlayan intifada, Kudüs halkının elektronik kapılara karşı isyan etmesi, Hanu’l Ahmer’deki çatışmalarda elde edilen zafer olumlu olmasaydı, Ramallah yönetiminin İsrail’le birlikte gerçekleştirdiği güvenlik koordinasyonuna, intifadaya ve her türlü mücadeleye karşı olan Mahmut Abbas’ın siyasetlerine rağmen işgale karşı mücadelede neyi olumlu göreceğiz?
Aynı şekilde yaşanmakta olan olaylar, bölünmenin olumsuzluğunun kısmi bir takım başarı ve zaferlerin elde edilmesine mani olmadığını kanıtlar niteliktedir.
UZLAŞMANIN BAŞARISIZLIĞI
Filistinli gruplar arasında bölünme, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın politikalarının temsil ettiği (İsrail’le) uzlaşma siyasetinin başarısızlığında ortaya çıkan ve bölünme sürecinde dolaylı olarak gerçekleşen bazı olumluluklar bulunmaktadır.
Tasfiyeci “İki devletli çözüm” siyasetinin başarısızlığı, Kudüs ve Batı Şeria’da bölünmenin olumsuzluğunun engellemediği bir başarı olarak görülmelidir.
Bu yüzden bölünmenin olumsuzluklarından bahsetme noktasında Gazze’de, Batı Şeria ve Kudüs’te elde edilen, doğrudan ve dolaylı başarıları görmezden gelecek kadar aşırıya gidenlerin tutumunu gözden geçirmesi gerekir.
Tecrübe, Fetih ve Hamas arasındaki bölünmenin siyasi, stratejik ve objektif bir ayrılık olduğunu kanıtlamıştır. Bir tarafta Fetih hareketiyle Mahmut Abbas’ın temsil ettiği çizgi varken öte taraftaysa daha sonraki süreçte Ortak operasyon odaları ve Büyük Dönüş Yürüyüşü Yüksek Konseyi adını alacak olan Gazze’de Hamas, İslami Cihad, FHKC ve Demokratik Cephe gibi hareketleri de içeren örgütlerin temsil ettiği bir çizgi vardır. Objektif olaraksa Batı Şeria’da güvenlik koordinasyonunun utanç verici durumu varken öte yanda Ortak Operasyon Odası ve Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü Konseyi’nin temsil ettiği Gazze’deki durum söz konusudur.
Objektif planda Siyasi ve stratejik bölünme, ancak şu iki durumdan biriyle çözülebilir: Ya bir tarafın elde ettiği galibiyetin getirdiği bir uzlaşmayla ki bu şu ana kadar mümkün olmamıştır ve bu yüzden bütün uzlaşma çabaları boşa gitmiştir. Zira Mahmut Abbas’ın tutumu, uzlaşmanın kendi stratejisi ve siyasetine uygun olarak gelişmesi üzerine kurulu. Gazze’de de şu an tıpkı Batı Şeria’da olduğu gibi güvenlik koordinasyonu olmasını istiyor.
İkinci çözüm ise mevcut koşulların aynen devam etmesinin yanında her iki tarafın da kendi siyasetini, stratejisini ve bölgesel konumunu sürdürmesi. Ancak bu çözüm, çatışma fitilinin ateşlenmesi ve kavganın alevlenmesi durumuna daha yakın duruyor. Ancak bu durumun Batı Şeria’daki olumsuzluğu, işgalin ve yerleşimciliğin devam etmesi ve Kudüs’ün Yahudileştirilmesi siyasetinin sürdürülmesidir. En büyük tehlike budur ve bu yüzden de öncelikli sorun olarak ele alınmayı hak etmektedir. Bu durum, önceliğin uzlaşmaya ve iç barışa verilmesi meselesinden vazgeçmeyi gerektirmektedir. Zira öncelik Batı Şeria’da işgal, Kudüs’ün Yahudileştirilmesi projesine ve yerleşimciliğe karşı mücadelededir.
Herkes önceliğin işgalin kovulması, Batı Şeria’daki yerleşimlerin sökülmesi ve Kudüs’ün herhangi bir kayıt şart olmaksızın özgürleştirilmesi üzerinde anlaşıyorsa, bu, Gazze Şeridi’ndeki durumun ablukanın kaldırılmasından sonra da aynen devam etmesine imkân tanınabileceği anlamına gelmektedir. Tabi bu esnada Fetih’in de dahil olduğu bütün grupları kapsayan bir ulusal birlik kurularak bu birliğin önüne öncelik olarak işgalin bu topraklardan kovulması, Batı Şeria ve Kudüs’teki yerleşim birimlerinin sökülmesi konmalıdır. Bu da ancak tıpkı Gazze’de olduğu gibi işgalin kovulması, yerleşim birimlerinin ilgasını gerçekleştirmeden durmayacak kapsamlı ve barışçıl bir halk ayaklanması stratejisini benimseyerek olur. İşgalin gayrı meşru olduğunu ve yerleşim birimleri kurulmasının savaş suçu olduğunu kabul eden dünyanın bu ayaklanmayı desteklemesi gerekir. Bu iki meselede zaten şu an kendini dünyadan izole etmiş bir Trump yönetiminin ileri sürdüğü şartların ehemmiyeti yoktur.
*Filistinli yazar
Yazının aslı Arabi 21 adlı siteden alınmıştır. (Çeviren: İslam Özkan)