İspanya solu protofaşist kabusa karşı!
Sadece Avrupa değil, aynı zamanda bölgesel ve yerel seçimler de hesaba katıldığında takriben gelecek 4 yılın İspanya siyasetini belirleyecek yeni düzenlemelere ve bükülmelere ışık tutacak.
Simon Lopez*
İspanya'da düzenlenen 28 Nisan seçimlerinin sonucunda öğrenilen en yüzeysel dersleri keskin bir gerçek sentezleyebildi: Aşırı sağın parlamentodaki varlığıyla İspanya, hızlı yayılan hastalığa karşı bağışıklı son kale olarak Portekiz'i yalnız bırakarak 'yeni Avrupa normaline' katılmış oldu. Uzun vadeli bir bakış açısıyla bu varlığın gözardı edilemeyeceği, ama son seçim kampanyalarında da sol kanatları kırıp geçen histeriden çok daha düşük olduğu söylenebilir.
Ancak işçi sınıfları neredeyse on yıllık ekonomik krizin yaralarını hâlâ sararken ve son dönemde Katalonya'daki bağımsızlıkçı çatışma, yerel gerilimlere örnek teşkil ederken, bu ülkenin hikayesinde bundan daha fazlasını aramakta fayda var. Tüm bunlar bir bütün olarak Katalonya'da ve İspanya'da uzun süredir devam eden, hükümet kurma çabalarını oldukça karmaşık bir hale getiriyor.
'1978'DEN BU YANA AŞIRI SAĞ İÇİN BİR İLK'
Seçimlerden sonra oluşan durumun daha ayrıntılı bir incelemesine başlamadan önce, sonuçların yüzeysel resmine göz atalım. Sosyal demokrat İspanya Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) oyların yüzde 28.9'unu alarak (350 sandalyenin 123'ü) ses getiren bir zafere imza attı. Halbuki bir zamanlar Halk Partisi (PP) altında tekelleşen ve yavaşça ayrışmaya başlayan ulusal sağ, son olarak bu 'big bang'in mağduru oldu: Muhafazakar PP, acınacak bir şekilde yüzde 16.83 (66 koltuk), hemen arkasında onu takip eden sadık liberal Ciudadanos yüzde 15.98 (67 koltuk) ve her ikisinin de tamamlayıcılığıyla Vox yüzde 10.34 oy (24 koltuk) almış oldu. Böylece İspanya'da 1978 Anayasasıyla mühürlü liberal demokrasiye geçiş döneminden bu yana ilk kez aşırı sağ parlamentoda temsil edildi.
Unidos Podemos koalisyonunun temsil ettiği sol, neredeyse herkes tarafından kaçınılmaz konuma getirilen kaybı hafifletmek adına, seçim kampanyasına ve özellikle de televizyonlarda yayınlanan tartışmalara sıkışıp kaldı; öte yandan sadece üç yıl önce yüzde 21.15 oyla (71 koltuk) neredeyse sosyal demokrasinin ikinciliğini alt etmek üzere olan bir hareket için yüzde 14.42 (42 koltuk) cılız ve zoraki bir teselli. Katalan bağımsızlıkçıların aldıkları oylar, bölgenin yarısını kapsamaktan bile oldukça uzaktı ancak yine de 22 koltuk kazanmayı başardılar (-her biri ayrı olarak- 15'i merkez sol ve 7'si sağ).
KISA VADELİ SİYASİ BAĞLAM
An itibariyle seçimlerden sonraki manevralar hakkında sadece tahmin yürütebilsek de, yeni seçim savaşı, 2015'te İspanya'yı vurduktan sonra ülke siyasetini çalkalayan bir olayın ardından istikrar çabası ile yürütülecek: Podemos ve Ciudadanos'un ulusal parlamentoya girmesiyle birlikte, 'Avrupa tarzı' muhafazakarlık ve sosyal demokrasi tarafından onlarca yıllık düzenli iktidar değişimi geleneği, yerini geçmişin sakinliğinden eser olmayan bir belirsizlik dönemine bıraktı. Ekonomik krizin uyanışı ve 15-M gösterileriyle gelen canlılığın ardından kemikleşmiş parti sistemi nihayet ciddi bir yumruk yedi ve siyasal düzen sağlanma konusunda isteksizlik vardı.
O zamanlarda, yükselen ve neredeyse seçmenlerin yarısına sahip olan Katalan bağımsızlıkçı düşüncelerinin zeminine karşı, ne merkez-sol ne de merkez-sağ bloklar, Madrid'deki parlamentoda çoğunluk kazanma başarısına ulaştı. Avrupa Birliği kurumlarının rüyalarına kıvılcım saçan Ciudadanos ve PSOE öncülüğünde merkezci, sosyal-liberal koalisyon hükümeti teklifi henüz yolun başındayken taviz vermekten caydı, en azından Podemos'un çekimserliğiyle birlikte böyle sonuç verdi. Onu izleyen 2016 seçimleri, yeni sonuçlarla birlikte nispeten zayıflayan Ciudadanos'un, güçlendirilmiş PP hükümetini desteklemesiyle birlikte çıkmaza girdi. Yine de bu iki sağ blok, 175 milletvekili gerektiren parlamentoda mutlak çoğunluk kurmaya yeterli değildi ve dolayısıyla bu zayıflık nedeniyle gelecekteki şoklara alan açıldı.
Bu 2015-2019 aralığında, 2017 'oyun değiştirici' rolü üstlenebilirdi, en azından İspanya'nın siyasal sistemi ve topraksal krizler açısından. PP hükümetinin Katalonya'nın ayrılması için yapılacak herhangi bir müzakere kalkışmasına karşı sert söylemlerine karşın, özerk hükümet resmi olmayan 1 Ekim referandumunu düzenlemeyi başardı. Herhangi çoğulcu teminatlardan yoksun kalmış ve Katalan seçmenin güç bela yüzde 40'ının ilgisini çekebilmenin eksikliğini yaşamış olsa da; sembolik ana amacına ulaştı: Bağımsızlıkçı seçmenler, bunu Katalanların bağımsızlık isteğindeki son sahnenin tezahürü olarak görüyorlardı. Ardından gelen kovuşturmalar ve önde gelen yerel bağımsızlıkçı liderlerin bazılarını hapsetmek, Katalonya'daki kutuplaştırıcı dinamikleri sadece 2006'dan bu yana daha ileri bir noktaya götürdü.
Aynı yıl, yerel yönetime geniş imtiyazlar veren yeni bir özerklik statüsü, bağımsızlıkçı partiler, fakat aynı zamanda PSOE tarafından benimsendi. Öte yandan 2010 yılında Anayasa mahkemesi tarafından metin oldukça önemsiz ancak sembolik noktalarla bir şekilde geçersiz kılınmıştı. Bağımsızlıkçı partiler bunu, yerel yönetime karşı merkeziyetçi bir hamle olarak çerçeveye oturttu. Diğer bölgelerle karşılaştırıldığında zengin olan Katalonya'nın bağımsızlığına ulaşmak için işin geri kalanını, sosyal ve ekonomik krizin en keskin anındaki çaresizliğin ta kendisi yaptı. Daha önce iyimser bir tahminle yüzde 10-15 oranında bağımsızlık yanlısı seçmen varken bu düşünce krizden çıkış için parlak bir yol olarak görüldü. Her durumda, Katalan bağımsızlıkçığın destansı anlatımı başarsa da sert sayısal verilerin seçimlerden seçimlere, 7 yıldan beri değişmeyen görkemli gerçeği bundan etkilenmeden olduğu yerde kaldı: Katalonya'da düzenlenen hiçbir seçimde bağımsızlıkçı partiler, oyların toplam yüzde 50'sini geçmeyi bir kere bile başaramadı.
Ulusal ölçeğe dönecek olursak, 2018 baharında Yüksek Mahkeme tarafından verilen bir kararın, PP içinde kamu fonlarının sistematik bir şekilde aktarılarak yapılan yolsuzluğu tanımasıyla birlikte, PSOE'nin başını çektiği bir kınama süreci harekete geçti. Süreç, Unidos Podemos ve tüm diğer bağımsızlıkçı partilerin desteğiyle, PSOE'nin lideri Pedro Sánchez'in, İspanya Hükümeti'nin başına geçmesiyle sonuçlandı.
ANALİZLER VE PERSPEKTİFLER
Yeni aşırı sağ parti Vox'un ortaya çıkışı esasen ('sadece' değil) bölgesel fayların sarsılma zemini ve siyasi mutasyonlarla birlikte geliyor. Nitekim özellikle 2017 'referandumu'ndan bu yana hissedilen Katalan siyasi iklimi, İspanya nüfusunun hatırı sayılır bir kesimi için -sadece en muhafazakarlar değil- durum, şovenist kışkırtmalarla 'bölgesel milliyetçiliğin, ulusal aşağılanması' olarak görülüyordu. Aslında geriye dönüp bakıldığında Katalan krizi, daha önce PP ile uyum içinde olan diğer sağ ve liberal gruplarla uyum içinde bütünleşmiş bir şekilde İspanya'nın en sağ seçmen kitlesini hızla geren bir dizi olayın dönüm noktası olarak görülebilir. İspanyol sağının nihai bir şekilde üçe ayrılması (sırasıyla liberal, muhafazakar ve aşırı sağ) sadece son seçimlerle birlikte kesinleşti. Bu olaylar serisi arasında 8 Mart 2018 ve 2019'da yapılan büyük gösterilerde sahne alan güçlü bir feminist hareket, aşırı sağın öncelikli hedefi olarak öne çıkıyor.
Şimdi, bu sonuçlar oyundaki sosyal ve siyasi güçlerin sıcağı sıcağına resmini çizebildiyse eğer, yakın gelecekte bu Güney Avrupa ülkesini neler beklediğine odaklanalım.
Yeni hükümetin kuruluşu, istikrarlı bir parlamento tarafından destek gerektirdiği için, ufukta iki ana seçenek görülüyor. Bir tarafta geçtiğimiz yıl yaygınlaştırılan ve seçim kampanyasında zirveye çıkan 'sağ-bloka karşı sol-blok' retoriği, PSOE'nin hükümetine zemin olacak parlamenter çoğunluğu sağlamak için yüzünü kendi soluna ve bağımsızlıkçı, bölgesel güçlere dönmesini gerektiriyor. Diğer taraftan, yalnızca Avrupa Birliği kurumları için değil, aynı zamanda The Economist'in mercekleriyle dünyayı ve ülkeyi gören toplumun tüm katmanları için de ideal bir olasılık teşkil edecek bir sosyal-liberal hükümete mührü basmak için yüzünü Ciudadanos'a da dönebilir. Bununla birlikte her iki seçenek de, farklı nedenlerden dolayı şimdilik ferahlamış görünen PSOE için dikenli yollar anlamına geliyor olabilir.
KATALANLAR OLMADAN OLMAZ
Birinci durumda, seçim sonrası zindelik hissi, bölgesel ve sol koalisyon için sandalye sayısının yeterli olmadığının acı gerçeğini süpürüp atmamalı. Eğer Katalan bağımsızlıkçıları bir kenara koyacak olursak, PSOE, Unidos Podemos ve tüm diğer bağımsızlıkçı ve bölgesel güçlerle birlikte çoğunluğu sağlayacak olan 176 sandalye sayısına ulaşmanın hiçbir yolu yok. Ayrıca sosyal demokratlarla uzlaşmaya yanaşacak herhangi bir harekete karşın; sermaye güçlerinin ve medyanın tüm ağırlığıyla Ciudadanos ile yapılacak anlaşmayla 'liberal', 'ılımlı', 'makul' vs. bir seçeneğe yükleneceği öngörülebilir. Dahası, Katalan bağımsızlık partilerinin herhangi birinin desteğini veya en azından çekimserliğini kazanma ihtiyacı, Pedro Sánchez için zorlu bir senaryo açma riskini taşıyor, çünkü İspanya sağı 'Anavatan ve Anayasaya ihanet' olarak gördüğü suçlamadan yargılanan ayrılıkçı liderlere karşı tamamıyla karşıt konumlanmış durumda.
İkinci durumda, Ciudadanos'la ittifak inşa etmeyi mümkün kılacak bir son dakika 'U dönüşü' de PSOE için hiç kolay bir seçenek değil. Pedro Sánchez ve Albert Rivera’nın (Ciudadanos’un lideri) medya ve AB’nin tam desteğiyle daha önce 2015’te denedikleri ortaklığın tadını çıkaracakları bir gerçek. Ancak, ne İspanya, ne de taraflar 2015 ile aynı konumda durumda değil.
Katalonya'da Katalan bağımsızlıkçılığının yükselişine karşı mücadele etme amacıyla doğan Ciudadanos'a gelirsek -sadece son yıllarda katılaştırdığı ayrılıkçı karşıtı DNA'sıyla- bu konuda 'çok yumuşak' olmakla suçladığı sosyal demokratlar ile güçlerini birleştirmesi gerekiyor. Üstelik bu, 'küçük ortakla' koalisyona girmek için en kötü zaman gibi görünüyor, çünkü yüzde birden daha az bir oyla muhalefetin en güçlü aktörü olma fırsatını kaçırdı. PSOE'ye gelince, iki yapısal neden 2015 anlaşmasını yeniden diriltme düşüncesini zorlaştırıyor. Birincisi, Pedro Sánchez'in parti içi güçler üzerindeki tahakkümü o zamanlar olduğundan çok daha kuvvetli. Nitekim, 2015 yılında sol (Unidos Podemos vd.) ile koalisyona karşı çıkan güçlü bölgesel baronlar, Sánchez ve destekçilerinin açtığı savaşlar ve kazandıkları iç mücadeleler sonucunda neredeyse silindi. Parti içinden gelen iç baskıların zayıflığı, özgür bir karar vermede Sánchez'in elini güçlendiriyor. İkincisi ve en önemlisi, PSOE'yi destekleyen sosyal blok 2015 yılındakinden nispeten daha sol ve daha az liberal görünüyor. Örneğin basın ve sosyal medya kaynakları, seçim günü seçim sandıklarında PSOE temsilcilerinin el ele, Unidas Podemos'unkilerle iyi bir uyum içinde çalıştığına işaret etti. Dahası, seçimlerden sonra PSOE’nin merkezleri önünde toplanan kalabalık, soldaki koalisyonun liderleri ekranlara çıktığında kuvvetlice alkışladı ve açıkça sola ait olan “¡sí se puede!” (Evet, yapılabilir) sloganını attı. Bununla birlikte, bu 'fıkrasal' gerçeklerin ötesinde işin aslı şu ki, aşırı sağ korkusu nedeniyle Unidos Podemos'tan PSOE'ye devredilen önemli seviyede oy, sosyal-demokratların Ciudadanos'a dönmeye karar vermesi durumunda Unidos Podemos'a geri dönebilir. Pedro Sánchez'in geniş çapta kabul gören fırsatçılığına rağmen, bu türden bir 'U dönüşü' daha düşünmek kolay değil.
PROTOFAŞİST KABUS
Her şeyi hesaba katarsak, Mayıs ayının sonuna kadar herhangi bir müzakere beklentisi hazır olmuş olacak. Sadece Avrupa değil, aynı zamanda bölgesel ve yerel seçimler de hesaba katıldığında takriben gelecek 4 yılın İspanya siyasetini belirleyecek yeni düzenlemelere ve bükülmelere ışık tutacak. Bu sırada, kimi Katalan ayrılıkçı liderleri yargılanması, tüm bu resmin de üzerinde büyük bir önem taşıyor: Ağır bir mahkumiyet, aşırılıkçı konumları sıkılaştırma ihtimalini barındırırken tam tersi bir yönde bir karar, gerilimin düşmesine yol açabilir. Ancak basit yanılsamalardan kaçınmak gerekiyor: 2016'da Unidos Podemos, hem Katalan hem de Bask seçicileri hem bölgesel hem de merkezi şovenizmden kaçınmanın orta yolunu bir araya getirme zorluğunu yaşadı, bu sefer iki her iki bölgede de PSOE kendi oylarını artırdı.
Bundan böyle sadece kısa vadeli gündemi değil; aynı zamanda uzun vadeli düşünceleri değiştirme yolunda alenen nostaljik aşırı sağ ve ultra-liberal bir parti, parlamentodaki halk kürsüsünde olmanın tadını çıkaracak. Feminist hareketinin gücü ve cinsel çeşitliliğe açıklığı ile bilinen bir ülke, bu rüzgara nasıl uyum sağlayacağını göstermek zorunda kalacak. Sol ise kendi adına zorlu bir meydan okumanın yanı başında duruyor: Toplumsal gündemin, son zamanlarda geçmişten kalan bir 'hatırayı' andıran protofaşist kabusu kovup topraksal yaraların üstesinden gelinebileceğini göstermek adına; sınıf siyasetini yeniden canlandırmak ve bunu feminist cepheyle birlikte harmanlamak.
*Hukukçu, Madrid'te yaşıyor.
(İngilizceden çeviren: Kavel Alpaslan)