Dünya Forum: Robert Mugabe / Kahramanlıktan tiranlığa giden yol

Zimbabve, Mugabe yönetiminde yüksek enflasyon, yaygın işsizlik ve kronik gıda, su, elektrik ve yakıt kıtlığı yaşadı. Hastaneler bile çalışamaz hale geldi. Afrika’nın sömürgecilikten kurtuluş mücadelesinin kahramanı olarak el üstünde tutulan adam bir tirana dönüşmüş, ülkede insan haklarını yok etmiş ve bir zamanlar görece başarılı olan bir ülkeyi, ekonomik çöküşe uğratmıştı. Ardında bıraktığı miras, Zimbabve’yi uzun yıllar boyunca rahatsız etmeyi sürdürecek gibi görünüyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Afrika ülkesi Zimbabve’nin eski devlet başkanı Robert Mugabe, o zamanların Güney Rodezya’sında (günümüzde Zimbabve) bulunan Kutama adlı bir kasabada dünyaya geldi. 1963 yılında İngiliz sömürge idaresine karşı direniş hareketi ZANU’yu kurdu. Mugabe, İngiliz egemenliğinin 1980’de sona ermesinin ardından yeni Zimbabve Cumhuriyeti’nin başbakanı oldu ve yedi yıl sonra da cumhurbaşkanlığı görevini üstlendi.

Mugabe, 1961’de bir öğretmen ve siyasi eylemci olan Gana vatandaşı Sarah Hayfron ile evlendi. Sarah ile dünyaya getirdikleri oğulları Nhamodzenyika, henüz çocukluk döneminde, 1992’de böbrek yetmezliğinden öldü. 1996’da, Mugabe kendisinden 40 yaş daha genç olan sekreteri Grace Marufu ile evlendi. Mugabe ve Grace’in üç çocuğu oldu: Bona, Robert Peter Jr. ve Bellarmine Chatunga.

Mugabe ve partisi, aynı anda hem solcu hem de milliyetçi bir ideolojinin izinde giderken, ülkedeki beyaz sömürge tarihini silmek üzere bir çeşit progrom ilan ederek, siyah Zimbabvelilerden beyazların topraklarına el koymaları çağrısında bulundu. Bu karma ideoloji siyahlara kısmi bir özgürlük sağlasa da ülkede birçok şiddet olayına neden oldu. 2017 yılının Kasım ayında, 93 yaşında istifaya zorlanana dek tartışmalı seçimler ve kanlı saldırılar vasıtasıyla iktidarı elinde tuttu.

GENÇLİK DÖNEMİ VE EĞİTİM YILLARI

Robert Gabriel Mugabe, 21 Şubat 1924’te Güney Rodezya’nın Kutama kasabasında, ülkenin İngiliz Krallığı’na bağlı bir koloni haline gelmesinden aylar sonra dünyaya geldi. Kolonileşmenin ardından, ülkenin yoksul halkı yeni sömürge yasalarıyla baskı altına alındı ve eğitim ve iş olanaklarıyla ilgili ırkçı kısıtlamalarla karşı karşıya kaldılar.

Mugabe’nin babası bir marangozdu. O henüz küçük bir çocukken, babası Güney Afrika’daki bir Cizvit misyoner kampında çalışmaya gitti ve bir daha asla geri dönemedi. Mugabe’nin öğretmen olan annesi, Mugabe ve üç kardeşini kendi başına büyütmek zorunda kaldı. Bir çocuk olarak, Mugabe, ailenin ineklerini güderek ve çok sayıda farklı işlerde çalışarak annesine yardımcı oldu.

Güney Rodezya’daki birçok insanın yalnızca okuma yazma öğrenecek kadar okula gidebilmesine karşın, Mugabe iyi bir eğitim alabilecek kadar şanslıydı. Okul müdürü Papaz O’Hea’nın gözetiminde, yerel Cizvit idaresinin okuluna devam etti. Mugabe üzerinde güçlü bir etkisi olan O’Hea, ona, tüm insanların eşit muamele görmeleri ve yeteneklerini açığa çıkarabilmeleri için eğitim almaları gerektiğini öğretmişti. Mugabe’yi “çok zeki bir genç” diye nitelendiren öğretmenleri, onu teşvik etmeye devam ettiler.

O’Hea’nın öğrencilerine benimsettiği değerler, Mugabe’de büyük bir etki yarattı ve ilerleyen yıllarda kendisinin de bir öğretmen olarak görev yapmasına zemin hazırladı. Mugabe, dokuz yıl boyunca Güney Rodezya’daki bir takım misyoner okullarında öğretmenlik yaptı. Bu dönemin ardından, eğitimine Güney Afrika’da bulunan Fort Hare Üniversitesi’nde devam etti ve 1951’de tarih ve İngilizce alanında lisans eğitiminden mezun oldu. Mugabe daha sonra, 1953 yılında öğretmenlik yapmak üzere ülkesine geri döndü.

1955 yılında Mugabe Kuzey Rodezya’ya taşındı ve dört yıl boyunca Chalimbana Eğitim Koleji’nde dersler verdi. Aynı zamanda, uzaktan eğitim aracılığıyla, Londra Üniversitesi’nde ekonomi alanında lisans eğitimini sürdürdü. Gana’ya taşındıktan sonra, 1958’de ekonomi lisansını tamamladı. 1961’de, ilk eşi olan Sarah Heyfron ile tanıştığı Azize Mary Öğretmen Yetiştirme Koleji’nde dersler veriyordu. Mugabe, bu dönemde Marksist olduğunu ilan etti ve Gana hükümetinin yoksul halklara eşit eğitim olanakları sağlama hedefine güçlü bir şekilde destek verdi.

SİYASİ YAŞAMI

1960 yılında Robert Mugabe, nişanlısını annesiyle tanıştırmak için izin alarak ülkesine döndü. Beklenmedik bir şekilde, ülkeye vardıklarında, Mugabe şiddetli değişimler yaşayan bir Güney Rodezya ile karşılaştı. Yeni sömürge hükümeti on binlerce siyah ailenin yerine beyazları getirmiş ve beyazların nüfusunda bir patlama yaşanmıştı. Hükümet, siyahların protesto eylemlerine saldırarak kanlı olayların da önünü açmıştı. Mugabe, siyahlara yönelik ayrımcılık nedeniyle çok öfkeliydi. Temmuz 1960’da, Salisbury’e bağlı Harare Belediye Binası’nda düzenlenen ve 7 bin kişinin katıldığı Mart Protestosu’nda öfkeli kalabalığa hitap etmesi talebini kabul etti. Eylemin amacı, muhalefet liderlerinin tutuklamalarını protesto etmekti. Polis tehdidi karşısında geri adım atmayan Mugabe, protestoculara, Gana’nın Marksizm yoluyla bağımsızlığa nasıl ulaştığını anlattı.

Gösteriden birkaç hafta sonra, Mugabe, Ulusal Demokrat Parti genel sekreterliğine seçildi. Gana’daki modeli kendine rehber alan Mugabe, Rodezya’daki siyahların bağımsızlık mücadelesini yaymak için hızla militan bir gençlik grubu oluşturdu. Sömürge hükümeti, 1961 sonunda partiyi yasakladı; ancak partizanlar Rodezya’da, kendi türünün ilk örneği olan bir hareket oluşturmak için bir araya geldiler. Zimbabve Afrika Halk Birliği (ZAPU) şaşırtıcı bir şekilde kısa sürede 450 bin üyeye ulaştı.

Birliğin lideri Joshua Nkomo, İngiltere’den anayasayı askıya almasını ve çoğulcu bir yönetim meselesini gündeme almasını isteyen Birleşmiş Milletlerle görüşmeye davet edildi. Ne var ki, görüşmelerde uzun zaman geçmesine rağmen hiçbir şey değişmedi; Mugabe ve diğerleri, Nkomo’nun, anayasada yapılacak değişiklikler konusunda kesin bir tarihte ısrar etmemesi nedeniyle hayal kırıklığına uğradılar. Yaşadıkları öyle büyük bir hüsrandı ki, 1961 Nisan’ına gelindiğinde Mugabe bir gerilla savaşı başlatmayı tartışmaya açmıştı. Bu fikrini polise meydan okurcasına ilan edecek kadar ileri gitmişti; “Biz bu ülkeyi ele geçiriyoruz ve bu saçmalığa katlanmayacağız.”

HAREKET GÜÇLENİRKEN ÇATIŞMALAR ARTTI

1963’e gelindiğinde, Mugabe ve Nkomo’nun diğer eski destekçileri Tanzanya’da üslenen Zimbabve Afrika Ulusal Birliği (ZANU) adlı kendi direniş hareketlerini kurdular. O yılın ilerleyen günlerinde, Güney Rodezya’da polis Mugabe’yi tutukladı ve Hwahwa Hapishanesi’ne yolladı. Mugabe, on yıldan fazla bir süre hapishanede kalacak ve Hwahwa Hapishanesi’nden Sikombela Gözaltı Merkezi’ne ve daha sonra Salisbury Hapishanesi’ne yollanacaktı. 1964 yılında, Mugabe henüz hapishanedeyken, Güney Rodezya’yı İngiliz sömürgeciliğinden kurtarmak amacıyla gerilla operasyonlarını başlatmak için gizli bir haberleşme ağı kurdu.

1974’te, gerçek bir çoğunluk yönetimi kuracağını iddia eden, ancak yine de İngiliz sömürge hükümetine olan bağlılığını vurgulayan Başbakan Ian Smith, Mugabe’nin hapishaneden çıkmasına ve Zambiya’da (eski Kuzey Rodezya) düzenlenen bir konferansa gitmesine izin verdi. Mugabe, bunun yerine, sınırdan geçerek Güney Rodezya’ya kaçtı ve yol boyunca Rodezyalılardan gerilla eğitim birlikleri oluşturdu. İngiliz sömürge güçleriyle gerillalar arasındaki çatışmalar 1970’ler boyunca sürdü. Bu on yıllık çatışma döneminin sonunda Zimbabve’nin ekonomisi her zamankinden daha kötü durumdaydı. 1979’da Başbakan Smith, Mugabe ile bir anlaşmaya varmaya çalıştıktan sonra, İngilizler siyah çoğunluk yönetimine geçişi onayladı ve Birleşmiş Milletler ülke üzerindeki yaptırımları kaldırdı.

1980 yılında Güney Rodezya İngiliz sömürge idaresinden kurtarıldı ve bağımsız Zimbabve Cumhuriyeti ilan edildi. ZANU partisinin çatısı altına giren Mugabe, eski müttefiki Nkomo’ya karşı seçimlere girmesinin ardından yeni cumhuriyetin başbakanlığına seçildi. 1981’de, farklı gündemleri nedeniyle ZANU ile ZAPU arasında bir çekişme ve silahlı çatışmalar başladı. 1985 yılında, savaş devam ederken Mugabe tekrar seçildi. 1987’de, bir grup misyonerin Mugabe destekçileri tarafından trajik bir şekilde öldürülmesinin ardından, Mugabe ve Nkomo, nihayet birliklerini ZANU-Yurtsever Cephesi (ZANU-PF) adı altında birleştirmeyi ve ülkenin yaşadığı sefalete odaklanmayı kabul ettiler.

KAHRAMANLIKTAN TİRANLIĞA

Birleşme anlaşmasının sadece bir hafta sonrasında Mugabe, Zimbabve başkanlığına atandı ve Nkomo’yu büyük yetkilerle donatılmış bir bakan olarak atadı. Mugabe’nin ilk büyük hedefi, ülkenin başarısız ekonomisini yeniden yapılandırmak ve onarmaktı. 1989’da, çiftçilere yönelik fiyat kısıtlamalarını gevşeten ve kendi fiyatlarını belirlemelerine imkân sağlayan beş yıllık bir planı uygulamaya koydu. 1994 yılına gelindiğinde ekonomi, tarım, madencilik ve imalat sanayilerinde bir miktar büyüme yaşanmıştı. Mugabe ayrıca siyah nüfus için klinikler ve okullar kurmayı başardı. Bu süre zarfında eşi Sarah vefat eden Mugabe, sekreteri ve sevgilisi Grace Marufu ile evlendi.

1996’ya doğru, Mugabe’nin aldığı kararlar, bir zamanlar ülkenin bağımsızlaşmasına öncülük etmesi nedeniyle onu bir kahraman olarak el üstünde tutan Zimbabve halkları arasında huzursuzluk yaratmaya başlamıştı. Büyüyen sorunlar arasında, işgalci beyazların el koyduğu toprakların tazminatsız biçimde siyah halka geri verilmemesi, tek partili ülkenin anayasasının çoğulcu demokrasi doğrultusunda yenilenmemesi gibi hayati meseleler vardı. Yüksek enflasyon, diğer bir önemli konuydu ve maaş artışı talep eden memurlar greve gitmişti. Maaş artışı kararının yalnızca devlet memurlarına uygulanması, halkın Mugabe yönetimine karşı öfkesini artıracaktı.

Mugabe’nin tartışmalı siyasi yöntemlerine karşı yükselen itiraz, başarıya ulaşmasını engellemeyi sürdürüyordu. 1998’de, diğer ülkelerden, halka toprak dağıtılması için para bağışında bulunmaları çağrısında bulunduğunda, birçok ülke, Zimbabve’nin çökme aşamasına girmiş kırsal ekonomisine yardımcı olmak için bir program oluşturulmadığı sürece bağışta bulunmayacaklarını ifade ettiler. Mugabe bu talebi geri çevirirken, uluslararası toplum da kendisine bağış yapmayı reddetti.

Mugabe, 2000 yılında İngiltere’nin siyahlardan ele geçirdiği topraklar için tazminat ödemesini öngören bir anayasa değişikliği yaptı. Mugabe, eğer ödeme yapmazsa, İngiliz topraklarına el konulacağını ilan etti. Haklı bir taleple yapılan anayasa değişikliği, Zimbabve’nin dış ilişkilerini daha da zor bir duruma soktu.

Buna karşın, seçim kampanyasının ardından, 2002 başkanlık seçimlerini yeniden kazandı. Oy sandıklarında hile yapıldığı yönündeki itirazlar, Avrupa Birliği’ni Zimbabve’ye silah ambargosu ve diğer ekonomik yaptırımlar uygulamaya yöneltti. Bu sırada Zimbabve ekonomisi neredeyse uçurumun dibindeydi. Ülkede yaygın durumdaki AIDS salgını, dış borçlar ve büyük işsizlik sorunu ülkeyi sarsıyordu. Mugabe, koltuğundan kalkmamaya kararlıydı ve bu minvalde, 2005’teki parlamento seçimlerinde oylamayı kazanmak için şiddet ve yolsuzluk dahil, seçilmek için her şeyi yaptı.

İKTİDARIN DÖKTÜĞÜ KAN

29 Mart 2008’de, muhalefetteki Demokratik Değişim Hareketi’nin (MDC) lideri Morgan Tsvangirai’ye karşı cumhurbaşkanlığı seçimini kaybeden Mugabe, dizginleri bırakmaya isteksizdi ve tekrar seçim talep etti. İkinci oylama, aynı yılın haziran ayında yapılacaktı. Bu arada, MDC destekçileri, Mugabe’ye bağlı muhalefet üyeleri tarafından şiddetli saldırılara uğradı ve öldürüldü. Mugabe, kendisi hayatta olduğu sürece Tsvangirai’nin Zimbabve’yi yönetmesine asla izin vermeyeceğini açıkça ilan ettiğinde, Tsvangirai, Mugabe’nin başvurduğu şiddetin oylarını arttırmasına yol açacağına ikna olarak, geri çekilmek zorunda kalmıştı.

Mugabe’nin cumhurbaşkanlığını devretmeyi reddetmesi, binlerce kişinin yaralanmasına ve 85 Tsvangirai taraftarının ölmesine neden olan yeni bir şiddet dalgasına yol açtı. Eylül ayında, Mugabe ve Tsvangirai bir güç paylaşımı anlaşmasını kabul ettiler. İktidarda kalmaya kararlı olan Mugabe, güvenlik güçlerini kontrol ederek ve en hayati bakanlık pozisyonlarına kendi adamlarını yerleştirerek gücün çoğunu elinde tutmayı başardı.

2010’un sonuna gelindiğinde, Mugabe, Tsvangirai’ye danışmadan geçici valiler atayarak, Zimbabve’nin kontrolünü tamamen ele geçirmek üzere harekete geçti. Ertesi yıl ABD’nin sızdırdığı haberlere göre, Mugabe prostat kanseriyle mücadele ediyordu. ABD bu iddiayla birlikte, Mugabe’nin görevdeyken ölmesi durumunda bir askeri darbenin gerçekleşebileceği endişesini dile getirmişti.

10 Aralık 2011’de düzenlenen Ulusal Halk Konferansı’nda, Mugabe, 2012 Zimbabve Cumhurbaşkanlığı seçimleri konusundaki teklifini resmen ilan etti. Ancak seçim, her iki tarafın da yeni bir anayasa hazırlanmasını kabul etmesi ve seçimlerin 2013 yılında gerçekleştirilmesinde hemfikir olması neticesinde ertelendi. Mart 2013’te Zimbabve halkı yapılan referandum sonucunda yeni anayasayı onayladı. Buna karşın, Reuters’ın aktardığına göre, ülkedeki yaklaşık 60 sivil kuruluşun temsilcileri Mugabe ve destekçileri tarafından baskı yapılmasından şikayet ediyordu. Mugabe’yi eleştiren bu grupların üyeleri, baskı, tehdit, tutuklama ve diğer zulüm biçimlerine maruz kaldılar.

Ağustos ayının başlarında, Zimbabve seçim komisyonu cumhurbaşkanlığı yarışında Mugabe’nin galibiyetini ilan etti. Ajanslara göre, Tsvangirai oyların yüzde 34’ünü kazanırken, artık bir tiran haline gelen Mugabe oyların yüzde 61’ini kazanmıştı. Tsvangirai, seçimlerin ardından, “(Seçim) halkın iradesini yansıtmıyor. Afrika’da sandığa gitme tercihinde bulunanların bile, bunu böyle sert bir şekilde yaptığını sanmıyorum” demişti.

DİKTATÖRÜN GÖZYAŞLARI

14 Kasım 2017’de, Zimbabve’de askeri bir darbenin yaşanmasıyla, işler daha kötü bir hâl almaya başladı. 14 Kasım’da, Mugabe’nin başkan yardımcısı Emmerson Mnangagwa’nın görevden alınmasından kısa bir süre sonra, ülkenin başkenti Harare’de tanklar sokakları işgal etti. Ertesi sabah erken saatlerde, bir ordu sözcüsü, ulusal televizyonda ordunun “adaleti yerine getirmek için, ülkede sosyal ve ekonomik acıların yaşanmasına neden olan suçluları yakalama süreci” başlattığını ilan ediyordu.

Sözcü, hükümetin askerlerce devralınmayacağını vurgulayarak, “Ülkemizde, başkanın ve ailesinin hayatının güvence altında olduğundan emin olmak istiyoruz” açıklamasını yaptı. O anda, Mugabe’nin nerede olduğu bilinmiyordu; ancak daha sonra ev hapsinde olduğu açıklandı. Ertesi gün, Zimbabve’de yayın yapan The Herald gazetesi, yaşlı devlet başkanının evinde bulunan diğer hükümet görevlileri ve askeri yetkililerin fotoğraflarını yayınladı. Yetkili makamların, geçici bir hükümetin kurulmasını tartıştıkları ama konuyla ilgili herhangi bir açıklama yapılmadığı bildirildi.

17 Kasım’da, Mugabe, bir üniversitenin mezuniyet töreninde yeniden halkın karşısına çıktı. Başlangıçta, barışçıl bir şekilde iktidardan çekilmesi için önerilen planları reddettikten sonra, cumhurbaşkanının 19 Kasım’da yapılması planlanan bir televizyon konuşmasında emekliliğini açıklamayı kabul ettiği bildirildi. Ne var ki tüm varlığını iktidarla özdeşleştiren ve ülkenin kendisi olmadan yok olacağına inanan yaşlı diktatör, konuşma sırasında emeklilikten hiç söz etmedi; bunun yerine iktidardaki ZANU-PF partisinin aralık ayındaki kongresine katılacağını ilan etti. Sonuç olarak, partisinin, seçilme hakkının elinden alınması için kendisine dava açacağı açıklandı. 22 Kasım’da Zimbabve Parlamentosu’nun görevden alma oylaması için toplanmasından kısa bir süre sonra, kürsüdeki konuşmacı, iktidarı için mücadeleden asla vazgeçmeyen devrik başkandan gelen sürpriz bir mektubu okudu. Mugabe, “İktidar devrinin sorunsuz olmasını sağlamak için istifa ettim” diye yazmıştı. “Kararımı en kısa sürede kamuoyuna bildiriniz.”

Mugabe’nin 37 yıllık iktidarının bitişi, Zimbabve sokaklarındaki kutlamaların yanı sıra parlamento üyeleri tarafından alkışlarla karşılanmıştı. Zimbabve, Mugabe’nin ardından, artık eski liderin ekonomik ve politik yanlışlarının mirasıyla baş başa kaldı. Afrika’nın bağımsızlık mücadelesinin en büyük kahramanlarından biri olan Mugabe, neredeyse on yıldan fazla süren bir diktatörlük, yozlaşma ve beceriksizliğin ardından, geçtiğimiz perşembe gecesi Singapur’da öldü.

Uluslararası bir ajansa demeç veren 68 yaşındaki Zimbabveli memur emeklisi Netsai Gute, emekli maaşının, Mugabe’nin ekonomik yanlışlarının neden olduğu aşırı yüksek enflasyon yüzünden eriyip gittiğini ifade ediyor. Eski liderin, kendisinin yanılmaz ve vazgeçilmez olduğuna inanan bir “tanrı” figürü haline geldiğini söylüyor. “Kalpsizdi… Uğruna savaştığımız her şeyi çöpe attı. Tanrı ruhuna merhamet etsin, zira Zimbabve’yi daha da kötü hale getirdi. Onun yüzünden benim neslim iyi bir emekli maaşına sahip değil, onun yüzünden iyi bir cenaze törenim bile olmayacak. Elbette adalet şimdi işlemeli ve (diğer dünyada) hak ettiği gibi cezalandırılmalı” diyor.

Mugabe yönetiminde Zimbabve, yüksek enflasyon, yaygın işsizlik ve kronik gıda, su, elektrik ve yakıt kıtlığı yaşadı. Hastaneler bile çalışamaz hale geldi. Afrika’nın sömürgecilikten kurtuluş mücadelesinin kahramanı olarak selamlanan adam, bir tirana dönüşmüş, ülkede insan haklarını yok etmiş ve bir zamanlar görece başarılı olan bir ülkeyi ekonomik bir yıkıma uğratmıştı. Ardında bıraktığı miras, Zimbabve’yi uzun yıllar boyunca rahatsız etmeyi sürdürecek gibi görünüyor.

Kaynaklar:

https://www.thoughtco.com/robert-mugabe-3555642

https://www.theguardian.com/world/2019/sep/06/harare-reacts-robert-mugabe-death-Zimbabve-legacy-misrule

https://www.biography.com/political-figure/robert-mugabe

https://www.nytimes.com/2019/09/06/obituaries/robert-mugabe-dead.html

https://www.npr.org/2019/09/06/377714687/robert-mugabe-veteran-president-of-Zimbabve-dead-at-95

https://www.bbc.com/news/world-africa-11099949