Korona virüsü: Önümüzdeki yıl*
Yaklaşık iki düzine uzmana göre eski yaşamlarımıza hızlıca bir dönüş olmayacak. Ancak şu anda ve uzun vadede felaketi yönetmek için umut var.
Donald G. McNeil Jr.
Korona virüsü Amerika’nın en büyük şehirlerinden banliyölerine yayılıyor. Salgın ülkenin kırsal bölgelerine de sıçramaya başladı. Virüsün milyonlarca yurttaşı enfekte ettiği ve 34 binden fazla can aldığı düşünülüyor.
Ancak bu hafta Başkan Trump ekonomiyi yeniden açmak için planlarını önerdi ve kısa süre içinde Birleşik Devletler’in büyük bölümünde hayatın normalleşmeye başlayacağını öne sürdü. Trump yönetiminin krize ve geleceğimize dair bakışı haftalardan bu yana hem kendi tıbbi danışmanlarınınkinden hem de genel olarak bilim insanlarınkinden daha toz pembe olmaya devam ediyor.
Gerçekteyse bu krizin bizleri nereye götürdüğünü kimse bilmiyor. Halk sağlığı, tıp, epidemiyoloji ve tarih alanlarında çalışan 20’yi aşkın uzman geleceğe dair düşüncelerini kapsamlı bir şekilde dile getirdiler. Evlerimizden ne zaman çıkabiliriz? Gerçekçi bir bakış açısıyla, hastalığın tedavisinin ya da aşısının bulunabilmesi için ne kadar süre gerekiyor? Virüsü kendimizden nasıl uzak tutacağız?
Bazıları, Amerikan yaratıcılığının ya da maharetinin tam kapasite kullanılmasıyla sorunları aşma yolunda ilerleme kaydedilebileceğini düşünüyordu. Onlara göre ilerleme yolu, gerçekleştirilmesi kesinlikle zor ancak mümkün etkenlere bağlıydı: Dikkatlice hazırlanmış kademeli bir yeniden açılma, geniş çaplı test ve takip, işe yarayan bir tedavi, sağlık hizmeti tedarikçilerine uygun kaynakların tahsis edilmesi ve son olarak etkili bir aşı.
Ancak yine de sonraki yıl için karamsar tahminlerden kaçınmak mümkün değil. Birçok uzmana göre Başkan Trump’ın günlük basın toplantılarında dile getirdiği senaryo –tecritler kısa sürede sona erecek, koruyucu bir ilacın geliştirilmesinde sona yaklaşıldı, futbol stadyumları ve restoranlar yakında dolup taşacak- bir fanteziden ibaret.
Ulusal Tıp Akademisi eski başkanlarından Dr. Harvey Fineberg sıkıntılı bir gelecekle karşı karşıya olduğumuzu söylüyor. O ve diğerleri mutsuz milyonların evlerinde aylar boyunca tıkılıp kalacaklarını ve hastalığa karşı en savunmasız olanlarınsa muhtemelen daha uzun bir süre karantinada olacağını öngörüyorlar. Fineberg ve çalışma arkadaşları bulunacak aşının en başta bilim insanlarını gevşemeye iteceğinden, bıkkın yurttaşların risklere rağmen önlemlere riayet etmeyeceğinden ve virüsün bundan böyle hep bizimle kalacağından endişe ediyor.
Vanderbilt Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden önleyici tıp uzmanı Dr. William Schaffner şöyle diyor: “İyimser yanım virüsün yaz mevsiminde etkisinin azalacağını ve bir aşının tıpkı bir süvari gibi imdada yetişeceğini söylüyor. Ama kendimi bu iyimser mizacıma karşı korumayı öğreniyorum”.
Birçok uzman kriz bittiğinde ülkenin ve ekonomisinin hızlıca toparlanacağına inanıyor.
Ancak ağrılı ve sancılı geçecek bu süreçten kaçış yok.
Salgının tam olarak nasıl biteceği kısmen tıbbi gelişmelere bağlı. Aynı zamanda Amerikalıların bu süreçte nasıl davranacakları da önemli. Kendimizi ve sevdiklerimizi titizlikle korursak daha fazla sayıda insan hayatta kalacak. Virüsü küçümsersek bizi o ya da bu şekilde mutlaka bulacak.
BEYAZ SARAY’IN AÇIKLADIĞINDAN DAHA FAZLA SAYIDA İNSAN ÖLEBİLİR
Korona virüsünün sebep olduğu hastalık Covid-19 şu sıralarda Birleşik Devletler’deki ölüm vakalarının bir numaralı sebebi. 7 Nisan’dan bu yana neredeyse her gün 1800’den fazla Amerikalı virüs nedeniyle hayatını kaybetti. Resmi rakamlar gerçek ölüm sayısının çok daha altında olabilir.
Mukayese yapacak olursak, her gün kalp rahatsızlıklarından 1774 ve kanserden 1641 Amerikalı yaşamını yitiriyor.
Doğru, korona virüsü eğrileri yassılaşıyor. Salgının merkezi olan New York’daki hastane başvuruları azalıyor ve yoğun bakım ünitelerindeki hasta sayısı düşüyor. Günlük ölü sayısı ürkütücü boyutta ancak artık artmıyor.
Beyaz Saray’ın sıklıkla atıf yaptığı epidemiyolojik model (Washington Üniversitesi’ne bağlı Sağlık Ölçümleri ve Değerlendirme Enstitüsü tarafından hazırlanan) yaz ortasına kadar 100 bin ila 240 bin arası ölüm olacağını tahmin ediyordu. Bu sayı artık 60 bin.
Bu sevindirici bir haber olsa da bazı kaygıların da üzerini örtüyor. Enstitünün projeksiyonu 4 Ağustos tarihinde son buluyor ve salgının sadece ilk dalgasını kapsıyor. Aşı bulunamazsa, virüsün yıllar boyunca aramızda dolaşmaya devam edeceği ve ölü sayısının zaman içinde artacağı bekleniyor.
Bugüne kadar elde ettiğimiz kazanımları ülkeyi kapatarak elde ettik ancak bu durum ilanihaye devam edemez. Kuşkusuz, Beyaz Saray’ın ekonomiyi aşamalı olarak yeniden açma planı -plan ne kadar dikkatlice uygulanırsa uygulansın- ölü sayısını artıracak. En büyük umudumuz ölümlerin minimum seviyede tutulabilmesi.
Kaç Amerikalının öleceğine dair uzun erimli projeksiyonlardan mebzul miktarda mevcut, ancak bunların hepsi karamsar. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’nin mart ayında danıştığı farklı uzmanlar virüsün uzun vadede Amerikan nüfusunun yüzde 48’ila yüzde 60’ına bulaşacağını, ölüm oranının yüzde 1’in hemen altında kalacağını ve yayılmayı durdurmak için hiçbir şey yapılmaması durumunda 1.7 milyon kadar insanın hayatını kaybedeceğini ön görüyor.
Londra’daki Imperial College araştırmacıları tarafından geliştirilen bir model (Trump 30 Mart’ta bu modele atıfta bulunmuştu) koşullar değişmediği müddetçe eylül ayına kadar 2.2 milyon Amerikalının öleceğini öngörüyor. Bir mukayese yapmak gerekirse, İkinci Dünya Savaşı’nda ölen Amerikalı sayısı 420 bin idi.
Çin’den gelen sınırlı veri ise daha cesaret kırıcı. Çin’deki salgın şu an için durduruldu ve ilk dalgada enfekte olan neredeyse herkes ya öldü ya da iyileşti.
Çin resmi olarak 83 bin vaka ve 4 bin 632 ölüm raporladı. Bu sayı yüzde 5’in üzerinde bir ölüm oranına tekabül ediyor. Trump yönetimi bu rakamları sorguladı ancak daha tutarlı sayılar da veremedi.
Ölüm oranları daha çok hastanelerin doluluk oranına ve vakaların kaçta kaçının test edildiğine bağlı. Çin’in tahmini ölüm oranı ocak ayının ilk haftalarında yüzde 17 iken Wuhan şehri kaosun ortasındaydı. Center for Evidence-Based Medicine tarafından yayımlanan bir rapora göre şubat ayı sonlarında bu oran yüzde 0.7’ye geriledi.
Amerika’da, New York da dahil olmak üzere bazı şehirlerdeki hastaneler kaosun eşiğine geldiler. Wuhan ve New York’daki yetkililer, birçok insanın evlerinde Covid-19’dan, kalp krizinden, felçten ve diğer nedenlerden (ya da ambulansın hiç gelmemesinden) ötürü hayatlarını kaybettiklerini fark ettikten sonra ölü sayılarını yukarı yönlü revize etmek zorunda kaldılar.
Hızlı yayılan salgınlarda, doktorların test edebileceklerinden daha fazla sayıda insan hastanelere akın eder ya da evde ölürler; aynı zamanda, hastalığı hafif ya da semptomsuz geçirenler de test edilmezler. Bu iki faktör gerçek ölüm oranını ters yönlerde etkiler. Kaç kişinin enfekte olduğunu bilmiyorsanız virüsün ne kadar öldürücü olduğunu da bilmiyorsunuz demektir.
Amerika’daki gizli taşıyıcıların sayısını ancak on binlerce antikor testi yaptıktan sonra bilebileceğiz. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi test sonucu pozitif çıkanların yüzde 25’i kadar gizli taşıyıcı olabileceğini öne sürüyor. İzlanda’dan araştırmacılar ise bu sayının iki katı olabileceğini iddia ediyor.
Çin kendi hesaplamalarını da revize ediyor. Büyük kapsamlı bir çalışmada, şubat ayında Wuhan’daki vakaların sadece yüzde 1’inin semptom göstermediği bulgulandı. Yapılan yeni bir araştırma ise semptom göstermeyenlerin oranının toplam vaka sayısının yüzde 60’ı olabileceğini öne sürüyor. Elimizdeki veriler arasındaki boşluklar epidemiyologları kahredecek kadar fazla.
Beyaz Saray Korona Virüsüyle Mücadele Görev Gücü’nün bilim danışmanı Dr. Anthony Fauci şöyle söylüyor: “Her model sadece bir modeldir. Yeni veri elde edince modelinizi de değiştirirsiniz”.
Ancak tüm bu tutarsızlıkların içine gömülmüş iyi haberler de olabilir: Virüs aynı zamanda daha az semptoma yol açacak şekilde mutasyon geçiriyor olabilir. Filmlerde virüsler zaman geçtikçe daha öldürücü olurlar. Gerçekteyse daha az öldürücü olurlar, çünkü semptom yaratmayan suşlar daha az sayıda konağa ulaşır. 1918 İspanyol Gribi virüsü bile mevsimsel H1N1 gribine dönüşmüştü.
Gelgelelim şu anda korona virüsünün ne kadar bulaşıcı ya da öldürücü olduğunu bilmiyoruz. Ancak hastanelerin dışına park edilmiş donduruculu kamyonlar bize bilmemiz gereken her şeyi söylüyorlar: Bu virüs mevsimsel gripten çok daha kötü.
TECRİTLER SONA ERECEK, ANCAK KADEMELİ OLARAK
Bugüne kadar gerçekte kaç Amerikalının enfekte olduğunu –tahminler nüfusun yüzde 3 ila 10 arasında değişiyor- kimse bilmiyor. Ancak en az 300 milyonumuzun bu hastalığa karşı korunmasız olduğunu rahatlıkla iddia edebiliriz.
Epidemiyologlara göre, bir aşı ya da başka bir tür koruyucu tedbir ortaya çıkana kadar, evlerinde saklanmakta olan milyonlarca kişinin güvenle dışarı çıkmasını sağlayacak bir senaryo olmayacak. Amerikalılar bir anda sokağa dökülürlerse belki de 3 hafta boyunca her şey yolunda gözükecek.
Sonra acil servis odaları tekrardan dolmaya başlayacak.
Baylor Tıp Fakültesi dekanı Dr Peter Hotez şöyle diyor: “Şöyle bir sihirli düşünüş var: ‘Hepimiz bir süreliğine sığınaklara gireceğiz ve sonra ihtiyacımız olan aşı bulunacak’.
Tomas Pueyo 19 Mart’ta Medium’da yayımlanan ve oldukça popüler hale gelen makalesinde (Korona virüsü: Çekiç ve dans) çekiç olarak adlandırdığı ulusal tecriti doğru bir şekilde tahmin ediyor ve bunun dans dediği yeni bir aşamaya yol açacağını yazıyordu. Ona göre bu aşamada ekonominin temel sektörleri –okullar ve bazı fabrikalar da dahil olmak üzere- asgari sayıdaki personelle yeniden açılacak.
Her epidemiyolojik model dans benzeri bir şeyi öngörür. Her modelde virüsün daha fazla sayıda kişiye bulaşacağı ve bir başka kapanmayı zorunlu hale getireceği varsayılır. Bu döngü böyle devam eder. Bu modellerdeki artan ve azalan ölüm eğrileri köpek balığının dişlerini andırır.
Modellere göre stadyumlar, kiliseler, tiyatrolar, barlar ve restoranlar kapalı kalsa, yurtdışından gelen tüm ziyaretçiler 14 gün boyunca karantina altına alınsa ve hastalığın yüksek yoğunluklu olduğu yerlerin düşük yoğunluklu yerleri etkilemesini engellemek için ülke içi seyehat kısıtları getirilse bile enfekte sayısındaki artış kaçınılmazdır.
Uzmanlara göre, kısıtlamalar ne denli sıkı olursa ölümler daha az ve tecritler arasındaki süreler de daha uzun olur. Birçok model devletlerin (Asya ülkelerindeki rutine benzer şekilde) geniş kapsamlı ateş ölçme, hızlı test yapma ve temas kontrolü gibi uygulamalara girişeceğini öngörüyor.
Başkan Trump’ın perşembe günü ilan ettiği “Amerika’yı Yeniden Açma” planında bile üç aşamalı bir sosyal mesafe uygulaması var. Bu plana göre hastalığa karşı korunmasız Amerikalıların evde kalması öneriliyor. Plana test, izolasyon ve temas kontrol de dahil. Ancak bu tedbirlerin maliyetinin nasıl karşılanacağı ve bunların ne kadar zamanda uygulamaya geçirileceği belli değil.
Ancak bu planın bileşenlerinin hiçbirisi Trump’ı cuma günü kendi açıklamasına tezat oluşturacak şekilde tweetler atmaktan ve Michigan, Minnesota ve Virginia gibi eyaletlerdeki protestocuları eyalet valilerinin tecrit kararına karşı protestoya davet etmekten alıkoymadı.
Çin, Yoğun Takip Sistemleri 14 gün boyunca (virüsün kuluçka süresi) sıfır vaka tespit edene kadar Wuhan ve Nanjing gibi şehirlerin açılmasına izin vermedi. Çin ya da İtalya ile karşılaştırıldığında Birleşik Devletler hâlâ bir çocuk parkı gibi.
Amerikalılar şu anda ülke içi uçuş yapabiliyor, arabalarıyla istedikleri yere gidebiliyor ve parkları bahçeleri doldurabiliyor. Kısıtlamalara rağmen herkes birilerinin gizlice çocuklar için oyun günü, arka bahçede mangal ya da arkadaşlık sitelerinden tanışılan kişilerle buluşma ayarladığını biliyor.
Sonuç olarak, ülkede her gün 30 bin kadar yeni vaka görülüyor. Dr. Schafner “İnsanların bandana takarak poker oynamanın güvenli olmadığının farkına varması gerekiyor” diyor.
Asya ülkeleri en sert tedbirlerle bile virüsü kontrol altına almakta zorlandılar.
Günde 100 yeni vaka açıklayan Çin kısa bir süre önce ülkedeki tüm sinema salonlarını bir kez daha kapatma kararı aldı. Singapur tüm okulları ve temel olmayan üretim tesislerini kapattı. Japonya birkaç gün önce olağanüstü hal kararı aldı. Güney Kore de bu aralar zorlanıyor ancak pazar günü sadece 8 yeni vaka bildirdiler. Bu son iki aydaki ilk tek haneli rakam.
Dr. Thomas Frieden tarafından yönetilen bir kamu sağlığı savunma grubu (Resolve to Save Lives) ekonominin ne zaman açılıp kapatılacağına dair detaylı ve katı bir kriterler raporu yayımladı.
Yeniden açılma için vaka sayısının 14 gün boyunca azalması, hastalarla temas edenlerin yüzde 90’ının takip edilmesi, sağlık çalışanlarının enfeksiyon kapmasının engellenmesi, hafif vakalar için iyileşme alanlarının oluşturulması ve buna benzer birçok zorlu hedefe ulaşılması gerekiyor.
Dr. Frieden şöyle diyor: “Vanayı kademeli bir şekilde açmalı ve baraj kapaklarının yeniden açılmasına izin vermemeliyiz. Gün bunu daha erken başarabilmek için çalışma günü”.
BAĞIŞIKLIK SOSYAL BİR AVANTAJA DÖNÜŞECEK
Amerika’nın iki sınıfa bölündüğünü hayal edin: Korona virüsü enfeksiyonu geçirip iyileşen ve buna bir miktar bağışıklık kazananlar, ve hastalığa henüz yakalanmamış olanlar.
Dünya Sağlık Örgütü’nün Covid-19 temsilcilerinden Dr. David Nabarro’ya göre böyle bir bölünme korkunç olacak. “Vücudu hastalığa karşı antikor üretenler seyahat edip çalışabilecek, geriye kalanlara ise hastalığı geçirmedikleri için ayrımcılık yapılacak”.
Zaten şu anda bağışıklık kazanmış olanlardan antikor üretimi için kanlarını bağışlayacak ve korkusuzca riskli tıbbi deneylere katılacak kişilere olan talep bir hayli fazla.
Çok geçmeden hükümet kimin gerçekten bağışıklık kazandığını belgelemek için bir yol bulmak zorunda kalacak. Georgetown Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden pandemi uzmanı Dr. Daniel Lucey’e göre vücudun hastalığa bağışıklık kazandığında ürettiği IgG antikorlarını baz alan bir test işe yarayabilir. Şu anda birçok şirket bu testler üzerine çalışıyor.
Dr. Fauci, Beyaz Saray’ın Almanya’da önerilene benzer sertifikaları tartıştığını söylüyor. Çin sadece cep telefonu sahibinin kişisel verilerine erişimi olan QR kodları kullanıyor, böylece başkaları bu kodları ödünç alamıyor.
Kaliforniya porno film endüstrisi de on yıl kadar önce benzer bir fikre öncülük etmişti. Aktörler son 14 günde HIV negatif olduklarını ispatlamak için bir telefon uygulaması kullanıyorlar. Yapımcılar da bu bilginin doğruluğunu şifreli web siteleri aracılığıyla teyit edebiliyorlar.
Uzmanlara göre, evlerine kapanıp kalan Amerikalıların bağışıklık kazanmış komşularının hayatlarına devam ettiklerini ve hatta kaybettikleri işlerine geri döndüklerini gördüklerinde onlara katılmak için kendilerine virüsü bulaştırmaya çok hevesli olacaklarını tahmin etmek güç değil. Özellikle daha genç yaştakiler ciddi bir hastalık geçirme riskini almanın fakirlikten ya da izolasyondan daha iyi olacağını düşünebilirler.
Stanford Üniversitesi’ne bağlı Küresel Sağlıkta İnovasyon Merkezi’nin yöneticisi Dr. Michele Barry şöyle diyor: “Harvard mezunu bir ekonomist olan kızım bana sürekli olarak kendi yaş grubunun bağışıklık kazanmak için Covid 19 partileri yapmak ve ekonominin açık kalmasını sağlamak zorunda kalacaklarını söylüyor”.
Bu daha önce de olmuştu. 1980’lerde Küba testleri pozitif çıkan AIDS hastalarını zorla izolasyon kamplarına kapatmış ve salgını başarılı bir şekilde engellemişti. Kamp sakinlerine kendilerine özel bungalovlar tahsis edilmişti ve gıda, tıbbi bakım, maaş, tiyatro toplulukları ve sanat dersleri gibi imkanlar sunulmaktaydı.
Küba’nın Dr Fauci’si AIDS uzmanı Jorge Perez, düzinelerce evsiz Kübalı genç cinsel ilişki ya da kan enjeksiyonu yoluyla kendilerini enfekte ettiğini söylüyor. Antiretroviral tedavi bulunmadan önce bu gençlerin birçoğu hayatını kaybetti.
Böylesi bir yaklaşım Amerikan gençliği için de bir kumar olur. Obezler ve bağışıklığı zayıf olanların risk altında oldukları açık, ancak obez olmayan sağlıklı genç Amerikalılar da Covid 19 nedeniyle yaşamlarını yitirdi.
VİRÜS KONTROL EDİLEBİLİR, ANCAK BUNUN İÇİN GENİŞLETİLMİŞ KAYNAKLARA İHTİYAÇ VAR
Uzmanlar önümüzdeki iki yılın kesintili olarak bu şekilde devam edeceğini söylüyor. Daha fazla sayıda bağışıklık kazanmış kişi işlerine geri döndükçe ekonomi daha da toparlanacak.
Ama çok sayıda insan tek seferde enfekte olursa, yeni tecritler kaçınılmaz hale gelecek.
Bundan kaçınmak için geniş çaplı testler yapmak zorunlu olacak.
Dr. Fauci’ye göre tekrar ne zaman güvende olacağımızı bize virüs söyleyecek. Burada demek istediği şey tüm ülke çapında günlük yüzbinlerce test sayısına ulaşıldığında herhangi bir viral yayılma pozitif sonuçların yüzdelik olarak artmasıyla hemen tespit edilebilecek.
Dr. Schafner’e göre Kinsa’nın akıllı termometreleri sayesinde haritalandırılan yüksek ateşlileri tespit etme uygulaması bu hususta bize yol gösterebilir.
Ancak tanı koyma testleri en başından beri problemli. Beyaz Saray’ın taahhütlerine karşın doktorlar ve hastalar gecikmelerden ve test sayısının azlığından şikayet ediyor.
Bazı uzmanlara göre virüsü kontrol altında tutabilmek için ülkedeki tüm hastaların (hafif geçirenler de dahil) da izole edilmesi gerekiyor.
Bu ülkede, testi pozitif çıkan hastalardan evlerinde kalmaları ve ailelerinden uzakta durmaları isteniyor.
Televizyon haberleri CNN’den Chris Cuomo gibi ünlü kişilerle dolu. Görüntülerde, Cuomo evinin bodrumunda tek başına terlerken karısı aşağıya yiyecek bırakıyor ve çocuklar aşağıdaki babalarına el sallıyor.
Ancak Bay Cuomo bile Dünya Sağlık Örgütü’nün neden evde izolasyona şiddetli bir şekilde karşı çıktığının canlı örneği oldu. Çarşamba günü eşinin de virüsü kaptığını açıkladı.
Dünya Sağlık Örgütü’nün Çin gözlemci heyetinin başkanı Dr. Bruce Aylward şöyle diyor: “Sadece tek bir müdahale hakkım olsaydı tüm vakaların derhal izolasyon altına alınmasını sağlardım”.
Çin’de semptomları ne kadar hafif olursa olsun testi pozitif çıkan herkesin hemen revir benzeri hastanelere (oksijen tüpleri ve tomografi cihazlarıyla donatılmış spor salonlarına kurulu) yatmaları gerekiyordu.
Bu hastanelerde hastalar hemşirelerin gözetimi altında iyileşiyorlardı. Bu şekilde virüsü ailelerine bulaştırma riski azalıyordu. Dahası, diğer hastalarla aynı ortamda bulunmak hastaların korkularını hafifletiyordu. Hatta hemşireler moralleri yükseltmek için dans ve egzersiz saatleri düzenliyor ve hastaların ciğerlerini temizlemelerine ve kas güçlerini korumalarına yardım ediyorlardı.
Buna karşın uzmanlar bu türden önlemler konusunda bölünmüş durumda. Dr. Fineberg New York Times’da yazdığı makalesinde zorunlu ancak “insani karantina süreçleri” için çağrıda bulunuyor.
Bunun tersine, Harvard T.H. Chan Kamu Sağlığı Okulu’ndan epidemiyolog Mark Lipstich buna karşı çıkıyor ve devletin insanları ailelerinden zorla ayırabileceğini zannetmediğini söylüyor.
Sonuç olarak, bir virüsü baskılamak bilinen tüm vakaların temas ettiği herkesin test edilmesini gerektiriyor. Ancak Birleşik Devletler bu hedefin çok çok uzağında.
Bir restoran ya da fabrikada çalışan birisinin düzineler hatta yüzlerce teması olabilir. Örneğin, Çin’in Sichuan eyaletinde bilinen her vakanın ortalama temas sayısı 45.
Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin yaklaşık 600 tane temas takipçisi var, ve yakın zamana kadar eyalet ve yerel sağlık birimleri çoğunlukla frengi ve tüberküloz vakalarını takip etmek için yaklaşık 1600 kişiyi daha işe almıştı.
Çin sadece Wuhan’da 9 bin kişiyi işe aldı ve bunlara eğitim verdi. Dr. Frieden’in son hesaplamalarına göre Birleşik Devletler'in en az 300 bin takipçiye ihtiyacı olacak.
AŞI KISA BİR SÜREDE BULUNAMAYACAK
Üç gönüllü (ikisi burada ve biri Çin’de) üzerinde kısıtlı deneylere başlansa bile, Dr. Fauci bir aşıyı geliştirmenin en az 18 ay alacağını defalarca tekrarladı.
Aşı üretiminde uzman birçok kişi bu sürenin dahi iyimser olduğu konusunda hemfikir. Philadelphia Çocuk Hastanesi’nden aşı uzmanı Dr. Paul Offit rekorun dört yılla kabakulak virüsünde olduğunu vurguluyor.
Süreci hızlandırmak için nelerin yapılması gerektiği hususunda araştırmacılar farklı düşünüyor. Modern biyoteknoloji teknikleri (RNA ya da DNA platformları kullanan) aday aşıların geliştirilmesini daha önce hiç olmadığı kadar hızlı hale getiriyor.
Ancak insan vücudunda antikor üretimini hızlandırmanın bir yolu olmadığı için klinik testler zaman alıyor.
Yine, bilinmeyen nedenlerden ötürü, SARS gibi korona virüslerine karşı geliştirilmiş geçmişteki bazı aşı adayları “antikora-bağlı iyileşmeyi” tetikledi. Tam tersi olması gerekirken, aşı olanlar enfeksiyona karşı daha savunmasız hale geldiler. Geçmişte, HIV’e ve hummaya karşı geliştirilen aşılar da beklenmedik şekilde aynı sonucu vermişti.
Yeni bir aşı genelde ilk olarak 100 kadar genç ve sağlıklı gönüllü üzerinde denenir. Aşının güvenli olduğu anlaşılır ve antikor üretirse binlerce daha gönüllü –bu durumda muhtemelen en yüksek riske sahip ön cephe çalışanları- ya aşı olur ya da plasebo alır. Buna üçüncü faz deneme denir.
Bu süreci “uyarma deneyleri” ile hızlandırmak mümkündür. Bilim insanları az sayıda gönüllüye aşı yapar, bu kişiler antikor üretene kadar bekler ve daha sonra bunları kasıtlı olarak enfekte ederek aşının koruyucu olup olmadığını test eder.
Uyarma deneyleri sadece hastalığın tamamen tedavi edilebilir olduğu durumlarda (sıtma ve tifo gibi) kullanılır. Normalde, denekleri tedavisi olmayan bir hastalıkla (Covid 19 gibi) uyarmak etik açıdan düşünülebilir değildir.
Ancak bu anormal zamanlarda bazı uzmanlar bazı Amerikalıları hızlı sonuç almak için yüksek riske maruz bırakmanın milyonlarca insanı uzun yıllar boyu riske terk etmekten daha etik olabileceğini öne sürüyor.
Bulaşıcı Hastalıklar dergisinde bu tür deneyleri savunan bir makale yayımlayan Mark Lipsitch şöyle diyor: “Birkaç insan üzerinde uyarma deneyi yapmak binlerce insan üzerinde Faz 3 deneyi yapmaktan daha az kişiye zarar verir”.
Başka uzmanlar bu fikre temelden karşı çıkıyor. Dr. Lucey “Bence bu çok etik dışı ama bunu nasıl yapabileceğimizi anlıyorum” diyor.
Aşı uzmanlarına göre uyarma deneylerinin gizli tehlikesi bir aşının gelişim gösterdiğini ispatlamada çok az sayıda gönüllünün kullanılması. Bu durum nadir görülür ama tehlikeli bir sorun.
Minnesota Üniversitesi’ne bağlı Bulaşıcı Hastalık Araştırma Merkezi’nden Michael Osterholm’e göre uyarma deneyleri bize aşının güvenliği hakkında bir cevap vermez. Bu nedenle büyük bir sorun teşkil edebilir bu deneyler.
Columbia Üniversitesi’nden virolog Ian Lipkin alternatif bir strateji öneriyor. En az iki aşı adayı belirleyip bunları insanlarda deneyerek maymunlarda uyarma deneyleri yapmak. Böylece işe yarayan aşı hemen üretilmeye başlanabilir ve bu esnada aşının bilinmeyen problemleri için insanlar üzerindeki test sayısı artırılabilir.
Bir aşıyı test etmek kadar zor olan başka bir husus da yüz milyonlarca aşıyı üretmektir uzmanlara göre.
Birçok Amerikan aşı fabrikası yılda 5 ila 10 milyon doz üretebiliyor. Bu aşıların çoğu da 4 milyon yeni doğan ve 4 milyon yaşlı (65 yaş üzeri) kişiye gidiyor.
Ancak aşı geliştirildiğinde sadece Birleşik Devletler'in 300 milyon doza, aşı 2 kere yapılırsa 600 milyon doza ihtiyacı var. Ve tabii ki en az bu kadar da şırıngaya.
Dr. Douglas şöyle diyor: “İnsanların büyük düşünmeye başlaması gerek. İhtiyaç sayısı göz önünde bulundurulursa bir an önce seri üretime başlanması gerekiyor”
Grip aşısı üreten fabrikalar büyük, ancak aşıyı tavuk yumurtasında geliştiren fabrikalar modern aşılar üretmek için uygun değil.
Avrupa ülkelerinde de aşı fabrikaları var ancak bunlar da kendi vatandaşları için üretim yapacak. Çin aşı endüstrisi oldukça büyük ve önümüzdeki aylarda kapasitesini daha da artırabilir. Uzmanlara göre Çin ABD için aşı üretebilir. Ancak ısrarcı müşteriler satıcıların istedikleri fiyatı vermeye mecbur kalacak. Dahası, bazı Çinli şirketlerin güvenlik ve etkinlik standartları çok da iyi durumda değil.
Hindistan ve Brezilya da büyük aşı endüstrilerine sahip. Virüs bu ülkelerin kalabalık nüfuslarında yayılırsa milyonlarca vatandaşlarını kaybedebilirler ancak Birleşik Devletler’den önce sürü bağışıklığı kazanabilirler. Bu durumda atıl bir aşı üretme kapasitesine sahip olabilirler. John Hopkins Üniversitesi’nden emekli tıp tarihçisi Arthur Silverstein’a göre devlet büyük fermentasyon kazanlarına sahip likör ve bira fabrikalarına el koyabilir. Ona göre damıtma işlemi yapan her işletme bu iş için kullanılabilir.
ÖNCE TEDAVİNİN GELİŞTİRİLMESİ DAHA MUHTEMEL
Uzmanlar kısa vadede tedavinin geliştirilmesi hususunda aşı geliştirilmesine kıyasla daha iyimserdiler. Bazıları nekahat serumunun işe yarayabileceğini düşünüyordu.
Temel teknik yüzyıldan fazla bir süreden bu yana kullanılmakta: Hastalığı atlatan insanlardan kan alınır ve daha sonra bu kan içinde sadece antikorlar kalacak şekilde filtre edilir. Antikor açısından zengin olan immünoglobulin hastalara enjekte edilir.
Sorun şu ki şu anda kan alınacak kişilerin sayısı az.
Aşının icadından önceki dönemlerde antikorlar atlar ve koyunlarda geliştiriliyordu. Ancak bu işlemi steril şartlarda yapmak zordu ve hayvansal proteinler bazen alerjik reaksiyonları tetikleyebiliyordu.
Bu uygulamanın modern alternatifi monoklonal antikorlar. Uzmanlara göre, bu tedavi rejimanların (bunlar sayesinde Doğu Kongo’da Ebola salgınını durdurmaya çok yaklaşılmıştı) kısa vadede oyun değiştirici olmaları muhtemel.
En etkili antikorlar seçilir ve bunları üreten genler hücre sıvısında büyüyebilecek iyi huylu bir virüse enjekte edilir.
Ancak, tıpkı aşılarda olduğu gibi, monoklonal antikorların üretilmesi ve saflaştırılması da zaman alan bir süreç. Teoride, yeteri miktarda üretildiklerinde bu antikorlar sadece hayat kurtarmada değil aynı zamanda ön cephe sağlık çalışanlarını da korumada kullanılabilir.
Antikorlar etkilerini kaybetmeden önce haftalarca canlı kalabilir (Dr. Silverman bu sürenin birçok faktöre bağlı olduğunu söylüyor) ve hücre içinde gizlenmiş virüsü öldüremezler.
Günlük olarak alınan bir hap daha da iyi bir çözüm olabilir, çünkü haplar fabrikalarda aşılardan ya da antikorlardan çok daha hızlı bir şekilde sentezlenebilirler.
Bir aşı geliştirilse bile 300 milyon Amerikalının her gün alabileceği şekilde (Aspirin gibi) kitlesel olarak üretilmesi gerekecek.
Başkan Trump hidroksiklorokin ve azitromisinden o kadar çok bahsetti ki basın konferansları adeta ürün tanıtım reklamlarına döndü. Ancak tüm uzmanlar Dr. Fauci ile aynı fikirde. Klinik deneyler sonuçlanmadan karar verilmemeli.
Bazıları 1950'lerde Talidomid adlı ilacın yeteri kadar test edilmediği için binlerce çocuğun sakat doğmasına yol açmasını hatırlatıyor. Birden fazla hidroksiklorokin çalışması hastaların anormal kalp ritmi geliştirmeleri üzerine sonlandırıldı.
Dr. Barry, “Kimsenin yüksek dozajları tolere edebileceğini zannetmiyorum, ayrıca bu maddenin aşırı birikmesi halinde görme sorunlarına yol açması da söz konusu.” diyor. HIV önlemede kullanılan ilaçlara göndermede bulunan Dr Barry şöyle söylüyor: “Ancak bunun temas öncesi önleyici ilaç olarak işe yaradığını görmek ilginç olurdu”.
Başka uzmanlarsa, özellikle Trump’ın klorokin ile azitromisini birleştirme fikri konusunda daha ser eleştiriler yapıyor.
Ulusal Güvenlik Konseyi’ne bağlı Tıbbi ve Biyo-Savunmaya Hazırlık departmanı eski direktörlerinden Dr. Luciano Borio şöyle diyor: “Aileme söyledim, eğer Covid kaparsam bu bileşimi bana vermeyin”
Bazı doktorlara göre klorokin zatürre teşhisiyle hastaneye yatırılmış hastaları öldürücü sitokin saldırılarına karşı koruyabilir, zira bu madde immün reaksiyonlarını azaltıyor.
Gelgelelim, bu özelliği Trump’ın ima ettiğinin aksine klorokini enfeksiyonu engelleme noktasında faydalı kılmıyor, çünkü bilinen hiçbir antiviral özelliği yok.
Remdesivir, ve grip tedavisinde kullanılan ilaçlardan favipiravir ve baloxavir gibi bazı antiviraller koronavirüse karşı test ediliyor.
Çin’de farklı ilaç kombinasyonlarıyla gerçekleştirilen deneylerin sonuçları önümüzdeki ay yayımlanacak, ancak denek sayısı azlığından dolayı bu sonuçlar kesin olmayacak, zira oradaki doktorlar test edecek hasta bulamıyor. Birleşik Devletler’de yapılan birçok deneyin bitiş tarihi ise henüz ilan edilmedi.
'ÖNCE AMERİKA'YA ELVEDA
Eskiden hayal dahi edilemeyecek toplumsal değişimler meydana gelmekte. Her eyalette okullar ve işletmeler kapalı ve onlarca milyon kişi işsizlik başvurusu yaptı. Vergiler ve ev kredilerinin ödemeleri ertelendi ve iflaslar yasaklandı.
Krizi aşmak amacıyla kullanılan ekonomiyi uyarıcı gelir yardımları hesaplara yatmaya başladı ve Amerika’nın büyük bir bölümü geçici bir süreliğine refah devletine dönüştü. Ülke çapında gıda bankaları açıldı ve bu bankaların önünde uzun kuyruklar oluşuyor.
Bu büyüklükteki bir kamu sağlığı krizi hiç görülmemiş düzeyde bir uluslararası işbirliğini gerektiriyor. Ancak başkan Trump böyle bir işbirliğini örgütleyebilecek tek kurum olan Dünya Sağlık Örgütü’nün fonlarını kesiyor.
Ve yılın büyük kısmını şu anda dünyanın işleyen en büyük ekonomisine sahip olan (ve ileride en büyük ilaç ve aşı tedarikçisine dönüşebilecek olan) Çin’i kızdırarak geçirdi. Çin salgını küresel etkisini artırmak için kullandı. Çinli yetkililer 120’den fazla ülkeye tıbbı araç gereç ve ekipman gönderdiğini söylüyor.
Bu yardımların en büyük alıcılarından birisi de Birleşik Devletler. Yardım programı (Hava Köprüsü Projesi) Trump’ın damadı Jared Kushner’in yürüttüğü bir hava taşıma operasyonu ile yürütülüyor.
Bu artık “önce Amerika” stratejisinin uygulanabilir olmadığı bir dünya. Birçok uzman bu görüşte.
Cornell Üniversitesi'nden tarihçi Nicholas Muldner şöyle diyor: “Trump ülkedeki kamu sağlığı çalışmalarını hızlandırmak istiyorsa Çin ile işbirliğinin yollarını aramalı ve hakaretlerine bir son vermeli”. Muldner’e göre Kushner’in projesi Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı boyunca müttefiklere yaptığı askeri yardım programı “Ödünç Ver-Kirala”nın terse dönmüş hali.
Dr. Osterholm daha da açık konuşuyor: “Eğer Çinlileri kullandığımız retorikle ötekileştirirsek bu retorik geri dönüp bizi ısıracak. Aşıyı ilk onlar geliştirirse ne olacak? Kime satacaklarına dair seçenekleri var. Biz listenin başında mıyız? Neden olalım ki?”
Salgın bittiğinde ulusal toparlanma hızlı gerçekleşebilir. Dr. Mulder’in de dikkat çektiği gibi her iki dünya savaşından sonra da ekonomik büyüme tavan yapmıştı.
Ancak salgının psikolojik etkilerini sınırlamak daha da zor olacak. Uzun süreli kapatmaların neden olduğu izolasyon ve yoksulluk ev içi şiddet, depresyon ve intihar oranlarını artırabilir.
Hatta politik perspektifler bile değişebilir. Virüs başlangıçta demokratların yoğun olduğu Seattle, New York ve Detroit gibi yerleri vurdu. Ancak ülkeye yayılıyor ve kişi ayrımı yapmıyor.
Amerika’nın hazırlıksız yakalanışını ya da sağlık sigortasına erişimin engellenmesinden dolayı Trump'ı suçlamayan Cumhuriyetçi eğilimli eyaletlerde yaşayanlar bile arkadaşlarının ve akrabalarının öldüğünü gördüklerinde fikirlerini değiştirebilir.
Pueyo Korona virüsü: Birçoğundan birisi adlı makalesinde yaptığı aşırı provokatif analizlerden birinde 2016 seçiminde Cumhriyetçilerin kazandığı kasabalardaki ve kapatmalara direnen eyaletlerdeki yaş ve obezite bilgilerini ele aldı. Pueyo’nn çıkarımlarına göre buralarda yaşayanların virüsten olma olasılığı diğerlerine nazaran yüzde 30 daha fazla.
Dr. Mulder’e göre, her iki savaştan sonraki dönemde toplum ve gelirler daha da eşit hale geldi. Savaş gazileri ve savaşta hayatını kaybedenlerin dul eşleri için oluşturulan fonlar sosyal güvenlik ağlarının genişlemesini sağladı. 1944’te savaştan dönen askerlere bazı haklar tanıyan yasa çıkarıldı, savaş gazilerine ucuz ev kredisi verildi, sendikalar güçlendi ve zenginlerin ödedikleri vergi oranları artırıldı.
Aşı eğer hayat kurtarıyorsa birçok Amerikalı modern tıptan daha az şüphe edebilir ve genel anlamıyla bilime karşı daha güven duyabilir. Buna küresel ısınmaya duyarlılık da dahil.
Bu tecrit zamanında Amerikan şehirlerinin üzerinde uzanan mavi gökler daha kalıcı hale gelebilir.
*Bu yazının orijinali New York Times'ta yayınlanmıştır. (Çeviren: Levent Dalkılıç)