‘Avrupa’ya barbarlığın sebebi biziz diyoruz’

40 bine yakın göçmenin Yunanistan’daki kamplarda verdiği yaşam mücadelesi, dünyadaki korona salgını ile mücadelenin gölgesinde kalıyor… Medya krizi es geçerken, Alman radikal sol örgüt “Eklat Gruppe”, Münster’deki bir oteli ve gemiyi işgal etti. Röportaj yaptığımız örgüt üyeleri, “Kendini özgür ve insani değerlerden yana gören Avrupa’ya bakın bu barbarlığın sorumlusu biziz diyoruz" şeklinde konuştular.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Dünya korona salgınıyla baş etmeye çalışıyor. Yaklaşık 40 bine yakın göçmenin Yunanistan’daki kamplarda yaşam mücadelesi verdiği gerçeği ise, salgın bahanesiyle gölgelenmiş durumda. Ne Yunanistan, ne Türkiye, ne de Avrupa Birliği, yaşanan göçmen krizi ile ilgili etkili bir adım atmıyor.

Geçtiğimiz günlerde, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Yunanistan Temsilcisi Philippe Leclerc, "(Sığınmacılar) ayrımcılık mağduru olmayı hak etmiyorlar" diye konuştu. Leclerc, "Hepimiz aynı gemideyiz" sözleriyle, Yunan halkına çağrıda bulunmakla yetindi… Fakat göçmenler ya Yunan Adaları’ndaki korkunç kamplarda ya da geri dönüp Türkiye’de ayrımcılığa rağmen “bir şekilde” hayatta kalmak zorundalar. Ve görüldüğü üzere, onların bu duruma gelmesine neden olan bir sürü aktör, sahneden kolayca çekilebiliyor.

Avrupa medyası birkaç bağımsız sol yayın dışında krizi es geçerken, toplumun ta kendisine, “Bu barbarlığın sorumlusu biziz” diyenler de var. Almanya’nın Münster kentindeki “Eklat Gruppe” isimli sol örgüt, Ibis Otel’i ve bir gemiyi işgal ederek, “Göçmenler için yerimiz var” mesajını verdi. Eklat Gruppe üyeleri ile, Almanya’nın göçmen krizine dair yaklaşımını, medyada yer almayan Avrupa solunun güncel durumunu ve vizyonlarını konuştuk…

Eklat Gruppe’den bahseder misiniz?

Yaklaşık 3 yıl önce, Münster’de Eklat Gruppe’yi kurduk. Örgütlü olmayan bir grup arkadaş olarak. Kurulma dönemimiz, aşırı sağ AfD (Alternative für Deutschland) partisinin güçlenmeye başladığı zamana denk geliyor. AfD, parlamentoda yerini 1945’ten beri seçilen ilk aşırı sağ parti olarak almıştı. Aynı zamanda, ırkçı ve faşist yaklaşımlar Alman toplumunda yaygınlaşıyordu. Özellikle göçmenlere yönelik saldırılarda ve “öteki”lere karşı halihazırda var olan ayrımcılık artmıştı. Sağın var olduğu her yerde karşılarına çıkarak, bizim de hâlâ burada olduğumuzu göstermek istedik. Toplumsal başkaldırı gibi birçok farklı yöntemle, sağın eylemlerini kamuoyunun karşısında karalamayı ve bu yaklaşımın rezilliğini ortaya koymayı amaçladık. Ayrıca sokakların kime ait olduğunu göstermek istedik.

Topluma karşı, toplumun tabanından eleştiri geliştiren bir örgütüz. Yani mücadelemiz yalnızca savunmaya dayalı değil. Her zaman gerçek sorunun, sistemin ta kendisi yani kapitalizm olduğunu vurguluyoruz. İdeolojik bağlamda komünist ve feminist bir örgütüz.

‘SOL SAĞA KARŞI REAKSİYON VERMEK DIŞINDA, TEORİK OLARAK GELİŞMELİ’

Eklat Gruppe yalnızca Münster’de mi faaliyet gösteriyor? Almanya çapında aktif olan farklı bir örgüte bağlı mısınız?

Eklat Gruppe yalnızca Münster’de bulunuyor. Fakat politik çalışmalar kapsamında bölgesel ittifaklarda yer alıyoruz. Dünyanın her yerinde olduğu gibi son yıllarda Almanya’da da iyice yükselişe geçen milliyetçiliğe karşı “Nationalismus ist keine Alternative” (Milliyetçilik Bir Alternatif Değil) birliği 2016’da kuruldu. Bu birliğin Kuzey-Ren Vestfalya eyaleti koluyla ortak çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Eylemlerimizi bilindik antifaşist yöntemlerle yapıyoruz. Tipik bir antifaşist örgüt örneği değiliz fakat Yahudi karşıtlığı, neo-nazizm ya da milliyetçilik gibi birçok ortak noktaya karşı onlarla beraber mücadele ediyoruz.

Eklat Gruppe'nin işgal ettiği gemi. Pankartta "Gemileri gönder, FRONTEX'i (Avrupa Birliği Sınır Güvenliği Birimi) yok et" yazıyor.

Güncel olarak en son Avusturya ve Almanya’dan radikal sol örgütlerin bir araya geldiği “…umsGanze” adlı birliğe katıldık. Burada toplumu, bireyleri, ekonomiyi şekillendiren sisteme karşı geliştirdiğimiz eleştirilere uygun pratikler üzerine kafa yoruyoruz. Radikal solun, sağa karşı reaksiyonun bir ürünü olan eylem yapmak dışında, kendini teorik anlamda ilerletmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu ideolojik gelişim olmadığı sürece, düzenlenen eylemler mücadelenin yalnızca çok küçük bir parçası olarak kalacaktır.

Üyesi olduğumuz başka bir organizasyon ise "BeyondEurope" (Avrupa ve Ötesi). BeyondEurope çatısı altında, İngiltere, Yunanistan, Çekya gibi Avrupa’nın birçok ülkesindeki radikal sol gruplarla bir araya geliyoruz. Özellikle Avrupa Birliği’nin tutumuna karşı duruşumuz açısından, bu ulusötesi işbirlikleri çok değerli.

‘ALMANLAR’IN UMRUNDA OLAN ŞEY BAHÇELERİNİN TEMİZLİĞİ!’

Münster’deki politik ortamdan bahseder misiniz? Eylemlerinize ve örgütünüze ilgi nasıl?

Münster Katolik ve muhafazakar bir kent. Siyasi aktivitelerimizde her zaman reddedilme ile karşılaşıyoruz. Karşılaştığımız bir diğer zorluk ise insanların ilgisizliği ve tepkisizliği. Moria’daki kamp dünya üzerindeki cehenneme dönerken, Almanlar’ın umrunda olan şey ufak bahçelerinin temizliği!

Yine de kendimize acımak istemiyoruz ve elimizden gelenin en iyisini yapmak istiyoruz. Geçtiğimiz 8 Mart’ta İstanbul’daki eylemi, hakları için sokakları dolduran LGBTİ+ ve kadın örgütleri nefesimizi tutarak takip ettik… Tabii Münster’de bu tarz bir eylemin gerçekleşmesini düşünmek çok da gerçekçi olmaz. Biz hem Almanya’da hem de Avrupa’da aşırı sağa taviz vermeden, politik bilincin gelişmesi adına çalışmaya devam edeceğiz.

‘İŞGAL EYLEMİNDE AMACIMIZ GÖÇMENLERE YETECEK YER OLDUĞUNU GÖSTERMEKTİ’

Eklat Gruppe olarak en son Münster’deki Ibis Hotel’i ve bir gemiyi işgal ettiğinizi duyurdunuz. Bu eylemin motivasyonundan bahseder misiniz?

“Moria kampını tahliye et – kapitalizmi yok et!” diye adlandırdığımız, uluslararası bir haftaydı. İşgal eylemimizde, Avrupa kamplarındaki göçmenlerin yaşadığı felakete dikkat çekmek istedik. Avrupa sınırlarında yaşam mücadelesi veren bu insanları umursadığımızı göstermek istedik. Bir gemiyi ve bir oteli işgal ettik. Burada amacımız sembolik olarak, özellikle içinde olduğumuz Covid-19 döneminde bomboş duran otellere işaret ederek, Almanya’da ve Avrupa’da göçmenlere yetecek yer olduğunu göstermekti. Özellikle dünya çapında böyle bir salgın tehdidi ile karşı karşıya olan, korkunç koşullarda kamplarda yaşamaya çalışan göçmenler, ilk olarak güvenlikleri için Avrupa’daki boş otel ve gemilere yerleştirilebilirler. Herkese yetecek kadar yerimiz var.

‘SOL AKTİVİZM TAMAMEN YALNIZ BIRAKILMIŞ DURUMDA’

Eyleminize dair haberlere göz atmak için Alman medyasını taradım. Fakat yalnızca küçük basın organlarının izlediğini gördüm. Konu göçmenlere yönelik olumlu ve sol eylemlere gelince, Alman medyasının tutumunun böyle olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Büyük gazeteler ve TV kanalları haberi en çok kesime ulaştıran organlar. Alman TV kanallarında gece programları revaçta. Bu programların ağırlıklı konukları ise ırkçı belediye başkanları ya da milliyetçi şovanistler. Medya onları koruyor ve onlara kamuoyu önünde söz hakkı veriyor.

Güncel durumda salgın başlığı göçmenlerin yerini almış halde. Sınırların kapalı tutulması, “salgını önlemek adına” bir önlem gibi sunuluyor. Sol medya kanalları ve sosyal medya platformları ise göçmenleri gündeme getirmek için çaba gösteriyorlar. Araştırmalara, olayın arka yüzünü ele alan değerlendirmelere yer veriyorlar ve uluslararası dayanışma çağrıları yayınlıyorlar. Popülizmin tırmandığı bu dönemde ise bu çağrılar çoğunlukla yanıtsız kalıyor. İşte bu nedenle daha geniş faaliyet alanına yayılmış eylemler kendilerine ancak yer bulabiliyorlar medyada. Bizim amacımız da etki alanımızı genişletmek, bu tarz eylemleri tüm Almanya’da ve Avrupa’da uygulanır kılmak.

Sol aktivizm tamamen yalnız bırakılmış durumda, sol partiler başarısızlıkla mücadele ediyorlar. Biz korona ile daha da belirgin hale gelen sınıf farkına odaklanarak, mücadeleye dahil olmayan halkın diğer kesimlerine ulaşmaya odaklanıyoruz.

‘POLİS TÜM EYLEMLERİ KRİMİNALİZE EDİYOR’

Almanya’da radikal sol örgütlerin güncel durumları nedir?

Geçtiğimiz haftalarda Moria’daki kampının tahliyesi için birçok eylem çağrısı yapıldı. Berlin ve Viyana’da da işgal eylemleri düzenlendi. Bremen’de salgın tehlikesi dolayısıyla arabalı bir eylem gerçekleştirildi. Korona döneminde eylem konusunda bir de bisikletli eylemi gündeme getirdik. Fakat polis kendini “ulusal ekonominin muhafızı” ilan ederek, tüm eylemleri kriminalize ediyor.

Baskıya rağmen 'Seebrücke Alliance' (Seebrücke Birliği) tarafından bazı eylemler düzenlendi. Bunun yanı sıra Münster’de de #LeaveNoOneBehind (Kimseyi geride bırakma) sloganıyla eylemler düzenledik.

‘KENDİNİ İNSANİ DEĞERLERDEN YANA GÖREN AVRUPA’YA BU BARBARLIĞIN SEBEBİ BİZİZ DİYORUZ’

Almanya’daki gençlik, birçok bağlamda kendini “sol” olarak tanımlamaktan çekinmezken, göçmenlere yönelik devlet politikalarına karşı güçlü bir direniş göremiyoruz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

20-30 yıl öncesiyle kıyasladığımızda, artık gençlerin değişim veya dayanışma gibi sebeplerle sokakları doldurmadığı doğru. Birçoğu yalnızca iyi bir üniversite derecesinin peşinde. Gençlerin çoğunluğunda eleştirel bir bakış yok. Fakat bahsettiğimiz eylemleri düzenleyenlerin de çoğu gençlerden oluşuyor.

Asıl önemli nokta bu eylemlerin ne derece etkili olduğu. Siyasileri harekete geçirmekten bahsediyorsak, bu noktada şansımız maalesef oldukça düşük. Çünkü izolasyon ve baskı, Avrupa toplumlarına, devlet tarafından uygulanan operasyonları güçlendiriyor. Bu yüzden küçük partiler veya “iyi niyetli” siyasetçiler yetersiz kalıyor.

Tabii bu tarz eylemler farklı sebepler nedeniyle önem kazanıyor: Kendini “özgür” ve “insani değerlerden yana” olarak gören Avrupa’ya “Bakın, işte bu barbarlığın sorumlusu biziz” diyoruz. Ayrıca bu eylemlerle, normalleştirilmeye çalışılan sağ ve ırkçı akımların karşısında duranların var olduğunu ortaya koyuyoruz.

Polis özellikle bu dönemde salgını sebep göstererek, eylemlere şiddetle karşılık veriyor ve en yüksek para cezaları ile karşılaşıyoruz. Para cezaları otoritenin iyice arttığı bu dönemde, konuyla ilgilenen gençler için dahi caydırıcı oluyor. Yine de yılmayacağız. Tüm bunlar herkes için daha adil bir toplum düzeni yaratmakla ilgili ve her başkaldırıda, dayanışmada bu topluma biraz daha yaklaşıyoruz.

‘ DAYANIŞMANIN KIVILCIMLARI ATİNA’DA, İSTANBUL’DA, ROMA’DA’

Avrupa Birliği’nden ve Almanya’dan Yunanistan sınırındaki göçmenlerle ilgili almasını talep ettiğiniz siyasi kararlar nedir?

Taleplerimiz şöyle: Tüm kampların derhal boşaltılması, AB ile Türkiye arasındaki mülteci anlaşmasına son verilmesi ve sınırların herkes için açılması.

Bu taleplerle tam olarak, olaya dahil olan tüm kuruluşlar, kurumlar ve aktörleri harekete geçmeye çağırıyoruz. Eğer ortada şu andaki gibi korkunç bir durum varsa, bunlar “iddia ettikleri” görevlerini yerine getiremiyorlar demektir. Bugünün toplumsal yapısıyla paralel, sınırları silahlandırma ve milliyetçi yaklaşımlar söz konusu olduğunda birbirleriyle yarış halinde olan devletleri karşımıza çıkaran sistem değişmelidir. İnsanları sefalete mahkum eden ve sonra da kapitalist ekonominin merkezlerine erişimini engelleyen sistemin değişmesi ile hareket özgürlüğü gelmelidir. Böylelikle milliyetçilik furyası önemini yitirmelidir.

İçinde olduğumuz salgın döneminden etkilenenler tabii ki yalnızca sol değil, hepimiziz. Politik olarak harekete geçmek şu anda çok daha önemli ve bu herkesi ilgilendirmeli.

İşgal eylemimizin sonrasında hâlâ somut bir geri dönüş almadık: Sınırlar kapalı tutulmaya devam ediliyor. Moria Kampı’nda cehennem her gün yaşanıyor. Ama belki de ufak da olsa bir kıvılcım yarattık, yaratabiliriz. Atina’da, İstanbul’da, Roma’da... Dayanışmanın kıvılcımları…