İngiltere salgında kendi kendisini neden sabote etti?
İngiltere, ABD ve Brezilya’da para aracılığıyla ele geçirilmeye son derece açık olan basın kuruluşları ve siyasi sistemler, kibirli ve dünyayı umursamayan insanların seçilmesine yol açtı. Kamu çıkarlarını korumak açısından başarısızlığa uğramak üzere tasarlanmış hükümetlerle karşı karşıyayız. Bu durum, korona virüsü salgınıyla ayyuka çıktı.
George Monbiot
Uzun ve karanlık bir tünelde sıkışıp kaldık; bildiğimiz çıkışların tamamı kapalı. İngiltere’nin önünde korona virüsü krizinden kitlesel bir acı ve ölüm içermeyen makul bir çıkış yolu yok. Bazı gazetelerin ve Muhafazakâr milletvekillerinin ısrar ettiği üzere, eğer salgın hâlâ şiddetini sürdürmekteyken hükümet karantinayı hafifletirse, nihai ölü sayısı bugünkünden birkaç kat daha fazla olabilir. Eğer böyle olmaz ve yılın tüm sıcak aylarını eve hapsolmuş biçimde geçirirsek, zihinsel ve fiziksel sağlığımız, işlerimiz ve ilişkilerimiz üzerindeki etkisi felâket olabilir.
Bizlere tekrar tekrar, İngiltere’nin bu salgına hazırlıksız olduğu söylendi. Bu doğru değil. Aslında İngiltere hazırlıklıydı ama sonra hazırlıksız hale getirildi. Geçen yıl, Küresel Sağlık Güvenliği Endeksi, bu ülkeyi salgınlara hazırlık konusunda dünya çapında ikinci sırada gösterirken, ABD ilk sırada yer almıştı. Genel bağlamda konuşursak, her iki ülkede de gerekli sistemler mevcuttu. Hükümetlerimiz onları kullanmamayı tercih etti.
BİR HAFTA İLE 30 BİN KİŞİ KURTULABİLİRDİ
İklim modellemeci James Annan, İngiltere hükümetinin karantinayı bir hafta erken yürürlüğe koymuş olması halinde neler yaşanabileceğini göstermek için analiz yöntemlerini kullandı. Yaptığı modelleme, karantinanın 23 Mart yerine 16 Mart’ta başlatılmış olması halinde, bugüne kadar yaklaşık 30 bin hayatın kurtarılmış ve mevcut korona virüsü kaynaklı hastalık ve ölüm oranının neredeyse beş kat azaltılmış olabileceğini ortaya koyuyordu.
Öte yandan, 16 Mart bile olağanüstü gecikmiş bir gündü. Şimdiyse, 11 Şubat günü hükümetin bakanlarına, virüsün bir felakete dönüşebileceğinin ve acilen kararlı bir eyleme ihtiyaç duyulduğunun söylediğini biliyoruz. Boris Johnson, bunun yerine bize ellerimizi yıkamamızı ve “normal hayatlarımıza devam etmemizi” söyledi.
Eğer hükümet şubat ayında harekete geçmiş olsaydı, tüm dünyada açık bir kontrollü deney yapıldığı için, sonucun ne olacağı hakkında bir tahmin yürütebiliriz: Güney Kore, Tayvan ve Yeni Zelanda’ya karşı İngiltere, ABD ve Brezilya’nın sonuçları görüldü. Güney Kore, İngiltere hükümetinin yapabileceği ama yapmayı reddettiği her şeyi yaptı. Şimdiye kadarki ölü sayısı: 263. Hâlâ sınırlı sayıda hasta ortaya çıkıyor ve bunlar da hemen kontrol altına alınıyor. Buna karşılık, tüm İngiltere şimdi bir enfeksiyon yumağı haline geldi.
BİLİNÇLİ POLİTİKALARLA YARATILAN FELAKET
Diğer ülkeler sınırlarını kapatır ya da ülkeye gelen herkesi karantinaya alırken, virüsün ortaya çıkması ve İngiltere'nin karantinaya alınması arasında geçen üç ay içinde bu kıyılara 18 milyon insan geldi ve bunların sadece 273’ü karantinaya alındı. Tecrit duyurulduktan sonra bile, 95 bin kişi ek tedbirler olmaksızın İngiltere’ye giriş yaptı. İşin aslı, İngiltere, 13 Mart’ta İtalya ve Çin’den gelen yolcuları kendilerini karantinaya almaları doğrultusundaki nazik talebe ilişkin yol göstericiliğini bile durdurdu. Diğer uluslar denetimlerini artırırken alınan bu karar, çok şaşırtıcı görünüyor.
Benzer şekilde, 12 Mart’ta Johnson hem sınır kapatma hem de ülke genelindeki test ve takip uygulamalarını terk etti. Bir hafta sonra, pandemi önlem seviyesi azaltıldı; bu ise hükümetin hastanelerde gerekli kişisel koruyucu ekipman standardını azaltabileceği ve bulaşıcı hastaları uzmanlık gerektirmeyen bakım evlerine yollayabileceği anlamına geliyordu. Bu kararın yine tıbbi veya bilimsel bir gerekçesi yoktu.
2016 yılında yapılan bir pandemi simülasyonu olan ‘Cygnus Tatbikatı’, yeni önlemler alınmadığı takdirde bakım evlerindeki etkilerin bir felakete dönüşeceğini ortaya çıkarmıştı. Hükümet, bu tatbikatın bulgularını dikkate aldığı ve yaklaşımını buna göre değiştirdiği konusunda ısrar ediyor. Eğer bu doğruysa, test yapılmamış hastaların hastanelerden bakım evlerine havale edilmesine izin vererek, bakım evlerinin ihtiyaç duyduğu fazladan destek ve ekipmanı sağlamada başarısız olarak ve bakım evi çalışanlarının hastalar ile diğer çalışanlar arasında serbestçe hareket etmesine izin vererek, bilinçli biçimde kendi protokollerini ihlal etti. On binlerce savunmasız insan enfeksiyona maruz kaldı.
MALİYETİ ÜSTLENMEMEK İÇİN AZAMİ ÇABA
Farklı bir biçimde söylersek, bunların hiçbiri bilgi ya da kapasiteye bağlı hatalar değildi. Bunlar, hazırlık halinin ortadan kaldırılması ve eyleme geçilmemesi yönünde verilmiş bilinçli kararlardır. Bir kez ortak noktaları teşkil eden şeylerin farkına vardığımızda, açıklanabilir hale gelmeye başlıyorlar: yani, maliyetleri üstlenmemek için daha en baştan itibaren azami bir çaba gösterildi. Bu reddedici tavır, hükümetleri ‘piyasa’ dediğimiz şeyi fetişleştiren ülkelerde yaygın biçimde görülür ve paranın gücünü örtbas etmek için kullanılan bir kelime oyunudur.
ZENGİNLERİN ÇIKARLARI HALKI ÖLÜME MAHKUM EDİYOR
Tıpkı Donald Trump ve Jair Bolsonaro gibi, Johnson’ın hükümeti de belirli bir ekonomik çıkar çevresini temsil ediyor. Uzun yıllardır onların çizgisinde olan politikacılar, faydalı hizmetler gerçekleştiren insanlarla çatışma halinde olageldi: Hemşireler, öğretmenler, bakım işçileri ve gündelik hayatın sürmesini sağlayan diğer düşük ücretli insanların örgütlenme ve daha iyi ücret ve koşullara kavuşmak için yaptığı girişimler, bakanlar ve medya tarafından şeytanlaştırıldı.
Bu siyasi mücadele her zaman aynı grup adına yapılır: Zenginliği elinde tutanlar. Kamu hizmetlerini özelleştirmek, kazançlı tekellere ayrıcalık tanımak ya da kamu varlıklarını özel sektördeki dostlara yangından mal kaçırırcasına peşkeş çekmek istiyorsanız, (toplumsal) faydaya karşı bir savaş yürütmeniz gerekir.
Aynı sponsorlar ve lobiciler çıkarına vergi ve faturaları düşürmek istiyorsanız, kamu sektöründeki maaşları ve asgari ücretleri düşük tutmanız gerekir. Eğer şirketlerin dış kaynak kullanmasına ve işgücünü ülke dışında kullanmasına izin veriliyorsa, zengin insanların kazançlarını ve birikimlerini de yurt dışında kullanması gerekir.
Servet avcılarının çıkarları, tanımı gereği kısa vadelidir: Başka bir durumda yatırım amacıyla kullanılabilecek parayı temettülere yönlendirir ve hisse geri alımları vasıtasıyla paylaşırlar. Şirketler, yasal bağlamda kendilerinin taşıması gereken (araba ve yol lobileri yüzünden ortaya çıkan) kirlilik veya (alkolsüz içecekler ve abur cubur üreticileri yüzünden yaşanan) toplum sağlığı felaketleri şeklindeki maliyetleri toplumun üzerine yıkıyorlar. Vergi daireleri, denetçiler ya da yasa koyucular onlara müdahale etmeden önce, bir işletme veya bir ulustan mümkün olduğunca çabuk para hortumluyorlar.
PARANIN İKTİDARI
Yılların getirdiği tecrübe şunu gösterdi ki, siyasi bağışlar yapmak, lobicileri istihdam etmek ve halkla ilişkilere yatırım yapmak, kârlı ama zararlı ticari politikaları değiştirmekten çok daha ucuzdur. İngiltere, ABD ve Brezilya’da para aracılığıyla ele geçirilmeye son derece açık olan, milyarderlerin elindeki basın kuruluşları ve siyasi sistemler üzerinden iş görülmesi, kibirli ve dünyayı umursamayan insanların seçilmesine yol açtı. Seçtikleri temsilciler, bugün ertelenebilecek, geciktirilebilecek ya da başkasına devredilebilecek bir maliyeti üstlenmeye karşı neredeyse içgüdüsel bir tiksinti duyar.
Bu çıkar çevrelerinin herhangi birinin –ister Daily Mail, isterse ABD'deki petrol şirketleri olsun- korona virüsünün yayılmasını istediğini söylemiyorum. Mesele şu ki, pandemiyi ele almak konusunda büyük bir felaketle neticelenen bu yaklaşım, lobicilerin açısından bakıldığında, diğer sorunlarda ziyadesiyle etkili olmuştur: İklim çöküşünü önlemek için gereken eylemlerin geciktirilmesi ve engellenmesi; çevresel kirlilik; obezite krizi; eşitsizlik; karşılanamayan kiralar sorunu ve diğer birçok salgın, kurumsal ve milyarder güçler eliyle yayılmıştır.
Büyük ölçüde onların etkisi yüzünden, kamu çıkarlarını korumak konusunda başarısızlığa uğramak üzere tasarlanan hükümetlerle karşı karşıyayız. Tünel bu. Çıkışların kapalı olmasının nedeni bu. Kurtulmak için bir mücadele verecek olmamızın nedeni bu.
Makalenin orijinali The Guardian gazetesinde yayımlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)