Bir tirana öğütler...
Korintos tiranı Periandros hakkında yalanıyla gerçeğiyle pek çok şey söylenmiştir. Biz anlatılan hikayelerin her türlüsünü bir kenara bırakalım ve Thrasybulos'un öğüdüne dönelim.
Bundan asırlar önce, kara Yunanistan'ındaki Korintos sarayında boşalan tahta yeni bir tiran oturur: Periandros. Babası, 'kutu' anlamına gelen Kypselos'tur. Çünkü henüz bebekken kendisini öldürmeye gelen 12 adamdan, annesi tarafından bir kutuya saklanılarak kurtarılmıştır. Herodotos onun akıbeti hakkında, “Kypselos şöyle bir adam oldu: Pek çok Korintosluyu kovdu, sürdü, başka birçoklarının varını yoğunu ve daha da çoğunun canını aldı” der ve otuz yıllık tiranlığı boyunca mutlu bir hayat sürdüğünü eklemeyi de ihmal etmez. Anlaşılan o ki rüzgar eken bir tiran, fırtına hasadına şahit olamadan da dünyadan göçüp gidebiliyor.
Yine de Kypselos'un oğlu, babasına göre daha temkinli bir başlangıç yapar. Fakat daha etkili bir hükümet sistemiyle sitesindeki tiranlığı dinçleştirme niyetindedir. Bu nedenle Ege Denizi'nin karşı yakasındaki Milet'in tiranı Thrasybulos'tan fikir almaya karar verir. Periandros, sorusunun yanıtını almak üzere bir elçi hazırlatır ve karşı kıyıya doğru yelkenler gerilir. Hikayenin devamını Herodotos şöyle anlatıyor:
“Thrasybulos, Periandros'un gönderdiği adamı kentin dışına götürdü; ekin tarlaları arasında gezindiler, ekinler arasından geçerlerken elçiyi konuşturuyor, ne için geldiği konusunda sorular soruyordu ve bu arada başı öbürlerini geçmiş olan başakları koparıp yere atıyordu; sonunda en güzel ve en verimli başaklar yok olmuştu. Tarladan çıktıkları zaman tek kelime söylemeden elçiyi gönderdi.”
Eve dönüş yolunda elçi, Periandros'un nasıl olur da kendisini kıt akıllı bir adamdan fikir almak için böylesi bir sefere çıkardığını düşünerek kafa patlatır. Döndüğünde Periandros kendisini heyecanla beklemektedir. Elçi yanıt alamadan geldiğini belirtir ve yaşadıklarını bir bir anlatır. Fakat Periandros Thrasybulos'un ne demek istediğini anlamıştır. (Milet tiranının metafor gücünü sınamak gibi olmasın ama belki de Periandros'un, bu mesajı anlamayan elçisine yeni bir iş bulması gerekmektedir.)
Herodotos şöyle devam eder hikayeye, “Thrasybulos ona yurttaşları arasında sivrilenleri öldürmesi gerektiğini anlatmak istiyordu, o da bunu kavramıştı; bundan sonra yurttaşlarına karşı son derece kıyıcı oldu. Kypselos'un elinden ölmeden ya da sürülmeden kalmış olanları da Periandros hakladı.”
Felsefede de ismini gördüğümüz Periandros'un iktidarı kimi için kanlı, kimi içinse kutlu bir dönemi ifade eder. Biz Herodotos tarihini okurken burada adı geçen herkesi bir 'karakter' olarak düşünme hatasına düşebiliriz. Hoş, duyduklarını anlatma konusunda fazla filtreleme yapmayan Herodotos'un da bunda payı vardır. Oysa bu isimlerin çoğu belli kesimlerin, zümrelerin, siyasal ya da ekonomik güç sahiplerinin şekillendirdiği denklemlerdir aynı zamanda. Ve kuşkusuz Periandros, yalanıyla gerçeğiyle hakkında pek çok şey söylenmiş bir figürdür. Biz anlatılan hikayelerin her türlüsünü bir kenara bırakalım ve Thrasybulos'un öğüdüne geri dönelim. (Küçük bir ek: Milet tiranının verdiği ders, Roma'da kanlı bir üne sahip Lucius Tarquinius Superbus ile oğlu arasında geçen diyalogda da karşımıza çıkıyor.)
Periandros'un elçisi verilen mesajı anlamadı diye az önce kendisini işinden etmiştik. Bunu yaparken sahiden doğru olanı yaptık. Bugün Thrasybulos, zaman makinesinin kapısını açıp 2020 yılına adımını atsa ve elindeki bu metaforu satmaya kalksa, muhtemelen kör göze parmak distopya hikayelerini seven Netflix yapımcıları hariç kimse mesajına hayranlık duymayacaktır. Hele ki kendi Periandrosları tarafından nicedir başakları koparılan kitleler, bu ihtiyarın yüzüne alaycı gülümsemelerle bakacaklardır.
İster hemşerimiz olmasına, ister 2 bin 500 yüz küsur yaşına hürmeten biz bu metaforu biraz daha açmaya ve tarihe böylece bakmaya çalışalım. Toplum bilimlerine ait pek çok kavram, bizim merakımıza fırsat vermeden çağımız ve coğrafyamız tarafından ayağımıza getirildi. Asimilasyon, kentsel dönüşüm, ulusların kendi kaderini tayin hakkı, ulus devlet ya da toplum mühendisliği gibi kavramları öğrenmek, çoğunluk tercihi değil, zaruri bir meseleydi. 'Rıza üretimi' de bu toplum bilimleri laboratuvarının en gözde kavramlarından bir tanesi. Dolayısıyla evet, sahiden bir tiran için boy atan bir başağı koparıp atmak, istenen yönetim için 'ideal'dir. Ama bir tiran için gerçek 'yetenek', doğrudan koparmak değil; diğer başakların boynunu kendiliğinden bükmelerini sağlamaktadır. Peki ya başaklar açısından meziyet nedir? Hele ki kurak bir tarladaysanız?
Zulüm ekenin doğrudan öfke biçtiğine dair bir hikayeyi de yine Herodotos'tan biliyoruz. Pers Kralı Büyük Kiros'un düzenlediği komplodan sonra oğlunu kaybeden Massaget kraliçesi tam olarak burada örnek gösterilemez mi? Bu olaydan sonra 'Kana doymayan Kiros'tan intikam almaya ant içmiştir. Gücüyle boy ölçülmez Pers kralının bitmeyen hırsını zaafa dönüştürür ve dilediği zaferi kazanır. Hem de ne zafer...
Fakat kendi adaletini kendi yazan Tomris'ler kadar, durduğu yerde çürüyen Thrasybulos başaklarıyla doludur tarihin tarlaları. Olgunlaşan başların göz göre göre koparıldığı bir zamanda, bu Miletli ihtiyarın hikayesinden onlara ses olmayı çıkaramaz mıyız? Tabii eğer tutulan saf Periandros'dan değil de ekinlerden yanaysa. Aksi takdirde hasat zamanı geldiğinde bir tane bile çürümemiş başak olmayacak.