Dünya Hukuk Günü ve sorunlarımız
Demokratik bir devletin temelini, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti olmak oluşturur. Bu sayede yasalar toplumdaki her kesimden insana eşit uzaklıktadır ve eşit olarak uygulanır.
İzzet Doğan*
Cenevre’de düzenlenen Hukuk Yoluyla Dünya Barışı konferansları dolayısıyla 10 Temmuz 1967’de ilan edilen ve tüm dünyada kutlanan Dünya Hukuk Gününü bu sene de 10 Temmuz Pazartesi günü kutluyoruz.
İşte böyle bir günün öncesinde Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Anayasa Mahkemesinin temel haklar alanındaki kararlarının etkili şekilde uygulanmasının sağlanması için kent kent gezdi.
Bir proje kapsamında yürütülen toplantıların Erzurum’da yapılan beşincisinde de Başkan Arslan:"Yüksek Mahkemenin kararlarının mutlaka uygulanması gerekir. Bir tercih meselesi değil, bir takdir meselesi hiç değildir. Anayasamızın emredici hükmünün bir gereğidir." dedi.
Görüldüğü gibi bir yandan Dünya Hukuk Günü kutlanırken diğer yandan Anayasa Mahkemesi Başkanı Anayasanın emredici bir hükmünün anayasaya aykırı olarak uygulanmadığından yakınıyor ve mahkemeler tarafından uygulanması için kent kent geziyor, konuyu anlatmaya çalışıyor.!
Türkiye’de hak ve hürriyetlerin ihlali gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru sayısı 2022 yılı itibarıyla 110.000’e yaklaşmış durumda.
Demek ki kamu otoriteleri tarafından bu çapta hak ve özgürlük ihlalleri yapılmaktadır.
Prof. Aslan’ın şu sözleri de hatırlayalım:
“Ocak 2022 tarihinde bize gelen başvuru sayısı 12 bine yakın. Yani yılın ilk ayı bize 12 bin bireysel başvuru geldi. Bu sayı Almanya ve İspanya Anayasa Mahkemelerine yılda gelen başvuru sayısından daha fazla.”
Özellikle siyasi nitelik taşıyan davalar için siyasilerin olur olmaz açıklamalarda bulunduklarını gördüğümüz gibi sosyal medya aracılığı ile dile getirilen yakınmaların yargıda karşılık gördüğüne de tanık olmaktayız. Her davada fakat özellikle siyasi davalarda hakim ve savcıların tarafsız ve bağımsız davranmaları zorunludur. Anayasa Mahkemesi önceki Başkanı Haşim Kılıç’ın dediği gibi:
“Yargının tarafsızlık ve bağımsızlığının test edildiği yer kuşkusuz siyasi davalardır.”
Dünya Adalet Projesi (World Justice Project), “2022 Hukukun Üstünlüğü Endeksi”ni yayınladı. WJP tarafından 2012 yılından itibaren düzenli olarak yayınlanan 2015 yılı sonrası karşılaştırmalı veri edinebildiğimiz Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nin 2022 yılı verilerine göre Türkiye, 0.42 puanla 140 ülke arasından 116. sırada yer aldı.
2022 Hukukun Üstünlüğü Endeksi, 140 farklı yargı alanında (ülke) 154.000’den fazla hane ve 3.600 hukukçu ve uzmanın değerlendirmelerinden alınan 500’den fazla değişkenden faydalanılarak oluşturulmuştur.
Endeksin ilk sırasında 2015 yılından beri zirveyi bırakmayan Danimarka’yı, Norveç ve Finlandiya takip ediyor.
Yargıya güven her geçen gün biraz daha azalıyor. Aksoy Araştırma Şirketi'nin yaptığı kamuoyu araştırmasına göre Türkiye'de ancak her 100 kişiden 18’i yargıya güvendiğini söylemekte. Toplumun geri kalanı yargıya güvenmiyor. Bu güven duygusu yalnız siyasi suçlar için değil genel olarak tüm davalar için de söz konusu.
Yüksek yargı organlarının örneğin Hakimler Savcılar Kurulu üyelerinin siyasi organlar tarafından atanması bağımsızlık ve tarafsızlık duygusunu azalttığı gibi ayrıca yargıya güven duygusunu da etkilemekte.
Uygar ve demokratik bir toplumda halkın yargı sistemine güveni ve yargının ahlaki otoritesi ve doğruluğu son derece önemlidir.
Tüm dünyada olduğu gibi bu özel günde hukukun üstünlüğünü, demokratik ve adaletli bir devlet anlayışını ön plana çıkarma amaçlanmıştır.
Dünya Hukuk Gününü son zamanlarda hep buruk olarak kutlamaktayız.
Vatandaşlar haksızlığa uğradıklarını ileri sürdüklerinde sokaklarda hak, hukuk, adalet diye sloganlar atmakta, siyasi parti liderleri ve aktivistler de hak, hukuk, adalet yürüyüşleri düzenlemektedirler.
Hak, hareket ve varlığın doğal kaynağıdır. Örneğin insan, yaşama hakkına dayanarak yaşamını sürdürür ya da düşünce özgürlüğü hakkına dayanarak düşüncelerini açıklar. Bir başka deyişle hak, kişilerin hukuk düzenince korunan tüm çıkarlarıdır ve kişilerin lehlerine olan bir durumun kanunlar tarafından korunması, bu korumaya uymayan kişilere karşı ise kanuni girişimlerde bulunulması gibi yetkiler verir.
Hukuk ise; Toplum düzenini sağlayan ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünüdür.
Hukuk, her şeyden önce bir düzen demektir. Ancak bu düzen, yerleşmiş ve eylemli olarak yaşanan bir düzen değildir. Hukuk, toplum içinde insanların biri birlerine, yönetime ve doğaya karşı nasıl davranmaları gerektiğini gösterdiği gibi, yönetimin de bireylere ve doğaya karşı nasıl davranması gerektiğini gösterir.
Sonuç olarak hukuk çıkar çatışmalarına çözüm getiren kurallardan, yasal düzenlemelerden oluşan bir bütündür.
Üçüncü kavram olan adalet sözcüğünün anlamı da; davranış ve hükümde doğru olmak, hakka göre hüküm vermek, eşit olmak, adil hüküm vermek gibi anlamlara gelir. Adaletli olmak, adil davranmayı gerektirir. Adalet bir bakıma hak ve hukuk kurallarının uygulanması ile ulaşılan sonuçtur. Adalet vicdanın temelidir ve adaletin güçlüden değil haklıdan yana olması zorunludur.
Hukuku uygulayarak adaletin gerçekleşmesini sağlamak isteyen hakim ve savcıların iş yükü çok ağırdır.
Son zamanlarda yargı kadrolarında yargıç boşluğu oluşması nedeni ile yeteri kadar deneyimi olmayan genç yargıç ve savcıların iş yoğunluğu ağır olan büyük kentlere atanmaları nedeni ile adaletin gerçekleşmesinde sorunlar oluştuğu yakınmaları vardır. Aslında bu durum genç hakim ve savcılar için de olumsuz bir durumdur.
Diğer bir sorun da gerek hakim ve savcıların ve gerekse yüksek yargıda görevlendirilenlerin ehliyet ve liyakat ilkesine uyulmadan görevlendirilmeleridir. Elbette ki ehliyet ve liyakat uyulmadan atananlardan adaletin sağlanması beklenemez.
Anayasamızın (Hakimlik ve savcılık teminatı) başlıklı 139. sıralanışında: “Hakimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz “ denmektedir.
Hakimlere tanınan güvenceler (teminatlar), hakimlere ayrıcalık değildir. Bu güvenceler halk için kabul edilmiş olup adaletin gerçekleştirilebilmesi amacına dayanmaktadır. Bir yargıcın verdiği bir karar yüzünden görevinden alınması veya başka bir yere atanması veya görevinin değiştirilmesi durumunda yargıcın bağımsızlığından söz etmek olanaksızdır.
Hakimlerin coğrafi güvenceleri, kendi onayı olmaksızın yükselme suretiyle de olsa görev yerlerinin değiştirilmemesidir. 1961 Anayasası da 1982 Anayasası da coğrafi teminatı hakimlik güvenceleri arasında saymamıştır.
2019 yılında Yargı Reformu kapsamında hâkimlere coğrafi teminat getirileceği söylendi fakat sonradan Adalet Bakanlığı dahil hiçbir makam bu konuya değinmedi.
Halen hakimler savcılar için coğrafi güvence kuralı uygulanmamaktadır.
Uygun görülmeyen kararları veren hakim ve savcıların görev yerlerinin değiştirilmesinin en son örneği Gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesine ilişkin davada dosyanın Suudi Arabistan'a gönderilmesi kararına aykırı oy veren İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Nimet Demir’in Kahramanmaraş'a atanmasıydı.
Tüm demokrasilerde olduğu gibi bizim Anayasamız da güçler ayrılığı ilkesini benimsemiştir.
Güçler ayrılığı, devlet organları olan, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden ayrılmış oldukları bir devlet yönetim modelidir. Buna göre devletin her biri birbirinden ayrı ve bağımsız güçlerdeki kol ve sorumluluk alanlarına ayrılmış olup, her bir güç bir diğeri ile güç ve sorumluluk alanları bakımından bir çatışma yaşamaz.
İşte böyle bir sistemde yargı; yasama ve yürütme organından bağımsız mahkemeler tarafından görevlerini yerine getirir. Yargıçların bağımsızlığı ise yasama ve yürütme organına bağlı olmadan Anayasa ve hukuka uygun olarak vicdani kanılarına göre karar verebilmelerini sağlar.
Güçler ayrılığı ilkesini tam olarak benimsemez sulandırırsanız yürütme organına üstünlük sağlamış ve fırsat tanımış olursunuz. Hiç kuşkusuz en kötüye kullanılmaya elverişli güç yürütmedir.
Dünya Hukuk Günü'nde Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünü anmadan günün önemini anlayamayız.
Hukuk Devleti insan haklarına saygı gösteren, bu hakları koruyucu adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve anayasaya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargının denetimine bağlı olan devlet demektir.
Hukukun üstünlüğü ise hukuk kurallarının ve toplumsal çıkarların kişisel çıkarların ve diğer her şeyin üstünde tutulması anlamı taşır. Hukukun üstünlüğü, yöneticilerin ülkeyi keyfi bir şekilde değil hukuk kurallarına göre yönetmesi için gereklidir. Hukukun üstünlüğünde her birey hukuk önünde eşit sayılır.
Demokratik bir devletin temelini, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti olmak oluşturur. Bu sayede yasalar toplumdaki her kesimden insana eşit uzaklıktadır ve eşit olarak uygulanır.
Herkes için hukuk! Herkes için adalet! Herkes için adil yargılama!
Sorunlarımızın çözümleneceği umudu ile sizin ve tüm hukukçuların 10 Temmuz Dünya Hukuk Gününüz kutlu olsun.
*Emekli İstanbul Hakimi