Türkiye ve Suudi Arabistan, ABD'ye karşı birleşiyor mu?

Arap basınında bu hafta tartışılan konuların başında Suriye nedeniyle yaşanan ABD-Rusya gerginliği vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Musul ve Mısır'la ilgili açıklamalarında Arap basınında yer buldu.

Google Haberlere Abone ol

Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya arasında Suriye merkezli gerilim, geçtiğimiz hafta Ortadoğu’da en çok konuşulan konuların başında geldi. ABD’nin Rusya ile devam eden görüşmeleri askıya alması ve Rusya’nın plütonyum anlaşmasının çıkışının ardından Arap basınında “bundan sonra ne olacak?” ve “Suriye’de ABD-Rus savaşına doğru mu?” şeklindeki tartışmalar yoğun bir şekilde işlendi.

Rusya destekli Suriye ordusunun Halep’teki ilerleyişi, Rusya ile ABD arasındaki karşılıklı açıklamalar, Ruslar’ın S300 ve S400 füze savunma sistemleri, ve ABD’nin bundan sonraki yol haritası gibi konuların yanı sıra Ortadoğu gündemini en çok meşgul eden konuların başında yaklaşan Musul operasyonu geldi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Musul operasyonu ile ilgili açıklamaları ve Ankara ile Bağdat arasında patlak veren Başika krizi beklenen Musul operasyonu tartışmalarını farklı bir boyuta taşıdı.

Arap basınında geçtiğimiz hafta geniş yer bir bulan bir başka konu da ABD Temsilciler Meclisi’nin Suudi Arabistan aleyhindeki bir yasa tasarısını kabul etmesi oldu.

Yasanın, 11 Eylül saldırılarında hayatını kaybedenlerin ailelerine Suudi Arabistan aleyhine dava açma imkanı tanıması açısından Ortadoğu’daki dengeleri önemli ölçüde etkilemesi bekleniyor. Zira Suudi Arabistan, bu yasaya karşı yeni ittifak arayışlarına başlamış durumda.

Suudi Arabistan’ın bu arayışları çerçevesinde Türkiye’den aldığı destek basının dikkatini iki ülke arasındaki ilişkilere çevirdi.

Son dönemlerde her açıklaması Arap basınında daha dikkatli bir şekilde takip edilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, bu hafta Ortadoğu gündemine konu olan tek açıklaması tabi ki Musul operasyonuyla ilgili çıkışı değildi.

Erdoğan’ın Suudi Arabistan televizyonu Rotana’ya verdiği demecinde Mısır hakkında söyledikleri ve barış için öne sürdüğü şartlar Arap basınının önemli ölçüde dikkatini çekti.

SURİYE VE AMERİKAN-RUS GERGİNLİĞİ 

ABD ile Rusya arasında görüşmelerin askıya alınmasıyla tırmanan gerginlik karşılıklı tehditlere varacak boyuta ulaştı.

Görüşmelerin askıya alınmasından sonra Rusya, ABD ile plütonyum anlaşmasını rafa kaldırması Ortadoğu’da birçok basın organı tarafından “savaş tamtamlarının çalması” olarak değerlendirildi.

Rusya’nın Arapça yayın yapan televizyonu Rusya El Youm yaşanan gerginliği “Savaş tanrısı mabedi yıktı… Amerika’nın görüşmeleri durdurduğunu açıklaması ve Rusya’nın plütonyum anlaşmasını askıya alması kötü sonuçlar doğuracak bir hava yarattı” şeklinde değerlendirdi.

Arap dünyasında en çok takip edilen gazetecilerden bir olan Abdülbari Atwan da, iki büyük güç arasındaki krizin giderek derinleştiğine altını çizdi:

“Büyük güçlerin Suriye konusundaki çıkmazı giderek derinleşiyor. ABD ve Rusya arasında bir çatışma artık uzak bir ihtimal değil. Herkes şu an ABD’nin askeri seçenek konusundaki alternatiflerini bekliyor. Ancak Putin’in ve müttefiklerinin geri adım atma gibi bir düşüncesi olmadığını da biliyoruz. Çünkü böyle bir adım, Putin’in kurmak veya güçlendirmek istediği büyük ve korkulan ‘güçlü Rusya’nın geri adım atması demektir.’’

SAVAŞ BEKLENTİLERİ GERÇEKÇİ DEĞİL 

Lübnan’da yayın yapan ve Suriye yönetimine yakın bir politika izleyen Elneshra adlı internet sitesi de, ABD ve Rusya arasında Suriye’de olası bir savaş yönündeki haberlerin artığına dikkat çekti:

“Son dönemlerde ABD ve Rusya arasında Suriye’de bir askeri çatışma çıkacağı çokça konuşuluyor. Böyle bir beklenti de başta ABD tarafından gelen açıklamalar ve Rusya’nın Suriye’ye S300 füzeleri yerleştirmesine dayanıyor.

Ancak sadece belli açıklamalara dayanarak, Suriye’de bir 3. Dünya savaşı beklemek gerçekçi değil. Suriye krizi son dönemlerini yaşarken bir 3. Dünya savaşı beklemek mümkün mü? Artık uluslararası anlaşmazlığın Suriye’de sadece ganimet paylaşımına dayandığı saklı değil. Halep burada çok önemli bir rol oynadı. Çünkü Halep’in Rus destekli resmi Suriye güçleri tarafından geri alınması onun ve destekçilerinin konumunu olası görüşmelerde güçlendirecektir.”

Savaş beklentilerinin gerçekçi olmadığı yönünde Suudi El Hayat gazetesinde Velid Şakir imzasıyla yayınlanan makalede, her iki ülkenin savaşın yaratacağı yükü taşıyacak durumda olmadığı belirtildi:

“Her iki taraf da doğrudan çatışmanın külfetini taşıyacak durumda değil. Ukrayna krizi yüzünden kendisine uygulanan ve ekonomisini yıpratan yaptırımları kaldırmakla uğraşan Rusya, Kuzey Kore gibi davranamaz. Afganistan ve Irak tecrübeleri yüzünden Barack Obama’nın savaşlardan çekilmeye odaklı felsefesine dayanan ABD de böyle bir duruma girişmez. Beyaz Saray’ın Suriye’de askeri güç kullanımı konusundaki seçeneklerinin gözden geçirildiği bir dönemde ABD nasıl Rusya ile savaşa girebilir? Dolayısıyla şu anki gelişmeler, gerçekleşmeyecek bir savaş için gücün ve silahların harekete geçirilmesinden başka bir şey değildir.”

ABD-SUUD GERGİNLİĞİ TÜRKİYE-SUUD İLİŞKİLERİNİ GÜÇLENDİRİYOR 

ABD Temsilciler Meclisi’nin 11 Eylül kurbanlarının ailelerine Suudi Arabistan’a dava açma hakkı veren tasarıyı kabul etmesi Suudi Arabistan’ı harekete geçirdi.

Suudi yönetimi bu yasa karşısında hemen destek arayışlarına başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Arabistan’ı zora sokan bu yasaya karşı tutum takınması ve Suudi Arabistan’a desteğini açıklaması basında “bölgesel denklemler” ışığında ele alındı.

Mısır’da çıkan El Destur gazetesi, Cumhurbşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan’a destek açıklamalarını “Suudi-Türk yakınlaşması açısından yeni bir adım” olarak değerlendirdi.

Katar Al Kuds Al Arabi gazetesi, “Arabistan'ın Türkiye'nin bu desteğinden sonra bölgesel hesaplarını tekrar gözden geçirmesi gerektiğini” yazdı. Gazete, Türkiye’nin bu tutumuyla Suudi Arabistan’dan beklentilerine de değindi:

“Türkiye ve Suudi Arabistan arasında stratejik yardım ve koordinasyon konularında anlaşmalar imzalanmasının üzerinden aylar geçmesine rağmen, Suudi Arabistan bu anlaşmaların hayata geçirilmesi hususunda radikal adımlar atmadı. Ancak Ankara’nın Suudi Arabistan ve İran arasında yaşanan Hac krizinde net bir şekilde Suudi Arabistan’dan yana tavır takınması ve ABD temsilciler meclisinde kabul edilen yasa tasarısına açıktan muhalefet etmesi, Riyad’ı hesaplarını tekrar gözden geçirmeye ve Ankara ile ilişkilerini güçlendirmeye itecektir.

Türkiye, Suudi Arabistan’dan siyasi ve güvenlik alanlarında, özellikle de Suriye konusunda ABD’nin politikalarının belirleyiciliğinin dışına çıkabilecek (ABD’nin Suriyeli muhalifleri ağır silahlarla donatma konusundaki vetosu gibi) bir bölgesel blok oluşturmayı beklemektedir. Belki de Suudi Arabistan’ın Fırat Kalkanı Harekatı’na katılması ve Kuzey Suriye’de güvenli bölge oluşturma planının gerçekleştirmesi kaygısı vardır. Bunun yanı sıra Türkiye, ABD’nin Suudi yatırımları için güvenli olmaktan çıkmasıyla bu yatırımları çekmeyi istemektedir.”

MUSUL OPERASYONU

Arap dünyası uzun zamandır, Musul’u IŞİD’ten kurtarmak için düzenlenmesi beklenen operasyonu konuşuyor.

ABD’nin bu operasyonu hangi güçlerle beraber yapacağı ve bunun bölgesel dengeleri nasıl etkileyeceği ciddi bir merak konusu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Musul açıklamaları ise tartışmayı farklı bir boyuta taşıdı. Beklenen Musul operasyonu, Türkiye ve Irak arasında bir krize dönüştü.

Arap basınında Türkiye ile ilgili çalışmalarıyla tanınan Muhammed Nureddin, Essefir gazetesindeki makalesinde, Türkiye’nin bu ısrarında PKK’nin çok önemli bir etken olduğu görüşünde:

“Türkiye Musul Operasyonu'nda ve daha sonraki görüşmelerde rol oynayabilmek için kuvvetlerinin Başika Kampı’nda kalması konusunda ısrar ediyor.

Türkiye’nin Musul operasyonuna katılmak ve PKK unsurlarını bu operasyondan uzaklaştırmak istemesi, PKK’nin orada varlık göstermesinin önüne geçmek ve aynı zamanda Suriye’den Irak’a bir koridor açmasının önüne geçmek amacı da taşımaktadır.”

AL SHARQ AL AVSAT: IRAK, TÜRKİYE HÜKÜMETİYLE UZLAŞABİLİR 

Suudi Arabistan’ın ünlü Al Sharq al Avsat gazetesinin eski başyazarı Abdürrahman Erreşad, Türkiye’nin Musul ısrarının bazı soru işaretleri yaratmasının yanı sıra, bu konudaki Ankara-Bağdat uzlaşmasının Türkmenler ve Sünni Araplar açısından bir güvence teşkil edeceğini belirtti:

“Türkiye’nin Musul konusundaki tutumu bir yandan bazı soru işaretleri yarattı. Özellikle Türkiye’nin yanıbaşında yer alan ve kuşatma altındaki Halep’teki Suriyeli vatandaşları korumak için müdahale etme konusunda çekinceli davranmasından sonra. Ancak Türkiye’nin tutumu diğer yandan bölgede büyük bir destek aldı. Çünkü Irak hükümeti daha önceki birçok operasyonda Sünni vatandaşlarını koruma konusundaki başarısızlığını birçok defa gösterdi. Peki Irak Başbakanı bu çıkmazdan nasıl bir çıkış yolu bulacak?

Benim görüşüme göre İbadi Ankara’ya gidip, Türk hükümetiyle uzlaşabilir. İbadi, Türkiye’nin Musul operasyonunu gerçekleştirecek koalisyonun içinde yer almasını kabul etmeli. Bu şekilde de Musul’un IŞİD’ten kurtarılması için düzenlenecek operasyonun önündeki engelleri de kaldırmış olur. Türk-Irak uzlaşısı hem Iraklı Türkmenler hem de Sünni Araplar için bir güvence oluşturabilir.”

ERDOĞAN’IN MISIR ÇIKIŞI VE ZAMANLAMASI 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Musul ile ilgili açıklamalar yaptığı Rotana televizyonundaki röportajında, Arap basınının ilgisini başka bir açıklama daha çekti.

Erdoğan, Mısır ile ilgili ilişkilerin normalleşmesi için Mursi’nin ve arkadaşlarının serbest kalması gerektiği şeklindeki çıkışı ünlü Rai Al Youm gazetesinin başyazısına konu oldu:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mısır’daki var olan durum için sarf ettiği sözlerin bir çoğu doğru. Evet Mısır’da bir askeri darbe yaşandı. Ancak burada dikkat çeken nokta, Erdoğan neden bu zamanda böyle açıklamalarda bulundu? Erdoğan, kendi başbakanı Yıldırım’ın Mısır’la ilişkileri düzeltme konusundaki açıklamalarda bulunduğu zaman, Sisi’nin darbeci olduğunu ve kendisini tayin eden cumhurbaşkanına darbe gerçekleştirdiğini bilmiyor muydu?

Bunu bilemiyoruz. Ancak Erdoğan’ın tutumlarında değişken olduğunu söyleyebiliriz. Bazen birbirine zıt şeyler söyleyebiliyor. Suriye’ye asker göndermeden önce, Esad’ın gitmesinin zaruri olduğu yönündeki açıklamalarını bırakmıştı. Bunun yanı sıra Erdoğan’ın Rusya’ya gidip düşürülen uçak konusunda Putin’den, Rus diliyle özür dilediğini unutmayalım.

Suud veliahtı Muhammed bin Naif’in son Ankara ziyaretinde Erdoğan’ın Suudi-Mısır ilişkilerinin bozulmaya doğru gittiğini ve Sisi’nin İran açılımı nedeniyle Suudi müttefikini kaybetme yolunda olduğunu idrak ettiğini ve bu yüzden gerilimi tırmandırdığını gözden kaçırmamalıyız. Bunun yanı sıra Mısır’ın Batı’daki konumunun zayıflaması, ülkenin kötü olan ekonomik gidişatı da etki oldu.

Mısır Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Erdoğan’ın bu açıklamalarıyla ilgili yorum yapmaktan kaçındı. Ancak Mısır’ı tanıyan böyle durumlarda sessiz kalmayacağını da çok iyi bilir. Bu yüzden Mısır’ın Fethullah Gülen’le yakınlaşmasını uzak bir ihtimal olarak görmüyoruz. Mısır’ın Suudi Arabistan’a bir mesaj vermek için İran’a yaklaştığı gibi.”