Almanya'da İslami örgütlülük
Avrupa, İslam toplumlarının karakterini ya anlamıyor, ya da yanlış tanıyor. Bu tür dini organizasyonların ve taraftarlarının farklılıklara saygı, karşılıklı kabul ve düşünce özgürlüğü savunucuları olmadıklarını bilmeleri gerekir. Ancak Almanya'da bu konularda yapılacak eleştirilerde, hemen radikal sağcılıkla yaftalanma tehlikesi var.
KÖLN- IŞİD'in üstlendiği Berlin'de noel pazarına gerçekleştirilen saldırının ardından güvenlik, uyum ve göçmen politikaları yine tartışılır oldu. Bu yeni bir durum mu? Elbette değil! Almanya'da göçmenlerin içinde bulundukları toplumsal bir sorun meydana geldiğinde, başka bir sorun çıkana dek bu tartışılır ve bir sonuca bağlanmadan ortada kalır. En yakın örnek, 2016'ya girildiği yılbaşı gecesi Köln'de yaşanan tecavüz ve cinsel şiddet saldırısıydı. Köln'de yaşanılanlardan sonra hararetli biçimde göçmenlerin suç potansiyeli taşıyor olmaları, uyum politikaları, güvenlik gibi benzer konular birkaç ay tartışılmış, başka gündemler içerisinde eriyip gitmişti: Sorunun esas kaynağa inmek yerine, yılbaşı akşamı gördüğümüz gibi, sadece aşırı güvenlik önlemleriyle saldırı ihtimalleri geçici olarak engellendi. Berlin saldırısı ve arka planı, bu toplumsal sorunu, daha mantıklı tartışabilmek için tekrar bir zemin oluşturmuş durumda.
Almanya kamuoyunda İslam dini ve geleneği şimdiye kadar cami yapımı, camilerden ezan okunup okunmaması veya başörtüsü gibi semboller üzerinden tartışıldı. Belki biraz devletin de işine geliyordu bu şekilde olması: Hem Alman toplumunu, hem de Müslüman toplumunu az bilgiyle yönlendirmek kolaydı. Şimdi yine yapılan saldırının çevresinde dönülüyor. Berlin saldırısını yapan şahıs Tunus'lu bir mülteci olunca, konu yine göçmenlere ve mültecilere, onların yeterince kontrol edilmediğine, Avrupa'ya gelenlerin uyum sağlayamamasına geldi dayandı. Oysa mülteciler gelmemiş olsaydı da, Almanya'da doğmuş/büyümüş radikal islamcı olabilecek ciddi bir potansiyel zaten mevcut. IŞİD gibi bir selefi örgütün, onlarla buradaki kurumlar üzerinden bağlantıya geçmesinin hiç de zor olmadığı biliniyor. Bu konuda Anayasayı Koruma Federal Dairesi (Bundesamt für Verfassungsschutz) de yeterince bilgiye sahip. Almanya'da çok sayıda farklı İslami yapılanma var. Bunlardan en önemlileri şunlar:
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği, DİTİB (Türkisch-Islamische Union der Anstalt für Religion): En fazla üyesi olan İslami kurum. 1984'de Köln merkezli kurulan DİTİB'e bağlı 900 cami var. Ankara için Almanya'da önemli bir politik enstrüman DİTİB camileri. İmamları Türkiye'den direk atanan memurlar.
Milli Görüş dernekleri (Islamische Gemeinschaft): 1976'dan beri faaliyet yürütüyor merkezi Köln'de. Cemaleddin Kaplan döneminde (1984) görüş ayrılıkları nedeniyle Kaplancılar ayrılıp, başka bir örgütlenme kurmuşlar. Almanya'daki camilerin %8'i milli görüşün kontrolünde. Camilerinde ortodoks (aşırı) İslam vaazediliyor. Üye sayısı hakkında net bir sayı yok, ancak 2005 itibari ile 230.000 civarında olduğu düşünülüyor. Uzun zaman Anayasayı Koruma Federal Dairesi'nce gözlemlenmiş ve hakkında raporlar tutulmuş.
İslam Kültürü Merkezleri Birliği (Verband der Islamischen Kulturzentren e.V.): 1973'ten beri faaliyette. Kendisine bağlı 300 tane dernek ve oluşumla Almanya'daki İslam'ın üçüncü büyük organizasyonu. Üyeleri haricindekiler için kapalı bir kutu. En çok dini eğitim alanında aktifler.
Almanya İslam Topluluğu (Islamische Gemeinschaft in Deutschland e.V. /IGD): 1958'de Münih'te cami yapım derneği olarak kurulmuş Almanya'nın en eski islami derneği. İlk islami dergiyi de bu kurum 1960'da "Al-Islam" adıyla Almanca yayınlamaya başlamış. Buranın 2002'den 2009'a kadar başkanlığını yürütmüş olan İbrahim El-Zayat'ın Müslüman Kardeşler'in Almanya başkanı olduğu varsayılıyordu ve bu nedenle Anayasayı Koruma Federal Dairesi tarafından da izleniyordu. Hatta Hristiyan Demokrat Partisi eski Aile Bakanı Kristina Schröder IGD için: "Kurumun ilişkiler ağının radikal İslamcı gruplardan, İslam yardım organizasyonlarına kadar" vardığını ve bunların "üstü kapalı İslami terör şüphesi altında" olduklarını ifade etmişti. Bunların yanı sıra Bosna'lı ve Arnavutluk'lu Müslümanların kurdukları, Balkan ülkelerinden gelen Müslümanların dernek ve camileri de mevcut. Ayrıca Şii Müslümanlar'ın Hamburg İslam Merkezi (Islamisches Zentrum Hamburg e.V. / IZH), Ehl-i Beyt Cami ve Kültür Federasyonu (Ahlul-Beyt Moscheen- und Kulturverband e.V.) örgütlenmeleri de var. Süleymancılık, Nurculuk gibi tarikatların da faaliyetlerini Almanya İslami örgütlülük ağına dahil etmek gerekiyor.
Şunu belirtmekte fayda var: Almanya bu derneklerin kurumsallaşmasına sıcak bakmadığından, hiçbirinin resmi kurum başvurusunu kabul etmemiş, hepsi dernek statüsünde. Bu derneklerin toplumsal etki alanları, politik ve ekonomik güçleri büyük. Hepsinin yasal mevzuatlarında genel olarak müslüman toplumlarının Almanya'daki sorunlarıyla ilgilenme, dini eğitim, toplumlar arası diaolog kurma ile toplumsal uyum hedefleri var. İşin ilginç tarafı, Almanya politikacıları Anayasayı Koruma Federal Dairesi tarafından incelenen, izlenen, radikal oldukları ya da olma eğiliminde oldukları düşünülen bu kurumlarla, 2006-2013 yılları arasında İslam Konferansları düzenledi. Bu konferanslar sonucunda, Almanya Müslümanları Koordinasyon Konseyi (Koordinationsrat der Muslime in Deutschland) çatı örgütü kuruldu. Almanya nedense bu tutucu, radikal yapılarla eğitim ve uyum üzerine çalışabileceğini düşünüyor, bu derneklerden dinler arası dialoğu geliştirmelerini ve çok kültürlülüğe hizmet etmelerini umuyor. Oysa daha altı ay önce Münster Üniversitesi'nce sadece Türkiye kökenliler arasında yapılan bir ankette "dinin emirlerinin devlet yasalarının daha üstünde olduğu" ifadesi %36 oranında kabul görmüş.
Politikacıların bir kısmının bu siyaseti yürütmelerinde görünen, görünmeyen birçok faktör mutlaka vardır. Onlar için hiçbir getirisi yoksa bile, toplumlar arası çelişkiler, kolay yoldan propaganda malzemesi veriyor. Almanya'nın yaklaşık %5'i Müslüman, yani 4,3 milyon gibi bir sayı. Buna son yıllarda Ortadoğu ve Afrika'dan gelen Müslüman sığınmacılar dahil değil. Avrupa'daki Sünni Müslüman organizasyonların, Arap Yarımadası ülkelerinden aldıkları maddi destekleri de hesaba katarsak, ellerindeki ekonomik güç de, politikacıların bu organizasyonları tercih etmelerinde belli rol oynuyordur.
Galiba Avrupa İslam toplumlarının karakterini ya anlamıyor, ya da yanlış tanıyor. Türkiye, Ortadoğu veya üçüncü dünya ülkelerinin politik kültürünü, sosyolojisini tanıyanlar, bu tür dini organizasyonların ve taraftarlarının farklılıklara saygı, karşılıklı kabul ve düşünce özgürlüğü savunucuları olmadıklarını bilirler: Demokrasi ve farklılıklarla uyum içinde birlikte yaşam, İslam ülkelerinde işlerlik kazanmış olsaydı, bu toplumlar bugün yaşadıkları din, mezhep ve etnik çatışmaları yaşamıyor olacaktı!
Almanya'da bu çelişkiyi dile getirmek kolay değil: Bu konularda yapılacak eleştirilerde, hemen radikal sağcılıkla yaftalanma tehlikesi var, entellektüeller için kolay bir sorgulama alanı değil. Aslında sorunu kaynağından tartışmamak, hem Almanya (Avrupa) radikal sağcılarının ve sağ popülistlerinin, hem de IŞİD terör örgütünün işine yarıyor: IŞİD Ortadoğu'da zayıfladığı zamanlarda, Avrupa'da yaptığı saldırılarla, buradaki potansiyeli mobilize ederek tekrar güçlenmeye çalışıyor. Aynı saldırılar, buranın sağcılarının İslamofobiyi ve yabancı düşmanlığını kullanmalarına da zemin yaratıyor. Örneğin Berlin saldırısının ardından yapılan ilk ankette, sağ popülist parti AFD'nin oy oranı %13'e yükseldi (2013 genel seçimlerde % 4.7'ydi).
Eğer bu sorunlar Almanya'da derin bir toplumsal ayrışmaya sebep olursa, bundan ilk zarar görecek olanlar, tüm muhalif demokratik kesimler olacaktır! Farklılıklara saygı, uyum, kültürler ve dinler arası dayanışma gibi toplumsal barış için hayati değeri olan bu konular, ne pragmatist politikacılara, ne de islami radikal organizasyonlara terkedilebilir. Bu nedenle demokratik kitle örgütlerinin bu sahada kendilerine daha çok alan açmaları, göçmenlik ve mülteci uyum kurumlarında aktif yer almaları gerekiyor.