Avrupa'nın Türkiye'ye anlatmaya çalıştığı uluslararası hukuk

Ankara Hükümeti 15 Temmuz'dan bu yana tüm ülkede yaşanılan antidemokratik uygulamaları ve yeni anayasa değişikliği referandumu ile hedeflenen tek adam yönetimini en azından Avrupa'ya karşı manipule edemiyor.

Google Haberlere Abone ol

KÖLN - AKP politikacılarının referandum için Avrupa'da yapmak istedikleri miting ve toplantıların ardı arıdına iptal edilmesi, Ankara hükümeti ile Avrupa ülkeleri arasındaki gerginliği krize dönüştürdü. Türkiye iç politikasına bir şekilde Avrupa, Avrupa'nınkine de Türkiye dahil olmuş oldu. Erdoğan'ın başkanlık referandumu artık birçok avrupa ülkesinin hem siyasetini, hem de kamuoyunu ilgilendiriyor. AKP'li bakanlardan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan yapılan sert açıklamalar, Hollanda'yla yaşandığı gibi henüz görüşmeler devam ederken, gidilecek ülkelere yönelik tehditler, Türkiye dış politikasını daha da zora sokuyor. AKP hükümetinin dış politika hedefi olan komşularla 'sıfır sorun' nasıl işlemediyse, daha geçen yıl Mevlüt Çavuşoğlu'nun en geç "Ekim 2016'ya kadar Avrupaya vizesiz gireriz" cümlesi, Hollanda'ya bizzat AKP politikacılarının girememesi üzerine hem ülke dış politikasının geldiği hazin noktayı gözler önüne serdi hem de Çavuşoğlu'nun sözleri tamamen bir düşe dönüştü.

Ankara Hükümeti 15 Temmuz'dan bu yana tüm ülkede yaşanılan antidemokratik uygulamaları ve yeni anayasa değişikliği referandumu ile hedeflenen tek adam yönetimini en azından Avrupa'ya karşı manipule edemiyor.

İÇERİDE VE DIŞARIDA FARKLI KRİTİLERLER

AKP politikacıları ve Cumhurbaşkanı Almanya'ya veya Hollanda'ya 'faşist' suçlaması yaptıktan sonra, bu ülkelerin sarfedilen bu sözlere tepki vermeyeceklerini düşünüyor olamazlar. Türkiye'nin içeride ve dışarıda farklı demokratik kriterler kullandığı, gözlerden kaçacak gibi değil. Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ) köşe yazarı Rainer Hermann 10 marttaki 'Im türkischen Glashaus' yazısında, AKP politikacılarının mitinglerinin iptal edilmeleri üzerine kullandıkları 'insan haklarına karşı' argümanı, sadece kendi sınırları ötesi için geçerli olduğunun altını çizdi. Hermann "Ancak asıl insan hakları ihlallerinin, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun yayınladığı Türkiye raporunda, Türk güvenlik güçlerinin Kürt bölgesinde yaptıklarında bulunuyor" diye ifade etti. Hermann yazısının devamında, bölgede terör örgütü PKK'ye karşı savaş verildiği bahanesiyle, yarım milyon insanın toplu cezayla göç etmek zorunda bırakıldığını, sistematik olarak yerleşim yerlerinin yıkıldığını, yüzlerce vatandaşın öldürüldüğünü vurguladı. FAZ yazarı, "Türkiye yönetimi Almanya'ya karşı yönlendirdiği suçlamalarla, acaba kendi ülkesinde halka yaşattığı etnik temizlik ve tutuklamalardan dikkati başka yere çekmeye mi çalışıyor" sorusunu sordu.

MAHKEMENİN YAPTIĞI HATIRLATMA

Bir çok yazar Erdoğan ve AKP yetkililerinin Avrupa ülkelerindeki toplantı ve miting yasalarına uymak zorunda olduğunun altını çiziyor. Geçtiğimiz Cuma günü Karlsruhe Federal Almanya Anayasa Mahkemesi de aynı hatırlatmayı yaptı: Yabancı devlet adamlarının Almanya'da toplantı ve miting düzenleme talep etmeleri yasal mavzuatlara uygun olmalıdır. Bu toplantılar Alman makamlarının iznine bağlıdır, dedi. Kendi ülkenizde, kendi koyduğunuz yasaları dahi gözardı edebilirsiniz. İktidarda olmak demek, Türkiye gibi ülkelerde istediğini yapabilmek diye anlaşılıyor, zaten erk sahipleri de böyle davranıyor. Fakat başka ülkelerde yasalara bağlılık var ve bu yasalar da tek kişilik merkezi bir irade ile uygulanmıyor. Bizimki gibi ülkelerde belki alışık olunan bir durum değil, ama herkesin birbirini denetlediği ve birbirinin yetki alanı içine giremediği ülkeler var.

Siz bu ülkelere elinizi kolunuzu sallayarak, şımarık çocuklar gibi, istiyorum-yapacağım şeklinde gidemezsiniz.

BELEDİYE BAŞKANI MÜSLÜMAN

Faşist diye suçlanan ülke Hollanda'nın AKP'li bakanlarının miting yapmak istedikleri şehRİ Rotterdam'ın şu anki belediye başkanı Fas asıllı bir Müslüman: Ahmed Aboutaleb'tir. Oysa kendi ülkelerinde halkın özgür iradesiyle seçilmiş olan DBP'li Kürt belediye başkanlarının neredeyse hepsi görevden alınırken, milletvekilleri tutuklanırken sizler demokratsınız! Başka bir örnek: Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'ya çeviri yapan polis memuru belli ki Türkiye asıllı. İroniye bakın ki faşist denilen AB ülkelerinde, farklı azınlıklardan insanlar yüksek mevkilerde devlet memuru olabilirken, demokrasi ve insan hakları savunucusu Türkiye'de Ermeni veya Rum asıllı vatandaş posta memuru bile olamıyor.

Stephan-Götz Richter "The Globalist"in şef redaktörü Spiegelonline da 9 Mart'ta yer alan 'Neden Alman yatırımcılar Türkiye'de yatırım yapmak istemiyorlar" adlı yazısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ülke çapında kamulaştırmalar yapmasını, "Hoş olmayan bir şekilde 1933'den 1945'e kadar devam eden III. Reich zamanını hatırlatıyor" diye yazdı. Richter şöyle devam ediyor: "Erdoğan sürekli talep ettiği 'saygı'nın iki yönlü bir sokak olduğunu anlaması lazım. Başkaları Türkiye Cumhurbaşkanı'na saygı duymak zorunda, fakat o başkalarına bu saygıyı göstermek zorunda değil. Böyle bir mekanizmanın Türkiye içinde işlerliği olabilir ama, Almanya'da kesinlikle geçersizdir. Her ne kadar Angela Merkel, Erdoğan'a karşı ellerinin bağlı olduğunu düşünse de, Alman turist Erdoğan'a kurguladığı meşum oyunda, ona cebini doldurmak için yardım etmeyecek. Uzun bir mesafe katetmeyi başarmış misafirperver Türkiye halkı için maalesef tüm bu saptamalar üzücü. Şu anda Erdoğan geriye doğru gidiyor! Artık Erdoğan'ın totaliter eğilimi açıkça görülüyor.

RUSYA'YA YAKINLAŞMA VE AB YARDIMLARI

Avrupa ülkeleri birazda, gittikçe keyfi davranan Türkiye'den terörist olarak damgalanıp kaçmak zorunda kalan insanları ülkelerine kabul ettikleri için Ankara Hükümeti'nin hedefindeler.

Bu süreçte Erdoğan çareyi Putin'le yakınlaşmakta buluyor. Çünkü Putin Türkiye'deki demokrasiyle ilgilenen bir lider değil. Bu nedenle de Türkiye avrupadan uzaklaşarak, Rusya'ya yaklaşıyor. Bu yaklaşmanın ortaya çıkardığı ilk sonuç ise AB Komiseri Johannes Hahn'ın Türkiye'ye demokratikleşme için yapılan yardımların kısılacağını açıklaması oldu. AB'nin bu yardımları tamamen durdurabilmesi için Türkiye ile müzakere görüşmelerini dondurması gerekiyor. Hala bazı ülkeler Türkiye ile diyalog kurmanın gerekliliğine inanıyor. Özgürlük, hak ve eşitlik gibi kavramların eğilip bükülecek kavramlar olmadıklarını, uluslar arası hukuk diye bir yasalar bütünü olduğunu anlamaları için daha kaç ülkeyle kavgaya tutuşmaları ve AB'nin ne kadar çok yaptırım uygulanması gerekecek göreceğiz.