Şiddetsiz protesto mümkün mü?

Sol artık kavga etmenin, sokaklarda arada bir polisle çatışmaya girmenin, ölmeye yatmanın, şehadetle kutsanmanın, sert ve ciddi cümleler kurup idealize edilmiş fikir dünyasında yaşamanın reel hayata dokunmadığını ve insanları solu tercih etmekten uzaklaştırdığını anlamalı. İnsanlar katı, sıkıcı basmakalıp bir sola yanaşmaktansa apolitize olmayı tercih ediyorlar -belki de solun derdi devrim yapmaktan önce derdini toplumsallaştırmak olmalı.

Google Haberlere Abone ol

KÖLN - Hamburg’da G20 zirvesi pazar günü son buldu. Şehir, şiddet ile diplomasi arasında bir hafta geçirdi. Küçük marketler yağmalandı, otomobiller ateşe verildi, kaldırım taşları polisle çatışmak için söküldü.

Alman ve dünya basınında da en çok bu görüntüler, şehirden yükselen duman, polisle göstericiler arasında yaşanan çatışma ve kovalamaca öne çıkarıldı.

Sivil toplum örgütleri ve aktivistler alternatif G20 için bir yıl boyunca hazırlık yaptı, kendi G20 programlarını oluşturdu. Paneller, film festivali, protest devrimci müzik konserleri, açık hava partileri organize etti. Dünyadan birçok sanatçı, bu zirveyi sanatlarıyla protesto etmek için Hamburg’daydı. Ne yazık ki, yaşanan çatışma ve şiddetin dışındaki bu eylemlerin çok azı basında kendine yer bulabildi.

G20’de buluşan devlet başkanları bugün dünyada savaşın, yoksulluğun, işsizliğin, sosyal adaletsizliğin sürüp gitmesinin baş kahramanları. Kapitalist sömürü sisteminin koruyucu şövalyeleri. Onlara karşı duyulan nefret elbette anlaşılmaz değil. Anlaşılmaz olan, kimseye hiçbir mesaj vermeyen bu kör şiddetin hala bir yöntem olarak tercih edilmesi. Dünya toplumları her gün zaten savaş haberlerinden, devlet şiddetinden ve bireysel şiddetten bıkmış durumda. Kapitalizme karşı çıkan, sosyal adalet ve eşitlikçi bir ekonomik sistem talep eden insanların, gerek taleplerini gerekse mesajlarını iletirken daha akılcı bir yol izlemesi gerekirdi.

Sol düşünce kendisini sadece şiddetten, sömürüden beslenen, tek değerin sermaye olduğu bir sistem karşısında daha yaşanılır, mümkün olduğunca eşitlikçi, insana, gezegenin tüm canlılarına ve cansızlarına saygılı bir sistem olarak koysa da kendini bir türlü karşında durduğu sistemin yöntemlerinden kurtaramıyor. Yaşama dair farklı ideaları ve kurgusu olan bir siyasal sistemin bunu dile getirecek ve talep edecek, geniş kitlelere mal edecek yeni yöntemleri de olmalı. Dünya üzerindeki her insan, her canlı, şiddetin türlü biçimleriyle baş etmek zorundayken sol adına ortaya çıkan insanların sunacağı en son şey akıldan ve ince zekadan yoksun kavgadır.

Her şeyden önce yaratıcı, barışsever, demokratik ve dayanışmacı bir protesto biçimi direniş kültürünü geliştirir ve direniş ağını genişletir. Hamburg’da tüm dayanışmacı, yaratıcı protesto programları ağır silahlandırılmış, hemen “gaza gelen” polis ve adrenalini dışında ortaya bir şey koyamayan Kara Blok arasında sıkıştı kaldı.

G20 protestocuların ana konusu olan sosyal adalet ve yoksullukla mücadele talepleri polis saldırıları, biber gazları, tazyikli sular arasında aptalca bir şiddetle felce uğramış oldu.

Alman polisinin gereksiz güç kullanımı, paranoyası da ayrı bir tartışma konusu. Hamburg'da yaşanan tüm bu görüntüler, her barışçıl gösteride devlet gücünün gösterilmesinden yana olan Erdoğan ve Putin gibi otokrat devlet adamlarını kendi ülkelerinde şiddetle bastıracakları gösterilerde onları eleştiren AB’ye, Almanya’ya karşı ellerini güçlendirmiş oluyor. İlk eleştiride verecekleri cevap: "Bakın Hamburg'da siz de protestoculara şiddet kullandınız" olacaktır.

Dünyaya yeni bir umut sunmak isteyen, yaşadığımız dünyadan çok daha iyisinin var olabileceği iddiasıyla ortaya çıkan insanların, beynin en ilkel bölümünü kullanmaktan vazgeçmeleri gerekiyor. Yaratıcı, karşı konulmaz, birlikte hareket etmekten haz duyulacak yöntemlerle solu çekici hale getirebilirler.

Zira bu tür mücadele biçimlerinin toplumda karşılığı, ergenliğini tamamlamamış insanların macera ve aksiyon arayışları olarak tanımlanmaktan ve yer yer insanların tepkilerini almaktan öteye geçmiyor.

Bu karmaşık dünyayı sistemi yıkınca halledebileceklerini, her şeyin güzel ve iyi olacağını düşünen insanlar, dünya liderlerinin buluştuğu zirve süresince kaldırım taşlarını söküp etrafa maddi zarar verince, sisteme zarar verdiklerini düşünüyorlar. Keşke sisteme zarar vermek bu kadar basit olsa. Keşke sökülen her kaldırım taşı kapitalizme zarar veriyor olsaydı! Oysa Hamburg belediyesi, o kaldırımları onarımı için vatandaşlardan alınan vergilerle yine kapitalist bir inşaat firmasına ihale verecek.

Avrupa’da yapılan protestolar, aslında dünyanın anti-demokratik ülkelerinde yaşayan insanlara ilham verecek biçimde olmalıydı. Polis şiddetine maruz kalmadan küresel dünya ekonomisi ve savaş tüccarları için çalışan politikacıları yaratıcı bir zekayla daha etkili protesto edilebileceğini gösterebilirlerdi. Böylece sistem yanlısı, devletin yanında yer alan yazar çizer takımının da sol hakkında kara çalmalarına zemin hazırlamamış olurlardı.

Sol artık kavga etmenin, sokaklarda arada bir polisle çatışmaya girmenin, ölmeye yatmanın, şehadetle kutsanmanın, sert ve ciddi cümleler kurup idealize edilmiş fikir dünyasında yaşamanın reel hayata dokunmadığını ve insanları solu tercih etmekten uzaklaştırdığını anlamalı. İnsanlar katı, sıkıcı basmakalıp bir sola yanaşmaktansa apolitize olmayı tercih ediyorlar -belki de solun derdi devrim yapmaktan önce derdini toplumsallaştırmak olmalı.